,

AKKAHVE , AKKAHVE DEDÄ°KLERÄ° – Osman ÖZEREN

Mersin’li aydınların yıllardır dillerinden düşürmedikleri Akkahve gerçekten kendinden söz ettirmeyi hak etmiÅŸ midir, diye düşünmüşümdür hep.
1950’lerin, kimi ÅŸair, kimi öykücü ve kimi de ressam, beÅŸ on dostun birleÅŸtikleri tek nokta o sonsuz coÅŸkuları, bitip tükenmeyen araÅŸtırıcı karakterleriydi. Her akÅŸam geç saatlere kadar süren tartışmaları dışarıdan gözleyen birine, “Bunlar neyi paylaÅŸamıyor acaba?” dedirtecek kadar renkli, çarpıcıydı.
Gecenin bir vaktinde Akkahve’den çıkılmış, grup üçlü ikili bölünmüş, o güzelim Mersin geceleri derinden ve içten duygularla yaÅŸanır olmuÅŸtur artık. Tartışılan konu kimileri bölünmüş, bu arada kümeden kümeye kaymalar da baÅŸlamıştır. Ağırlığı nedeniyle baÅŸlarda tüm grubu birleÅŸtiren konu bölünmelere neden olmuÅŸtur kimi zaman.
Onlar Kendilerini İçel Düşün Dünyası’nın sorumlusu, sözcüsü sayarlardı bir bakıma. Tartışılan Konular gerçekten ağırlıklı bir biçimde ele alınır, düşünülen, beÄŸenilen ya da beÄŸenilmeyen yönleriyle incelenirken yer yer kiÅŸisel sürtüşmelere neden olurdu.
Celal Çumralı grubun en yaÅŸlısı idi. Åžiirlerini her gece aynı coÅŸkuyla okur, sonra onların mısra boyutundan söz ederken, ÅŸiirlerinin yeni bir düzenle basılması gerektiÄŸini savunur,” Ben bu yirmibir Sözcüğü tek mısrada söylemek isterim.” derdi içtenlikle, biraz da kızgınlıkla …
Haşmet Akal, kontursuz resim yapmak istemediğini, bunun nedenlerini uzun uzun anlatır ve sanat tarihinin geleneklerinden, yadsınması zor örnekler koyardı masaya.
Buna karşılık Nuri Abaç tam karşıtı bir tez sürerdi ortaya. Ä°lyas Halil, o zamanlar da her yönüyle iyi bir ÅŸairdi. Geceyi bir buhurdan süzer gibi, “insan, derdi, kadınıyla – kızıyla insan girmeli ÅŸiire .. ”
Tüm bunlar iÅŸimizin su üstünde yüzen yönleriydi. Ayrıca, güncel olayların, sosyal politik yanları ele alınır, katılanların tartışmasına açılırdı. Sonra … Sonra bu duygular tümüyle denize üflenirdi hiç bir yere yansımadan. DoÄŸal olarak bu herkesi üzerdi. Ä°ÅŸte bu duygular girdabıyla Akkahve atmosferi oluÅŸtu. Bu genç dimaÄŸlardan fışkıran titreÅŸimler orada, o günlerin içinde sıkışıp kaldı.
Hep düşünürüm. O zamanların mütevazı Mersin’inde bu ne yoÄŸun ve etkili fikir hareketiydi. Arada bir kente dışarıdan gelen, ya da Mersin’li olup da gruba seyrek katılan yüzlerdeki tatlı ÅŸaÅŸkınlığı izler, bu olayın sonsuza dek sürmesini dilerdim, umutlanırdım.
TopluluÄŸun dostluk ve hoÅŸgörüsü herkese açıktı. Yerli – yabancı olsun, yaÅŸlı – genç olsun, her söylenen dikkatle dinlenir, her görüş yönünde uygun yanıtlar verilirdi. Aylar yıllar geçtikçe düşünceler üzerinde daha kolay birleÅŸildiÄŸini anımsıyorum.
Akkahve, biz yaşlıların yuvası olduğu gibi, gençlerin de uğrak yeri olmaya başladı zamanla. Giderek sıklaşan aralarla aramıza katılırlar, sanatsal sorunların çözümlenmesine katkıda bulunurlardı. Bu gençlerden Doğan Akça, Nurer Uğurlu, Aysel Payaslı gibi günümüzde de tanınan isimlerin anılarımda yerleri vardır.
Åžu görüşü de aktarmadan edemiyeceÄŸim. Akkahveci’ler oturmuÅŸ, kanıtlanmış sanatsal teoriler geliÅŸtiremediler. Problemlerini savlar biçiminde oturtmadılar, belki oturtamadılar, ama o günlerin büyük bir gereksinimini, her ÅŸeye karşın karşıladılar, o rüzgarın günümüze kadar esmesini saÄŸladılar göründüğüne göre.
Son zamanlarda Akkahveciler’le ilgili çok ÅŸey okuyor, çok da mutlu oluyorum. Bu gençlerden bazılarının adlarını yeni duyuyorum. Demek ki aradaki boÅŸluklar şöyle ya da böyle doldurulmuÅŸ, bu günkü sanat heveslilerinin aÅŸamalarına ortam hazırlanmıştır.
Akkahve’nin temelinde yatan kutsal öz de budur zaten. EÄŸer genç kuÅŸağın ateÅŸli sanatçıları da vaktiyle girip çıktıkları Akkahve’yi özlüyorlar, kendilerini olayın bir parçası olarak algılıyorlarsa neden olmasın. Mutlulukla karşılarız onları. Zaten Akkahveyi bir bütün olarak düşünmek, onu bir koca çınar olarak görmek deÄŸil midir amacımız… Yapay kuÅŸak ayrılıklarından uzak bir koca aÄŸaç…
Bölük pörçük anlatmaya çalıştığım görkemli Akkahve Olayı hepimizindir, onu hepimiz onurla taşıyoruz. Akkahve’den daha çok zaman söz edilecek, Mersin kültürüne olan mütevazı katkısı sanatçılara yansıyacaktır. Buna içtenlikle inanıyorum.
*Bu yazı  “İçel Sanat Külübü” Aylık Bülteni “Temmuz 1996 – 49. Sayı” sından alınmıştır

Biyografik Bilgi

scroll to top