,

HAİNLER – H. ŞİNASİ DEVELİ

iha.jpg

Üç yıl bir ay 14 gün süren İşgal süresince Kuvayı Milliyeciler bir taraftan düşmanla uğraşırken, bir taraftan da işbirlikçiler ve yerli düşmanla uğraşmak durumunda kalmışlardı. Mersin’de yerli İşbirlikçilerin kimler olduğunu zaman zaman merak edip, bunları bilenlerden öğrenmek İstediğimiz olmuştur. Bize şöyle denilirdi. Bizde bunların listesi var, fakat İlerde bu kişilerle birlikte yaşamak gibi bir durumda olabiliriz. Kaldı ki bu kişilerin çocukları ve torunlarının da bir günahı yok, onun İçin açıklamamayı yeğledik ve unuttuk. Doğrusu da buydu. Sanırız Mersin’de olduğu gibi Çukurova’nın diğer bölgelerinde de böyle düşünülmüştür. İşbirlikçilerin İleri gelenler hakkında 150 kişilik liste hazırlanıp yurt dışına atılmaları yeterli bulunmuştur.

Bu yazımızda bazı Örnekler vererek konu üzerinde bilgi vermek İstedik. Yazımızda bazı Fransızların bu vicdansızlardan daha vicdanlı olanların da sözlerine yer vereceğiz. Ayrıca yıllarca topraklarımızda nemalanmış ve İşgalden bilistifade topraklarımıza sahip çıkmak isteyen Ermeni faaliyetlerine de değineceğiz.

Bilindiği üzere İşgal döneminde Mersin Mutasarrıflıktır ve Adana’ya bağlıdır. Burada aslen Bağdatlı olan Abdurrahman isimli bir Vali bulunmaktadır. Adana’da Celal Bey adında bir Valimiz vardı, ancak Vilayet konağından Fransız Bayrağını İndirdiği İçin Fransızların İsteği üzerine görevden alınmış, vekalete atanan İki kişi görevi kabul etmeyince Valilik görevi bu hainde kalmıştır.

İhanet örnekleri çoktur. Biz İki tanesin belirteceğiz ki bu onun cibilliyetini anlatma kafi gelecektir sanırız.
“Teşkilatı Milliye namı altında ve vatanperverlik kisvesi altında bir takım asiler vilayetimizi bir ateş ve şekavetle kasıp kavurmaktadır. Kıyam için ortada bir dava yoktur. Padişahımız Fransa İle musalahanameyi imza ettiğinden artık Fransızlar bizim dostumuzdur. Fransızların bizim fenalığımızı değil, iyiliğimizi arzu ettiklerini umum ahaliye beyan ederim” Bundan başka Bremondla birlikte İmzalayıp yayınladığı bir beyanname de, halkı tehdit etmektedir. “ …Elinizdeki silahlan İşgal kuvvetlerine teslim eder evinize dönerseniz malınıza sahip olursunuz. Aksi halde çete olarak kabul edilecek ve Fransız doğu orduları İşgal kuvvetleri mallara el koyarak satacaktır.” denilmekteydi.

Türk Valisi vatanı için canını koyan insanlara eşkiya derken, düşmarnımız olan Fransız’lardan bile bunu işitmiyorduk.

Fransız Milli Meclisi’nde bir milletvekili savaşan çetelerimizi Vali Abdurrahman gibi eşkiya olarak tavsif edince Fransız devlet adamı Brıand’dan şu karşılığı almıştı.
“Muhterem mebus bilmelidir ki şaki diye tavsif ettiğiniz Türklere bizim memlekette vatansever derler. Onlar yurtları İçin hayatlarını feda eden insanlardır.”
Bir diğer örnek de Mahmut Celal ismindeki bir ara Adana Belediye Reisliği de yapmış olan ve Osmanlı Devletinde iktidar Partisi Hürriyet ve İtilaf Fıkrasının İl Başkanından:
“Gayrimeşru olan bu hareketi muzırreyi takbih ve red eder ve siz ahaliyi muhteremeyi bu gibi fikirlerden vazgeçmenizi ve bir takım yalancı milliyet devasında bulunan münafıkların iğfaline aldanmamanızı halisane nasihat ederim.”

Bu Hacı Mahmut Celal efendi camilerde de vaz edip ihanetine dini de alet ediyordu. İşgal bölgesinde dağ taş demeden dağıtılan gazetelerle de ihanetin sürdürüldüğü oluyordu. Bunların ileri gelenlerden ikisi FERDA ve ADANA isimli olanlardı.

Ferda Gazetesi yayınlarına Atatürk Nutuk’ta da değinmişti. Gazeteyi Fanizade Ali ilmi adında bir kişi çıkarıyordu. Fransızlar kardeşini Osmaniye’ye Mutasarrıf olarak atamışlardı, kendisine çok bol para veriyorlardı.
“Efendiler Nereye” diye başlayan bir yazısı şöyleydi.
“ Bir seneden beri esip yağarak, köpürüp gürleyerek bütün bir milleti çil yavrusu gibi dağlara düşürdükten sonra efendiler nereye? Vatanı kurtaracağınızı söyleyerek biçare milleti hamama gider gibi birer bohça ile yalınayak ardınıza düşürdükten sonra milliyetçiler nereye?

Bazı Fransızlar bile bu ruhsuz ve vicdansız yazardan daha vicdanlı imiş ki, bakın ne diyor.
“İşgal olayı ırkımızın tarihinde siyasetimizin lekesi olacaktır. Fakat Fransız vicdanı sonunda zaafını anlayacak ve bu yoldan dönecektir. Kilikya hakiki Türk varlığının koparılmaz parçasıdır.”
Bu sözler de Pierre Loti’ye aittir.

CharlesDu Bon isimli bir Fransız milletvekili de Türk kanı taşıyan hainlerden daha vicdanlı imiş. Kendi meclislerinde o da şöyle demektedir:
“Türklerle derhal anlaşınız. Kendilerine ait olan memleketi onlara iade ediniz.”

Kilikya denilen bu bölgede asırlarca iç içe yaşadığımız bir Ermeni halkı vardı. Tehcirle Doğuda bulunan Ermenilerin büyük kısmı yine Osmanlı topraklarından olan Suriye ve Lübnan’a gitmişler, ancak bölgemizde Adana, Mersin ve Tarsus’ta kalmaya devam etmişlerdi. Adana’da vuku bulan İğtişaş olayına kadar belli başlı bir olay da olmamıştı. Fransız işgalini müteakip Suriye ve Lübnan’dan kara ve deniz yoluyla akın akın bölgeye gelmeye başladılar. Bunların içerisinde savaş için hazırlıklı Lejyonerleri de vardı. Gelenler onbinlerceydiler ve iaşelerini de Osmanlı idaresi temine zorlanıyordu. Ermeni akınının emrini veren General Dufıeux 3.5.920 tarihli yazdığı bir mektupta bu emri verdiğine pişman olduğunu açıklamıştır. Bremord’a göre bölgede Ermeni mevcudu 120.000’e varmıştı. Bunlar çoğaldıkça hayal alemlerini de genişletiyorlardı. “Kilikya Ermeni Krallığı” kurma faaliyetine giriştiler. Şişmanyan adındaki bir Ermeni, Ermeni Kilisesi’nde bir hükümet kurmuş, kendisi başbakan olmuş, Kral adaylığına da Çavdaryan Avadis’i aday göstermişti. İlk talebi Kilikya’da plebisit yapılmasıydı. Fransızlar önceleri buna olumlu bakıyordu, fakat Lloyd George şiddetle karşıydı. Avam Kamarasında “Plebisit yolu ile arazi kazanılamaz” diyordu.

Ermeni Komitesinin Adana Temsilcisi olan Damadyan isimli Ermeni de 5.8.1920 tarihinde “Ermeni Kilikya Cumhuriyetini” ilan etti ve aynı günü saat 10.00 da Adana Vilayet Konağı’nı işgal etti. Gücünü Beyrut Ermeni Temsilcisi Dr. Malezyan’dan alıyordu. Dörtte ermeni Siyasi Partisi kuruldu. Kendisi başkan oldu, bazı bakanlar atadı. Etrafa nöbetçiler yerleştirdi. Kumandan Bremond, bu emrivakiyi hoş karşılamadı ve Vilayetten ayrılmasını istedi.

Damadyan buraya Ermeni halkının İsteği üzerine geldiğini ve ayrılmayacağını bildirince, gönderilen Fransız askerleri ile vilayetten atıldılar.

Mihran Damadyan ve Kevork Aslanyan yayınladıkları beyannamelerle Fransızların bu hareketleri ile Ermeni prestijini sıfıra indirdiklerini, kendilerinin Fransa’ya bunun için yardım ettiklerini ve bunun tashihini İstediler.

Bir başka Ermeni Hükümeti daha kuruldu. Adı “Kilikya Mezopotamya Cumhuriyeti” idi. Kurucusu Kilikya Gazetesi sahibi Verozdil adında bir Ermeniydi. Fransızlar Verozdil’i de kovdular. Bu arada Fransızlarla Ankara Hükümeti arasında devam eden görüşmeler anlaşma ile sonuçlanmış ve Ankara Anlaşması imzalanmıştı. Daha görüşmeler başlarken, Ermenilerde telaş da başlamıştı. Fransa Hariciye Vekaletine yaptıkları 05 Kasım 1921 tarihli bildiride özetle şöyle diyorlar.

“Sizin Türklerle anlaşma yaptığınızı, bütün Fransız kuvvetlerinin Klikya’dan çıkacağını öğrendik, çok korktuk, rahat değiliz. Haber Patrikhanemizde de telaş uyandırdı. Müttefikler bizim huzurumuz yönünden söz vermişlerdi. Ermeniler Fransa uğruna kan döktüler. Birçok Hıristiyan ve Kemalizm’e karşı olanlar Kilikya’da. Fransız Mandası altında kalmayı istiyorlardı. Şimdiden görüyoruz ki muhaceret ve katliam olacaktır, çünkü Hıristiyanlar ve Araplar ekalliyettedir. Kemalistler bunları azaltacaklardır. Fransız Hükümetine çağrı yapıyor ve son çare olarak rica ediyoruz. Kemalist kuvvetlerin Kilikya’ya girmelerini men etsinler”

İstanbul’daki Katolik Piskoposu Sahag’da 14.11.1921 günlü Fransız Hariciyesine vaki başvurdu. Hiç olmazsa bir kısım yerlerin Türklere terkedilmemesi ricasında bulunuyordu.

Paris’teki Milli Ermeni Delegasyonuna, Ermeni Piskoposluğu tarafından yapılan bildiride;
“Kemalistlerle yapılan anlaşma bizi şaşkına döndürdü. Hiçbir Ermeni buna İnanmak İstemedi. Bu anlaşma Ermenilere hiçbir garanti temin etmemektedir. Döktüğümüz kanlar ne olacak?”

Tabii bütün bu yaygara anlaşmanın imzalanmasını önleyememişti. Fakat Ermeni kaçışı boşladı. Çünkü ihanetlerini biliyorlardı. Beş gün içerisinde kaçan Ermenilerin sayısı 21.360 idi. Mersin’den deniz yolu ile gidiyorlardı. İlk kafile Kıbrıs’a çıkmıştı. Mersin’de 15.000 Ermeni daha vapur bekliyordu. Meşhur Mersinli Rum zengini Bodosaki de iki vapur göndererek 2000 Rumu Yunanistan’a götürtmüştü.

Bir taraftan Ermeniler kaçarken bir taraftan da hem bizimkiler, hem de Fransızlar bunlara teminat vermeyi sürdürmekteydiler. Şimdi bu beyanlarından özetler aktarıyoruz.

Kilikya Bölgesi İşgal Kumandam General Dufıeux yayınladığı beyannamede özetle şöyle demekte idi. “Anlaşmaya karşı provokasyon yapanlar hata etmişlerdir. Bunu anladıklarını sanırım. Hiçbir toplantıya beyanata, menşei nereden olursa olsun müsaade etmeyeceğim. Hiç kimse korkmamalıdır.” diyordu.

Suriye ve Kilikya Yüksek Komiseri General Gouraud’da 12.11.1921 günü okunan beyannamesinde “Mustafa Kemal Paşa bir general değil, büyük bir devlet adamı olduğunu ispat etmiştir. Ben Fransız Hükümetini şerefle temsil ediyorum. Beyan ediyorum ki, bütün halk beni dinleyecek ve sükuneti bozmayacak ve kimse tahriklere kapılmayacak. Fransa ekalliyetlerin korunması için her şeyi Büyük Millet Meclisi Hükümetinin ve Mustafa Kemal Paşanın bütün haklara riayet edeceğini beyan ediyordu.”

Ankara Anlaşmasının Atatürk’le görüşmelerini yapıp birlikte imzalayan Fransız devlet adamı Franklin Buyyon, 30 Kasım 1921 günü Mersin’e geldi. Şimdi bu ziyareti ve güzel konuşmasını aktaracağım. Konuşmasında özellikle Ermeni meselesinde dünyaya verdiği mesai çok önemlidir.

Buyyon’la birlikte Muhittin Paşa, Hamit Bey, Fransız Yarbay Sarou da gelmişlerdi. Eski Vilayet Konağının büyük salonunda ruhani liderler, Ermeni ve sair ırklar temsilcileri toplanmışlardı.

Buyyon özellikle Ermeni temsilcilerine bir diyecekleri olup olmadığını sordu. Bu suale karşı Şalvarciyan ile Amerikan Mektebi öğretmenlerinden birisi, Maraş ve Hacın vak’alarından dolayı korkmakta olduklarını söylemeleri üzerine Buyyon şu mukabelede bulundu.
“Ben de bir Katoliğim. Anadolunun en hücra köşelerini gezdim. Oradaki Hıristiyanların pek rahat yaşamakta olduklarını gördüm. Maziyi karıştırmak lazım gelirse burada da yapılmadık facialar yağmalar kalmamıştır. Bunlar maziye karışmıştır. Biz şimdi istikbal için konuşuyoruz. Büyük Ankara Hükümetinden teminatı kat’ iye alınmıştır.”

Hamit Bey de kat’i teminat vermiş ve “Herhangi saik ve düşünce ile hicret edenler de binnetice nadim olacaktır.” demiştir.

Ben 1954 yılında bir süre bulunduğum Beyrut’ta birçok Ermeni ile görüşme imkanını buldum ve nedametlerini bana itiraf ettiler. Hatta büyük bir fotoğraf stüdyosu olan Vahi isimli Ermeni’nin söylediklerini hiç unutmuyorum. “Bir karış Türk toprağını, bütün Arap âleminin toprağına değişmem.”

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, kimin tahriki ile olursa olsun Ermeniler çok yaptılar ve bunu bildikleri için de verilen bütün teminata rağmen bölgemizde beş on aile dışında pek kalan olmadı. Gidenlerde gitmese idi, bugün kalanlar gibi kardeşçe birlikte yaşardık.
KAYNAK
Büyük Nutuk
Ş. Süreyya Aydemir Tek Adam. Cilt. 2
Paul Du Vou. La Passıon De La Cılıcıe 1919-1922
Yusuf Ayhan. Mustafa Kemal’in Pozantı Kongresi.
Kamil Erdaha. Milli Mücadelede Vilayetler.Valiler
Kurtuluş Savaşında İçel

“78 yılını geride bıraktığımız İşgal’den bir başka sahife
HAİNLER – H.Şinasi DEVELİ” Başlığıyla yayınlandığı,
İçel Sanat Kulübü Aralık 1999 Tarihli 87 nolu Bülteninden alınmıştır.

Biyografik Bilgi

scroll to top