,

ÇUKUROVA KINA GELENEĞİ ve AĞIT TÜRKÜLER – Şükrüye TURAN

Çukurova  kına, geleneğinde “YAKIM  YAKMA” veya “GELİN  AĞALATMA HAVALARI” olarak adlandırılan ağıt türküler konusuna  Tahir Kutsi MAKAL’ın Halk  Bilim ve Edebiyat adlı eserinde bu konuya yer verdiği bir makalesinde güzel bir sözü var, izninizle konuya bu sözle girmek istiyorum, şöyle diyor Sayın Makal:

“Bir milletin ses bayrağı dilidir. Bu bayrağı ninnileriyle, türkü  ve ağıtlarıyla dilden dile taşıyarak kuşaktan kuşağa aktaranlarsa, analarımız gelinlerimiz ve kızlarımızdır. Sözcüğe ilkin anaların ninnisiyle su verilir. Ardından bu sözcüklerden türküler, ağıtlar geliştirilir.”
Gerçekten de, anaların  diline yerleşmeyen bir sözcük, bir milletin dilinde uzun süre yaşayamaz. İşte bizim tebliğimizin konusunu da, anaların, genç kızların kına gecelerinde söyledikleri “Ağıt Türküleri” bir başka ifadeyle “Gelin Ağlatma Havaları” oluşturuyor.
Nedense, ağıt sözü ilk etapta ölüm olayını çağrıştırıyor insanda. Oysa ağıt, yalnızca ölüm olayı karşısında yakılmaz. Önemli olan, ağıt yakmayı gerektirecek  kadar acı, yürek depreştiren  bir olayla karşılaşılmasıdır. Bu acı olay ölüm olabileceği gibi gurbete çıkma, umutsuzluk, yoksulluk, isyan çaresizlik, kimsesizlik, sıla özlemi, hapishaneye düşme, ihanete uğrama, sevdiğini alamama, baskın, savaş, doğal afet ve gelin alma gibi, başka olaylar da olabilir.
Bugün radyolarımızdan dinlediğimiz lirik türkülerin çoğu, bu tür olaylar sonucunda yakılmış ağıt türküleridir.
O halde ağıtı, insanın katlanması ya da kabullenmesi güç bir olay karşısında içine bir anda sığdıramadığı acısını, yanık , içten söyleyişlerle, ölçülü, uyaklı ve  ezgili bir şekilde dile getirmesi olarak tanımlayabiliriz.
Bütün Anadolu’da olduğu gibi, Çukurova folkloru içinde de  ağıt türküleri önemli bir yer tutar. Özellikle Yörük ve Türkmen kaynaklı ağıtlar geçmişle bugün arasında adeta bir köprü oluşturur. Çukurova da yüzlerce yıl  önce söylenmiş öyle ağıt türküler vardır ki, günümüzde bile sözüyle, ezgisiyle değeri gittikçe artan bir sanat eseri gibidir.
” Yürek depreştiren, duygu tellerini titreten bu tür türkülerin ardında, mutlaka derin bir ızdırap  ve gözyaşı gizlidir. Yüreği ayrık otu gibi saran acılardan temizlemek kolay  değildir. Ama öyle bir an gelir ki ; bu acılar kendi kendine sökülür gelir. Deste deste  söz olur, yanık bir ezgi olur; akıp dökülüverir dilden.
Yaptığımız araştırmalarda, ağıt sözünün  Çukurova insanına iki olayı hatırlattığını tespit ettik. Birincisi KINA ağıtları, ikincisi de ÖLÜM ağıtları. Tören unsuru  taşıyan bu iki olay dışında kalan ve herhangi bir törene bağlı olmadan oluşan diğer ağıtlarınsa  ağıt olarak bilinmediğini, ancak bazılarının türkü olarak söylendiğini gördük.
Bahattin Öğel, Türk Kültür Tarihine Giriş adlı eserinin 8. cildinde ağıtlardan söz ederken, görüşüne yer verdiği Belyayev; Göktürk çağındaki kültür ürünlerinde, gelin şarkıları ile ölüm ağıtlarının çok eski bir karakter taşıdığını, ölüm ağıtlarının gelin şarkılarına benzediğini belirtiyor. Yine aynı kitapta görüşü alınan bir başka yazar Radlof ise; Kırgız Kültür çevresinde kız geçirme, kız uzatuu adı verilen şarkılarda, hatta bunlardan “ağlama kız ağlama” adlı şarkıda, gelinin görevlerinin anlatıldığına, çocuk terbiyesine yer verildiğine dikkat çekiyor. Bu da bize kına yakma ve gelin götürme sırasında söylenen ağıtların, ölüm ağıtları gibi yas özelliği taşıdığını ve kökleri çok eskilere uzanan bir gelenek olduğunu gösteriyor.
Bilindiği gibi kına, Türk folkloru açısından önemli bir süs malzemesidir. Ancak bu süsün ardında son derece önemli ve etkileyici bir mana gizlidir. Şu üç olayda kına yakılır. Birincisi, kurbanlık koçların Allah’a kurban edileceği düşüncesiyle bir armağan olarak kınalanmak suretiyle süslenmesidir. İkincisi ise, askere giden gencin eline ve parmağına yakılan kınadır. Vatana kurban olacak anlamındadır. Kına ile süslenerek vatan için uğurlanma anlamını taşır. Üçüncüsü de gelin olacak kız ile güveyiye yakılan kınadır. Bu da gelinle güveyi birbirlerine kurban olsunlar, yani ölünceye kadar birbirlerini çok sevsinler anlamındadır.
Kökü çok eskilere uzanan bu anlayış ve geleneğin bir kısmının, bu gün kısmen de olsa sürdürülmesi, KINA olayına Türk insanının bakışını ve üzerindeki etkisini göstermesi bakımından oldukça önemlidir.
Tebliğimizde, kına geleneği ve kına eğlencesi olayına girmeden, kına gecesinin kız evi üzerindeki etkisine ve kına yakımı sırasında yakılan yakımların, yani ağıt türkülerin özelliklerine değineceğiz.
Bilindiği gibi kına gecesi, düğünden bir önceki  gecedir. Sevinçle hüznün iç içe olduğu buruk bir sevincin yaşandığı gecedir. Ve kız evi için de, son derece anlamlı bir gecedir.
Kına  gecesinde kına yakımına kızın babası veya erkek kardeşleri tarafından izin verilmesi, düğüne veya kızın evliliğine rıza gösterilmesi anlamına gelir ki; bu rızadan sonra yakılan kına ile hem gelin süslenmiş olur, hem de bu mutlu olay kutlanmış olur. Kına gecesinde eğlence, eğlenti adı altında yapılan şenlik de, yine bu mutlu anın, oğlan ve kız evi arasında paylaşılması, bu paylaşımın dış çevreye olan yansımasıdır.
Kına gecesinde eğlenti sırasında söylenen türkülerle, kına yakımı sırasında söylenen ağıt türküler ritim bakımından farklılık gösterirler. Eğlenti türküleri çok daha hareketli, delbek, darbuka, def eşliğinde söylenen neşeli türkülerdir. Oysa kına yakımı sırasında söylenenler ritim, bakımından daha ağır, çalgısız söylenen, sözleri itibariyle de yas havası taşıyan türkülerdir. Belli bir ritmi olduğu için kırık hava karakteri taşıyan bu türküleri; sözleri ve gelin kızın evinden, yuvasından ayrılış acısını dile getirmesi sebebiyle ağıt türkü olarak adlandırmanın yanlış olmayacağı kanaatindeyiz.
Kına gecesi gelin kızın ağlaması adettendir. Ağlamayan kız ayıplanır. Çünkü bu ana-babasını tez unutacağı anlamına gelir ki, bu da geleneği, saygıyı aşan bir tutum sergilemek demektir. Hoş karşılanmaz.
İste onun için gelin kız hem ağlar hem güler hem de istese de istemese de gelin adetini güder.
Diğer yandan kına gecesi gelin  kız için bekarlığa veda gecesidir. Sultanlığının son bulduğu, ana-baba evinde misafir olduğu gecedir. Bu geceden sonra, gözünü açıp gördüğü, yıllarının verdiği ana – baba ocağını, sevdiklerini, eski alışkanlıklarını terk edecek, yepyeni bir hayata başlayacaktır. Koca evi bazılarına göre kahır evidir. Ya onacak ya da onmayacaktır. Belki de baba evinde ne gün görmüşse onunla kalacaktır. Baba evindeki sultanlığını yeniden kurabilmesi için kim bilir kaç yıl geçecektir.
Bunun yanı sıra gelin kız belki de sevdiğine kavuşacaktır. Yeni bir yuva kuracak, kurduğu yuvanın  anası olacak; belki de herkesi kıskandıracak bir evliliği olacaktır. Kocası kıymet bilecek, bir dediğini iki etmeyecektir.
İşte kına gecesi gelin kız böyle çelişkili duygular içerisindedir. Yüreğinde umut, korku, heyecan ve sevinç durmadan boğuşur durur. Bazen biri üste çıkar, bazen diğeri.
Kına gecesi kız anasının taşıdığı  duygular da  kızınkinden farklı değildir. O güne kadar besleyip büyüttüğü, gözünden bile esirgediği kızını, bir anda, hem de kendi elleriyle yuvadan uçurmaya çalışması, ananın yüreğinde tarifi imkansız karmaşık duygulara yol açar. Ana için kız vermek can vermek gibidir. Evliliğin bekarlığa  benzemediğini  ana iyi bilir. Evlilik bir sır küpüdür, ne çıkacağı bilinmez. Sabır işidir, fedakarlık ister. Geçimi olacak mı, kızı evliliğin katı kurallarına uyum sağlayabilecek mi, yoksa incinecek mi? Dünürlerinden memnun da olsa, hep kuşkuludur ana. Tecrübe sahibidir çünkü. Kendisi mutluysa bile, çevresinde olup biteni görmüş, işitmiş, belki de  gözü korkmuştur. Ya her şey kızını alana kadarsa düşüncesi, beynini kemirir durur. Hele bir de kızı gurbete gidecekse, düğünden günlerce önce başlar ağlamaya. Girer ağlar, çıkar ağlar. Sanki kendi evleniyormuşçasına telaşlı ve heyecanlıdır.
İşte oğlan evinin şen şakrak olduğu, çalıp çığırdığı kına gecesi kız evi için yarı yas, yarı sevinç içinde geçen buruk bir gecedir. Bu durumda kına yakılırken kız evinin söylediği türkülerin elbette neşeli olması düşünülemez.
Kına gecesi düğünün bütün ağırlığının toplandığı gecedir. Oğlan evi kız evinin misafiridir. Amaç, yaslı olan kız evini şenlendirmek, iki tarafı ilgilendiren mutluluğu hep  birlikte paylaşmaktır. Onun için oğlan evi kız evine çalgıcısıyla, çerezi ve kınasıyla gider. Kına şenliğini  başlatan, geline ve iyi oynayanlara para yapıştırarak, seyirlik oyunlar düzenleyerek gecenin neşeli geçmesini sağlayan yine oğlan evidir. Kız evi başlangıçta yaslı görünüp  eğlenceye pek katılmaz  görünse de, vakit ilerledikçe hem kızın gönlünü hoş etmeye, hem de oğlan evinden geri kalmamaya çalışır. Böylece kına  şenliği, her iki tarafın da katılmasıyla, daha geniş bir boyut kazanır.
Çukurova kına geleneğinde söylenen ağıt türkülerin  özelliklerine  gelince,  kına ağıtları, tıpkı ölüm ağıtları gibi belli bir tören unsuru  taşıyan ağıtlardır. Bu ağıtlarda, ölüm ağıtlarındaki gibi ferdi ağıtlara rastlanmaz. Kına ağıtlarının hepsi anonimdir. Ve yalnızca kadınlar tarafından gelin kıza kına yakılırken ve genellikle sazsız, çalgısız söylenir. Yakımcı, yörede ağzı  bu işe yatkın, olaya uygun söz düşürmesini bilen, orta yaşlı bir kadındır. Yakımcı yetenekli birisiyle, ağıdını o anda kız evi ile oğlan evinin durumlarına uygun yeni söyleyişlerle süsler. Şayet yetenekli değilse, daha önce kına gecelerinde söylediği dörtlüklerle de ağıdına giriş yapabilir.
Yakımcı ağıdında, kızın, anasının ve diğer yakınlarının duygularını, kızın evde bırakacağı boşluğu, belli bir zaman – mekan çerçevesinde, monolog ve diyaloglarla dile getirir. Bazen anayı, bazen kızı, bazen da her ikisini aynı dörtlükte konuşturur.
Eğer kına gecesi ağıt yakımcı birisi yoksa bu işi kız evinin yakını oları bir kadın, veya kızın bir kaç arkadaşı hep bir ağızdan söyleyerek yapar. Böyle durumlarda, biri öncülük eder, diğerleri ona uyar ve daha önceki kına gecelerinde söylenen; bilinen eski türküler tekrarlanır. Kına ağıtları hiç bir zaman para karşılığı söylenmez. Yakımcı zaten kınaya davetlidir. Kına yakma zamanı gelince kendisine usulen tekrar bir ricada bulunulur. Yakımcı da gelen ricayı geri çevirmez.
Çukurova kına ağıtlan genellikle 6 – 7 bentten oluşur, Bentler genellikle 3’lük lerden oluşur, Ara sıra 4’lüklere de rastlanır. Bunlara bir iki örnek vermek  gerekirse:
ELİMİ YUDUĞUM PINAR
BELİMİ VERDİĞİM DUVAR
İLAHA SOYKAMA  KALA
DOKUDUĞUM ÇEYİZ ÇUVAL

YUNAK YUDUĞUM DAŞLAR
GÖLGELENDİ GABA AĞAÇLAR
ŞU ANAMA SELAM SÖYLEN
GÖKYÜZÜNDE UÇAN GUŞLAR

SİYİNCE SİYİNCE YAĞAN YAĞMURLAR
ANAYIN GÖZÜNÜN YAŞI DEĞİL Mİ
TOPACIK TOPACIK GÖRÜNEN DAŞLAR
BABAYIN GÖZÜNÜN YAŞI DEĞİL Mİ
Şeklindeki söyleyişleri gösterebiliriz.  Bentler 3’lük şeklinde ise, 3.dize sonuna eklenen ve her bendin sonunda tekrarlanan 1’lik bir bağlantı ile hem 4’lük oluşturulmakta; hem de bent bağlantı dizesiyle birlikte anlam bütünlüğü kazanmaktadır.
ANAM VERME BENİ YAD ELE
BEN DAYANAMAM GURBET ELE
ANA ÜSTÜMDE BİR KARA BULUT
ANA BEN GİDİYOM SEN BENİ UNUT

SARI ZEYBEK GELİYOR  ENİŞTEN
HER YANI GÖRÜNMÜYOR GÜMÜŞTEN
VALLAHİ HABERİM YOK BU İŞTEN
ANA BEN GİDİYOM SEN BENİ UNUT

EVLERİMİZİN ÖNÜ DE KÖŞKLÜ
KÖŞKLERİMİZİN  ÜSTÜ DE TAŞLI
BENİM MURADIM DA DAHA YAŞLI
ANA BEN GİDİYOM SEN BENİ UNUT
Bağlantı dizelerine örnek olarak bu ve bunun gibi;
KIZIM KINAN KUTLU OLSUN
KIZ EŞİM KINAN KUTLU, OLSUN
şeklindeki tek dize söyleyişleri;
KIZ ANAN KINAN KUTLU OLSUN
VARDIĞİN YERDE AĞZIN DATLI OLSUN
veya
GIZ BACIM GINAN GUTLU OLSUN
SÖYLE  DİLLERİN DATLI OLSUN
şeklindeki 2’lik söyleyişleri ya da,
KIZ ANASI KIZ ANASI
BAŞINDA MUMLAR  YANASI
KIZ ANASI KIZ ANASI
HANİ BUNUN ÖZ ANASI
şeklindeki, bent sonunda tekrarlanan 4’lük bağlantıları gösterebiliriz. Kına ağıtlarında belli bir başlangıç dörtlüğü yoktur. Belli bir sıra takip edilmez. Bazı kına ağıtlarında:
KARŞIDA ARK DOLANIYOR
HAYDİN BİZ DE YAKALIM MI
ELLER KINASINI YAKMIŞ
HAYDiN BİZ DE YAKALIM MI

KIZ SENİ ANVERDİ Mİ
ÇAĞDAŞIN KIZLAR DUYDU MU
MISIR’DAN  KINAN GELDİMİ
KIZIM KINAN KUTLU OLSUN

KIRAT GEMİNİ GEVER
SARI ÇAYLAK ÇANINI DÖGER
DÜĞÜN HALKI SENİ ÖĞER
KIZIM KINAN KUTLU OLSUN
SÖYLE DİLLERİN DATLI OLSUN

TARLAYA SOĞAN EKERLER
ETRAFINA  ÇİT ÇEKERLER
GELİN OLACAK KIZIN
ELİNE KINA YAKARLAR
gibi başlangıç olması ihtimali olan bent veya 4’lükIere de rastlanmaktadır. Ancak derleme esas yakımcıdan yapılmadığından ağıdın ortalarında yer alan bu tür bentler için kesin bir görüş belirtmenin yanlış olacağı kanaatindeyiz.
Ağıtlarda, genellikle ilk iki dize dolgudur. Konuya giriş için hazırlık havası taşır. Asıl konuya genellikle 3. dizede girilir.
BİR İNCECİK SU DOLANIR
ÖNLÜK BAĞIM DÖRT DOLANIR
ANA BESLER EL GÖNENİR
GIZ SABAHTAN GİDİCİ Mİ

ÖTE HANIN GİRİNTİSİ
DERELERİN AKINTISI
BİR BACIMA DÜĞÜN KURDUM
YOK MU ELLER OKUNTUSU

ÇATTILAR OCAK TAŞINI
KOYDULAR DÜĞÜN AŞINI
KIZ AĞLATMA GARDAŞlNI
SİLİN KIZIN GÖZYAŞINI

TARLAYA EKİN EKERLER
İÇİNE ÇAPA ÇEKERLER
GELİN OLACAK KIZIN
GÖZÜNE SÜRME ÇEKERLER
Gibi.
Çukurova ağıt türkülerinin ölçüsü hecedir. Hecenin daha çok 8’li kısmen de 7 ve 11’li kalıpları kullanılmıştır. Bu ölçüler, yakımcının o anda irticalen  söylemesi sebebiyle artı 1 veya eksi 1 şeklinde artıp eksilebilmektedir.
Çukurova yöresinde yakımcılıkta ustalık kazanmış kişilerin söyledikleri kına ağıtları, genellikle nazım düzenleri tutarlı, kararlılık  taşıyan ağıtlardır. Özellikle Avşar ağıtları olarak bilinen Yörük ve Türkmen kaynaklı ağıtlar bu tür ağıtlardandır.
Uyak biçimleri yaygın olarak aaab, cccd şeklindedir. Bu biçim bazen aynı ağıtta içeriği etkilemeyecek şekilde söylenerek aaba, ccdc biçimine gelebilmektedir. Veya bir ağıt türküde aaba, ccdc şeklinde başlayan uyak biçimi  aynı ağıtta sonradan abcb, defe şekline dönüşebilmektedir.
Araştırmalarımızda, Çukurova kına ağıtlarına bazı anonim halk türkülerinden benzer dörtlük veya dizelerin girdiğini bu dizelerin konuya uygun başka dizelerle tamamlanarak yeni dörtlükler oluşturulduğunu gördük.
BÜLBÜLÜ TUTTUM DA GÜLE BAĞLADIM
BÜLBÜL FİGAN ETTİ BEN DE AĞLADIM

BÜLBÜL GÜLDE BEN GÖNLÜMÜ EYLEDİM
ANA BEN GİDİYOM SEN BENİ UNUT
veya
ÇIKAYIM GİDEYİM EVİNİZDEN
KURTULA KALAYIM DİLİNİZDEN
YEŞİL  BAŞ ÖRDEKKEN
UÇTUM GÖLÜNÜZDEN
ANA BEN GİDİYOM SEN BENİ UNUT
gibi
Yine araştırmalarımızda, Çukurova’da söylenen ağıt türkülerin bazı dörtlük veya dizelerine, başka yörelerimizdeki kına türkülerinde de rastladık. Örnek verecek olursak:
ATLADI GEÇTİ EŞİĞİ
SOFRADA KALDI KAŞIĞI
BÖYÜK EVİN YAKIŞIĞI
KIZIM KINAN KUTLU OLSUN

GELİNE GEREK BİR ANA
AĞLAŞALIM YANA YANA
ZALIM ANA ZULUM ANA
KIZ SABAHTAN GİDİCİ Mİ
Gibi söyleyişlere, Hacıbektaş, Arapkir ve Karaözü ağıtlarında,
HAMAMDA YUNDUĞUM DAŞLAR
EMMİ DAYI KIZ GARDAŞLAR ….

TUZ KABINI TUZSUZ KOYAN
KOCA EVİ ISSIZ  KOYAN ….
ÇATTILAR ÇATMA TAŞINI
VURDULAR DÜĞÜN AŞINI
Gibi daha pek çok benzer veya aynı olan dörtlük ve dizelere de, Şarkikaraağaç, Sivas ve Gemerek yöresi ağıtlarında rastladık.
Bu kısacık taramamız bile gösteriyor ki, ülkenin neresinde olursa olsun, KINA olayı insanda aynı duyguları  çağrıştırıyor.
Bunun yanısıra,  bunlara benzer kelime  dize ve dörtlüklerin  benzerliğinin, yöreler arası kız alıp vermeler, göçler ve akraba ziyaretleri gibi sebeplerle, bir yerden başka bir yere taşınarak karışmış olabileceği gerçeğini de gözardı etmemek gerekiyor.
Çukurova kına ağıtları ezgi yapısı bakımından da yöreler itibariyle farklılık gösterirler. Mesela Adana da söylenen bir kına ağıdının ezgi yapısı  Mersin’de söylenen bir kına ağıdının ezgi yapısına uymaz.  Kına ağıtları halkın ortak duygularını, ayrılık olayına bakışını, tavrını, boyun eğişini dile getiren ağıtlardır. Yakımcılar tahsilli olmamalarına rağmen, söylenen ağıt türküler adeta sanatçı bir kişiliğin veya sanatçı ruhların dışa yansıyan ürünleridir. Söyleyişler zengin, özgün bir yapıya sahiptir. Çukurova insanının pratik zekasını, kendine özgü dil ve kültür özelliklerini göstermesi bakımından önemlidir.
Kına ağıtlarında en çok işlenen konu ayrılıktır. Tema hep bu konu etrafında döner. En çok işlenen tema, kız anasının ve kızın duygularıdır. Önceleri yalan gibi gelse de kına gecesi gelip çatınca, ayrılık gerçeği kor  gibi yakar ananın yüreğini. Ölüm acısı kadar olmasa bile, en az onun kadar etkilidir. İşte bu duyguları iyi kavrayan bir yakımcı, ananın duygularını tıpkı usta bir nakkaş gibi işler ağıdında.
ŞU GÖRÜNEN EKİN MOLA
EKİN DEĞİL BURÇAK İMİŞ
KIZ ANADAN AYIRMASIN
YALAN DEĞİL GERÇEK İMİŞ

DAĞLARDA GİLİK GURUSU
DEBİNDE KEKLİK SÜRÜSÜ
BU DA ÖLÜMÜN YARISI
GIZIM GINAN GUTLU OLSUN

AĞ HELKEYİ SUSUZ GOYAN
GOCA EVİ ıssız GOYAN
ANASINI ÖĞSÜZ GOYAN
GlZIM GINAN GUTLU OLSUN

ÇAĞIRIN GELSİN ANASINI
YAKSIN KIZIN KINASINI
BEN VARAMAM BEN VARAMAM
BEN KIZIMDAN AYRILAMAM
Bu ve bunlar gibi
TENTENESİ AYRI BAŞLI…
SOFRADA KALDI KAŞIĞI…
KUZUNUN ÖNÜNDE KİM DURACAK
şeklindeki söyleyişlere baktığımızda, sanki birisi ölmüş de her şeyi yarı başlı  kalmış gibi bir  izlenim doğuyor. Bu da bize KINA GECESİ’nin kız evini ne kadar derinden etkilediğini gösteriyor.
Hele bir de kız gurbete gidiyorsa; yakımcı yakınlarıyla, evi-barkıyla kızı adeta vedalaştırır.
BİNDİRDİLER ARAP ATA
DÖNDÜRDÜLER YÖNÜM ÖTE
SAVUŞTURDU  EŞİM  GIZLAR
YEDİ OLUKTAN DAHA ÖTE

ELİMİ YUDUĞUM ARKLAR
BELİMİ VERDİĞİM DUTLAR
İŞTE KOYDUM GİDİYORUM
SİLİP SÜPÜRDÜĞÜM YURTLAR

GAMGA YANAR FERİ M’OLUR
ÖĞSÜZ GIZLAR GELİN M’OLUR
OLSA  BİLE YERİ M’OLUR
GIZ ANAM GINAN GUTLU OLSUN
VARDIĞIN YERDE AĞZIN DATLI  OLSUN …
Gibi.

YOLUMUN ÜSTÜNDE YATAN DAŞLAR
GÖZLERİMDEN  AKTI  KANLI  YAŞLAR
SILAMIZDA  KALSIN  KARDAŞLAR
ANA BEN GİDİYOM SEN BENİ UNUT …

ELİMİ  YUDUĞUM  ARKLAR
BELİMİ  VERDİĞİM DUTLAR
ONU DA GÖRESİM GELİR
YALLADIĞIM  KOCA  İTLER…

Anadolu’da kırsal kesimde, genellikle akraba evliliği yaygındır. Bunun çeşitli sebepleri vardır.Hatta bazı yörelerde, emmioğlu dayıoğlu dururken kıza başkası dünürcü olmaz. Ne zaman ki emmioğlu, dayıoğlu bir başkasıyla evlenir; ancak o zaman kızı isteyen biri çıkar. Anadolu’daki bu geleneğin Çukurova’da da olduğunu ve bunun kına türkülerine kadar yansıdığını görüyoruz.
BABA KIZIN ÇOK MU’YUDU
BİR KIZ  SANA YÜK MÜ’YÜDÜ
KÖR OLASI EMMİLERİM
HİÇ  OĞLUNUZ YOK MU’YUDU …
Veya;
BENİM  YEMENİME  YILAN GİRDİ
EMMİME  DAYIMA KIRAN GİRDİ
BENİ YAD  İLLERE MEHEL GÖRDÜ …
Ya da;
YAYLANIN  KURTLARI YAVUZ OLUR
CEVİZLERİN İÇİ KAVUZ OLUR
YAD ELLERDE BENİM NEM OLUR
Gibi. Burada emmiye dayıya bir sitem gizli. Nasıl olduğu bilinmeyen yad ele varmaktansa, kızın, huyu suyu bilinen akrabasını tercih ettiği açıkça belirtiliyor.
Kına türkülerinde işlenen bir diğer tema da, kimsesiz veya öksüz kızın gelin olması. Ve bu durumun, kına yakımı olayını daha da acıklı bir hale dönüştürmesi.

BAŞINDAKİ PUŞULAR
IŞIL IŞIL IŞILAR
ÖKSÜZ KIZ GELİN GİDİYOR
MESUT OLSUN KOMŞULAR …

GELİN KIZLAR GELİN KIZLAR
ARD KAPIYA DURUN KIZLAR
BİR ANASIZ KIZ ÇIKIYOR
KINASINI VURUN KIZLAR …
Veya;
AŞAĞIDAN GELE GELDİLER
ODAMIZA DOPDOLUCA  DOLDULAR
ANASIZ  BABASIZ GELİN ALDILAR
ANASIZ BABASIZ GELİN BÖYLE OLUR

GAMGA YANAR FERİ M’OLUR
ÖĞSÜZ  GIZLAR GELİN  M’OLUR
OLSA  BİLE  YERİ  MOLUR
GIZ  ANAM GINAN GUTLU  OLSUN
VARDIĞIN YERDE AĞZIN  DATLI OLSUN …
Gibi.
Kızın evdeki gelinle, kardeşi, veya ana- babasıyla geçimsizliği varsa; evliliği sanki evden bir kurturma gibi değerlendiriyorsa, bunun bir tema olarak kına ağıtlarına yansıdığını görüyoruz.
BABA EKİNİN BİTTİ Mİ
KARDEŞ  EKMEĞİN  ARTTI MI
EL  KIZI  KEYFİN  YETTİ  Mİ…
veya;
DAĞDAN  İNDİM DÜZE BEN
DİKEN  OLDUM  GÜZE BEN
İŞTE  KOYUP  GİDİYORUM
BİR DAHA GELMEM SİZE BEN …
Ya da;.
GİDEYİM  ELİNİZDEN
KURTULAYDIM  DİLİNİZDEN
YEŞİL BAŞ ÖRDEK OLSAM
SU  İÇMEM  GÖLÜNÜZDEN
Gibi. Gelin kız için kına gecesi, o zamana kadarki bilinen hayatının son gecesidir. O geceden sonra bilinmeyen yepyeni  bir hayata  başlayacaktır. Onun için  bekarlığın bu son gecesinde ne dilerse, neyi murat ederse onun olacağına inanılır. İşte bu inanışın Çukurova kına türkülerine yansıdığını gösteren bir dörtlük,
YAĞMUR  YAĞAR GARLI BUZLU
GIZLAR  AĞLAR NAZLI NAZLI
MURADIN BU GECEDE GİZLİ
GIZIM GINAN GUTLU OLSUN
Tebliğimizin başında eski Türk ağıtlarından örnek verirken, gelinin görevinin bu tür ağıtlarda işlendiğini hatta çocuk terbiyesine yer verildiğini söylemiştik. İşte biz de Çukurova ağıt türkülerini incelerken;
EVİMİZİN ÖNÜ SÖĞÜT
SANA VEREYİM BİR ÖĞÜT
BUĞDAYINI  KENDİN  ÖĞÜT
gibi geline öğüt niteliği taşıyan dörtlüklere rastladık. Yine bu tür ağıtlarda, gelin kıza;
YAĞMUR YAĞAR URGAN URGAN
KIZ  ÜSTÜNDE  TELLİ  YORGAN
GÜZEL  YATAKLARDA ÇALKAN …

BİNDİGİN ATLAR ETLENSİN
GİTTİĞİN  YOLLAR  OTLANSIN …

KIZ ANASI KIZ  ANASI
BAŞINDA MUMLAR YANASI
KUTLU GELİN OLASI
gibi söyleyişlerle iyi dileklerde bulunulduğunu, kızın kınasının kutlandığını tespit ettik.

Gelin kız görümceleri olan bir eve gidiyorsa, karışanı çok olacak demektir. Bu sebeple evlilikten gözü korkar. Onun için de çoğu zaman  gönülsüzdür. Ya da sevdiği karşı komşu oğluna varamamanın acısını gizli gizli yüreğine akıtır. İşte bunları önceden bilen bir yakımcının kızın, adeta yüreğini deşmek, ağlatarak acısını  boşalttırmak istercesine, ağıdında kızın duygularını yanık yanık dillendirdiğini görüyoruz.
KARA  KÜTÜK  KARINCALI
KIZIN  GÖNLÜ  YERİNCELİ
ÇİFTE  ÇİFTE  GÖRÜMCELİ…
veya
AŞŞAĞIDAN  GELİR  DEVE
GEVİŞİNİ  GEVE  GEVE
SANKİ BEN DE GELİN  M’OLDUM
ŞU KARŞIKİ YÜKSEK EVE
gibi.  Anadolu’da, kız evinde eğer iyileşmesi uzun sürecek bir hasta varsa düğünün fazla bekletilmediğini biliyoruz. Böyle  bir  durumda, evin belkemiği  olan birinin  düğündeki  eksikliğinin de yine  yakımcı tarafından kızın ağzından ağıtlara yansıtıldığını görüyoruz.

AĞAM HASTA AĞAM HASTA
SU  VERİRİM  ALTIN  TASTA
BU  EVLERİ  YAPAN  USTA
BÖYLE  MOLSUN  DİYE  YAPTI
gibi.
Kına gecesi düğün arifesidir, babanın emmi ve dayının,  alıyla-yeşiliyle teliyle-duvağıyla kız çıkarıyoruz diye öğündüğü, kız anasının:
AK  BAKIRLAR SUSUZ  KALMIŞ
ELLERİN  KINASIZ KALMIŞ
YUVALAR  GELİNSİZ  KALMIŞ
VAR  GİT AĞLAYI AĞLAYI
diyerek çaresiz, ilahi emre, ata geleneğine boyun eğdiği gecedir. Gelin kızın ise, bir yandan
KIZ  ANAM  YAZGIM  BUYMUŞ
KIZLARA  BÖYLE BUYRULMUŞ
Diyerek ağladığı, diğer yandan da
SABAH OLDU DA NİCE EDEYİM
TAN  YILDIZI BATMADAN DA GİDEYİM
İNCİLERİ GERDANA DİZEYİM
diyerek,  altınları incileriyle  yeni yuvasına, sevdiğine kavuşmaya can attığı, ama bunu kimselere belli edemediği, karmaşık duygular yaşadığı bir gecedir.
Sonuç olarak; ister Çukurova’da,  isterse Anadolu’nun herhangi bir yerinde olsun; Türk insanının evlilik olayına bakışı; değerlendirişi hep aynı. Yani,
“YUVAYI  DİŞİ  KUŞ  YAPAR” düşüncesi.
Çukurovalının bu düşünceyi kına gecesi söylediği ağıt türkülerde dile getirişi şöyle.
KOCA  DUTU  BUDADILAR
YENİ  IŞKIN  VERSİN DİYE
KIZ  ANADAN AYIRDILAR.
ACAR  YUVA  KURSUN DİYE

Günümüz  Çukurova’sında kına geleneği daha çok kırsal kesimde, özellikle  dağ köylerinde yaşanan, yaşatılan Bir gelenek durumunda.  Ova Köylerine ve şehir  merkezlerine inildikçe, kına geleneğinin ve kına gecesi yakılan yakımların yer yer kalktığını görüyoruz. Bunda elbette şehir hayatına uyum sağlama, ayak uydurma isteğinin;  şehir kültüründen etkilenme ve özenti duymanın etkisi var. Ancak yine de gönlümüz, bu güzel geleneğin bazı geleneklerimiz gibi tümüyle unutulmasından; ya da gelecekte sadece nostalji olarak televizyon çekimleri için yapılmasından;  hele hele yozlaştırılmasından yana hiç değil.
İnsanlarımız  ölüm ağıdı yakacak kadar acı olaylarla sık karşılaşmasınlar. Ancak içimizde zaman zaman biriken acı suyu dışarı atmamıza yardımcı olan ağıtlarımız, ağıt söyleme geleneğimizde unutulmasın. Hele buruk da olsa, kına ağıtları  gibi bir yanı umut taşıyan ağıtlarımızın, hep yenileri yakılsın.
*TRT Çukurova Radyosu Denetçisi.
**Bu yazı “ÇUKUROVA KINA GELENEĞİNDE AĞIT TÜRKÜLER” başlığı altında yayınlandığı “Mersin Halk Eğitimi Merkezi ve Akşam Sanat Okulu Müdürlüğü Yayın Organı” olan “İÇEL KÜLTÜRÜ”  Mart 1993 – 26. Sayısından  alınmıştır.

Biyografik Bilgi

scroll to top