,

DARBOÄžAZ- MEYDAN- KARAGÖL GEZÄ°LERÄ° – Abdullah TÃœRKOÄžLU

gezi-22.jpg

DarboÄŸaz- Meydan – Karagöl
Her yıl gitsek de bahar geldi mi, yaylaların lafı edildi mi, yine aklımıza Meydan yaylası gelir. Bu yıl dört defa gitmek kısmet oldu. Yine de usanmadım. Aslında Meydan öyle ahım ÅŸahım bir yayla deÄŸil, ormanı bile yok. Ortasından su çıkan düz bir çayırlık. Ama buz gibi havası, Karagöl’ü, Çiniligöl’ü, karları ve o daÄŸları her zahmete deÄŸer.
1. GidiÅŸ 23 Nisan 1999:
Sekiz kişi özel arabalarımızla gitmiştik. O dağları o kadar özlemiştim ki heyecanla gideceğimiz saati bekliyorum duygularım taşıyor adeta. Yola çıktığımızda aklım karlı dağlarda. Hayatımda hiç şiir yazmadım, yazamadım. Ama bugün bir şeyler uydurdum.
Bugün 23 Nisan, neşe doluyor İnsan
Arkadaşım Erkan’la Adana’dan Hasan
Kavşağımız Maden, hedefimiz Meydan
ArkadaÅŸlarla cep telefonu yardımı ile TopbaÅŸlar’da buluÅŸuyoruz büyük bir sıcaklıkla. Sonra çıkıyoruz ağır ağır Meydan’a. Her taraf bembeyaz kar. Dedik ya bugün 23 Nisan, hava güneÅŸli, çok güzel. Kar çok olduÄŸu için araçlarımız Meydan’a çıkamadı. EÅŸyalarımızı sırtımızda taşıyarak Meydan’ın aÅŸağısına, vadinin içine, karların ucuyla çadırlarımızı kurduk. Erkan’la Maden Köyü’nün yakınındaki ormandan odun toplayarak getirdik. AkÅŸam olmadan Karagöl’e kadar gidip gelmeye niyetlendik. Karlara bata çıka Karagöl’e çıktığımızda, saat 15.00 civarında idi. GüneÅŸin sıcağı ve kardan yansıması ile sırılsıklam ter olmuÅŸtuk. Karagöl’ün bu mevsim manzarası bir baÅŸka güzelmiÅŸ meÄŸer. Göl tamamen karla kaplı. Tahmin ediyorum 70-80 cm. kalınlığında. Etrafımızdaki daÄŸlar, taÅŸlar, tepeler karla öyle yumuÅŸak çizgilerle devam ediyor ki! O sert kayaların sivri uçları, ÅŸairlerin yazdığı gibi, aktopuklu güzel kızların sanki , omuz başı yuvarlağında yumuÅŸayarak yok oluyor.
Altı buz tutmuÅŸ üstü karlı gölün üzerinde yürüdük. Ä°kindi güneÅŸi de karlarda öyle yansıyor ki, iyi ki güneÅŸ gözlüğü takmışız, Güzel resimler aldık. Gölün ortasına doÄŸru yürüdüğümde Erkan “fazla gitme ne olur ne olmaz, buz çatlar İçine gidersin.” diye uyardığında aklıma geldi. Bir gazete yazmıştı: Bazı insanların ölmeden önce söyledikleri son sözleri:
“Åžuna bak ya, uzunları yakmış geliyor üstümüze.”
“OÄŸlum tutma Åžunu bana doÄŸru, ÅŸeytan doldurur.”
“Baba gel gel burası derin deÄŸil.”
“Gel sevgilim bak bu kayanın ucundan manzara çok güzel.”
Örnekler uzayıp gidiyordu. Bir de benim ki eklenebilirdi.
“Erkan dur biraz daha ileriye gideyim sonra resim çek.”
Gündüzden İyi ki o odunları toplayıp getirmişiz. O karda neredeyse donacak olan parmaklarımız, ancak o ateşle ısınınca oynamaya başladı. Tabi ki getirdiğimiz pekmez ve alkolün etkisi de var mutlaka. Ateşin bir faydası da müzik dinlememize yardımcı olması. Çünkü gece ateş başında sohbet ederken dinlemek istediğimiz wolkmenin pili soğuktan donduğu İçin kaseti döndürmüyordu. Ateşe doğru tutunca o anormal ses düzeliyordu. Keza arkadaştaki araç telefonu da ancak ısıtınca çalışıyordu. Bir türlü anlayamıyordum. O derece soğukta insan üşümüyordu.
Ertesi gün güneşin tatlı sıcaklığında karın kenarında yattık, oturduk, kahvaltı yaptık, kayak yaptık. Kısacası öyle güzel tembellik yaptık, öyle güzel sohbet ettik ki. Dönüşte Maden köyünde yediğimiz alabalıkla günü bitirdik.
2. GidiÅŸ 13 Haziran 1999:
Mersin’de hava biraz kapalı görünüyor. Bu yüzden gelmekten vazgeçenler oldu. Bir otobüs gittik. Toroslara bahar gelmiÅŸ, daÄŸlar alakarlı, sarı papatyalar açmış her taraf yemyeÅŸil. Hava sisli, Meydan’a çadırlar kuruldu. AkÅŸam üzeri bulutlar dağıldı güneÅŸ açtı. Kendi kendimize herhalde Tanrının sevgili kullarıyız diye düşündük.
Yürüyüş yapıldı. Akşam soğuk çökmeden kamp ateşimiz yandı. İnsanlar ateşin etrafında çember oldu. Şarkılar söylendi.
Ertesi gün Karagöl’e, oradan Çiniligöl’e çıktık. Gençleri Karagedik’e çıkarıp manzara seyrettirmek istedim. Ama insanlar hiç göründüğü gibi olmuyor. Adamın görünüşü “taşı sıksa suyunu çıkarır” misali ama rampaya gelince sapır sapır dökülüyor. Zaten sis de bastı, manzara olmayacak, yarı yoldan otobüse döndük.
Yine her zamanki gibi Maden’de alabalık molası. Tam Ankara yoluna Ä°ndik yaÄŸmur baÅŸladı.
3. GidiÅŸ 15 AÄŸustos 1999
Bu defa beraber olduÄŸumuz Ä°nsanlar yarı yarıya birbirini tanımıyordu. Gazete okuyarak, etrafı seyrederek gittiler. Ne zaman otobüs DarboÄŸaz’dan Meydan’a doÄŸru tırmanmaya baÅŸladı bir canlanma bir merak görüldü, insanlar kaynaÅŸmaya baÅŸladı. Ne de olsa ortak zevkler ortaya çıkıyordu. Otlar sararmıştı artık. Meydan’a vardık ki ooo o sakinlik gitmiÅŸ. Bir kasap kendin piÅŸir açmış, arabalar, Ä°nsanlar!. Bizim vatandaÅŸlar “Abdullah bey Ä°lla çadırları göl kenarına kuralım” diye baÅŸladılar tempoya. “Yol oraya kadar Ä°nmez eÅŸyaları sizin taşımana gerekir” dedimse de “olsun” dediler. Peki diyerek Gittik. Ä°yi ki orada kamp yapmışız. Göl kenarı hem güzel hem sakindi. Çadırları kurduk, mayolarını getirenler hemen daldı göle. Gölün karşı kıyısındaki avcı grubu da olmasa, bizden baÅŸka kimse yok. Çok mutluyuz. AkÅŸam üzeri ÅŸu avcılar tüfekle atış yapmasalar hiçbir olumsuzluk yok. Adamlar İçmiÅŸ silah sıkıyor zevk alıyor. Hadi bir sıktı iki sıktı. Baktık ki sıkmaya baÅŸladı, Niyazi abi seslendi!… Ä°tiraz ediyor karşıdan: “Rahatsız olan gider, aha yol karşıda”. Adamda utanma da yok!… Sonra geldi kampımıza aklı sıra özür diliyor. Aslında amaç özür dilemek de deÄŸil. Hemen her çadırlı gezimizde uydurma bir sebeple aramıza sokulur. Ne de olsa ÅŸehirden gelen güzel bayanlar var ya!..
Ben bu hemcinslerimi anlayamıyorum. Silah sıkarsan, bir arabanın gaz pedalına hızlı basar patanaj yaptırırsan, bıyık bırakırsan, müziği (bilhassa bazı müzikleri) arabanın sesinden çok açarsan güçlüsün ve erkeksin. Sevsinler. Erkeğim benim.
Akşam kamp ateşimiz etrafında o İnsanlar ne güzel kaynaştı şarkılar söyledi. Çadırlı gezilerde benim en çok sevdiğim o kampın yarattığı havada insanların kaynaşıp eğlenmesi, muhabbet etmesi kültür alışverişinde bulunması.
Ertesi gün çıkabilenlerle Çiniligöl, Karagedik, Güllüce başına kadar çıktık. Karagedik’ten aynı anda Kadıncık Suyu (Papazın Bahçesi) vadisini, İç Anadolu’yu seyrettik. Havanın sıcaklığından oluÅŸan sis yüzünden Demirkazığı, Hasandağını göremedik.
Dönüşte Maden’de alabalık yemek istedik ise de, iÅŸletmecisi ile olan anlaÅŸmazlık yüzünden piÅŸmiÅŸ balıkları yemeden kalktık. Madem niyetlendik dedik, döndük Horoz köyüne; orada yaÅŸlı bir karı kocanın iÅŸlettiÄŸi yeÅŸillikler İçinde kır lokantasında, salatayı kendimiz yaptık, balıkları kendimiz temizledik, piÅŸirdik. Bir taraftan ahududu, yeÅŸil ceviz yedik masamızı donattık. Tam yiyecekken bir yaÄŸmur, hadi masaları içeri alalım, olmadı masalar kapıdan İçeri geçmedi, hadi tekrar dışarı. O yaÄŸmurun altında yan oturarak, yarı ayakta neÅŸe içinde balıklarımızı yedik. Çok da eÄŸlenceli oldu. Herkes mutlu idi.
4. GidiÅŸ 27 AÄŸustos 1999 – DarboÄŸaz-Namrun (4 günlük yürüyüş) okumak için bu satırı tıklayınız.
İçel Sanat Kulübü Aylık Bülteni Eylül 1999 – 84. Sayısından Alınmıştır.

Biyografik Bilgi

scroll to top