,

BULGAR BOZOĞLAN – Latif BOLAT

Bulgar-Bozoğlan.jpg

KARACAOĞLAN DİYARI BULGAR BOZOĞLAN : TOROSLARIN ZİRVESİNDE BİR KUTSAL MEKAN
“İncecikten bir kar yağar / Tozar Elif Elif diye Deli gönül abdal olmuş / Gezer Elif Elif diye”
diyerekten, Karacaoğlan diyarının en tepelerine tırmandık. Mersin’in iki saat kadar kuzeyinde, Yörük köylerinin artık sona erdiği, sedir ve ladin ormanlarının yerini bodur boylu ardıç ve andızlara bıraktığı yüksekliklerdeyiz. Sağımızda, solumuzda sanki dünyanın ilk oluşum günlerinden kalmış gibi görünen ihtişamlı mağaralar ve yalçın kayalar bizi takip etmekte. Buralar Osmanlının son günlerinde eşkıyaların yuvası olan mekânlar ve iyi bakınca bunun nedeni çok kolay anlaşılmakta.
BÜYÜK İSKENDER BİLE BİLEMEMİŞ
Muhteşem Torosları sadece 3-4 yerinden keserek Konya ovasını Akdeniz’e bağlayan geçitlerden birini yavaşça tırmanmaktayız. Makedonyalı Komutan Büyük İskender’in bile bu geçidi bilmediği için, Kilikya Kapısı denilen daha doğudaki Gülek Boğazı’ndan geçerek Perslerle karşı doğuya doğru yol aldığı söylenir. Geçidimizin adı bile insanda ürküntü yaratmaya yetmekte: Dümbelek Boğazı! Bu dağlarda 195011i senelerde koruculuk yapan rahmetli babam ile bu geçitten yaptıkları seyahatleri anlatır annem, ne zaman buraya seyahat etsek. Daha araba yolunun olmadığı o zamanlarda, Tahtacı Türkmenler’in deve ve at kervanlarına katılıp gün boyu süren tırmanışlarını hâlâ hatırlar.Şimdiye dek onlarca kez geçtiğim bu geçide, neden Dümbelek Boğazı dediklerini açıklayacak bir kişiye de rastlamadığımı belirtmem gerek. Bence hem yokuşunun dikliği hem de uçurumlarından dolayı insanın kalbini dümbelek gibi çarptırdığı için bu geçide Dümbelek Boğazı demiş olmalılar!
Arabamız, sarı tozların içinden, sonsuz dolambaçlarla, sanki sisli bir vadide yol alır gibi ağır ağır tırmanarak, Tırtar Ovası’nı ta aşağılarda bırakıyor. Artık o muhteşem sedir ve katran ormanından eser kalmıyor. Sadece kısa ve tıknaz yapıları ile sanki binlerce yıllıklarmış gibi görünen ardıç ve andız ağaçları kalıyor geride. Bu yükseklikte zaten başka bir ağaç türünün yaşaması mümkün müdür ki? Hatta bu ağaçlar bile yere dik olacakları yerde sanki yeri öper gibi toprağa doğru eğilmişler, sonsuz şekilde esen poyrazın etkisiyle. Andız ve ardıçların bittiği noktada ise, birdenbire çıplak bir ovaya çıkıyoruz. Burası Toros Dağları’nın en yükseğindeki ağaçsız bozkırlar. Sadece, mor renkli çiçekleri ile dikenli keven topları ve sapsarı dikilen çiçekleri ile dana kuyrukları göze çarpmakta.
YAYLANIN SONSUZLUK BEKÇİLERİ: MEZAR TAŞLARI
Kıvrım kıvrım yokuşun bitip düz çıplak ovanın başladığı geçitte ise, sanki bize “hoşgeldiniz” dercesine yüzlerce mezar taşı! Bu dağın başında kimin mezarları bunlar diye insan merak ediyor doğrusu. Çünkü çevrede sürekli yaşanan hiçbir köy bulunmamakta. Bunun cevabını, sadece on dakika ötedeki yemyeşil vadilerdeki onlarca Yörük çadırı ve otlayan onbinlerce koyun ve keçi veriyor bize. Yüzlerce yıldır, Toroslar’ın Yörükleri Akdeniz sahilindeki köyleri ile bu Toros yaylaları arasında, deyimin tam anlamıyla mekik dokumaktalar. Yaz gelince, yaklaşık 5-6 ay bu yaylaları yurt edinen Yörüklerin hastalarını şehire indirip tedavi etmesi mümkün olmadığı için, öldüklerinde bu mezarlığa gömerlermiş. Mezar taşlarındaki Osmanlıca yazılardan, bu geleneğin yüzlerce yıllık bir geçmişi olduğunu çıkarabiliriz. Bu mezardakiler, bırakıb insanın, kurdun kuşun bile 5-6 ay terk ettiği bu yükseklikteki ovaların girişinde, birer serhat nöbetçisi gibidirler sanki. Kış ve yaz boyunca, gelenden geçenden hal hatır sorarlar ve haber isterler arda kalanlarından.
TOROSLAR MI,TİEN ŞAN Ml?
Dümbelek Boğazı’nı neden aşıyoruz ve nereye gidiyoruz? Toroslar’ın ormanlarını avcunun içi gibi bilen ve Anadolu Selçukluları’ndan beri bu dağların yükünü çeken Tahtacı Türkmenler’inin en aziz şahsiyetlerinden olan Bulgar Bozoğlan’ ın ziyaretine gitmekteyiz. Dümbelek Boğazı’ndan sonra en azından bir iki saatlik yolumuz daha olacak. Ama yolun etrafı Anadolu’nun çalışkan Yörüklerinin çadırları ve koyun suladıkları yalaklar ile dolu. Eğer Türkiye’nin güneyindeki Toros Dağları’nın yüce tepelerinde olduğumuzu bilmesek, kolaylıkla kendimizi Orta Asya’nın bozkırlarında ve Pamir ya da Tienşan Dağları’nın yaylalarında hissedeceğiz.
Öylesine değişmeyen bir manzara var karşımızda: yuvarlak ve dörtgen siyah çadırlar, koyun ve keçiler için yapılmış ağıllar, bu yükseklikte çok az rastlanan pınarlar. Yüzlerce yıllık Yörük geleneğinden tek değişen şey, develer yerine traktörler ve arabalar kullanmaları ve siyah kıl çadırlar yerine mavi naylondan çadırlar kurmaları. Onun ötesinde bu manzarada yüzlerce yıldır bir süreklilik mevcut. Sanki Bilge Kağan bir çadırdan çıkıp bizi selamlayacakmış gibi aynı ortam. Anadolu’yu Türkleştiren Türkmenler’in hayatlarını buradan gözlemeniz mümkün. Tüm yaz ayları boyunca binlerce yörük kendi obaları etrafındaki otlaklarda onbinlerce koyun ve keçi ile yaşarlar ve Ağustos sonunda Toroslar’ın o dayanılmaz soğukları başlayınca, yavaşça Akdeniz’in kıyılarına doğru inerler. Çocukluğumuzda, bu yolculuklar deve kervanları ile yapılırdı. Bizim gördüklerimiz son deve kervanlarıymış ki bu bölgede çocuklarımıza gösterecek bir tek örneklik deve bile kalmamış artık. Şimdilerde kamyonlar gelip iki saat içinde hayvanları sahile ve sıcağa indiriveriyor.
TAHTACI TÜRKMENLERİN EN KUTSAL YATIRI: BULGAR BOZOĞLAN
Ve Toroslar’ın en yüksek tepelerinden biri olan Bulgar Bozoğlan’dayız! 2700 metrelik bir muhteşem tepenin üzerine yapılmış bir yalnız ve ıssız yatır Bozoğlan’ın kutsal yeri. Bulgar Bozoğlan, kimliği çok ta açık şekilde bilinmeyen Anadolu’nun kutsal erenlerinden birisi. Toroslar’ın bu bölümüne Bolkar Dağları denmesinden mi Bulgar Bozoğlan denir adına, bilinmez. Bir başka rivayete göre de 1250 senelerinde Karamanoğulları döneminde burada yaşayan Bulgar Türkleri ile ilgilidir Bulgar adı. Daha sonraları birbirlerine karışıp gidiyor Bulgar ve Karamanoğulları Türkleri. Bu dağın etrafında kimler yaşamış derseniz, çok sayıda Yörük aşireti buralarda bulunmuş ve Osmanlı topraklarının bekçiliğini yapmışlar. Bunlar arasında Koyuncu aşireti, Salur aşireti, Kösreli aşiretil Koçaç aşireti, Keşşaflı aşireti, Kemikli aşireti, Sarıibrahim aşireti, Boynu İnceli aşireti, Bahşiş Yörükleri, Beğdik oymağı, Evcili aşireti bulunmaktaydı.
Tahtacı Türkmenleri Bulgar Bozoğlan’ a özellikle saygı duyarlar ve Antalya’dan Adana’ya kadar olan bölgeden ziyarete gelirler senenin belirli zamanlarında. Kurbanların kesildiği, adakların adandığı bu zamanlarda insan kendisini Orta Asya bozkırlarındaki bir Türk obasında yapılan Şaman töreninde hisseder kolaylıkla. Toroslar’ın yüksek tepelerinin en yükseğindeki bu yatır, sanki Gök Tanrı’ya en yakın bir ermişin yuvası gibi yüksek kabul görür ve saatlerce yürümekten çekinmez ziyaretçiler. Mayıs ayı gelip te Dümbelek Boğazı geçilir hale geldiğinde, yola düşün ve bir ziyarette bulunun Toroslar’ın bu en yüksek şahsiyetine. Hiç birşey yapmasanız bile dağın en tepesinden arkanıza Konya ovasını, önünüze de Akdenizi alıp Toroslar’ın en yüksek zirvelerinden, bu dağların ozanı Karacaoğlan’ı gözleri kapalı dinleyin:
“Çukurova bayramlığın giyerken
Çıplaklığın üzerinden soyarken
Şubat ayı kış yelini kovarken
Cennet dense sana yakışır dağlar”
EN YÜKSEK YAYLADA BOZOĞLAN EFSANESİ:
Bulgar Bozoğlan’ın hangi aşiretten olduğu kesin olarak bilinmez. Ama efsanesi şu şekildedir: Yaz ayı bitmiştir artık kışlıklara dönme vaktidir. Herkes dönerken, bir aşiret geç kalır dönmekte. Kar düşmeye başlar. Aşiret başı çadırını, bütün öteberisini toplar iki gün içinde döneceğini söyler kışlığa hareket eder gider. Ama kışlıktan dönene kadar Bulgar Dağları’na iyice kar bastırır. Aşiret başı yoluna devam edip gidemez geri dönüp kışlığına gelir. Ertesi sene Yörükler tekrar yaylalıklarına geri dönmeye başlarlar. Aşiret başı Bulgar Bozoğlan Dağı’nın yanına geldiğinde birde ne görsün? Kendi sürüsü ile birlikte Boz tenli çobanı, koyunlarını sapa sağlam yaymakta! Aşiret başı atından aşağıya inmeden “ulan Bozoğlan sen hala yaşıyor musun koyunlarla beraber”der. Ve bu sözler üzerine çoban ve sürüsü Bulgar Bozoğlan Dağı’nın tepesine çekilir, gözden kaybolur. O zamandan bu zamana kadar, burası ziyaret olmuştur. Yörükler’in ve insanlık aleminin kutsal yeridir. (yumuktepe.com notu: Yazının bu son paragrafında “yazlık” ve “kışlık” bir başka deyişle yayla ile seyil karıştırılmış olabilir)
İçel Sanat Kulübü Aylık Bülteni Haziran-Eylül 2016 -212 nolu sayısından alınmıştır.

Biyografik Bilgi

scroll to top