,

2 – C – MERSİN HALKEVİ AÇILIYOR

Perihan-Gökçel-Koleksiyonundan.jpg

MERSİN HALKEVİ / MERSİN KÜLTÜR MERKEZİ – Sayfa 65-73   “Kitabın başına dönmek için bu satırı tıklayınız…

Ankara Halkevi’nden bir yıl sonra Mersin Halkevi 24 Şubat 1933 tarihinde açılmıştı. Şimdiki Borsa Sarayı’nın yerinde bulunan iki katlı binada çalışmaya başladı. Aslında açılış 19 Şubat 1933 olarak saptanmış ancak bazı nedenlerle bir hafta gecikmişti. 26 Şubat 1933 tarihli Yeni Mersin gazetesindeki iki gün önce açılışı yapılan Halkevi haberini birlikte okuyalım:
“İstiklal Marşı ile başlanan törende Necip Mecit bey’in açış konuşmasını, öğretmen Suat Salih (Arsal) Bey’in okuduğu şiir ve sözleri Celâl Cemil (Abaç), bestesi muallim Cemil Bey’lere ait “Halkevleri Şarkısı” orkestra tarafından seslendirildi….”
48 – Mader-i Vatan binası
Borsa Sarayı’nın bulunduğu yerdeki mülkiyeti Özel İdare’ye ait olan eski “Mader-i Vatan İptidai Mektebi” Mersin’deki ilk Halkevi binası olarak donatılmıştı. Okul olduğunu adından öğrendiğimiz bina, Cumhuriyet Halk Partisi tarafından kullanılıyordu. Girişte komite odası, kütüphane dar uzun güneybatı tarafındaydı. Yukarı katta Başkan Odası ve kurs odaları vardı. Büyük bir salon, sosyal amaçlı, nişan, düğün ve gösteriler için kullanılırdı.
Mersin Halkevi’nin ilk başkanı Muhtar Bey’di. 1946 yılında yeni Halkevi binasına taşınıncaya kadar Fuat Morel, Mansur Bozdoğan, Sukuti ve Tahsin Soylu Bey’ler başkanlık yapmıştı.
Halkevleri devlet eli ve desteği ile kurulmuştu, Cumhuriyet Halk Partisi’ne bağlıydı ama, çalışmalara katılmak için “partili olmak” gerekmiyordu. Ancak Halkevleri Atatürk İlkeleri’nin de koruyucusu ve savunucusu bir teşekküldü.
Halkevleri’nin çalışma bölümleri şöyle sıralanabilir:
Ar, Gösteri, Spor, Köycülük, Kitap Sarayı ve Yayın, Halk dershaneleri ve Kurslar, Müze ve Sergi, Dil, Edebiyat ve Sanat, Sosyal Yardım isimleri ile “Kol” çalışmaları başlatılması planlandı.
Otuzlu yıllarda Mersin’deki çalışmalarda, yabancı dil ve biçki dikiş kursları da vardı.
Resim öğretmeninin adı Ali Cemali idi.
Ancak başka yerlerde olmayan, Mersin Halkevi çalışmaları arasında “Hars Komitesi” olması ilginçtir. Türkçe konuşmayı özendirmek amacı ile kurulmuş olduğunu tahmin etmek güç değil. Komite üyeleri, seçilmiş, yaşlı, saygın ve din büyüğü kişilerdi. Mersin’de Arapça başta olmak üzere pek çok dil konuşuluyordu. Kültürel amaçla Hars Komitesi kurulmuştu. (030 18.01/85.95.17 no ile belirtilen kararname ile Seyhan ve Mersin yöresinde yaşayan Nusayrilere Türkçe öğretmek, kız alıp vermelerinde yardım ve kaynaşma için Halkevleri adına CHP kanalıyla para “10,000._TL” gönderilmişti.)
İlginçtir, bu çalışmalar devlet eliyle başlatıldığında, Mersin bir adım öndeydi. 1928 yılı sonlarında Mersin’e yerleşen Celâl Bey ve eşi Sahire Hanım daha 1930 yılında “Şehir Bandosu” ile “Musiki ve Tiyatro Mektebi” nde çalışmalara başlamıştı. İşte Halkevi ilk kez bu ekipleri hemen bünyesine aldı. Yeni oluşturulan kadro ile “Resim Kursu” başlatıldı. Mersin Türk Ocağı şubesinden devredilen 788 adet kitap ile bir kitaplık (Kitap Sarayı) kuruldu. İstanbul’dan gecikmeli gelen gazetelerle ve Halkevi’ne alınan radyodan “şehir hoparlör sistemi’ne” aktarılarak taze haber ve müzik yayını başlatıldı. 1934’te “Halkevi Matbaası” kurularak kitap ve dergi yayını başlatıldı. İlk yayın “Güney” dergisidir. Ancak daha sonra 1938’de yayına başlayan “İçel Dergisi” 1946’ya kadar çıkarılarak iz bırakacaktır. Halkevi yayınları arasında ilk yayınlanan kitap, sıtma hastalığı hakkındadır. O dönemde Çukurova’nın en önemli sağlık sorunları sıtma, verem ve trahomdur. 1934 yılında Dr Remzi Gönenç’in hazırladığı kitabın adı, “Sıtma nedir? Nasıl korunulur?”dur.
Görüldüğü gibi Halkevi etkinliklerinde yayının önemli yeri vardı.
Mersin Halkevi dergisi “İÇEL” Ocak 1938 tarihinde yayımlanmaya başladı. 1 Temmuz 1946’da son sayısı yayımlanmıştı. Mersin Halkevi Matbaası’nda basılan 24 sayfalık aylık derginin sahibi Mersin Halkevi Başkanı Mansur Bozdoğan, genel yayın müdürü Fahri Gülser’di.

Meder-i Vatan Binası

Meder-i Vatan Binası

“İÇEL” 1945 Eylül sayısından:
“Fındıkpınarı yaylasına bir gezi tertip edildi. Üç perdelik bir oyun sergilendi. 550 seyirci katıldı. 205 hasta bedava muayene edildi. İlaçları ve iğneleri bedava temin edildi.
…Dil Bayramı nedeniyle “Dil” konusu üzerine seçkin ve olgun bir kalabalığa Konferans verildi. …İzmir’den gelen sanatçı tarafından keman konseri verildi. Kütüphaneden bir ayda 1.113 kişi kitap aldı. Bir ayda 57 adet yeni kitap geldi.”

Jansen Planı’ndan detay. Tevfik Sırrı Gür plan üzerinde değişimler yaptıracaktır..  ME.Ü. Arş.Gör. Tolga Ünlü’nün katkılarıyla.

Jansen Planı’ndan detay. Tevfik Sırrı Gür plan üzerinde değişimler yaptıracaktır..
ME.Ü. Arş.Gör. Tolga Ünlü’nün katkılarıyla.

Jansen Planı’ndan detay. Tevfik Sırrı Gür’ün isteği ile revize edilen plan. Bu plana göre yapılan uygulamanın günümüze yansıması. 1977 Koruma İmar Planı’ndan aktarıldı. (SV)

Jansen Planı’ndan detay. Tevfik Sırrı Gür’ün isteği ile revize edilen plan. Bu plana göre yapılan uygulamanın günümüze yansıması. 1977 Koruma İmar Planı’ndan aktarıldı. (SV)

Dergide bölgenin tarihi, coğrafyası, ekonomisi, etnografyası gibi konularda araştırmalar yayınlanmıştı. Gündüz Artan edebiyat yazılarından bir seçki yapmış:

Taha Toros’un “Toroslarda Tahtacı Oymakları”, “Tarsus, Alim, Şairleri”, “Munzurlu Kerim – Aşık Nihali” dizi araştırmaları yanında birkaç şiiri, Sait Uğur’un Halk Bilgisi derlemeleri, İçel Tarihi incelemeleri, Ali Rıza Yalgın’ın Halk Bilgisi incelemeleri, Bekir Uluğ’un İçel Tarihi konulu yazıları ve şiirleri, Avni Mutlu’nun “Nuseyrilerin Dini Şiirleri” incelemesi, hikâyeleri, şiirleri, (Kasım 1938’de yazdığı “Ağlarım Atam Diye” şiiri; Hasan Mashar (Dayı) Gürepik’in şiirleri; Faruk Ediz’in “Bizde Serbest Nazım” dizi – incelemesi, şiirleri (Kasım 1938’de yazdığı “Onun Ebedi Huzurunda” şiiri), Rıza Atilla’nın sanat yazıları; Nezihe Siren ve Kemal Kaplanca’nın yazıları, şiirleri.
Mersin Halkevi’nin Aylık “İÇEL” dergisinin 1938 – 1945 arası Gündüz Artan seçkilerinden Halkevi Gösterit Kolu çalışmaları:
1932 yılında “Mete”; 1933 yılında “Dün ve Bugün”, “Köy Muallimi”, “Sönmeyen Ateş”; 1934 yılında “Kozanoğlu”, “Akın”, “Mavi Yıldırım”, “Canavar”, “Şeytana Uydum”, “Bir Facia”, 1935 yılında “Çoban, “Mete”; 1936 yılında “Kozanoğlu”; 1937 yılında “İstiklal”, “Yarım Osman”, “Özyurt, Himmet’in oğlu”, “Yanık Efe”, “Kahraman”…
…1945 yılında “Kanun Adamı”, “Beyaz Baykuş”, “Erkek Kukla”, “Çakır Ali”, Mahçuplar” sahneye konulan oyunlardandır. (1946 yılında “Para Delisi” ilçelere ve köylere yapılan gezilerde birçok temsil oynanmış, monologlar söylenmiştir. 4 Mayıs 1940 günü trenle Urfa, Gaziantep turnesine çıkan Halkevi Gösterit kolu, İl merkezlerinde “Himmet’in Oğlu”, “Kör”, “Bir Azizlik” oyunlarını sahnelemiştir.
Yukarıda anlatıldığı gibi 1933 yılından Tevfik Sırrı Gür’ün İçel (Mersin)e vali atandığı tarihe kadar geçen 10 yıl içinde Mersin’de çok yol katedilmişti. Zaten kuruluşundan beri Avrupa ile ilişkileri nedeniyle, batılı, Avrupalı görüntüleri ve yaşam biçimini reddetmemiş hatta yakın olmuştu. Mersin Halkevi’nin açılışından kısa süre sonra, Mersin’de dergi yayımlanıyor, Bando takımı sürekli konserler veriyor, Tiyatro bölümü turneler düzenliyordu. 1944 yılına kadar şimdiki Borsa binasının bulunduğu yerde hazırlanan tiyatro gibi gösteri ve etkinlikler, şimdiki “bit pazarı”nın bulunduğu yerdeki Aya Yorgi Kilisesi’nden dönüştürülen salonda halka sunuluyordu.
Yeni Mersin gazetesinin 27 şubat 1933 tarihli sayısında Vali Salim (Gündoğdu) Bey, Halkevi Başkanı Mansur Bozdoğan ile bir tetkik gezisi yaparak akılcı bir görüş sergiler: “…Rum (Aya Yorgi) Kilisesi ve halen maarif konferans salonuna gelmişler ve burasının Halkevimiz için bir müsamere ve konferans salonu olup olamayacağını ve noksanlarını tetkik buyurmuşlardır. Geniş ve metin olan bu binada yapılacak tadilat ve tamirat ciheti görülmüştür. Nafıa baş mühendisi Hurşit bey tarafından bunun keşfi yapılacaktır. Şehrin tam ortasında olan ve halen hiçbir faydası görülmeyen bu binanın Halkevi için çok münasip olacağı görülmüştür.”
Daha sonraları bu görüş kısmen yerini bulsa da sürekli kılınamaz.
Mersin Halkevi, çalışmalar yönünden kısa zamanda Türkiye’nin önemli Halkevleri’nden birisi olmuştu.
Vali Tevfik Sırrı Gür Mersin’e atandığında kentte olağanüstü yeniden yapılanma hareketleri başladı. Artık kentin eğitim, sanat ve kültür kurumları radikal bir konuma geleceklerdi. 29 Ekim 1943 tarihinde Yeni Mersin gazetesinde Vali’nin demeci yayınlanır:
“Halkevi, Atatürk Anıtı, Cumhuriyet meydanı manzumesi, nafıa Vekaleti tasvibiyle şehir imar planında yapılan bir tadille temin edilmiştir.
Halkevi için Belediye Parkı içinde münasip miktar toprak Halk Partisi namına satın alınmış, ve yapının projeleri hazırlanmış, inşa malzemesinin tedarikine de başlanmıştır. Yurdumuzun en güzel mimari değerini, çalışacak, çalıştıracak teşkilat ve tesisatını ihtiva edecek olan bu muazzam kültür kaynağının 1945 yılı Halkevi seneyi devriyesinde aziz Mersinlilerin istifade ve hizmetlerine açılacağını umuyorum. Bu mevzuda Mersinlilerin daha şimdiden gösterdikleri yüksek alâka ve umudun en başta gelen teminatıdır.”

49- Jansen Planı’ndan detay. Tevfik Sırrı Gür plan üzerinde değişimler yaptıracaktır..ME.Ü. Arş.Gör. Tolga Ünlü’nün katkılarıyla.50 – Jansen Planı’ndan detay. Tevfik Sırrı Gür’ün isteği ile revize edilen plan. Bu plana göre yapılan uygulamanın günümüze yansıması. 1977 Koruma İmar Planı’ndan aktarıldı. (SV)

JANSEN PLANI İÇİNDE MERSİN HALKEVİ VE ÇEVRESİ
Mersin’in ilk “imar planı” Avusturyalı Mimar Herman Jansen tarafından 1932-1936 yılları arasında yapılmıştı. Planda açıkça görüldüğü halde Halkevi yapılmamış, yerine Park’ın görünümünü güzelleştirmek amacı ile fıskiyeli bir havuz yapılmıştı. Tevfik Sırrı Gür göreve geldiğinde tartışmalı bir şekilde havuz ve park sökülecek, yerine Halkevi binası yapılacaktır. Burada görülen “Atatürk Parkı” ifadesi daha sonra hiç kullanılmamış, Belediye Parkı ya da Havuzlu Park denilmişti.
Jansen Planı’nda açıkça görüldüğü gibi Halkevi binası için ayrılan yer oldukça küçüktür. Yanındaki Tiyatro arsası ile birleştirildiğinde bile istenen yeterli alan sağlanamamış olmalı ki, Bayındırlık Bakanlığı’ndan onay alınarak Belediye (Atatürk) Parkı da tevhit edilerek, inşaat kapsamına alınmıştı.
Park’ın içinde sol yanda görülen bina Arap-Ortodoks Kilisesi’dir. Kilisenin yıkılması için çalışılmış, bu yapılamayınca bina “kütüphane”ye dönüştürülmek istenmişti. Silifke caddesi ile Atatürk Caddelerini bağlayacak yeni açılan sokağa “bibliotek” adı verilmesi ilgi çekicidir.
Belediye Reisi konutu yerinde günümüzde Toroğlu Apartmanları yükselir.
Atatürk’ün 17 Mart 1923 tarihinde Mersinlilere hitabettiği yer olan Millet Bahçesi, bugün Cumhuriyet alanı içinde kalan “bar” ve dans” bölümleri, 1960’lı yıllara kadar cazibesini korumuştur.
Burası modern Mersin’lilerin itibar ettiği, keyifli açık hava mekanları, zamanın “gazino”larıydı.
51 – Yeni Mersin Gazetesinden 1946

2 – D – MERSİN HALKEVİ KENDİ BİNASINDA (Etkinlikler)
Mersin Halkevi binası Vali Tevfik Sırrı Gür tarafından yaptırılarak iki buçuk yıl gibi kısa sürede tamamlanmış, Cumhuriyet’in kuruluşunun 23. yılında 29 Ekim 1946 Salı Günü Cumhuriyet Bayramı etkinlikleri ile halka açılmıştı.
Açılıştan önce Halkevi binası önemli bir denetim geçirir: Cumhurbaşkanı İsmet İnönü açılıştan 23 gün önce, 6 Ekim 1946 Pazar günü 16:00’ da trenle Mersin’e gelip, doğruca, bayraklarla donatılan Mersin Halkevi’ne gider. Bütün üniteleri gezen İsmet İnönü Şeref Defteri’ne şunları yazar:
“Mersin Halkevi’ni şeref ve iftiharla gezdim. Bu ev Halkevleri’miz içinde bir incidir. Memleket ölçüsünde ehemmiyet ve kıymet kazanacaktır. Vali Tevfik Sırrı Gür ve Mersinlilere bu halkevi için tebriklerimi ve teşekkürlerimi yazmak ile bahtiyarım.”
6 Ekim 1946
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü

MERSİN HALKEVİ

İlâhi bir mabet heybeti taşır,
Kervan kemerlerin Mersin Halkevi
Sana mabet demek elbet yaraşır,
Dolar, dolar, taşar, halkın, Halkevi

Alnında manânın en ruhlu özü,
İstikbal ve ümit verir Halkevi,
Ne mutlu Türküm diyene sözü,
Atatürk’ten miras sana Halkevi.

Her sonsuz yolcunun konağısın sen,
Her konuğun murat alacak senden,
Sen altı okundan nurlar saçarken,
Sönmeyen hilalin parlar Halkevi

Kucağında doğup üreyecektir,
Tarihler yaratan ulusun nesli,
Senin tüzüğünle titreyecektir,
Ulusun yükselmek, ülkün Halkevi.

Dokuz koldan çağlar senin pınarın,
Her katre alana bin ilham verir,
Yudum yudum içilen, senin urağın,
Senden hayat geçer Halkevi.

İnönü emriyle Tevfik Sırrı Gür,
Ulu Türk ulusu kurmuştur seni,
Alnında kitaben haklı öğünür,
Ne mutlu halkevi, Mersin Halkevi.

Naci Tanrısev

Yeni Mersin Gazetesinden 1946

Yeni Mersin Gazetesinden 1946

2 – E – MADAM BUTTERFLY OPERASI HALKEVİ BİNASI’NDA
Madama Butterfly operasının tümü 12 Temmuz 1941 günü Ankara’da halka sunuldu. Ankaralılar opera seyretmenin ve operaya gitmenin tadına varmışlardı.
Ankara’da sahnelenen Madama Butterfly operasında Soprano Mesude Çağlayan, mezzo-soprano Necdet Demir, bariton Süleyman Tamer, bariton Orhan Günek ve tenor olarak da Nuri Turkan rol almışlardı.
Ankara’dan sonra ilk kez Anadolu’da 1 Mart 1947’de Madam Butterfly operası Mersin Halkevi binasında sahnelendi. 1, 2 ve 4 Mart 1947 tarihlerinde toplam üç temsil verildi. Ancak bu temsillere dair ayrıntılı sahne ve sanatçı bilgileri yetersizdi. Atıf Yılmaz “Söylemek Güzeldir” kitabında Ruhi Su’nun da bir rolü olduğunu belirtir.

Yeni Mersin Gazetesi 1946
Halkevi Şeref Defteri ve Yeni Mersin gazetesinin o tarihlerde yayımlanan sayılarını incelediğimizde oldukça ayrıntılı bilgilere ulaşıldı. Görgü tanıkları ve yazılı kaynaklardan edinilen bilgilerle bir kadro yazılmaya çalışıldı. Yeni Mersin gazetesinin 1 Mart 1947 tarihli sayısında 1.sayfasında verilen haber:

Devlet Konservatuvarı Tatbikat Sahnesi 116 kişilik bir kadro ile Mersin’e geldiler. Bu başlıkla verilen haber aslında Anadolu’nun ilk opera tarihine ışık verir:
Çevirenler: Necil Kâzım Akses, Hasan Ferit Alnar, Cevat Memduh Altar, Celaleddin Erem
Devlet Konservatuvarı Müdürü: Tevfik Ararad
Orkestra şefi: Hasan Ferit Alnar
Koro şefi: Walter Schlösinger
Soprano: Ayhan Aydan/Rabia Erler
Alto: Necdet Demir, Türkân Karul, Neriman Hün,
Tenorlar: Aydın Gün, Süleyman Güler, Nuri Turkan, Orhan Çoker
Baritonlar: Süleyman Tamer, Hilmi Girginkoç,
Bas: Ruhi Su, Muammer Esi,
Soprano: Vasfiye Çamder, Nimet Göksel.
Ayrıca gelen konuklar arasında şu isimler de yer alır: Cemal Reşit Rey, Savni Subaşı, Salih Canar.
Dekor ve Kostüm : Turgut Zaim (Aslında ressam olan Turgut Zaim Halkevi Şeref Defteri’ne mütevazı bir sıfatla imza atar: Tatbikat sahnesi terzisi)
Teknik tertibat : Tarık Levendoğlu
Cumhurbaşkanılığı Filarmoni Orkestrası’nı yönetecek Hasan Ferit Alnar, Cumhurbaşkanlığı Filarmoni Orkestrası’nın şefi Dr. Praetorius’un ani ölümü üzerine, orkestranın şefliğini 1946 yılında üstlenmişti. Mersin turnesine eşi Ayhan Aydan’la birlikte gelmişti.
Bu muhteşem ekiple olası bir sahne kadrosu yazmak artık zor olmayacaktır.
1 Mart 1947 tarihinde Madam Butterfly operası ile Halkevi tiyatro salonu perdelerini açarak hareketli sistemli dekorlarla donanmış sahnesiyle, seyircisi ile buluşmuştu.
Yeni Mersin gazetesinden öğrendiğimize göre çevre il ve ilçelerden temsile gelecekler için, özel katarlar konmuş, tren tarifeleri düzenlenmiş, istasyonlardan otobüs servisleri temin edilmişti.
Mersin sosyetesini bir araya getiren gala gecesine Tarsus gibi çevre ilçelerden de katılanlar olmuştu. Trenle Mersin Garı’na gelenler, ulaşım aracı yetersiz olduğundan İstasyon’dan ve mahallelerden Halkevi’ne yürüyerek gitmişlerdi.Ayhan Aydan
CHP ağırlıklı dağıtılan davetiyelerde sanatçı ve özellikle müzisyenler ihmal edilmemişti. Ülkemizin opera ile tanışması çok yeni olduğundan temsile gelenler çok heyecanlıydılar. Opera ne idi? İlk kez bu kelimeyi işitmişlerdi. Bayraklarla ve murt dallarıyla süslenen muhteşem binayı görenlerin heyecanları daha da artmıştı. Bugün orta yaşın üzerinde olan o günün çocukları binayı ve 1200 kişilik büyük salonu heybetli, devasa bir saray olarak tanımlıyorlar.
Günler önce başlanan hazırlıklar bir bayram arifesini anımsatıyor. Davetiyelerde belirtilen “tuvalet”, “papyon” ve “resmi kostüm” terimlerine yabancı olmayan ailelerin çoğu yeni ve şık giysiler hazırladılar.
Çocukların bu heyecana katılmaları desteklendi, bazı çocukların küçük macera hevesiyle aileden kaçamak yaparak temsile gelmeleri önemlidir. Öncelikle çocuklar da operayı izlemeliydiler. Oturacak koltuk kalmayınca herkese yer temin etmek için tüm koridorlara tahta iskemleler yerleştirilir.
Tüm seyirciler, çok şık giyinmişlerdir. Bu günü yaşayanların hepsi 60 yıl önceki giysilerini ayrıntıları ile anımsıyorlar.
Elbette operadan anlamayanlar olmuştu, kim anlardı ki operadan. Ama hiç kimse temsili yarıda bırakıp çıkmaz.
Salonun görkemini artıran iyi planlanmış akustik gongla eşgüdümlü kademeli ışık sistemleri ayrıntılara verilen önemi anlatıyor. Sahne sistemi zaten efsane olmuştur. İstanbul’da bile hafif bir kıskançlık sezilmektedir. İstanbul’da döner sahne terimi, Mersin’de “salıncaklı sahne” söylentileri vardır. Şu tanım nasıl açıklanır: “biri inip biri çıkıyordu…”
Temsile gelen insanların modern kıyafetleri, aksesuvarları çok detaylı hatırlanırken, temsilden sonra yaşanan “bayram havası” bile heyecanla anlatılıyor. Hele izleyenlerin, beğenilerini ertesi gün sanatçılara verdikleri armağanlarla belirtmeleri ayrı konu. Kuyumcuların mücevher hediye etmeleri, sandıklar dolusu narenciyenin vagonlarla Ankara’ya gönderilmesi…
Mart ayında yaşanan sanat olayının bir başka güzel hatırası da sanatçıların, parlak Akdeniz güneşinin altında operada provalardan çıkıp hemen önündeki kumsaldan denize girmeleridir.

Gzt3

Görüş

TANIKLARIN ANLATTIKLARI

DR.ÖZCAN ÖZÇÜRÜMEZ
“Biz Tarsus’ta oturuyorduk. Babama verilen davetiye ile Madam Butterfly temsilini izlemek için trenle Mersin’e geldik. Araç olmadığı için İstasyon’dan Halkevi’ne yürüdük. Çok heyecanlıydım, hele binanın görkemli görünüşü beni çok etkiledi. İlk heyecanım geçince, bu sarayın nasıl bir yer olduğunu gözlemek için her yerine dikkat etmeye çalıştım. Çok büyüktü, hele salona girdiğimiz zaman bize çok heybetli, devasa göründü…”

DT.SEVİNÇ (ARIKOL) OSMA
“Opera adını ilk kez duyuyorduk. Birkaç gün evvelden heyecanımız başlamıştı. Bütün kadınlar tuvalet giyecek, bütün erkekler “resmi elbise” giyecek dedikleri için, aileler çok önceden hazırlıklar yaptılar. (Babam Veysel Arıkol C.H.P. başkanıydı. Ama o gün akrabam Nimet’le ben Opera’ya biraz da kaçamak gelmiştik.) Halkevi kapısına geldiğimizde giriş çok kalabalıktı. Büyüklerin davetiyesi vardı. Bir ara çocuklar için “girememe” endişesi yaşandı. Fakat sonra temsili izlemek için gelen herkesi salona aldılar. O zaman salonun ortasından geçen koridora ilave sandalyeler dizilmişti. Bizim yerimiz sağ tarafta duvar dibindeydi, buraya sıkıştırılarak konan tahta iskemlede kımıldamadan oturduk. Tüm seyirciler, çok şık giyinmişlerdi. Üzerimde o dönemin modası ipek gibi jarse vistra lacivert üzeri kırmızı çizgili elbisem vardı. Üstüne beyaz ceket giymiştim. Temsil sessiz ve dikkatle izlendi. Gerçi yanımda birileri mırıldanarak: “ne yapıyor bunlar, yoğurt mu satıyor?” diyerek bir şey anlamadıklarını gösterdiler. Ama sonuna kadar izlediler…”

Perihan Gökçel
ŞEREF GÖKÇEL
Şeref Gökçel Madam Butterfly operasını izlediğini anlatırken, “Ablam Nebahat’ı götüreceklerdi, ısrar ettim ben gittim; Temsili “locada” izlediklerini belirterek, – Mithat Toroğlu, eşi ablam Hadika, ben ve şimdi adını hatırlamadığım bir kişi daha vardı, diyor. Harika bir sahne ışık düzeni vardı. Her gong çalındığında bir sıra ışık dizisi yanıyordu, böyle üç sıra ışık vardı. Sahne çok enteresandı, sanki biri iniyor biri çıkıyordu. Muhteşemdi…”

Şeref Gökçel ve Perihan Gökçel. Mersin Halkevi’nin yerindeki havuzlu parktaki anılar…

Şeref Gökçel

TURGAY OKTAR
“İlkokul dördüncü sınıftaydım. Babam müzisyendi; Halkevi orkestrasında da çalışmıştı. O sırada Tüccar Kulübü’nde müzik yapıyordu. Gönderilen iki davetiye ile, en yeni elbiselerimizi giyip, “papyon takarak” Madam Butterfly operasını izlemeye Halkevi’ne geldik. Önden, sanırım sekizinci sırada izledik temsili…”

HİKMET SÜMER
Hikmet Sümer (82) hanım: Genç kız olarak babası Şevket Sümer ve annesiyle Madam Butterfly’ı önden üçüncü sırada izleyen Hikmet hanım, – Temsil muhteşemdi, temsil sonrası Halkevi’nden bir bayram havasında çıkıldı. O akşamı unutamıyorum, diyerek, anılarını tazeliyor. Salonda üçüncü sırada oyunu izleyen Hikmet hanım, insanların kıyafetlerini, aksesuvarlarını çok iyi anımsıyor. Besime Kabaş’ın tüylü şapkasını, Ferit Alnar’ın eşi soprano Ayhan hanıma ertesi gün Mersinli kuyumcuların takı hediye ettiklerini, sanatçılara vagon dolusu portakal, limon sandıkları gönderdiklerini anlatıyor…
Bu temsile “görevli” gelen bir Mersinli de Nevit Kodallı’dır. Nevit bey o zaman Ankara konservatuvarında öğrencidir. Madam Butterfly operasında “Balıkçılar Korosu’”nda koristtir. Eleman sıkıntısından dolayı aynı zamanda perde görevlisidir…:- o günlerde parlak güneşli Mersin havası arkadaşlara, o kadar cazip gelmişti ki, Halkevi önünden sandal tutup denize girdiler…

HALKEVİ’NDEKİ ÇALIŞMALARDAN
Bu dönem, çeşitli yazılardan özetlenirse:
Halkevi hizmete açıldığı zaman Fikri Mutlu Halkevi Başkanı olarak atanmıştı. Halkevi Yönetim Kurulu ise seçimlerle oluşuyordu.
Bütün milli günler ve bayramlarda kutlama törenleri Halkevi komiteleri tarafından, başka bir deyişle halk tarafından hazırlanır, bu nedenle katılım daima yüksek olurdu. Nitekim daha sonraları tüm kurtuluş günleri ve milli bayramlar “resmi” olarak kutlanır oldu. Kutlamalar, devletleştirildi.
Mersin Halkevi’nde tüm kollar üstün bir performans sergiliyordu. Müzik çalışmalarında, keman, mandolin kurslarında eğitim gören gençlerin de katılmalarıyla elli kişilik Belediye orkestrası konserler veriyordu. Yağlıboya resim kursu çalışmaları sürdürülüyordu, kütüphanesi zengindi ve herkes faydalanıyordu. Tiyatro çalışmaları en yüksek düzeyde olup, ilçeler dışında, çeşitli illere turneler düzenleniyordu. Türkiye’nin tanınmış birçok tiyatro sanatçısı Mersin Halkevi’nden yetişmiştir. Halkevi’nde dokuz kolda faaliyet yürütülüyordu. Dil-Edebiyat, Güzel Sanatlar, Temsil, Spor, Sosyal Yardım, Kurslar, Kütüphane -Yayın, Köycülük, Tarih – Müze, Müzik, Yabancı dil, Yağlı boya resim gibi kurslar devamlı faaliyette olup kadın erkek birçok kişi bu kurslardan parasız yararlanıyorlardı. Her gün bir doktor fakir halkın muayenesi için Halkevi’nde görev alıyordu.
Türkiye’de pek az vilayette bulunan “Kapalı Spor Salonu” Halkevi’nde gençlere hizmet veriyordu. Sinema salonu da yine sayılı modern salonlardandı. Bunun işletmesi için de ilginç bir yöntem oluşturulmuştu. Halkın pahalı film seyretmemesi için, bir komisyon kurularak Mersin ve çevresinde oluşabilecek sinema işletme tekeline engel olunmuştu.
O tarihte Türkiye’de sadece Ankara ve İstanbul’da mevcut olan tiyatro salonlarında “döner sahne”, Mersin Halkevi sinema salonunda da vardı. (Pek çok yerde yazılı olmasına karşın, sahne döner değildi. Dekorlar, raylar üzerinde kayan tekerlekli platformlar üzerine yapılıyordu. S.V.) İran İmparatorluk Bale Heyeti bu müteharrik sahnenin mevcudiyeti nedeni ile Mersin’de program yapmıştı.
Halkevi’nin üst katında iki büyük salon vardı. Bu salonlarda balolar ve düğün törenleri yapılıyordu.
Kol faaliyetleri için gereken araç gereç halk tarafından temin edilmişti. Mersin Halkevi’nin iki matbaa makinesi vardı. Çeşitli dergi ve kitaplar yayımlanıyordu. Kısacası bütün üniteleri ile çalışmalar sürdürülüyordu
Yumuktepe arkeolojik kazılarını yapan Prof. John Garstang 2 Mart 1947 pazar akşamı Halkevi’nde kazılarla ilgili bir konferans verir.
Özdemir İnce – 7 mart 2006 tarihli Hürriyet gazetesindeki yazısında:
“Dedem Kör İbram saban yapmakta, katran ocağı kurmakta ustaydı. Arada bir elindeki baltayla ayağını keserdi”, diyor.
Mersin’e geldiği zaman CHP’ye ve Halkevi’ne uğrar, onların kendisine verdiği broşürleri bana okuturdu. İlkokul birinci sınıftaydım.  ……………Kitabın devamı için bu satırı tıklayınız……………………..

Biyografik Bilgi

scroll to top