,

1881 ADANA SALNAMESİNDE TARSUS – İsmet İPEK

…. Tarsus’un tarihine ait en eski yerleşme şüphesiz Gözlükule Höyüğüdür. Höyükte 1934 yılında kazı yaparı Amerikalı arkeolog Hetty Goldman, burada obsidiyen denilen çakmak taşlarından yapılmış olan av aletleri gibi çok önemli objeler bulmuştur. Aynca Kilikyalılardan  önce bölgede  yaşamış olan Kizzuwatnalıların kurduğu krallığa ait mühür ile 1350 lere ait dağ kristalinden yapılmış Mitit Rahibi   heykelciği de Gözlükulede bulunmuştur.  Şimdi bu eserler Adana ve Mersin Müzelerinde  sergilenmektedirler.
Denilir ki Tarsus altı defa batmış, yedinci defa kurtulmuştur. Gerçekten de Gözlükulenin yanında Tarsus’un bulunduğu düzlükte araştırmacılara göre toprağın 2m ile 6m kadar altında  eski Tarsus’un izlerine rastlanmıştır.
Eski Tarsus şehrine ait ayakta kalmış eserler arasında, önceleri Asur Kralı Sardanapal’ın mezarı olduğu sanılan ancak bir tapınak olduğu kabul edilen büyük bir çukur halindeki Donuktaş hala gizemini korumaktadır.
Dünyaca ünlü Türk denizcisi ve haritacısı Piri Reis (1470-1544) Tarsus kalesini de çizmiştir. Bu çizimde Tarsus kalesinin altı burçlu olduğu; Berdan çayının şehrin ortasından aktığı görülmektedir. Ama herhalde buradaki altı burç, şehrin kapısının bulunduğu burçlardır.
Ünlü Türk seyyahı Evliya Celebi 17.yy’daki Tarsus’u şöyle anlatmıştır: ‘.
“Reşit tamir etti derler … Tarsus kalesi denizden bir saat uzak ve yuvarlaktır. Etrafı onbin adımdır. Etrafı hendeklidir. Ve üç kapısı vardır… Halk öyle zanneder ki me’un Halife Mısır’dan define getirip bu kaleyi yaparak kapısını etmiş ola. Kale içinde üç mahalle, üçyüz ev, onbeş cami vardır. En gönül alıcı olanı İbrahim Halifenin olanıdır. Nur gibidir.”
Yuvarlak bir şekilde ve altı kapısı olan Tarsus kalesinin 2 km.çapında bir alana yayıldığı, eski Tarsus şehrini içine aldığı gözlemlenmektedir.
Ne yazık ki bu muhteşem Tarsus kalesinin surları, Osmanlı devletine isyan eden Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa’nın 1833’te Tarsus’u işgali esnasında topa tutularak yıktırılmıştır.
Tarsus Kalesinin altı kapısından sadece bir tanesi, deniz kapısı olan Kleopatra kapısı ayakta kalmıştır. Bu kapı Roma devletinin  kuruluş yıllarında (M.Ö.1.yy’da) eski Tarsus’ şehrinin taşları da kullanılarak yapılmıştır. Denilir  ki Romalı generallerden Antonius, Mısırın ünlü kraliçesi Kleopatra ile Tarsus’a bu kapıdan girmiştir. Gemilerinin yelkenleri erguvan renkli atlastan, kürekleri gümüş kakmalı, gövdesi altın yaldızlı imiş…..
Acaba bundan bir asır önce, yani 19. yy’da Tarsus nasıl bir şehirdi? Bu sorunun en doğu cevabı da 1881 tarihinde, Adana yıllığı olarak hazırlanan Salnamede uzun uzun anlatılmıştır. Bu nedenle söz konusu Salname’nin bazı bölümlerini aynen aktaralım:
“Tarsus kazası 21 mahalle ile 7 nahiyeyi müştemil olup nefs-i kasabanın ahalatı, Şarkiye ve Garbiye  namı  ile iki kola münkasim olup, Şarkiye kolu; Çami- i atik ve Tekye ve Debbağhane ve Şamlı ve Sakızlı ve Çıtaklı, Garbiye kolu da; Müftü ve Sofulu ve Yenimahalle ve Cami-i nur ve Kızılmurat ve Hristiyan ve Küçük Minare ve Eskiömerli ve Yeniömerli ve İnceark mahallelerinden ibarettir.
Nefs-i Tarsus Kasabası ile Gülek ve Namrun ve Ulaş Nahiyelerinde  birer kale harabeleri ve Tarsus civarında iki adet kapı ile Dönüktaş namı ile bir ebniye-i – cesime asarı ve Gözlükule namında bir tepe vardır. Mezkur kaleler pek eski olduğu cihetle banileri malum değildir. Ve mezkur Namrun kalesi yekpare kaya üzerinde ve etrafı tabii olarak taş ile muhatadır.
Zikrolunan kapılar ile  Dönüktaş heyet-i sabıkası üzere duruyor. Vasat-ı kasabada Hazreti İsa Aleyhisselam zaman-ı saadeti asarından olarak kiliseden mütahavvel Camiiatik namı ile bir cami-i Şerif mevcut ve mamurdur. Melik Tahir nam zatın inşaatından olarak kasabanın garb canibinde Küçükminare namında mamur cami-i şerif vardır. Kasabayı mezkur pek kadim olup 6 defa harp ve mamur olarak hali hazın 7. defaki mamuriyetidir …
Zikolunan Berdan Nehrinin üzerinde   ve nefsi kasabaya bir çeyrek mesafede Baç Köprüsü ve dört saat mesafede Namrun Köprüsü nam-ı ile iki adet cesim ve Mersin ile Adana beyninde Tarsus hassası olarak yapılan 20,000 metreyi müyecaviz şose tariki üzerinde 25 adet kebir ve sağir köprüler vardır. ”
Salname’de verilen bu bilgiler, 1881 yılından 1995 yılına gelinceye kadar Tarsus’ta nelerin değişmiş olduğunu ilginç bir şekilde ortaya koymaktadır. Bir zamanlar Tarsus’un ortasından akan Kydnos – Çayına, sulannın soğuk olması nedeniyle Türkler Berdan çayı demişlerdir. Eski çağ tarihçileri bu suyun şifalı olduğunada inanmışlardı.  Amasya’da doğmuş ve orada ölmüş olan ünlü eski çağ coğrafyacısı Starabon (M.Ö.64 – M.S.21) “Tarsus çayı hem hızlı akar – hemde soğutur. Bu nedenle eğer suya girilirse damar şişmesi ve sinirlerin gerilmesinden sıkıntı çeken insanlara yararlı olur.” demektedir.
* Bu yazı “EFSANELER ŞEHRİ: TARSUS – İSMET İPEK (SANAT TARİHÇİSİ)” Başlığı ile yayınlandığı “Mersin Halk Eğitimi Merkezi ve Akşam Sanat Okulu Müdürlüğü Yayın Organı” olan “İÇEL KÜLTÜRÜ”  Mart 1996 – 43. Sayısından alınmıştır.

Biyografik Bilgi

scroll to top