,

AKKAHVE ‘nin SANATÇILARI : HAÅžMET AKAL – (DoÄŸan AKÇA – 13/16 )

Türk Naif Resmi’nin babası Fahir Aksoy hocam anlatmıştı. 1957 yılında Mersin’e gelmiÅŸ ve gayet tabii ki Akkahve’ye uÄŸramış. Akkahve’de dostu, arkadaşı HaÅŸmet Akal’la karşılaşınca sohbet akÅŸam HaÅŸmet Hoca’nın evinde yemek yemeye kadar uzamış. Evde HaÅŸmet Hoca’nın yeni bitirdiÄŸi bir resmi görünce de hayran olup almak istemiÅŸ. 25 liraya anlaÅŸmışlar. Fahir Hoca parayı ödemiÅŸ. Giderken resmi almak isteyince HaÅŸmet Hoca “yahu resmin bir – iki eksiÄŸi var, onları tamamlayayım, sabah ben otele getiririm” demiÅŸ. Sabah resim gelmiÅŸ ama Fahir Hoca görünce bozulmuÅŸ. Sanki resim akÅŸam gördüğü resim deÄŸil. Çünkü akÅŸam gördüğü resimde birkaç amele toprağı kazıyor ama o Anadolu ameleleri sanki topraktan fışkırmış gibi, yalın ayak, yarı çıplak. Amele toprak, toprak amele olmuÅŸ. Oysa bu resim farklı, ameleyle toprak birbirinden kopmuÅŸ. Çünkü ameleler ayakkabı giymiÅŸ ve üst baÅŸları biraz daha düzgün. Fahir Hoca’nın itirazına HaÅŸmet Akal’ın verdiÄŸi cevaba bakın. “Fahir ben zaten mimliyim, onun için korkum yok, ama sen bu resmi akÅŸam gördüğün ÅŸekilde Ankara’ya götürürsen görenler seni de mimlerler, başın belaya girer”.
HaÅŸmet Akal’ın sözlerindeki gerçek ÅŸu. HaÅŸmet Akal, Avni ArbaÅŸ, Ferruh BaÅŸaÄŸa, Nuri Ä°yem. Nejat Devrim, Agop Arad, Selim Turan, Mümtaz Yener ve Turgut Atalay 1940 yılında daha Akademi’de ve Leopold Levy atölyesinde öğrenci iken “Yeniler” diye bir grup kuruyorlar. Ve 28 Mart 1940 ta Gazeteciler Cemiyeti’nin BeyoÄŸlu Lokali’nde “Liman” adlı ilk sergilerini açıyorlar. Bugün hepsi Türk resminin köşe taÅŸları olan bu büyük sanatçılar o günlerde yani daha 20-22 yaşında iken “Resmin toplum sorunlarıyla ilgilenmesi, halkın yaÅŸantısını, günlük uÄŸraÅŸlarını, sevinç ve kaygılarını” yansıtması gerektiÄŸine inanıyorlar ve “Liman” adındaki ilk sergilerinde de Liman görüntüleri ve yaÅŸantısını konu alan resimler sergiliyorlar.
O günlerde ülkenin önemli bilim adamları ve yazarları olan Mustafa Åžekip Tunç, Hilmi Ziya Ãœlken, Ahmet Hamdi Tanpınar, Fikret Adil yazılarıyla “Yeniler grubu”nu destekliyor.
Ama o yıllarda yani kurulalı 17 yıl olan Cumhuriyet Türkiyesi’nde üstelik 1. Dünya Savaşı ve KurtuluÅŸ Savaşı’nı yaÅŸamış 2. Dünya Savaşı’na katılmasa bile acılarını, yokluklarını çekmeye baÅŸlamış olan ülkemizde halkın yaÅŸantısını, sıkıntılarını, acılarını, sefaletini yazmak veya resimlemek iyi karşılanmıyor. Hemen komünist diye mimleniyorsunuz. Bu nedenle bir çok sanatçı hapislere atılıyor, iÅŸinden oluyor. iÅŸte HaÅŸmet Hocamın yukarıda yazdığım sözleri bu gerçeÄŸi yansıtıyor ve o nedenle çok önemli.
Bu düşünce biçimi o yıllardan beri, ama gittikçe azalarak sürüyor. Geçen bu 70 yıl içinde halkın gerçeÄŸinin yazılması veya resimlenmesi halinde cezalandırılmasından, BaÅŸbakanımızın Meclis Kürsüsü’nden YaÅŸar Kemal’den özür dilemesine geliniyor ama, hala tam bir düşünce özgürlüğüne ulaşılamıyor. iÅŸte bu çaÄŸdaÅŸ düşünce özgürlüğü çizgisine gidilen yolu HaÅŸmet Akal gibi gerçek ve yürekli sanatçılar açıyor.
HaÅŸmet Akal 1946 yılında Akademi’yi bitirip 1949 yılında burslu olarak Paris’e gidiyor ve Andre Lhote, Fernard Leger gibi büyük ustaların atölyesinde çalışıyor. 1953 yılında yurda dönüyor. Katıldığı yarışmalarda birçok ödül alıyor ve 1956 yılında resim ve sanat tarihi öğretmeni olarak Mersin’e atanıyor. Büyük sanatçı kimliÄŸi onu Akkahve’ye çekiyor. Orada Nuri Abaç, ilyas Halil, Celal Çumralı, Osman Özeren, Bedii Demirseren ve daha bir çok ressam, yazar ve entellektüel ile dostluk kuruyor, Mersin’de kaldığı 4 yıl boyunca hemen herkesin tanıyıp sevdiÄŸi bir insan oluyor. Tevfik Sırrı Gür Lisesi’nin giriÅŸindeki merdivenlerin üzerine öğrencileriyle birlikte resimler yapıyor (Bu duvar resimleri hala duruyor yerinde, neyse ki)
O’Neill’in “Altın” adlı piyesini sahneye koyuyor. Hiçbir tiyatro deneyimi olmayan öğrencilerini yetiÅŸtirip sahneye çıkarıyor. Bu öğrencilerden ikisi tiyatroya gönül veriyor HaÅŸmet Hoca’nın sayesinde. Ve Suphi Tekniker bildiÄŸim kadarıyla hala Ä°stanbul Åžehir Tiyatroları’nda oynuyor. Rahmetli ismet Barlas ise uzun yıllar OraloÄŸlu Tiyatrosu’nda sahneye çıktı.
Biz Elek dergisini çıkarmak için çalışmaya baÅŸlayınca HaÅŸmet Akal hemen yardıma koÅŸuyor ve Elek’i yavrusu gibi kucaklayıp inanılmaz destekler veriyor, Elek’in isim babası oluyordu.
Durmadan ve büyük bir güçle resim yapıyor, Mersin’li bir çok dostunun, tanıdığının, hepsi de inanılmaz güzellikte portrelerini boyuyordu. iki arkadaşımız Behzat Åžengeç ve Tuncay BöcüoÄŸlu ÅŸimdi Küçük Çarşı ve SSK Ä°ÅŸhanı’nın bulunduÄŸu o zaman bahçe olan sahaya bir minyatür golf sahası yapıyor, kenarlarını da hasırla çeviriyorlar. HaÅŸmet Hoca 2 metreye yakın geniÅŸlik ve 50-60 metre uzunluktaki bu muhteÅŸem tuvali görünce durur mu?, Hemen boyalar ve geniÅŸ fırçalar alıyor o hasırların üzerine güzeller güzeli resimler yapıyor. Kısacası bu büyük ressam dört yıl boyunca Mersin’de bir sanat fırtınası estiriyor.
1960 Mart’ında Ankara Türk – Amerikan DerneÄŸi’nde sergilediÄŸi son dönem çalışmalarının çektiÄŸi ilgi üzerine Gazi EÄŸitim Enstitüsü resim bölümü öğretmenliÄŸine atanınca Akkahve’ciler, Elek’çiler, Liseliler, Mersinli’ler büyük üzüntü duyuyor. Oysa HaÅŸmet Hoca Ankara’dan da Mersin’e destek verecek, dostlarını unutmayacak, Elek’e yazılar gönderecekti. Ama kendini en güçlü hissettiÄŸi zamanda daha 42 yaşında iken, 1960 yılının Aralık ayında bir kalp krizi sonucu aramızdan ayrılmasa…
Bu yazı “Akkahve’nin Sanatçıları” adıyla yayınlanan onüçüncü yazı. Benim kafamda daha en az onbeÅŸ, yirmi sanatçıyı anlatmak var. Ama son zamanlarda kulağıma bazı laflar gelmeye baÅŸladı. “Akkahve’de bıktırdı” ÅŸu-bu diye. Oysa ne benim bu yazıları, günlerimi harcayıp birçok dergi, kitap karıştırıp yazmamın iki nedeni var. Birincisi “GeçmiÅŸi olmayanın, geleceÄŸi de olmaz” eÄŸer Akkahve olmasaydı, eÄŸer bütün bu ÅŸair, yazar, sinemacı, tiyatrocu, ressam, müzisyen Mersin’den yetiÅŸmeseydi bugün İçel Sanat Kulübü de olmazdı. Bazıları “iÅŸte biz Mersin’e geldik de İçel Sanat Kulübü oluÅŸtu” gibi sözler eder. Oysa onlar eÄŸer Mersin’den Akkahve Sanatçıları yetiÅŸmeseydi, burada sanata duyarlı bu güzel ortam oluÅŸmasaydı Mersin’e gelirler miydi? Gelseler böyle imkanlar bulup bu ÅŸehre yerleÅŸirler miydi? Hadi baÅŸka herhangi bir ÅŸehre gidip bir Akkahve, bir İçel Sanat Kulübü bulsunlar bakalım.
Yazmamın ikinci nedeni de Akkahve’nin Mersin’in geçmiÅŸindeki bu çok önemli yerini anlatarak ÅŸehri yönetenlerin Akkahve’ye sahip çıkmalarını istemek. Orayı bir Resim-Heykel ve Mersin Sanat Tarihi Müzesi haline getirmeye çalışmak. Ama maalesef bunu yıllardır yazılarımla, panel, söyleÅŸi ve muhtelif toplantılardaki konuÅŸmalarımla anlatmama raÄŸmen bir arpa boyu yol bile gidemedim. Galiba son günlerdeki en önemli karar Akkahve’yi kuyumcular çarşısı yapmakmış. Yazık…
Bu yazı  “İçel Sanat Külübü” Aylık Bülteni “Nisan 1996 – 46. Sayı” sından alınmıştır.

Biyografik Bilgi

scroll to top