,

DOĞAN AKÇA VE İÇEL SANAT KULÜBÜ 8/18

Doğan-Akça-13.jpg

KİTABIN BAŞINA DÖNMEK İÇİN BURAYI TIKLAYINIZ.

1997 yılına gelindiğinde kentin kültürel yaşamında yeni bir sorumluluk yüklenir Doğan Akça; İçel Sanat Kulübü’nün başkanlığına seçilir.
“İçel Sanat Kulübü’nün 1989 yılında kurulmasından kısa süre sonraydı…İlkyaz’dı, nisan veya mayıs, ayın on dördü gecelerinden biri… İçel Sanat Kulübü Lokal merdivenlerinden inerken ben, Doğan Akça ve Ayfer bahçe kapısından içeri giriyorlardı. ‘Gel bakalım Ayfer,’ diyordu Doğan Akça, ‘burada güzel bir şeyler oluyor galiba…
‘Galiba’ sözcüğündeki ilk ‘a’ yı kısa söyleyerek konuşurdu…” (Semihi Vural)
O akşamdan sonra “kulübünü” benimsemiş, onun ayrılmaz bir parçası, bir “neferi” olmuştu. Bunu yeri geldiğinde devamlı söylüyor ve yazıyordu:
“…Üç yıl önce İçel Sanat Kulübü’nü ve bu kulübün mangal yürekli, sanat aşkıyla dolu, coşkulu üyelerini tanıdım.
1960’tan sonra sanki özel bir politika uygulanarak yok edilmeye çalışılan Sanat Kurumlarının açığını kapatmaya çalışan İçel Sanat Kulübü’nün her çalışmasını hayranlıkla izledim, gücüm yeterse yardım etmeye çalıştım.
1 0cak 1994’ten sonra çalışmamaya, ömrümün kalan kısmını sadece resim yapmaya, ayrıca kendime bir atölye yapmak istedim.
Mersin’in bir sokağını etkinlikleriyle, gücüyle tam bir Sanat Sokağı yapan İçel Sanat Kulübü’ne yakın bir yerde olsun atölyem diye düşünürken tam o sokağın göbeğinde bir yer bulunca büyük bir sevinçle atölyemi yaptım.
Şimdi hem resim yapacağım, hem resim konuşacağım, resim yiyip, resim içeceğim, hem de İçel Sanat Kulübü’nde bir nefer olarak çalışacağım.
(Doğan Akça, Mersin Ekonomi-Politika Haftalık Gazete, 1994)
Kulübün ilk yıllarında sirküler tarzında yayımlanan bültenin 1992 yılında dergi formuna ulaşmasında, sorunları gidererek İçel Sanat Kulübü Bülteni’nin çıkmasında önemli desteği olmuş, ilk sayısına da iki yazı yazmıştı. Bunlardan biri, Mersin’in kültür ve sanat yaşamında önemli bir dönüm noktası olan Mersin Kültür Merkezi’nin açılışını konu alan İz’ler başlıklı bir yazıdır, diğeriyse İçel Sanat Kulübü’nün bir ay içinde neler yaptığını anlatan bir yazıdır:
“Daha Mart ayının ortasındayız. Fakat bu ay, belki de bu yılın sonuna kadar Mersin’i etkileyecek en önemli olay, 9 Mart’taki Devlet Opera ve Balesi’nin açılışı olacak. Hem de 46 yıl önceki açılışta oynanan Madam Butterfly ile. Ben 1946 da 10 yaşında çocuktum ve o zamanki açılışı hiç hatırlamıyorum. Çünkü fakir ve sanatla hiç ilişkisi olmayan bir ailenin çocuğu olarak böyle bir günde oraya götürülmem söz konusu olamazdı herhalde. Ama 1950’lerden sonrasını çok iyi hatırlıyorum. O güzel salon, Halkevi’nin kapanışıyla sinemaya dönüştürülmüş ve tabii bizleri çok mutlu etmişti. Çünkü orada sık sık Roy Rogers veya Ken Maynart filmleri oynatılır, biz de genelde gündüz seanslarına giderdik. Paramız bilet alıp girmeye yetmediği için kapının önünde bekler, film başladıktan 5-10 dakika sonra kapıda bilet kontrolü yapan Mustafa Abi’ye ‘Abi 5 kuruşum var geçeyim mi’ der ve parayı ona verir girerdik. Tabii balkonda otururduk.
9 Mart’ta Devlet Opera ve Bale Müdürlüğü’nün yöneticisi o güzel insanlar bize de bir davetiye verince bu mutlu güne katılma fırsatı bulduk. Yerimiz yine  balkondaydı. Bir yandan bu ünlü operanın güzelliklerinde uçarken bir yandan da o çocukluk günlerini düşünüyordum. Ve galiba içimden, o zamanlar bu salonun sinema yapılıp Roy Rogers oynatılmasına sevindiğim için kendime küfrediyorum.
Bir de girişte antrede bir şeyi hayranlıkla seyrettim; biraz da şaşkınlıkla. Bütün bayanlar güzeldiler, şıktılar. Salon mis gibi parfüm kokuyordu. Erkekler kravatlı, tıraşlı, koyu renk elbiseliydiler. Sanki 1950’li yıllarda Güneş ve Kurum sinemasına giden insanlar gibiydiler. Vay canına! Uzun yıllardır unuttuğum o günleri nasıl da özlemişim…
Bir de bu güzel binanın yapımında büyük yönetici Tevfik Sırrı Gür’ün hep yanında olan, uzun yıllar Halkevi tiyatrosunu yöneten ve bu salonun yapımında Sayın Valiye büyük tiyatro adamı Muhsin Ertuğrul’un Mersin’e gelerek yardımını sağlayan Rahmetli Celâl Abaç’ı anımsadım. 46 yıl önce açış konuşmasını yapan Celâl Bey’in oğlu Karikatürist – Avukat Sudi Abaç yoktu. Ve yine bu binanın restorasyonuna büyük destek sağlayan Mersin Kültür Derneği Başkanı İrfan Solmazer’i de göremedik o gece.
Ama biz balkonda oturuyorduk ve mutlaka salonun en güzel yerinde ağırlanan bu güzel insanları göremememiz doğaldı.
(Doğan Akça, İz’ler, İçel Sanat Kulübü Bülteni, sayı 1, Nisan 1992)
Ve “Bizden Haberler” başlıklı yazısı:
“Kulübümüzün kurucularından, eski başkanlarından, değerli heykeltıraş, güzel dost, sevgili Suna Meriç, Fransa’ya gitti. Bizleri gerçekten üzen bu gidişin Suna’ya hayırlı olmasını, sanatında yeni boyutlar kazanarak Türk Heykeli’ni Avrupa’da üstün çizgilere ulaştırmasını diliyoruz..
…Mayısta önemli bir etkinliğimiz, ünlü Ressam Yalçın Gökçebağ’ın söyleşisiydi. Yalçın Bey, dergimizde ilan ettiğimiz 23 Mayıs günü ODTÜ deki dersi sebebiyle gelemedi, ama 26 Mayısta Mersin’deydi. Kulübümüz bahçesinde çok güzel bir söyleşi yaşandı.
…Söyleşiye, Mersin’li, çok değerli ressam dostlarımızın yanında, Adana’dan değerli hocam Ethem Aydın ile Akata’lar da gelerek katıldı. Ahmet Akata hocamızın söyleşiye renk katan soruları, karşılıklı söyleşileri, resimsel bilgilerimize yeni boyutlar kazandırdı.
…Mayıs ayının bir başka ve en önemli olayı Kanlıdivane konseriydi. Bölgemizde ilk kez bir antik kentte şan konseri düzenlemek onuru Kulübümüzün olurken, gerçekten muhteşem bir olayı gerçekleştiren Kulübümüzden konserin düşünürü Semihi Vural’a, eksiksiz bir organizasyon yaratan Başkan Fazıl Tütüner’e, bütün sorunları Hızır gibi yetişip çözen Ali Merzeci’ye, Mehmet Ali Meriç, Ali Aydın ve her şeyin en güzel olması için koşturan bütün üyelerimize, bilet satışından başlayıp kurdukları nefis büfeyle güzelliğe güzellikler katan Soroptimist’lerin birbirinden güzel hanımlarına sonsuz teşekkür etmek istiyorum.
…Ayrıca, bu konserin oluşmasında bize büyük destek veren Mersin Devlet Opera ve Balesi Müdürü Sayın Yaşar Eskin ve Müdür Yardımcısı sayın Durmuş Öner’e, özellikle böyle muhteşem bir grubu Mersin’e yollayan Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü sayın Rengin Gökmen’e, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü Baş Rejisörü Sayın Murat Göksu’ya ve konsere katılan o güzeller güzeli sanatçıların tümüne sonsuz teşekkür…
…Konserde, ünlü bir ressam daha vardı; hepimizin dostu, gerçek bir hoca ve ağabey Nuri Abaç ve Sayın Eşleri…. Konseri öyle beğenmişler ki, Ankara’da bütün dostlarına anlatmışlar. Şu anda bu etkinlik Mersin’den çok Ankara’da konuşuluyor.
Bir haber de Mehmet Ali Meriç’ten… 2 Haziranda Yelken Kulüp’te güzel bir sergi açtı. Deniz, balıkçı ve tekne resimlerinin büyük ustası Mehmet Ali Meriç’ten dileğimiz, bu sergilerini her yıl tekrarlayarak geleneksel hale getirmesi.
Biliyorsunuz, 1- 2 – 3 Haziran’da “Mersin Kentinin Açık ve Yeşil Alan Sistemi için Öneriler” adı altında bir sempozyum düzenlendi.
Benim de bir tebliğ sunduğum bu sempozyuma ünlü sanat yazarı, eleştirmen, Mimar Önder Şenyapılı da gerçekten mükemmel bir tebliğle katılmıştı. Tanışma fırsatımız oldu, onurlandım. …
5 Haziranda, Mersin Liselileri Derneği’nin geleneksel yemeklerinden biri vardı İstanbul’da. Katılma fırsatımız oldu. Orada hâlâ Derneğin Mersin Etkinliği sırasında Kulübümüzün dost sıcaklığı konuşuluyor. Sevindim gerçekten…Herkesin herkese selamı var.
…Sözde ben dergimizin geçen ayın haberlerini yazan kişisiyim. Oysa, dünyadan haberim yok. Örnek olarak, Sevgili Ayşe Vural ameliyat olmuş. Biz, çok şükür, iyileşip, aslanlar gibi olduktan sonra öğrendik. Özür diliyor, büyük geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.
Son üzüntü de Tülay Yılmaz kardeşimizin dükkânına hırsız girmesi… Tülay kardeş, yıllardır hep böyle üzüntülerle mücadele ediyor. Ve çocuklarıyla birlikte bütün zorlukları yeniyor. Ama Tülay bir şeyi unutmamalı. Her inişin mutlaka bir çıkışı var.
İşte bu ayda bu kadar. Hepinize sonsuz teşekkür ve sevgiler…
(Doğan Akça, İçel Sanat Kulübü Bülteni, sayı 1, Kasım 1992)
1997 yılında, Kulübün başkanlığını üstlendiğinde, dergi 56. sayıya ulaşmıştır ve o zamana kadar da orada birçok yazısı yayımlanmıştır. Başkan olarak yazdığı ilk yazı ise kendinden önce yapılanlar için bir teşekkür ve yeni dönemdeki çalışmalar için bir çağrı yazısıdır:
“ …Tam beş yıl… Vizyonuyla, karizmasıyla, çağdaş kişiliğiyle Kulübümüzün, adını bütün ülkeye duyurmayı başardığı beş yıl.
Tam beş yıl… Yarım personelden beş-altıya, üç sayfalık bültenden elli sayfalık bir dergiye, ilaveten bir gazeteye, güzel bir galeri ve konser salonuna, Gözne Evi’ne, biri elektronik iki piyanoya, Arkeoloji Günleri’nden Demir Çağı Sempozyumu’na, Felsefe Günleri’nden Mitoloji Günleri’ne, Hilton Akşamları’ndan Resim Günleri’ne, Fotoğraf Günleri’ne, varan bir koşuyu arkadaşlarıyla birlikte aksatmadan koştuğu beş yıl.
… Sonsuz teşekkürler Fazıl Tütüner.
… Evet sevgili dostlar, yeni bir yönetimle yeni bir yıla başlıyorsunuz…
…Güçlü, kafamız rahat olarak çalışıp size çok seveceğinize inandığımız etkinlikler sunmak, Lokalimizi Çağdaş bir Lokal haline getirmek, bütün binalarımızı en güzel şekilde kullanacak imkânlarla donatmak için …başarmak ve daha çok, daha büyük, daha güzel etkinliklere ulaşmak için hep beraber, hep kol kola koşmak dileğiyle, sevgi ve saygılar
(Gündoğan AKÇA, İçel Sanat Kulübü Bülteni, Şubat 1997)
(O dönemdeki birkaç yazısında ön adını “Doğan” yerine nüfusta yazılı olduğu biçimiyle, “Gündoğan” olarak kullandığı görülmekte…)
1997 Yılına girilirken, Doğan–Ayfer Akça, Fazıl-Aytül Tütüner, Semihi-Ayşe Vural, Kulüp lokalinin üst katında bir “yeni yıl kutlama gecesi” düzenlerler. Üyelerle birlikte imece tarzı sofra hazırlanır, keyifli bir yemek yenir. Evden getirilen cihazlarla müzik çalınır, dans edilir. Gece yarısına doğru kulübün kaderini değiştirecek bir ziyaret yaşanır. Dönemin Valisi Şenol Engin, eşi ve çocuklarıyla kahve içmeye gelmiştir. Ortamdan olumlu etkilenen Vali Bey, bir katkı vermek ister. Sorunlar dile getirilir: Çatı onarımı gerekmektedir. Kulübün bir kasetçaları bile yoktur.
Vali Bey durumu özetler: “Yarın gelin size bir müzik seti ile malzeme yardımı yapayım.” Ertesi gün kurulan bağlantı ile valilik kanalıyla İçel Sanat Kulübü’ne inşaat malzemesi verilir.
Hemen ardından işletmenin sorumlusu Davut Oğuzcan’ın ve Kulüp üyelerinin görüşleri alınır. Semihi Vural’ın, binanın röleve ve projelerini hazırlamayı üstlenmesiyle yapının iyileştirilmesi, yani “basit onarım” uygulamasına başlanır. Doğan Akça bu haberi “İletişim” başlıklı yazısında verir:
“Kulübün yönetimini üstlenen birkaç insan, üretilen etkinliklerin sorunları, Kulüp binalarında yapılacak tadilat, tamirat ve ilaveler, lokalimizin daha iyiye, daha güzele gitmesi için yapılması gerekenler var.
Bir Abidin Tanrıkulu çıkıyor, bir dakikası bile boş değilken Semihi Vural ve İbrahim Kırmızıer’le birlikte inşaat, onarım işlerimizin sorumluluğunu yükleniyor, bizim için değerli zamanından zaman çalıyor.
…Lokalimizi çağdaş bir düzene sokma çalışmaları da yönetim kurulumuzdan sevgili Davut Oğuzcan’ın gayretleriyle hızlandı. Hedefimiz gerçekten size yakışır bir lokal yapmak. Bunun için Valimiz Sayın Şenol Engin de büyük destek verdi. Yapılacak tadilatın bütün malzemesi Özel idare tarafından sağlanıyor. Bize sadece işçilik ücretlerini bulmak ve güzel, kullanışlı çağdaş bir lokal yapmak kalıyor.
… Neler yapabileceğimizi, Lokalin daha iyi işletilebilmesi için kolları sıvayan Davut Oğuzcan, Semihi Vural, Abidin Tanrıkulu ve İbrahim Kırmızıer’le düşünmeye başlayınca çok güzel fikirler doğdu. Lokal kısmını alt kata almalı ve böylece tek mutfakla hem bahçemize, hem kapalı mekânlarımıza servis yapabilme kolaylığını kazanmalıydık. O zaman üst katta bir plastik sanatlar merkezi oluşturulabilir, ortadaki salon güzel bir sanat galerisi olurken etrafındaki odalar da resim atölyesi, heykel atölyesi, fotoğrafçılık odası gibi sanat çalışmaları yapılan mekânlar haline getirilirdi.
Bunlar arkadaşlarımız tarafından planlanıp, şekillendirilirken benim de aklıma hemen birkaç isim geldi. Mesela, Müfide İlhan’ı hepimiz tanıyor ve onunla gurur duyuyorduk. Türkiye’nin ‘ilk kadın belediye başkan’ olarak Mersin’i siyasi ve idari tarihimize yazdırmıştı. Yaşamıyla, ailesine ve ülkesine verdikleriyle çağdaş, Atatürk sevgisiyle dolu, Laik Türk Kadını fotoğrafını hafızalarımıza kazımıştı. Kulübümüzdeki söyleşilerinde hepimizin gözünü yaşartan büyük heyecanlar yaşatmıştı. O, hepimizin annesiydi ve biz oluşacak yeni mekânlarımızdan birine MÜFİDE İLHAN adını vermeliydik.” (İçel Sanat Kulübü Bülteni, Nisan 1997)
Ve “Hayalden Gerçeğe” başlıklı yazısından:
“…Şimdi artık tek hedefimiz var: Hızlı çalışıp önümüzdeki sonbahar’a bu projeyi yetiştirmek. Gazanfer de ‘Yeni galerimizi’ Hoca Hüseyin Sevim ve yetiştirdiği, ondan feyz almış, sayıları on beşi bulan ressam öğrencilerinin sergisiyle açalım, bu serginin tüm geliri de Kulübe kalsın ki, projenin tamamlanmasına katkısı olsun” diyor. Ne güzel bir düşünce değil mi?
Bir de ben, üst katta oluşacak yeni resim atölyemize ‘Nuri Abaç Resim Atölyesi’, heykel atölyemize ‘Hüseyin Gezer Heykel Atölyesi’ diyerek Mersin’in gururu, bu iki büyük sanatçının adını versek, diyorum. Ne dersiniz?
Efendim, önümüzdeki 29 Ekim’de ‘Müfide İlhan ve Ayşe Uğural Sanat Merkezi’mizdeki yeni galerimizde gerçekleşecek açılış ve sergi kokteyline yeni Lokalimizdeki yemekli, müzikli, şiirli ve anılarla dolu geceye hepiniz davetlisiniz.
Bekliyoruz. “ (İçel Sanat Kulübü Bülteni, Mayıs 1997)
“Gökkuşağı Gibi – Gazanfer Uğural’ın Yaşam Öyküsü” adlı kitabında Meriç Alkan bu onarım sürecini şöyle anlatır:
“… Tarihî bir eser olan, İçel Sanat Kulübü Lokal Binası’nın onarımına başlanmıştı. Onarıma Mersin Valiliği ile Kültür Bakanlığı destek veriyordu, ama yine de para yetmiyordu. İçel Sanat Kulübü Başkanı Doğan Akça Mersin Liselileri Derneği’ni aramıştı bir çözüm için. Arkadaşlarıyla birlikte bir çözüm buldular. Derneğin sağladığı yardımların yanı sıra Müfide İlhan’ın çocuklarının ve onun yaptığı bağışlarla onarım tamamlandı. Binanın galeri bölümüne de iki annenin anısına “Müfide İlhan-Ayşe Uğural Plastik Sanatlar Merkezi” adı verildi.
Galeri’nin açılışı da, Ekim 1997’de İstanbul’dan götürülmüş resimlerle Hüseyin Sevim Hoca’nın anısına bir retrospektif sergi ile yapıldı.” (Gökkuşağı Gibi, s.156, 2007)
Ayağının tozuyla İçel Sanat Kulübü’nde büyük bir işe girişmişti, ama öte yanda da katılacağı sergiler vardı ve bunlardan birini de İstanbul’da, önceki yıl sergi açtığı Ümit Çamaş Sanat Galerisi’nde açacaktı.

Doğan Akça 881 – 3 Şubat 1997
“Engelleri Sanatla Aşalım”
Karma Resim Sergisi (Rotary’nin engellilere destek için)
Vakko Sanat Galerisi – Ankara
3 – 17 Nisan 1997
Doğan Akça, Kişisel Resim Sergisi
“Güneyden Sevgi Esintileri”
Ümit Çamaş Sanat Galerisi-Göztepe-İstanbul
……………
14 Nisan – 23 Mayıs 1997
Naifler 6. Resim Sergisi
Destek Reasürans Sanat Galerisi – İstanbul
……………
25 Mayıs 1997
Resim Sergisi
Necef Antik Müzayedesi – Ankara
Doğan Akça yaptığı resimlerle çevresine sanatsal ışıkla birlikte mutluluk da veriyordu. Psikolog-Yazar Suna Tanaltay “Şakayık Sokak” adlı kitabında ne güzel anlatır bu mutluluğu:
“Kalk Artık Sabah Oldu”
Daha gün doğarken içimde kıpır kıpır bir sevinç… Yüreğimi çağıran çocuk şarkılarım… Ve oyunların çocuksu seslenişleri……

Evet… Daha gün doğarken içimde kıpır kıpır bir sevinç… (Oysa kaç gündür Nilüfer Hatun Okulu’nun şarkısı yok… Kapandı okullar…) Yüreğimdeki çocuk bir şeyler mırıldanıyor… (“Kalk artık sabah oldu/Her taraf sesle doldu”) Kızarmış ekmeğin zeytine ve sıcacık yumurtaya sinen “Mutluluk” kokusu… (Kayatepe İlkokulu’nun zili evden duyulur…) Annemin elinin tadını içmiş kayısı marmelâtı… Ve sümbül kokulu Annem… Nergis kokulu… Sevgi kokulu…
Kayatepe İlkokolu’nun zili çalmayacak… Bu “Sabah” sevincinin nedeni okul değil… Evim çağırıyor, çocukluğum çağırıyor beni… Bir çabuk giyinip muayenehaneye koşacağız… Ve kapı açılınca hemen sol duvarda bir resim: Çocuk¬luğumun geçtiği ev… Kapının önünde çocuklar… (Ben de aralarındayım kuşkusuz… Şu görünmeyen tarafta…) Cıngıl cıngıl bir çocuk sevinci, çocuk şarkısı bu resim… Gündoğan Akça’nın yüreğinden, fırçasından kopan… Pembe pembe gülümseyen… Bahçesindeki incir ağacı… Yarı açık pancurlar… (Hırsıza değil de, güneşe karşı kapanır böyle… Yine de ışık sızar; sızmalı…) Güneyde hiçbir şey sımsıkı kapalı değildir…
Sokaktan başlayıp dönerek çıkan taş merdiven… Güney evlerinin değişmez gürüntüsü… Kapıda, pencerede kıvrık demirler… (Perdelerin, örtülerin süsü, işlemesi gibi…)
Yalnızca girişteki odanın kapıya yakın penceresi böyle… Öbürleri özgürce sokağa, bahçeye bakar… (Oysa bu odaya hırsız girmişti; sokaktan… Ya da bahçeden…) Dosta açık yürekler gibidir Güney’de pencereler…
…Merdivenin basamakları aşınmış… Daha bir güzelleşmiş… Sekerek çıkan, sonra da üçüncü, dördüncü basamaktan atlamayı deneyen çocuk adımları… 23 Nisanlarda pırıl pırıl giysiler… Anneciğimin sevgili kızına yaş günü armağanları… (Ya da Babamın… Hani, Parker mürekkebi reklâmındaki kat kat dantelli giysi gibi… Yokluk zamanda nasıl da bulmuştu o dantelleri…) Siyah önlüklü, beyaz yakalı anılar da bir başka güzel… Ve hepsi sinmiş, sızmış, yakışmış bu evin anlamına… (Çocukluğum… Güpgüzel çocukluğum…)
…Görünmüyor ama, incir ağacının gerisinde kocaman bir dut vardı… Yaz sıcağında ılık – serin köşkümdü benim… İki dalın birleştiği uygun bir çatala oturur; kendinizi bir az kuş, bir az da “Meyve – Çocuk” hissedersiniz…
…Evimizin önünde bir dolu çocuk… Gündüz de oyun oynanır, gece de… (Akşam olurken hüzünlenirim… Keşke çağırmasalar da hep oynasam…) Yaz geceleri çok güzeldir… Bir fırsatını bulur ve kendinizi sokağa atarsınız… Saklambaç, top… Süpürülüp yıkanmış kapı önleri… Kadınlar ve çocuklar evlerden sokağa taşar… (Kapı aralığında bir belirip bir kaybolan erkekler de pijama giymeyi hiç sevmez…)

…Bir resim… Evet, bir resim midir beni geçmişe çekip götüren?.. Çocukluğumun evi, sokağı mı?.. Bir fotoğraf da olabilirdi bu, Sami Yetik tadında bir tablo da… Hayır… Olmazdı… Yetmezdi çünkü.. Yüreğimden yakalayıp da geçmişe, güp güzel çocukluğuma bu denli ulaşamazdı… Fırçada, renkte, yorumda o “Çocuk güzellik” var… Naif resim bu olmalı… Ve yürekten yakalamalı sizi, cıngıl cıngıl…
…Şarkısı, türküsü, oyunları ve sevgi sıcağıyla bu resim her sabah çağırıyor beni: “Kalk artık sabah oldu…/ Her taraf sesle doldu…” Çocukluk oyunlarımın tadıyla çalışmak ne güzel… Bu arıduru kaynaktan su içmek ne mutluluk… Ve her gün yeniden doğmak çocukluğuma…
…En güzel yaşam armağanıdır bu… Sağ olasın Doğan Akça… Seni seviyorum…
(Suna Tanaltay, Şakayık Sokak , Tekin Yayınevi, 1997 )
Geçmiş önemlidir onun için.
İçel Sanat Kulübü Bülteni’ndeki yazısında bu kez Kulübün geçmişiyle ilgili bir mesaj verir:
“Biliyorsunuz, İçel Sanat Kulübü’nün bir prestij kitabı yok. Nedir İçel Sanat Kulübü, ne zaman, nasıl ve kimler tarafından kuruldu? Gelişimi nasıl oldu, bugün nerede? Kimler başkanlık yaptı, kimler yönetim kurullarında çalıştı? Hedefleri neydi, ne kadarını başardı? Bundan sonra neler yapmayı hedefliyor?
İçel Sanat Kulübü’nün şair, yazar, heykeltıraş, ressam, müzisyen sanatçıları kimler? Bunların özgeçmişleri… Üyelerimizin kimler olduğu ve daha birçok sorunun cevabını bulacağınız bir kitap yok maalesef. Şimdi hemen çalışmaya başlasak belki yıl sonuna kadar bu kitabı bastırmış oluruz.”
(Doğan Akça, Yaza girerken, İçel Sanat Kulübü Bülteni, Temmuz/Ağustos1997)
(Bu yazıdan on yıl sonra bile bu hayali gerçekleştirilememiştir.)
Lokalin onarımı tamamlanmış, Cumhuriyet Bayramı Haftası içinde açılması için hazırlıklar yapılmaktadır. O arada, 22 Ekim günü, Doğan Akça, İçel Sanat Kulübü’nde, “Naif Resim Gerçeği” konulu bir de söyleşi yapar.
Lokal ve galerinin açılışına İstanbul ve Ankara’dan da konuklar gelir. Müfide İlhan’ın çocukları, Gazanfer Uğural ve Mersin Liselileri Derneği yöneticileri de konuklar arasındadır. Aylar süren yorucu çalışma, görkemli bir açılışla sonuca ulaşmıştır. Başta Vali Şenol Engin olmak üzere emek veren herkes çok mutludur.
25 Ekim – 8 Kasım 1997
Hüseyin Sevim ve Öğrencileri Karma Sergisi
Müfide İlhan – Ayşe Uğural Sanat Galerisi – Mersin
1950’li yıllardaki öğretmenlik döneminden sonra uzun süre Mersin’den uzakta yaşamış olan Hüseyin Sevim Hoca’nın son beş yılı yine Mersin’de geçmişti. Bu son dönemde, eski öğrencileri ve yeni dostları tarafından sevgiyle kuşatılan Hüseyin Sevim Hoca için Mersin Liselileri Derneği bir retrospektif serginin ve bir kitabın hazırlığı içindeydi. Ani ölümü nedeniyle o görememişti ama hem sergi açılmış, hem de Gazanfer Uğural ve Meriç Alkan tarafından hazırlanan “Bir İnsan-Bir Öğretmen-Bir Ressam-Hüseyin Sevim” adlı kitap sergiye yetiştirilmişti.
Aynı galeride açılan ikinci sergi Doğan Akça’nındır:
18 Kasım – 6 Aralık 1997
Doğan Akça, Kişisel Resim Sergisi
Müfide İlhan – Ayşe Uğural Galerisi – Mersin
Davetiyede iki hoş durum… “O hep aramızda” isimli Mersin Halkevi resmi ve güzel bir tanıtım yazısı: “Yağlıboya ile yapılmış resimlerden oluşmuş ilk sergimi açtığım günden beri ikinci bir boyayla daha tanışmak ve değişik malzemelerle, ama yine kendi resmimi yapmak istedim. Bunun için de çok boya denedim. Başaramadım.
Aslında Degas’ın 100 yıl önce yaptığı, hâlâ ünlü müzelerin baş köşesini süsleyen şaheser pastellerini biliyor, ama kuru (soft) pastelin tebeşire benzeyen görüntüsünden korkuyordum.
Sonunda cesaret edip, ilk resmimi boyadığımda kendimi birden pastelin büyülü dünyasında buldum ve arka arkaya pasteller boyamaya başladım.
Ve nasıl ki yağlı boya ile ilk resmimi, doğup bu yaşa kadar geldiğim Mersin’de açtığım ilk pastel sergimin heyecanını da siz Mersinli dostlarımla birlikte yaşamak istedim. İlk defa bu sergimde bütün resimlerin birbiriyle ilişkisi, birbirini izleyen bir konusu yok. Çünkü yeni tanıştığım bu boyayla içimden gelen, o anda yapmak istediğim her konuda resim boyamak istedim. Belki de boyanın büyüsüne kapıldım. Kim bilir?
Doğan Akça
Ayşe Uğural-Müfide İlhan Galerisi’ndeki sergi, Vali Şenol Engin’in de bulunduğu geniş bir izleyici bulur, övgüler alır.
Doğan Akça, İçel Sanat Kulübü için de yeni heyecanlar peşindedir:
“Şimdi İçel Sanat Kulübü, Mersin’de varolanı değil, yeni yeni sanatsal etkinlikleri düşünmeli…
Yeni yeni ilkler başlatılmalı… Değil mi?”
(Doğan Akça, Bir Sokak, İçel Sanat Kulübü Bülteni, Aralık 1997)
Öte yandan, İçel Sanat Kulübü başkanlığının sorumlulukları resim yapmaya ayırdığı zamanı azaltmış olsa da sergiler devam etmektedir.
16 Aralık 1997- 16 Ocak 1998
Bir Odada Beş Naif Resim Sergisi
Galeri ODA-İstanbul
Davetiye arkasındaki çağrı metni çok kısa ama özlü:
“Eğitimleri olsun olmasın, yaşları ne olursa olsun, resme yönelen, otantik kimliklerini koruyarak üreten ve sadece ‘yaşadıkça öğrenmek’ gibi bir doğa kanununu sanatlarına rehber kabul eden ‘naif’ ressamlarımızın bir bölümünün katılımlarıyla gerçekleştirdiğimiz sergiyi onurlandırmanızı dileriz.” (Fatma Ekeman)
İçel Sanat Kulübü Bülteni Ocak 1998 sayısında Doğan Akça biten yılı belgeleyip gelecek için dilekte bulunur:
“1997 de bitti. Ve ben altmış ikinci yaşımı hızla tüketmeye başladım.
Bir yılı daha eskitmeme rağmen dönüp 1997’ye baktığımda sanatsal ve kültürel doyum açısından altmış bir yıldır yaşadığım bu şehirde böyle bir yılın yaşanmadığını görerek keyiflendim.
Nasıl keyiflenilmez… 1997’de Devlet Opera ve Balesi altı prömiyer yaptı. Carmen-Köçekçe, Don Pasquale, Ali Baba ve 40 Haramiler, Öylesine Bir Dinleti, Kuklacı ve Carmen. Bu birbirinden güzel altı eserin yanında Yarasa, Hofmann’ın Masalları, Cinderella ve Don Kişot devam etti. Artık operamızın salonu %80 -90 doluluklar yaşamaya başladı. Flarmoni Derneği’nin büyük çabalarıyla İdil Biret’i, Suna Kan’ı, Ayşegül Sarıca’yı, Fazıl Say’ı, Bilkent Akademik Senfoni Orkestrası ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nı dinlemek mutluluğunu yaşadık.
Soroptimist Kulubü’nün çabalarıyla gerçekleşen Frengiz Alizade günlerinde, Frengiz Hanımla birlikte La Strimpelatta ve İvan Monigetti de bizimle oldu. Mersin Polifonik Korosu Ankara ve Mersin’de birçok güzel konser verdi, ödül aldı.
Art Home’un sayesinde Ergin İnan, Filiz Karsan, Utku Varlık, NuriAbaç, Gencay Kasapçı, Nevzat Akoral, Lütfi Günay gibi Türk resminin önemli ustalarını izledik.
Opera ve Balemizin ve Me.Ü. Devlet Konservatuvarı Senfoni Orkestralarının yanılmıyorsam on üç konseri gerçekleşti.
Merkez Bankası koleksiyonu muhteşem resimleri ve Galerilerimizde açtığımız yirmi iki sergide Burhan Doğancay, Ercan Gülen, Mustafa Ayaz, Nuri İyem, Mustafa Aslıer, Naci Kalmukoğlu, Necdet Kalay, Cihat Burak ve Fikret Otyam gibi ustaları, Kulübümüzün ve ülkemizin birçok değerli sanatçısını izledik.
Nevit Kodallı Salonumuzda Utku Varlık, Günseli İnal, Haşim Nur Gürel, Fikret Otyam, Mehmet Ergüven ve Kemal İskender gibi, Türk resminin en önemli isimlerini dinledik.
Mersin Opera ve Balesi’nin iki değerli sanatçısı Reyhan Hacımustafa ve Ziya Humar’ın güzel konserlerini, Kulübümüzün amatör sanatçılarının ‘Kanto ve Kına Gecesi’ni, British Council ile iki güzel konseri yaşadık.
Arkeoloji Günleri, Demir Çağı Sempozyumu ve Felsefe Günleri’ni gerçekleştirdik Uzuncaburç’ta, Üniversitemiz ve Operamızla anlatılmaz güzellikte saatler paylaştık.
Lokal binamızın onarımı ve Müfide İlhan-Ayşe Uğural Plastik Sanatlar Merkezi’mizin varoluşunu hep birlikte, kimi zaman kızıp, kimi zaman keyiflenerek izledik. İstanbul’da Gazanfer Uğural, Müfide İlhan’ın evlatları, Meriç Alkan gibi ne muhteşem dostlarımız olduğunu hissettik, gururlandık.
Yılın başında Nevit Kodallı Hocamız için Operamızla birlikte güzel bir gece düzenledik.Yıl sonunda Hocamıza Sevda Cenap And Vakfı tarafından 1997 Onur Ödülü altın madalyasının verilişinin onur ve gururunu yaşadık.
Me.Ü. Güzel Sanatlar Fakültesi’ne Prof. Nevhiz Tanyeli gibi değerli bir ressam hocanın gelişini, hemen kulübümüzle kurulan güzel dostluğu ve Hocamızın başında olduğu, Mersin’deki bütün plastik sanatlarla ilgili kurum ve şahısların katıldığı Fuar binasındaki büyük serginin mutluluğunu tattık.
Yıl boyunca hemen her işimizde, yaptığımız her etkinlikte Kültür Bakanımızın, Valimizin, Akdeniz Bölge Komutanımızın ve Emniyet Müdürümüzün büyük desteğini gördük. Kültür Bakanımızın ve Şehrimiz yöneticilerinin sanat ve kültür çalışmalarına gösterdikleri büyük duyarlılığın gücümüze güç katışını yaşadık.

Ama 1998’in çok daha güzel bir yıl olacağı kesin. Hep birlikte yaşayacağız.
…Lütfen, Dergimizin bu sayısını bir yılbaşı kartı olarak kabul edin. Ve bizi bağışlayın.
Ben, bütün insanlara, özellikle ülkemin tüm insanlarına mutlu, sıhhatli, başarılı, daha çok sanatsal ve kültürel etkinlikle süslü, daha insan gibi yaşanabilecek bir yıl diliyorum.”
(Doğan Akça, Bitti, İçel Sanat Kulübü Bülteni, Ocak 1998)
İstanbul’da, yine bir kişisel sergi, yine nisan ayında… Bu kez, daha önce bir karma sergiye katıldığı bir galeride…
23 Mart – 18 Nisan 1998
Doğan Akça Kişisel Resim Sergisi
Galeri Oda – Teşvikiye
Davetiyenin arka yazısı yine Fatma Ekeman’ın:
“ …Ne ki bu sanatçı yol göstericilerinin ortak noktaları, Akça’nın resmine müdahale etmemeleri oldu. Zaten o artık 52 yaşında ‘Ak saçlı bir Çocuk’tu. Sanat tarihinde naiflere baktığımızda, düş ve özlemin yaşı olamayacağı nedeniyle sanırım, Gramda Moses’in 70 yaşında resme başlaması gibi, birçok örnekle karşılaşabiliyoruz. Çalışmalarını Mersin’de sürdüren sanatçımız, gümrah bir doğanın orta yerinde yaşıyor olmasının etkisiyle, peyzaj başta olmak üzere, ama bütün naifler gibi, çevresinde kendilerini etkileyen her şeyin, bazen da fantezilerinin resmini yapıyor. Doğan Akça’nın çoğu yağlıboya yapıtlarından oluşan on üçüncü kişisel sergisini onurlandırmanızı dileriz.”
Bu serginin ardından bir naifler karma sergisi gelir:
9 – 28 Mayıs 1998
Naifler Resim Sergisi
Bahariye Sanat Galerisi – Kadıköy
Adam Sanat dergisi, Ağustos 1998 sayısında arkalı-önlü kapak resmi Doğan Akça’nın “Bir Kanlıdivane Konser İzlencesi” dir. Dergi içinde Celâl Soycan’ın “Naif Resim Ya da Doğan Akça’nın Dünyası” adlı bir yazısı yer alır. Yazının “Doğan Akça’nın Tarih-Doğa Arayışı” bölümünden bir alıntı:
“Kaya Özsezgin’in deyişiyle ‘Yaşadığı yöre doğasını ve yaşamını safyürek bir duyarlık içinde’ resmeden Doğan Akça, yaptığı resmin naif olduğu söylendiğinde, oturup naif resmin ne olduğunu öğrenmeye kalkarak tipik bir naif portresi çizer. Öyle ki daha önceleri, farklı boyalarla çalışırken, naif resme en iyi olanağı sunan yağlı boyaya ulaşmasını bile ressam Hasan Kavruk’a borçludur. …”
Cumhuriyetimizin 75. yılı kutlanacaktır. Aylar öncesinde, Atatürk’ün Mersin’de yaptığı ünlü konuşmanın yıldönümü, mart ayında bir yazı yazar:

CUMHURİYET 75 YAŞINDA
Eğer iyi bir yazar olsam belki Atatürk’ün en büyük armağanı Cumhuriyeti değişik ifadelerle yazar, anlatırdım. Ama sadece düşüncelerini anlatmak için bile zorluk çeken bir insan olarak altmış iki yılını yaşadığım yetmiş beş yıllık Cumhuriyetimi, bu dünya güzeli sevgiliyi ve onu yaratan büyük insana duyduğum sonsuz saygı ve sevgiyi anlatmam mümkün değil.
Bu nedenle Cumhuriyet’imizi yazıyla değil eylemlerimizle anlatmayı yeğledik. Ve yapmayı planladığımız birçok etkinlik yanında sadece bu güzel 75. yıl için yapılacak özel etkinlikler planladık. Düşüncelerimizi açtığımız bütün kurumlar ve şahıslar, özellikle değerli Valimiz Şenol Engin, Mersin Devlet Opera ve Balesi Müdürü Erdoğan Şanal, Mersin Lisesi Derneği’nden Meriç Alkan, Gazanfer Uğural ve değerli Ressam- Hattat Etem Çalışkan her konuda destek verdi, birlikte üretime katıldı. İşte bütün bunlardan cesaret ve güç alarak organize etmeye başladığımız etkinlikleri yazmak istiyorum.
17 Mart 1998 Atatürk’ün Mersin’e gelip ünlü konuşmasını yapmasının da Cumhuriyet’imiz gibi 75. yılı. Mersin Opera ve Balesi, Mersin Liselileri Derneği ve Mersin Pozcu Lions Kulübü ile birlikte yapacağımız bu kutlama programı dergimizde detaylı olarak yayınlanıyor. Bu programda amaç Atatürk’le ilgili, şehrimizin en önemli tarih sayfasından birini Mersin’lilere, gençlerimize bir defa daha hissettirmek ve Cumhuriyet’in en güzel armağanlarından birinin, evrensel müziğin en güzel örneklerini yine Cumhuriyet’imizin yarattığı değerli Opera sanatçılarımızla sunmak.
23 Nisan 1998. Cumhuriyet’imizin 75. yılı aynı zamanda Mersin Devlet Opera ve Bale’mizin de beşinci yılı. Bu nedenle bu iki muhteşem olayı birleştirip operamız sanatçılarının sunacağı, beş yıldır ürettikleri eserlerden seçmelerin yer aldığı büyük bir konseri büyük bir mekânda, Kapalı Spor Salonu’nda gerçekleştireceğiz. Bu konuda Valimiz büyük destek veriyor. Biz bütün İçellilerin ilçelerinden, beldelerinden gelerek bu büyük olaya katılımlarıyla destek vermelerini bekliyoruz. Bu güzel etkinliği operamızla birlikte hazırlıyoruz.
19 Mayıs 1998. 19 Mayıs hafta içi olduğundan bu etkinliği 17 Mayıs pazar günü yapmayı planlıyoruz ve Kanlıdivane – Çanakçı’da antik aryalardan türkülerimize uzanan bir konser hazırlıyoruz. Bu çalışmayı da Opera’mızla birlikte düzenliyoruz. Amacımız Cumhuriyet’in 75. yılında yaşadığı topraktaki tarihe, evrensel değerlere sahip çıkan çağdaş insanları, çağdaş fikirleri vurgulamak, dünya mirası bir tarihî kentte evrensel müziğin görkemini yaşamak.
30 Ağustos 1998. Bu büyük günü Gözne Evimizde tüm yöre halkıyla birlikte şarkılarla türkülerle kutlayarak Cumhuriyet’in 75. yılının büyük mutluluğunu yaşayacağız. Bu etkinliğimizde de Operamızın, Kulübümüzün, yöremizin sanatçıları bizimle birlikte olacak.
27-28-29 Ekim 1998. Cumhuriyet’in, Atatürk’ün büyük devrimlerinin var ettiği bütün güzellikleri, gece gündüz ve üç gün boyunca iliklerimizde hissederek yaşayacağız. Ülke boyutunda düzenleyeceğimiz (gerekli kaynağı bulursak) resim ve fotoğraf yarışmasıyla plastik sanatların, konserlerle evrensel müziğin, Türk Sanat ve Halk Müziği konserleri ve folklor gösterileriyle geleneklerimizin sonsuz güzelliklerini yaşayacak ve 500 yıllık medeniyetlerin yarattığı çağdaşlığa 75 yılda ulaşabilmenin coşkusunu yaşayacağız. Bu etkinliklere ilimizdeki bütün kurumların katkısını bekliyoruz.
10 Kasım 1988. O büyük insanı şiirlerle, korolarla, şarkılarla O’na sonsuz teşekkürlerimizi, şükranlarımızı sunarak anacağız.
İşte bütün bunları anlattığımız, Vilayette değerli valimizin başkanlığında yapılan bir toplantıda katılımcı bir arkadaşın anlattıklarıyla yazımı bitirmek istiyorum. “Biz eskiden bayram sabahları erkenden kalkar, çoluk çocuk en güzel elbiselerimizi giyinir, şehre iner, merasim meydanına giderdik ve o büyük coşkuyu hep birlikte yaşardı”’ dedi o arkadaş. Oysa uzun yıllardır bayram alanları bomboş. Hadi bu 75. yıl etkinlikleriyle başlayıp bayram günleri o güzel alanlara koşalım, evlerimizi, iş yerlerimizi bayraklarla donatalım. Öyle formalite gereği asılan bir bayrakla değil, bayraklarla. Ve bayrak asmanın coşkusunu, keyfini, mutluluğunu yaşayarak. Cumhuriyet’in 75. yılı hepimize kutlu olsun. (Doğan Akça, İçel Sanat Kulübü Bülteni, Mart 1998)

13 – 28 Ekim 1998
Birinci 5+1 Resim Sergisi
Doğan Akça – Ömer Anamur – M.Ali Meriç – Cemal Turan – Ahmet Yeşil + Fevziye Öksüz
İçel Sanat Kulübü Sanat Galerisi – Mersin
Hoş bir isim bulmuşlardır, ama bu birliktelik yinelenmez.
Doğan Akça, İçel Sanat Kulübü Başkanı olarak basınla da iletişim halindedir. 3 Kasım 1998 tarihli Hürriyet Gazetesi Çukurova ekinde Mustafa Ercan imzalı bir yazı yayımlanır:
(1998) İçel Sanat Kulübü Başkanı Doğan Akça: İstanbul’a Rakibiz
İçel Sanat Kulübü Başkanı Doğan Akça, Mersin’de sanat ve kültürel faaliyetlerin baş döndürücü bir hızla artığına dikkat çekerek, “İstanbul’a rakibiz’ dedi.
Son yıllarda sanatsal ve kültürel yoğunluk ile Türkiye’ye damgasını vurduklarını açıklayan Akça, “Kültürel ve sanatsal hareketlilik, Mersin’i doyuruyor. Yaşanan yoğunluğu değerlendirdiğimiz zaman Mersin’in kültür ve sanat alanında İstanbul ile yarışır hale geldiğini rahatlıkla görebiliriz” dedi.
Kültür ve sanatsal yoğunluğun özellikle Devlet Opera ve Balesi’nin kurulmasından sonra arttığını vurgulayan Akça, bunun yanı sıra Mersin Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Konservatuarı, Devlet Güzel Sanatlar Galerisi, Mersin Ticaret ve Sanayi Odası Galerisi ve özel galerilerin sürekli sanatsal ve kültürel çalışmalar yaptığını bildirdi. Akça, 350’nin üzerinde üyesi olan İçel Sanat Kulübü’nün, bir yıl içinde yoğun bir sanatsal hareketlilik yaşadığını da sözlerine ekledi.
Mersin’deki kültürel potansiyeli böyle vurgularken, öte yandan da Mersin’in kent dokusundaki değişimi, çoğu zaman yaptığı gibi kendini ortaya koyan hicivli anlatımıyla eleştiriyor, “Özür Diliyorum” başlıklı yazısında bir mesaj veriyordu:
“… Mersin’in sayın yöneticileri, sevgili Mersin’liler, dostlar! Ben Atatürk’ün ‘Bu memleketin hakiki sahibi olun’ talimatına uyamadım. Bu gücü gösteremedim. Hatta bazen şehrimi katledenlere yardımcı oldum. Huzurunuzda Ulu Önder’den af diliyorum, özür diliyorum…” (Doğan Akça, İçel Sanat Kulübü Bülteni, Nisan 1998)
1998 Yılı bir kişisel sergi ile biter:
11 – 31 Aralık 1998
Doğan Akça Resim Sergisi
Dam Galeri -Kavaklıdere – Ankara
İkinci yılın sonunda yeniden başkanlığa aday olmamaya karar vermiştir. Son başkanlık yazısı, seçilecek başkana mektup niteliğinde bir yazı… Yazıda başkanlığı dönemindeki çalışmaları özetliyor, yapamadıklarına değiniyor; kendine özgü o hicivli diliyle, ama sanki birazcık da kırgın.
Sevgili Başkan
Şu anda kim olduğunu, adını, cinsiyetini bilmiyorum. Ama Ocak 1999’dan itibaren bu güzel Kulübün başkanı olacağını biliyorum. Bir de böyle önemli bir göreve seçildiğine göre mutlaka karizması olan, saygı duyulan, hiçbir karşılık beklemeden zamanını böyle bir kulüp için ayırmaktan zevk alan, sanatçı veya sanata gönül vermiş, sabırlı ve inançlı biri olduğunu düşünüyorum. Çünkü ben bu özelliklere sahip olmadığım için çok sıkıntı çektim.
Ama sen mutlaka karizması olan birisin. Çünkü böyle bir kulüpte bir çok iş başkanın etkisi, iyi ilişkiler kurması, yönetim kurulundaki arkadaşlarını iyi yönlendirmesi, kulüp çalışanlarının azami gayreti göstermelerini sağlaması ile başarılır.
Mutlaka saygı duyulan birisin. Yani seni insanlarla ilişkisi iyi, herkesin düşüncesine saygı duyan, dinleyen, öğrenen, adil, en küçük bir katkıya bile teşekkür edebilen, gerektiğinde özür dilemeyi erdem sayan bir insan olarak gördükleri kesin.
Ve mutlaka hiçbir karşılık beklemeden, sadece bu güzel görevin onuru için evinden, işinden, çoluk çocuğundan zaman çalıp bu kulüp için harcamaktan zevk alan birisin. Başka türlüsü düşünülemez zaten…Ürettiğin her güzel şey iyi sonuçla bittiğinde, o anı yaşadığında, bütün yorgunluklar, bütün üzüntüler geçecektir. Çünkü o anın tadında bütün yorgunlukları emen müthiş bir sihir vardır.
Bir tek şeyi hoş görmeyeceksin. Bu güzel kulübe zarar verecek, kişisel çıkarları için kullanmaya çalışacak hiç kimseyi, hiç bir şeyi hoş görmeyeceksin.
Evet sevgili Başkan, siz, Semihi Vural, Suna Meriç, Mehmet Ali Meriç, Fazıl Tütüner ve yönetimlerindeki arkadaşlarının besleyip büyüterek bize emanet ettiği, bizim de bütün iyi niyetimizle bugüne taşıdığımız dünya güzeli bir kulübün başkanısınız artık.
Başarılar diliyor, yönetimde görev almadan benim yapabileceğim, benden isteyeceğiniz her görevde yanınızda olacağımı belirtmek istiyorum.
(Doğan Akça, İçel Sanat Kulübü Bülteni, Aralık 1998)

KİTABIN DEVAMI İÇİN BU SATIRI TIKLAYINIZ

Biyografik Bilgi

scroll to top