,

ALADAÄžLARDA ÜÇ GÃœN – ABDULLAH TÃœRKOÄžLU

elale.jpg

AladaÄŸlarda Üç Gün – Abdullah TÃœRKOÄžLU
AladaÄŸlar,Demirkazık, Kızılkaya, Emler, Kaldı, Alaca gibi 3500 metrenin üzerinde birçok zirveleri ve gölleri olan Orta Toroslar’ın en güzel kısmı. BU zirvelerin içinde 3756 metre ile dik ve zor bir zirve olan Demirkazık en ünlüsü. Bu zirveye tırmanmak uÄŸruna hemen her yıl can verenler olur. Hemen eteÄŸinde Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğüne baÄŸlı DaÄŸcılık ve Kayak Evi vardır. Ãœcretini ödeyen herkes kalabilir. AladaÄŸlar kaya tırmanışı için, düz yürüyüşler için veya kamp yapmak için çok uygun ve zengin olanaklara sahiptir. Biz AladaÄŸları enlemesine geçme planları yaparken, yapılmış bir organizasyonun içinde bulduk kendimizi. Adana Orman Ä°ÅŸletmesi Milli Parklar Müdürlüğünün ve diÄŸer sponsorların katkısı ile Adana, Mersin, MaraÅŸ, NiÄŸde ve Kayseri doÄŸaseverlerinin katıldığı üç günlük bir yürüyüş ve foto safari gezisi idi bu.
27 Temmuz 2000 PerÅŸembe günü saat 13.00’de Adana’dan hareket eden otobüs, yaklaşık 40 doÄŸaseverle birlikte, saat beÅŸ sıraları Demirkazık zirvesinin eteklerinde bulunan ilk kamp yeri Sokulupınar’a vardı.
Sokulupınar’daki bir turizm ÅŸirketinin ıslah ettiÄŸi kamp yerine, Ä°kiÅŸer üçer kiÅŸilik çadırlar olduÄŸu gibi, beÅŸ altı kiÅŸinin yatabileceÄŸi Kızılay çadırları da kurulmuÅŸ. Bir taraftan da çadırı olan kendi çadırını kuruyor. Ä°ki adet de kıl çadır var, mutfak ve diÄŸer hizmetler için. Yüzelli civarındaki kalabalığın emniyeti İçin jandarma hazır beklemekte. Bu gezinin özelliÄŸi bütün taşıma, yatma ve yemek masraflarının Orman Ä°ÅŸletmesi tarafından karşılanmasıydı. Bizlerden sadece on yedi milyon lira aldılar. Kıl çadırların birinde ücretsiz yelek ve ÅŸapka dağıttılar. Günbatımına yakın, bir düdükle topladılar bizi. NiÄŸde Valisi ve diÄŸer görevliler birer konuÅŸma yaptılar doÄŸa üzerine. FotoÄŸraflar çekildi. AkÅŸam karanlığı olmadan elimize birer tabildot tepsisi alarak sıraya girdik diÄŸer kıl çadırın önünde. Mönüde etli patates, pilav, salata ve üzüm var. Herkes oturdu grup grup çayırların üstüne, yemeÄŸini yedi akÅŸamın serinliÄŸinde. Karanlıkla birlikte kamp ateÅŸi yandı, etrafında çaylar içildi, sohbetler yapıldı, ÅŸarkılar söylendi.
Ertesi gün etraf aydınlanırken hazırlıklar baÅŸladı. Yine sıraya girildi, kahvaltı için çay verildi, öğle kumanyaları dağıtıldı. Çadırlar söküldü, katırlara yüklendi. Öğleye kadar yokuÅŸ yukarı tırmanış yapıldı… Üç günlük yürüyüşü göze alamayan bazı arkadaÅŸlar geri dönerek araçlarla Yahyalı üzerinden ÅŸelalelere gitti.
Öğle saatlerinde buz gibi suyu olan Çelikbuyduran Pınarına geldik. Dinlendik, başımızı yıkadık, serinledik, mataralarımızdaki suları tazeledik. Emler Zirvesi ile Kızılkaya’nın arasındaki gedikte öğle yemeÄŸimizi yedik. Artık yokuÅŸ yoktu, hep aÅŸağı doÄŸru gidecektik.. Öğleden sonra saat dört civarında Yedigöllere geldik. Bu yıl Haziran ayı sıcak geçtiÄŸi için karlar erimiÅŸ, gölgelerde biraz biraz kalmış. O çayırlığın güzelliÄŸi de kalmamış. Yörüklerin ilerisine hemen çadırlarımızı kurduk. Sıcaktan bunaldığımız İçin doÄŸru göle indik, ÅŸortlarımızla daldık buz gibi suya.
O gün akşam hem yorgunluktan hem 3100 metrenin serinliğinden insanlar pek eğlenemedi. Akşam yemeğinde saç kavurma ve pilavı da yiyince zaten ağırlık çökmüştü.
Yorgunsanız, terliyseniz ve açsanız doğada üşütüp hastalanmak için her şey hazır demektir. Akşam serinliğinde ter soğur, vücut dirençsizdir, açsanız ısınmak için kaloriniz de yoktur. BU durumlarda çok dikkatli olmak gerekir. Çamaşır değiştirip, İyi giyinip, iyi yemek yenmelidir (yanında alkol de olabilir). Hala bir yorgunluk bir üşüme hissederseniz Uyku tulumuna girip dinlenmek gerek. Yoksa şifayı bulur, eğlenceyi işkenceye dönüştürürsünüz.
Ertesi gün öğleye kadar çevre gezileri yapıldı. Kimileri fotoğraf çekmek İçin dağıldı, kimileri 3536 metrelik Emler Zirvesine tırmanmaya, biz de diğer gölleri gezmeye gittik. Sıcak havada dayanamadık pırıl pırıl göle girdik, doya doya yüzdük.
Öğleyin kumanyalarımızı yedikten sonra eÅŸyalar katırlara yüklendi ve kervan yola çıktı. Hacer BoÄŸazından SoÄŸukpınar’a ineceÄŸiz.. Hava o gün yine çok sıcak. Hatırladığım kadarı ile Adana 40 derece idi. AÄŸaçsız tepelerden aÅŸağı doÄŸru iniyoruz, etrafımız yüksek daÄŸlarla çevrili.
Sıcaktan piştik ama ormana girmek üzereyiz. Ormana girişte bir Yörük çadırına rastlıyoruz. Kar suyu İle hazırlanmış ayranlarımızı içip dinleniyoruz. Bizi karşılamaya gelen Orman İşletmesinin kamyonetlerine eşyalarımızı attıktan sonra yürüyüşe devam ederek ikindi saatleri Soğukpınara geliyoruz yorgun argın.
Yüksek tepeler arkamızda kaldı. Önümüzde uzanıp giden bir orman, ufukta da şelalelerin bulunduğu yandaki zirve. Daha bir günlük yolumuz var.
Akşam olmadan herkes çadırını kurdu, elini ayağını yıkadı, matlara uzandı, dinlendi. O gün akşam İnsanlar daha bir canlı idi, doğaya uyum sağlamış görünüyorlardı. Gerçi yürüyüşte zorlanan, ağlayan bayanlar olmuştu ama işte hepimiz buradaydık. Akşam yemeğimizi yedikten sonra kimi çadırına çekildi, kimi sohbete daldı, bir kısmı da gece yarılarına kadar şarkılar söyledi. Şarkı söyleyen grupta herkes havaya girmişti, alkol çok arandı, lakin bir tekel büfesi bulunamadı.
Sabah her zamanki gibi kahvaltı, çay derken toplanıp grup grup yola çıkıldı. EÅŸyalarımızı kamyonetler götürdüğü için üzerimizde yükümüz yoktu, rahattık. FotoÄŸraf çekmek isteyenler öncelikle yola çıktı, doÄŸa canlılarını ürkütmeden bir kare yakalamak için. Bizim grup beÅŸ altı kiÅŸi idi, hep orman olduÄŸu İçin yürüyüş zevkli geçiyordu. Barazama Köyünün yakınından geçerken bir çeÅŸmede mola verdik. Hemen oradaki bir cins siyah duttan yedik. YokuÅŸlardan indik, derelerden geçtik, bazen yoldan, çoÄŸu kere ormandan yürüdük. Bazı arkadaÅŸlarımız iÅŸin kolayını bulmuÅŸ, kamyonetlerle yanımızdan geçtiler nanik yaparak. Ama biz yürümek İçin geldik dedik ve sabah yedide baÅŸladığımız yürüyüşümüzü 3.5 saatlik sıkı bir yürüyüşle saat 12.30’da Kapuzbaşı Åželalelerinde bitirdik. Bitirdik ama resmen piÅŸtik, haÅŸlama olduk. Ayaklar acıyor yürümekten, tepede güneÅŸ, her taraf cayır cayır yanıyor.
Şelalelere vardığımızda günlerden Pazar olduğu için kalabalıktı. Bir de bizler vardık ki tam bir panayıra döndü ortalık. Hemen Orman İşletmesinin kulübesinde şort mayolarımızı giyip, atladık çağıldayan suyun oluşturduğu buz gibi gölete!.. Su cosss etti! Aman tanrım ne dinleniyor ayaklarım ! Sanki sıcak su dolu küvete girmişim… Suya girmeye hevesliler çoktu ama ne yazık ki kiminin mayosu yoktu, kimi de soğuk suya girmeye cesaret edemiyordu. Oysa biz ölmüştük sıcaktan ve doyasıya zevkini çıkardık suyun. Kapuzbaşı Şelaleleri dünyaca meşhur şelalelerimizden. Seyhan Nehrinin bir kolunu besliyor. Bir dağın etrafında yedi kaynaktan 60-70 metre yüksekten dökülüyor. Tonlarca su, senenin 365 günü hiç durmadan akıyor. Bu kadar suyun kaynağı nerededir bir türlü tahayyül edemiyorum. Görülmeye değer bir yer. Kayseri – Yahyalı üzerinden gidildiği gibi, Adana – Kozan’dan da geçilebiliyor. İki suyun birleştiği yerdeki köyün bir özelliği var. Her taraf sıcaktan yanarken köyün içi çok serin. Çınar ağaçlarının gölgesine, bir de çağıldayarak akan iki suyun verdiği serinlik eklenince sanki doğal bir klima oluşturmuş. Köyün İçinde İki alabalık lokantası ile bir oteli var. Köy biraz tutucu ama isteyene balığın yanında birasını da veriyor.
Ä°ÅŸte geldik gezinin sonuna. Öğleden sonra saat üç. Hatıra fotoÄŸrafları çekildi, görevlilerce yürüyüşe katılanlara plaketler verildi, anketler yapıldı. VedalaÅŸanlar, adres telefon takasları. Sonra Kayseri, NiÄŸde , MaraÅŸ, Adana’ya gidecekler sırt çantalarını alıp atlıyor otobüsüne. Evden çıkalı dört gün olmuÅŸ. Yorgunum ama mutluyum. Beynimin kilometresi sıfırlanmış, yeni dostlarla tanışmışım… İçimden “Zaman dursa, hayat hep böyle mutluluk dolu olsa.” diyorum.
İçel Sanat Kulübü Aylık Bülteni 102. sayısından alınmıştır.

Biyografik Bilgi

scroll to top