,

Bir Gezinin Anımsattıkları – Nevit Kodallı

Nevit-Kodallı.jpg

BİR GEZİNİN ANIMSATTIKLARI – DEVLET SANATÇISI PROF.. NEVİT KODALLI

2 Nisan 1995 pazar günü, İçel Sanat Kulübü’nün her hafta düzenlediği “Dere Tepe Gezerken” gezisine biz de katıldık. Gezinin konusu “Uzuncaburç” ile “Şeytan Deresi” idi. Gerçi Şeytan Deresi’nin taşlı yollarında 7.5 km. taban teptik, ama bölgemizde yalnız Uzuncaburç’taki eski uygarlıklardan başka dere boyunca da süren büyük uygarlığın izlerini görerek hayran kaldık.

Ben, bölgemizdeki tarihsel büyük uygarlıkların kalıntılarını görerek, yalnız Dünya Cenneti bölgemizde doğmuş, büyümüş olmanın değil, aynı zamanda Karacaoğlanların ve daha nicelerinin hemşehrisi ve bu uygarlıkların bir devamı olduğum bilinciyle her zaman gurur, kıvanç duymuşumdur. Kültürel kimlik sahibi her yurttaşımızın da bu duygu ve düşünce düzeyine erişmesi gerektiğine inanıyorum.

Seleukeie (Silifke) Krallarının veya Valilerinin yazın çıktıkları yaylaları olan Uzuncaburç’u ilk kez 1955-56 lı  yıllar içerisinde ziyaret etmiştim. O sıralarda oraya yol yoktu. Biz de bir ciple, rivayete göre zamanında Kralın Silifke’den ovaya kadar içinden rahatlıkla bir arabanın geçebileceği genişlikte geniş, düz taşlardan yaptırdığı yoldan büyük güçlükle bir süre gidebilmiş devamını katır sırtında tamamlamıştık. Şimdi nerede ve ne durumda olduğunu bilemediğim Kral Yolu, bugün bile bizlerin gıpta edeceği bir teknikle yapılmıştı. Beni, Uzuncaburç’taki Zeus Tapınağı’nın görkemli sütunları, Zafer takı ve diğer kalıntılar hayran bırakmıştı. Gezintim arasında bir Antik tiyatronun da toprağa yarı batmış olduğunu fark etmiş, Ankara’ya dönüşümde Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü’ne bundan bilgi vermiştim.

Zeus Tapınağında karşılaştığım ve bugün bu yazıyı yazmama neden olan bir görüntü beni uzun uzun düşündürmüştü. O nefis sütunların dibine bir kıl çadır parçası gerilmiş, içinden uyuz bir eşek dışarıya melül melül bakıyordu. Neredeyse 2000 yıl öncesinin mimari, teknik ve estetik güzelliği olan bu mekan, şimdi günümüzde uydurma bir ahırdı!… Ne büyük bir dekadans ve zavallılıktı bu!… Nereden nereye varılmıştı!… Gerçi bu dekadansa ilk neden kanımızca, tıpkı bir Komünist İhtilali gibi başlayan eski uygarlığı yakan, Hıristiyanlık olmuştur. Yüce Pan’ı öldürmüş, yerini orta çağın karanlıklarına bırakmıştır. Çok yazık’

İkinci kez Uzuncaburç’a 1970 li yılların sonunda ailece otomobille gitmiştik. Artık asfalt yol yapılmıştı, köy de sefillikten az da olsa kurtulmuştu. Zeus Tapınağının karşısına bir de köy kahvesi kondurulmuştu. Köy halkı, daha bu kahvede yabancıları konuşurken görmeğe pek alışmamıştı. Köylülerle köye suyun nereden geldiğini, bağları bahçeleri ne ile  suladıklarını sorduğumda içlerinden biri “Gavurun teee öteden getirdiği sulardan!” yanıtını vermişti Demek ki 2000 yıl önce Kralın veya Vali’nin yazlığına  dağlardan getirdiği suyu bizimkiler hala kullanmaktaydılar! Bravo tekniğe ve uygarlığa! Kendilerine bunun gavurlukla, müslümanlıkla bir ilgisi olmadığını, suyun Müslümanlıktan, hatta “Gavur„ dedikleri Hıristiyanlıktan çok daha önceki kavimler tarafından getirilmiş olduğunu anlatınca köylüler “biz ne bilek!…” dediler ama bana inandıklarını da hiç sanmıyorum. Buna benzer bir olayla son olarak birkaç ay önce telefonumuzun arızası için Erdemli postanesinde cebelleşirken bir kez daha karşılaştım  Memurun biri “telefon neredeydi?” diye sorduğunda “Lamas’ta” (aslı Lamos’tur) dediğimde “Ora nire?” diye yineleyince, yeni adı ile “Limonlu”da yanıtım üzerine memur, “Şunun Türkçesi varken niye Gavurcasını söyleyorsun?!” akıldaneliğinde bulunmuş, ona da aynı şeyleri söylemiş ve “Senin Türkçe dediğin “limon” sözcüğü aslında Türkçe değil, yabancı bir kelimedir” diye anlatmış, gene o köylü kurnazlığı cevabını almıştım: “biz o kadarını bilmeyiz!.. ” O da iyi!.

80 li yılların sonlarında gene Uzuncaburç’a gittiğimde, yollarda tankerlere rast gelmiştik.. Köye su taşıyorlarmış!.. Sularına ne olduğunu sorduk, bazı bahçe sahipleri “Gavurun(!) yaptığı su tesisatı” üzerinde bulunan bahçelerini daha çok sulamak için tahrip etmişler, artık köye su gelmiyormuş, onun için tankerlerle idare ediyorlarmış! doğrusu iyi iş yapmışlar.

Bu son gezimizde Kültür Bakanlığımızın Uzuncaburç’u artık herkesin ziyaret edebileceği, bilimsel şekilde derleyip toparladığını, Antik Tiyatroyu meydana çıkardığını görerek çok mutlu oldum.

Ben, Unesco Türkiye Milli Komisyonunda 20 yılı aşkın süreyle Yönetim Kurulu’nda ve Kültür Komitelerinde çalıştım. Unesco’daki çabalarımızın ve resmi makamlara uyarılarımızın başında “Rumca” dır diye tarihsel memleket ve yöre adlarımızın değiştirilmemesi gerektiği, hatta çoğu kez bilgisizlikten ötürü Hitit asıllı yer isimlerinin bu arada  “Rumca” sanılarak değiştirildiği, yanlış bir tutum olduğu hususu geliyordu. Hadi, “Keloluk” adı çoğumuzun bir saç hastalığı olan kelden başka halk arasında “küçük, ufak, anlamına geldiğini bilmememizden ötürü Güzeloluk” olarak değiştirilmiştİ. Yeni öğrendiğime göre öz Türkçe bir deyim olan “Göğere”nin (yeşillik anlamına gelir) de adı “Esenpınar”olarak uydurulmuş!… herhalde artık iyice öküzün altında buzağı arar oldukl

Biz istediğimiz kadar “Lamos”u Limonlu, ‘Gilindirez”i Çeşmeli, “Gilindire “yi Aydıncık, “Namrun”u Çamlıyayla vb. uydurmalarla  değiştirelim,.. Tarih her zaman, her çağda bu yerlerin asıl adlarını, hatta önceki adlarını saptamağa devam edecektir ve herkes bunları bilecektir. Bizler için önemli olan adları değil, bu uygarlıkların mirasçılarının bizler olduğumuz bilincine varmamızdır. Yoksa, Bergama’daki ünlü Zeus Tapınağının yabancılara verilmesi için Padişah Hazretlerinin, zamanında gördüğüm fermanında belirttiği üzere “Bu nevi (çeşit) hacereden (taştan) Memalik-i Osmaniyemde (Osmanlı ülkelerimde)( babasının malı ya!.)  mebzulen (bol bol) bulunduğundan, istenilen kefereye (gavura) verile”.. diye emir veren bir zihniyetle yabancılara peşkeş çekerek, “Gavurdur!. ” veya “iki üç sikke bulurum, gene Gavura satarım yolunu bulurum” diye yurdumuzun sahip olduğu eşsiz tarihi eserleri tahrip ede ede Kültürel kimliğimizin oluşabileceğine inanmak, ham hayaldir.. Bunu bilmekte yarar var…

İçel Sanat Kulübü Aylık Bülteni 36. Sayısından alınmıştır.

Biyografik Bilgi

scroll to top