,

BİR CUMHURİYET KADINI ; ZEKİYE OLGAÇAY — NİHAT TANER

bayrak.jpg

Kurtuluş Savaşımızda kahramanca çarpışan Türk askerinin yanında Türk kadını da gerek cephede, gerekse cephe gerisinde her alanda görev almıştır. Eğitimli kadınların ülke genelinde yaptıkları, vatan sevgisinin öne çıktığı konuşmalar ve mitingler buna bir örnektir. Zaferin kazanılması ve Cumhuriyetin kurulmasından sonra kadınların çok büyük bir bölümü savaş öncesi konumlarına dönmüştür. Az sayıda kadın ise Kemalist devrimin ve Cumhuriyet ilkelerinin toplumda benimsenmesi için çaba göstermiştir. Zekiye Olgaçay bu grupta yer alır.

Zekiye Hanımın ailesi Kafkasya’dandır. Dedesinin babası Berduk Bey, Şeyh Şamil’in komutanlarındandır. Ruslara karşı bir başarı kazandığı gün oğlu İsmail doğmuştur. İsmail’in dokuz oğlu ve bir kızı olmuştur. 70 sene süren savaşlarda Berduk, oğlu İsmail, İsmail’in oğullarından yedisi şehit olmuş, bir oğlunu dokuz yaşında iken Ruslar götürmüşler, direnişe katılan aşiretler ve köyler hemen tümüyle imha edilmiştir. İsmail Bey şehit düşmeden kısa süre önce, 4-5 yaşlarındaki en küçük oğlu Nazmi ile kızı Nazikmisal’i, eniştesi Şahin beye emanet ederek İstanbul’a yollamıştır. Çocukları Sultan Abdülmecit himayesine almış, devlete bağlı olarak savaşanların aileleri Karamürsel’in Hamidiye köyüne yerleştirilmiştir.

‘93 Harbi (1877–78 Osmanlı-Rus Harbi) başlayınca Nazmi, savaşmak için gönüllü olur. 17–18 yaşlarında bir çocuğun cepheye gitmesi önce onaylanmaz. Rusça bildiğinden bir süre sonra Gazi Osman Paşanın karargâhına gönderilir ve Plevne savunmasında görev alır. Esaretten dönünce Suriye’de Havran’da Dürzî isyanında, Balkanlarda Bulgar isyanında, 1897 Türk-Yunan Harbinde Dömeke ve Milona Boğazı’nda çarpışır. Başarısı nedeniyle iki derece terfi ettirilir. Ardından Manastır’da, Prizren’de görev yapar ve paşalığa yükselir (1). Hacı Nazmi Paşa, Hamidiye köyünden Melek Hanım ile evlenir. Fatma Zekiye ailenin beş çocuğundan biridir. Ağabeyi Abdurrahman Polar mühendistir. Kardeşi Seza Üçer “Çerkes Kadınları Teavün Cemiyeti” kurucularındandır. Abdullah Zeki Polar dışişlerinde önemli görevlerde bulunmuştur. En küçük kardeşi Gülsüm Gülseren’dir.

Zekiye Hanımın eşi İbrahim Halil 1891’de babası miralay İsmail Bey’in görevli bulunduğu Yafa’da doğmuştur. Halil yedi-sekiz yaşlarındayken babasının şehit olması üzerine aile İstanbul’a dönmüştür. İbrahim Halil St. Joseph’te, ardından Robert Kolej’de okumuş; Beyrut’ta öğrendiği Arapça ve Fransızcaya ilaveten İngilizce öğrenmiştir. Hukuk Mektebini ve Maliye Mekteb-i Âli’sini bitirmiştir. Hukuktan mezun olunca Zekiye Hanım ile evlenmiştir. Dünya Savaşında yedek subay Halil Bey Filistin cephesinde güvenlik ve istihbarat işlerinde çalışmıştır. Üç lisan bilmesi ve bölgeyi tanıması nedeniyle Kudüs’te Mukaddes Yerlerin korunması, din adamları ile temas ve bu konularla ilgili günlük işleri yürütmekle görevlidir. Kudüs’ün düşmesinden kısa süre önce aile Şam’a geçmiş ve Şam’ın tesliminden bir hafta öncesine kadar orada kalmıştır. Kızları Hatice Mualla, 1918’de Şam’da doğmuştur (2). Ateşkesten sonra İstanbul’a dönen Halil Beye polis müdürü olarak İzmir, Bursa, Kastamonu vilayetlerinden birini seçmesi teklif edilmiştir. Genç, yeni terhis olmuş bir yedek subaya böyle seçenekli bir öneride bulunulmasında Kudüs ve Şam’daki başarılarının etkili olduğu düşünülebilir.

O tarihlerde İzmir ve Bursa’nın düşman tarafından işgal edilmesi ihtimali bir kara bulut gibi tepemizde dolaşmakta. Babam ve annem, Anadolu’nun ortasına daha yakın olması ve dolayısı ile daha fazla hizmet imkânı sağlayabilir düşüncesi ile Kastamonu’yu tercih edip oraya gidiyorlar. 16/17 Eylül 1919 gecesi, Atatürk’ün Samsun’a ayak basmasından dört aya yakın bir süre sonra babam, Kastamonu Valisi ve Alay Komutanı ile birlikte Atatürk’ün emrine geçiyor (bu iltihak olayı Atatürk’ün nutkunda yer almıştır). Kastamonu, Millî Mücadeleye katılmak üzere, İstanbul’dan Ankara’ya, İnebolu yolu ile gidenlerin ve İstanbul’dan kaçırılan silahların geçtikleri önemli bir merhale halini alıyor. Bir ara İnebolu Kaymakamının değiştirilmesi gerekince, babam bu görevi de geçici olarak üstleniyor. (3).

Kastamonu Mitingi

Atatürk’ün Samsun’a çıkması ile başlayan Kurtuluş Savaşına Kastamonu çok geçmeden katılmış, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin şubesi burada 27 Eylül 1919’da kurulmuştur (4). 19 Ekim 1919’de cemiyetin kadınlar şubesi faaliyete geçmiştir. Kastamonu Müdafaa-i Hukuk Kadınlar Cemiyeti kurulduktan sonra, üyeleri çeşitli toplantı ve mitingler düzenleyerek seslerini duyurmuşlardır. Cemiyetin en önemli etkinliği 10 Aralık 1919 kadınlar mitingidir. Yurdumuzun yabancı devletler tarafından işgalini ve yapılan vahşeti protesto etmek için bir miting yapılması plânlanmış ve bir düzenleme komitesi oluşturulmuştur. Komitede görev alan kişiler:
1. Zekiye Hanım (Polis Müdürü Halil Bey’in eşi)
2. Kâmuran Hanım (Defterdar Ferit Bey’in eşi)
3. Saime Hanım (Sağlık Müdürü Ferruh Bey’in eşi)
4. Bedriye Hanım (Maarif Müdürü Talat Bey’in eşi)
5. Münire Hanım (Vilayet Mektupçusu Fuad Bey’in eşi)
6. Refika Hanım (Fırka Kumandanı Miralay Osman Bey’in kızı)
7. Neyyire Hanım (Reji Müdürü Ömer Bey’in kızı)

10 Aralık 1919 çarşamba günü Darül-muallimat (Kız Öğretmen Okulu) bahçesinde üç binden fazla Kastamonulu kadın toplanmış, işgali ve yapılan insanlık dışı davranışları şiddetle protesto etmiştir. Mitingde Zekiye Hanım, Darül-muallimat Müdiresi Hikmet Hanım, yardımcısı İclal Hanım ve düzenleme komitesinden Refika Hanım konuşmuş, endişelerini ve üzüntülerini dile getirmişlerdir. “Kastamonu” ve “Açıksöz” gazetelerinde Zekiye Hanım’ın konuşması yayınlanmıştır. Zekiye Hanım konuşmasında işgalleri ve yapılan vahşetleri şiddetle kınamış, gerekirse vatanı kurtarmak için kendilerinin de cepheye gideceklerini vurgulamıştır. “Kastamonu” gazetesinde yayınlanan konuşma şöyledir:

“Kardeşler, hemşireler! Daha bir sene evvel kırmızı rengi ile başımızda dalgalanan ulu sancağımız, görüyorsunuz ki siyahlara, matemlere büründü. Muharebe meydanlarında vatan ve din uğrunda binlerce evlâdımızı gömdükten sonra; haktan, adaletten bahseden Avrupalıların, bir seneden beri, yenildik diye başımıza açmadıkları felâket kalmadı. Haktan en çok bahsedenler, haksızlığın en büyüğünü yaptılar. Daha dün bizim gibi refah ve saadeti; evi, barkı olan İzmir’deki dindaşlarımız, beyaz saçlı kadınlarımız, kundaktaki yavrularımız Yunanlıların süngüsünden geçti. Her tarafı yüksek minarelerinden beş vakitte ism-i celâlullah bağıran Adanamız, Antalyamız ve en nihayet güzel Ayıntab, Maraş, Urfamız elimizden alınmak isteniyor.

Hanımlar! Büyük felâketlerimiz önünde evlâtlarımızın, kardeşlerimizin kanıyla suladığımız yurtlarımızın işgaline, kardeşlerimizin felâketine susacak mıyız? Hayır hanımefendiler! Mağlubuz, silâhımız yok, fakat göğsümüzde imanımız, bütün dünyayı halk eden Allahımız var. İşte biz de imanımıza ve Allahımıza istinaden haksızlara haksızlıklarını yüzlerine vurur ve cihan huzurunda ilân ettikleri adaleti taleb ederiz.

Hanımlar! Biz, dünyayı kanlara boğan, insanları tavuklar gibi boğazlayan erkeklere müracaat edecek değiliz. Bizim gibi şefkatle, merhametle düşündüklerine şüphe etmediğimiz İtilâf devletlerinin büyük kadınlarına müracaat edecek ve birer telgrafla, bize yapılan haksızlıkları yazacak ve anlatacağız. Eğer onlar da hakkımızı teslim etmezlerse, evlâtlarımızın kanlarına kendi kanımızı karıştırarak erkeklerimizle bir safta, dinimiz ve istiklâlimiz için ölecek; haksızlara, zalimlere tarihin lanetlerini terk ederek şehâmetle öleceğiz” (5)

Mitingde alınan kararlar gereğince, ateşkesten beri memleketimizin uğradığı haksızlıkların giderilmesi amacıyla padişaha ve sadrazama telgraflar çekilmiştir. İngiltere kraliçesi Mary, İtalya Kraliçesi Elena, ABD Başkanı Wilson ile Fransa Cumhurbaşkanı Poincaré’nin eşlerine, diplomatik üslûpla kaleme alınmış telgraflar gönderilerek işgaller kınanmıştır. Fransa ile geçmişteki ikili ilişkilere değinilmiş, Amerika’ya Wilson Prensipleri hatırlatılarak bunların ne olduğu sorulmuştur. Zekiye Hanım’ın başkanlığında Kastamonu’da düzenlenen büyük kadınlar mitingi Milli Mücadele’ye verilen desteği ve vatanın kurtulması için kadınlarımızın her türlü fedakârlığa hazır olduklarını gösterir. Mitinge ilişkin öne çıkan hususlar şunlardır:

-Üç binden fazla kadının bir araya toplanması, bu toplantının bir taşra vilayeti olan Kastamonu’da gerçekleşmiş olması dikkat çekicidir. Kadınlar böyle bir eyleme katılmakta azimli ve kararlıdır.

-Birinci Dünya Savaşında hemen her aileden savaşa katılım olmuş, her kadının eşi, kardeşi, çocuğu veya bir yakını şehit olmuş veya yaralanmıştır. Her hanede mutlaka bir üzüntü kaynağı vardır.

-Mitinge katılan kadınların kültür seviyeleri yüksektir. Kültüre ve bilgiye dayalı bilinçlenme, mitinge katılımın en önemli etkenlerden biridir. Kastamonulu kadınların millî şuurlarının yüksek seviyesi, Mustafa Kemal Paşa’nın Ankara’ya gelişinden önce yapılan bu eylemde görülmektedir. Bu, sadece onların değil, tüm Türk kadınlarının ortak coşkusudur.

Zekiye Olgaçay ve Ailesinin Mersin’deki Çalışmaları

20 Ekim 1921 Ankara Antlaşması uyarınca işgalci Fransız kuvvetleri ve yandaşları Çukurova’dan çekilmeye başlayınca, Halil Olgaçay Ankara Hükümeti’nin ilk Adana Polis Müdürü olmuş, bölgeyi Fransızlardan devir alan heyette yer almıştır. Bir süre sonra Halil Bey kendi arzusu ile memuriyetten ayrılıp avukatlığa başlamıştır. 17 Eylül 1924’te, Adana’da ailenin ikinci çocuğu İsmail Berduk dünyaya gelir. Olgaçay ailesi bir müddet sonra Mersin’e yerleşir. Halil Bey Himaye-i Etfâl Cemiyeti (Çocuk Esirgeme Kurumu) başkanı olur. Oğulları İ. Berduk Olgaçay Gazipaşa İlk Okulu ve Tarsus Amerikan Kolejini bitirdikten sonra Siyasal Bilgiler Fakültesinden mezun olur. Büyükelçi olarak ülkemizi …… de başarıyla temsil etmiştir.

Zekiye Hanımın kardeşi Seza Hanım 1918’de İstanbul’da kurulan “Çerkes Kadınları Teavün Cemiyeti” kurucu üyesi, “Çerkes Numune Okulu” müdürü ve öğretmeni, 1920’de yayın hayatına başlayan “Diyane” (Annemiz) dergisinin yayıncısıdır. Mersin’de Kurtuluş şirketi ortaklarından Hakkı Cemal Üçer ile evlenmiştir. Cumhuriyet ve Kemalizm ilkelerini özümsemiş bir kişidir. Atatürk ve Latife Hanım Mersin’i 17 Mart 1923’te ziyaret etmiştir. “Gazi Günü” olarak kutlanan bu günün 11. yıl dönümünde Seza Hanım görüşlerini şöyle belirtir:

O Bizim Gazimize
…İnsanlar cemiyet teşkil ettikten sonra Erkeğin ilk koyduğu kanun Kadına zincir vurmaktı. Asırlar geçti, kuvvetler büyüdü, kanunlar değişti, dünya ateş tufanı içinde yandı, söndü, taçlar devrildi, hürriyetler verildi, alındı fakat kadın hep ilk erkeğin koyduğu kanuna zebun kaldı. Din perdesi altında her hakikat kıskıvrak bağlandığı devirlerde de Kadın varlığı çoktan zincirlenmişti bile.
Kadının istikbali, gururu, saadeti erkeğin iki dudağı arasına sıkışmıştı. Onun hodbin (kendini beğenmiş) bir kımıldaması bir varlığı mahvedebiliyordu. Kadın evinin hâkimi değildi. Kadın çocuğunun hakiki anası, erkeğinin arkadaşı değildi. Kadın cemiyetin nısfı olması lazım gelirken hiçbir şeyi olamamıştı. O gün, erkek kendi hodbinliğini tatmin için kadını haktan mahrum etmek suretiyle yaptığı hatayı bugün yine bir erkek tashih etti. O büyük erkek sensin GAZİ (6).

Seza Hanımın Gazi Mustafa Kemal’in Türk kadınının hayatına getirdiği değişikliklere dair övgüleri onun da en az kardeşi kadar aydın ve devrimci niteliklerini göstermektedir.

Zekiye Hanım Mersin Belediyesinde meclis üyesi ve encümen üyesi olarak görev almıştır. Toplum sağlığı ve huzuruna yönelik çalışmalar ile Atatürk devrimlerinin Çukurova’da yerleşmesinde önemli hizmetler yapmıştır. 1934 Nisan’ında “Çarşaf ve peçenin yasaklanması” için Şehir Meclisine verdiği önerge feminist bakış açısına somut bir örnek oluşturmaktadır:

Türkiye ve Gazi inkılâbının başlıca umdelerinden biri Türk kadınını yükseltmek, erkeğiyle beraber terakki yolunda yürümesini temin etmektir. Nitekim bu mesut hamleler göz açıp kapayıncaya kadar (onları) az bir zamanda kafes mahpesinden kurtarmış, menşei belirsiz olan çarşaf, peçeyi yırtarak doktor, avukat, hâkim mevkiine kadar yükseltmiştir. On senelik bir tecrübemiz çarşaf ve peçenin düştüğü yerde şeref ve vakarın yükseldiğini bize ispat ediyor. Türk kadını seciye ve iradesine sahiptir. Onun şeref ve fazileti iki üç metrelik kumaşa değil, kendi vakar ve haysiyetine mevuttur. Bugün yüzü açık gezmeyenler şüpheli nazarlarla karşılaşıyor. Türk kadını hakkını ve takip edeceği medeniyet yolunu pek güzel biliyor ve istiyor. Fakat henüz eski ve batıl itikatlardan kurtulamamış, bazı erkeklerin tahakkümüyle dar mahpeslerinden çıkamamış kadınlara tesadüf ediyoruz. Bunlar naçar kanunun kendilerine verdiği sarih haklarından mahrumiyete katlanıyorlar. Onların haklarını tanımak istemeyenlere diyorum ki “Sizler ilk terbiyeyi onlardan aldınız.
Vatana büyük büyük kahramanlar yetiştiren, sizin gibi gören, hisseden, sizin gibi yaşamak hakkına malik olan insanlardır. Onları temiz hava ve bol ziyadan (ışıktan) ne hakla mahrum ediyorsunuz? Hem de bugün iddia ettiğim hak, kanunun onlara bahşettiği bir haktır. 671 numaralı kanun kadın erkek tefrik etmemiştir (ayırmamıştır). Aziz ve muhterem arkadaşlarım arasında Kadının seciyesine, iradesine kıymet vermeyen ve onu bir esir gibi haps etmek, namusunu kumaşla muhafaza etmek isteyen bir fert bulunacağını tahmin etmiyorum. İnkılâp sıra ve hamlelerinin ön sıralarında güzel Mersinimizi ve faziletli hemşerilerimizi görmeye alıştık. Adedi az dahi olsa çarşaf, peçe ve buna mümasil kıyafetlerde kadınlarımızı görmeye gözümüzün tahammülü kalmamıştır. İşbu takririmin Meclis-i Ali’ye arzını ve çarşaf, peçe gibi inkılâp ve medeniyet mefhumuna aykırı düşen garip kıyafetlerle gezmenin Belediye yasakları meyanına ithalini Belediye Kanununun birinci maddesi mucibince medeni ihtiyaçları vazifesiyle mükellef olan muhterem heyetten temenni eder ve derin saygılarımı sunarım. Mersin Şehir Azasından Zekiye Halil. (7).

Önerge kabul edilir. 11 Haziran’da Yeni Mersin gazetesinin ana haberi şöyledir (8):

“Kadın Hürriyete Kavuştu, Peçe Yasağı Başladı. Dünden itibaren ot dolu çuvalı andıran umacı kadın tipi ortadan kayboldu. Kadınlarımız peçeleri seve seve atıyorlar. Çarşaf yasağı da 1 Temmuzda tatbik edilecek.
Mersin belediye meclisinin inkılâp bakımından çok ehemmiyetli olan kararı ile dünden itibaren peçe yasağının tatbikine başlandı. Bu kararın ne kadar yerine ve umumi bir arzuya karşılık bulunduğu dün bütün manası ile tebarüz etti. Belediye yasağını duyan kadınların birçokları daha evvel peçeyi çıkarmışlardı. Dün Mersinde hiçbir peçeli kadın kalmamıştır. Bu hareket ceza korkusundan daha çok kadınlarımızın kendi arzuları ile olmuş ve birçok sebepler altında çarşaf ve peçe giyen kadınlar belediye yasağı ile hürriyetlerine kavuşmuşlardır.

Kadını bir kümes hayvanı telakki eden eski devrin bu artığı da artık Mersinden tamamen silinmiştir.

Bir temmuzda da çarşaflar atılacak ve kadınlarımız Cumhuriyetin kendilerine verdiği hürriyete kavuşarak müzelik kıyafetten tamamen ayrılacaklardır.

Çarşaf yasağı daha tatbik edilmediği halde çarşaflı kadınlar yarı yarıya azalmıştı…

Şüphesiz memleketin her tarafında kadınlarımız ayni dilektedirler. Mersin Belediye meclisinin kararını diğer belediyelerimiz de örnek tutacak olurlarsa göreceklerdir ki tatbikatta hiç müşkülat yoktur. Kadınların istemeyerek gasp edilen hürriyetlerinin iadesi ancak böyle bir kararla kabil olabilir.”

Mersin, ülke genelinde bu konuda en erken karar alan kentlerden biridir. Oğlu anlatıyor:

“Kadınlara siyasî hakların verilmesinden hemen sonra annem Mersin’de Belediye Meclisi azalığı, Belediye Encümen azalığı, Türk Hava Kurumu Başkanlığı yaptı. Mersin’de çarşaf ve peçenin yasak edilmesi için Belediye Meclisine verdiği takrir kabul edildi ve uygulandı. Bunun o devirde, bazı çevrelerde nasıl yankı uyandırdığını bugün yaşamak değil, anlatmak dahi zordur. Bir süre devletin himayesine alındık dersem abarttığımı sanmayın. Ben dokuz yaşında iken, annemin 30 Ağustos 1933 günü yapılan törende kalabalığa hitaben vermiş olduğu nutku dinlemek çocukluğumun unutamayacağım anıları arasındadır… Çukurova’da bu şekilde geçen çocukluğum beni tam anlamı ile koşullandırmıştır. Atatürk’e kurtarıcı bir kahraman, fakat başlattığı devrimlere (meselâ laikliğe) kuşku, hatta endişe ile bakan bir çevrede, ailemiz çok defa bir azınlık görüntüsü almakta idi.” (9)

Zekiye Hanım Türk Hava Kurumu Mersin şubesi yönetim kurulu üyesi olmuş, daha sonra şube başkanlığı yapmıştır. Vecihi Hürkuş’tan uçuş eğitimi ve pilotluk brövesi almıştır. Çalışma temposu yıllar içinde değişmez. Olgaçay ailesi 2. Dünya Savaşından sonra İstanbul’a taşınır. Halil Bey 1950’de vefat eder. Bir kaç yıl sonra Zekiye Hanım amansız bir hastalığa yakalanır. Doktoru Nazilerden kaçan Prof. Lipmann’dır. Daha sonra tedavisini Mersin’den dostları Dr. Muhittin Omayer üstlenir. Zekiye Olgaçay 8 Haziran 1962’de yaşama veda etmiş, 9 Haziran’da Şişli Camiinden kaldırılan cenazesi Zincirlikuyu’da defnedilmiştir. Kendisini saygı ile anıyoruz.

(1) İsmail Berduk Olgaçay, Tasmalı Çekirge (İstanbul: Milliyet Yayınları, 1990), 84-85.
(2) age, 86-87.
(3) age, 88.
(4) Hüsnü Özlü, “Milli Mücadele Yıllarında Kastamonu’da Müdafaa-i Hukuk Hareketinin Doğuşu ve Bölgenin Kuvayı Milliye’ye Katılışı,” Dokuz Eylül Üniversitesi Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, (2009/Bahar-Güz): 69-74.
(5) Ali Dikici, “Milli Mücadele’de Kahraman Bir Polis Müdürü Eşi: Zekiye Hanım,” Çağın Polisi 76 (2008): 58-60.
(6) Seza H. Cemal Üçer, “O Bizim Gazimize,” Yeni Mersin, Mart 17, 1934.
(7) M. Fuat Akbaş, “Çarşaf Peçe Yasağı. Şehir Meclisine Dün Takrir Verildi,” Yeni Mersin, Nisan 20, 1934.
(8) M. Fuat Akbaş, “Kadın Hürriyete Kavuştu. Peçe Yasağı Başladı,” Yeni Mersin, Haziran 11, 1934.
(9) Olgaçay, age, 88-89.
Sayın Berduk Olgaçay ile 20.3.2011, 15.5.2011, 3.7.2011 ve 19.4.2014 tarihlerinde yapılan görüşmeler.

*Mersin Deniz Ticaret Odası Dergisi “Eylül  – 2016” Sayısından Alınmıştır.

İnşaat Yüksek Müh. Mersin'in yerel tarihi konusunda araştırmaları ve belgeliği, bir çok makalesi var. Bir çok STK da aktif üye.

scroll to top