,

HUĞ’DAN GÖKDELENE MERSİN – 1.BÖLÜM

Huğdan-Gökdelene-132.jpg

HUĞ’DAN GÖKDELENE MERSİN
170 YILIN MİMARLIK MİRASI
Y. İç Mimar SEMİHİ VURAL
2010

ESKİ EVLER                                Berdan KARAGÖZHuğdan Gökdelene (125)
Yitik insanlar anlatır
Şu eski evleri bana
Yitik sevdalar, ezgiler
Yitik dertler anlatır.
Ya bir düğün sevinci
Ya bir anne ağıtı
Ya şu pervazlar dibinde
Hangi gözyaşı bana
Sayısız gizem dolu zamanlar hatırlatır.

Sonsuzluğa yalvaran pencerelere bir dön
Giden insanlar gibi bakışı var sokaktan
Buruk bir vedalaşmayı hangi umuda sarmış
Dönmesi yok dost yüzünü
Hüznüyle anımsatır.
Bir gelin küser gibi şu yıkık merdivende
Bir çocuk çemberini çevirir durur.
Tulumbalar susmuş gayri bizim şirin Mersin’de
Gramofon çıtırtılı odaları yıkıntı
Yıkıntıyı en iyi terkedilmek anlatır.
Biri sükkâri taşından
Köşesinde yeşil boyalı yatır
Biri şu Huğ
Biri ahşap
Tümü ömür göçünde

Nerede bir eski evle yüzyüze gelsem, dostlar
Bana insanlığımı
Usulca hatırlatır…

Huğdan Gökdelene (34)

HUĞ’DAN GÖKDELEN’E MERSİN
170 YILIN MİMARLIK MİRASI
SEMİHİ VURAL

Kültür ve Turizm Bakanlığı 1988 broşüründen

Kültür ve Turizm Bakanlığı 1988 broşüründen

MERSİN’İN OLUŞMASINDA İLK HARCI KOYAN USTALARIN ANISINA…
Koordinatör : Mehmet Çalışkan
Fotograflar: Mustafa Eser, Berdan Karagöz, Bülent Akbaş, Semihi Vural, Hatice Üreten
Kartpostallar: Hayrettin Ergun, İlknur Müderris, M.Ali Merzeci, İpek-Alpaslan Ongun arşivi.
Renkli Kartpostallar: Harun Arslan, Niyazi Keskioğlu
Çizimler: Ertan Aykın, Siren Yılmazer, Tuncay Özgenel
Kitap Dosyası: Tuncer Özmen
Dijital Taramalar: Eren Kaplancık
Düzeltmeler: Ayşe Vural,
Kapak Fotoğrafı : Berdan Karagöz – Şefik Maya / Çizim : Siren Yılmazer
Kapak Tasarımı Tasarımı ve Sayfa Düzeni : Özgür Uzunoğlu
Yapım: Yasemin Özçelik Helvacı
ERİLYA TASARIM
Kültür Mah. Cengiz Topel Cad. No 10 Kat 1 Daire 1 Çamlıbel – Mersin
Basım Lamineks Matbaacılık / İzmir
Yayın Tarihi : Aralık 2010. Mersin
İl Özel İdaresinin katkılarıyla basılmıştır.
Mersin Valiliği tarafından yayınlanan bu kitaptan. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz. Çoğaltılamaz.

İÇİNDEKİLER
HUĞ’DAN GÖKDELENE MERSİN
KENTİN NAKIŞI – Mersin Valisi; Hasan Basri Güzeloğlu
KENTE BAKMAK, KENTİ GÖRMEK… Prof. Dr. Metin Sözen
Teşekkür
BÖLÜM : 1 EVLERİNİN ÖNÜ MERSİN
GENEL BİR BAKIŞLA
MERSİN İLİ
MERSİN KENTİ
COĞRAFYA
Yer şekilleri – Toprak özellikleri – Dağlar – Ovalar – Portakal Bahçeleri –
Kıyılar – Akarsular – Yaylalar – Doğal Güzellikler – İklim – Bitki Örtüsü
SOSYAL YAŞANTI
Mersin halkı – Yöresel giyim kuşam – Yerel yemekler
BİRAZ GEÇMİŞE BAKARSAK
Yoğurt Pazarı – Özlem – Atatürk Mersin’de – Huğ
TARİH BOYUTUNDA KENT KAVRAMI ve KİLİKYA
Yumuktepe – Pitura – Zephyrium – Karaduvar / Anchiale – Dikilitaş
ÇEŞİTLİ KAYNAKLARDA MERSİN
Mersina – Piri Reis Portalanı – Mersinoğlu – Soğuksu – Karamanya – M. Nazım Paşa
BÖLÜM: 2 MERSİN KENT DOKUSU
YÖNETİMDE GELİŞME
1852 Mersin İlçe – 1888 Mersin, Liva (Sancak) – 1892 Mersin İsmi Verilir
1924 Mersin İl – 1994 Mersin Artık Metropol – Yıl 2008
ESKİ MAHALLELER
Osmaniye – Çankaya – Mesudiye – İhsaniye – Hamidiye – Çardak – Cami-i Şerif
Mahmudiye – Bahçe – Nusratiye – Kültür – Kiremithane – Yenimahalle – Karaduvar
FRANSIZ İŞGALİ’NİN ETKİSİ
CUMHURİYET DÖNEMİ’NDE KENT DOKUSU
BÖLÜM : 3 ESKİ MERSİN YAPILARI
Eski Mersin Yapılarının Genel Özellikleri – Mimari çeşitlilik – Taşların yalın dili –
Roma Etkisi – Yapılarda din etkisi – Yapı Girişi – Ev ve Avlu ilişkisi
Yapım – Huğ – Cephe düzeni – Dekorasyon – Taş – Ahşap – Cumba – Çatı
İÇ MİMARLIK PLAN ÖĞELERİ
Pamuk Ambarı – Avlu – Çardak – Sofa – Oda – Mutfak – Hamamlık – Cihannuma
İÇ MİMARLIK ELEMANLARI
Merdiven – Tavan kaplaması – Döşemeler – Duvarlar – Kapılar – Sütunlar – Pilyasterler – Yüklük – Ocaklık (Şömine)
KOMŞU BÖLGELERLE FARKLILIKLAR
Kültür farklılıkları – Kiremithane Mahallesi Hadra Hamamı Sokağı
İncelenmesi Gereken, Tipik Meydanı İle eski 32. Sokak
MERSİN’DEKİ ESKİ YAPILARDAN SEÇMELER
İçel Sanat Kulübü binaları – Eski Halkevi – Mersin Kültür Merkezi – Taş Han / Maarif Oteli
Gülnar Oteli – Gazipaşa İlkokulu – Çankaya İlkokulu Mersin Ortaokulu – İsmet Paşa İlkokulu –
Tevfik Sırrı Gür Lisesi – Hadra Hamamı – Vali Konağı – Çift Kuleli Nacar Evi
Emniyet Müdürlüğü Lojmanı – Karamancılar Konağı – Tütünerler Konağı – Pembe Köşk – Topaz – Nadir Evi – Girit Mübadele Evleri – Eski Öğretmenler Lokali – Mutasarrıflık – İlk yönetim binası (Gök’ler Evi) – Müftü Camii – Eski Cami ve çeşmesi – Valide Sultan Çeşmesi – Süslü/Kuru Çeşme – İng. Yağ fabrikası – Osmanlı Bankası – Merkez Bankası – Eski Vilayet Konağı – Azak Han – Sursok Binaları – Ziya Paşa Gazinosu – Mersin Garı – Mersin Deniz Feneri – Güzel Akdeniz Oteli – Belediye Taş Binası – Eski Hal/Kasaplar Çarşısı – Mersin Atatürk Evi ve Müzesi – Arap Ortodoks Kilisesi – Latin Katolik Kilisesi – Mersin’de Polonyalılar –Yıkılan veya dönüştürülen kiliseler
GEÇMİŞİN YEŞİL DOKUSUNDAN KALANLAR
MERSİN KENTİ PLAN ÇALIŞMALARI
BÖLÜM : 4 ÇAMUR ve ÇİMENTO
Yumuktepe önemli bir geçiş noktası – Kerpici Ne Zamandan Beri Kullanıyoruz? – Cengiz Bektaş
“Mersin Bulanağı” – Cengiz Bektaş, Sırtı Dağ, Yüzü Deniz: Mersin
Panteon Mabedi – Soli/Pompeipolis Kenti Antik Limanı
Mersin’de iki Gökdelen
BÖLÜM: 5 MİMARLIK MİRASIMIZ
Mersin Sit Alanı ve Koruma Bölgesi – Sosyal yapı araştırması –
Yapı sorunları – Yıpranma – Restorasyon – Müracaat – İnceleme -Karşılıksız yardım – KUDEB
DÜNYADA, TÜRKİYEDE VE MERSİNDE ÇEVRE VE KÜLTÜR MİRASINI “KORUMA” ADINA ÇALIŞAN KURUMLAR
SÖZLÜK
HUĞ’DAN GÖKDELENE KENTLEŞMEYE YOLCULUK
YARARLANILAN KAYNAKLAR
GÖRÜŞÜLEN KAYNAK KİŞİLER
SEMİHİ VURAL – ÖZGEÇMİŞ

HASAN BASRİ GÜZELOĞLU – MERSİN VALİSİ

Mersin Valisi

Hasan Basri Güzeloğlu – Mersin Valisi


KENTİN NAKIŞI
Bir kentin görüneni, mimarisi, yollar, yapılar, bir nakışın içi henüz bos bordürleri gibidir. Onların içini doldurmak, renklendirmek, can vermek ayrı bir sanat, ayrı bir çaba, beceri ve dirayet gerektirir.
Mersin şanslı, en azından Onun tarihçesini yazan insanları var.
Semihi Vural, tarihin arka bahçelerine uzanıp Mersin’in çevre, kültür, sanat varlıklarını, yaprağını dökmeden, rengini soldurmadan deriyor, gün yüzüne çıkarıyor; yer yer onlara ve yenilerine can suyu veriyor. Uzak-yakın tarihte Mersin’i oluşturan, son 40 yıldır bazılarına kendisinin de ön ayak olduğu imeceleri bugünün imeceleriyle yazıyor çizdiriyor, resimletiyor, derliyor. ‘
Mersin’i tanıyıp başka kentlerde yaşamım sürdüren insanlar: ‘Herşey düzenli, temiz, hatta güzel denebilir, ama bu şehrin kokusu yok’ derlermiş. Benzer bir duyguyu Mısıra Kahire’ye gidenler şöyle anlatır: Tüm kent’ eski Türkçe’ yazılı kahverengi Osmanlı kartpostalları gibi görünür.
Mersin’e ilk kez gelen insanlar ‘Bu Gökdelenin içinde ne var ?’ diye sorduklarında cevap vermek zordur. Ama onları Sanat Sokağı’na, İçel Sanat Kulübü’nün bir etkinliğine, Kültür Merkezi’ne, tarihi denk gelirse Uluslararası Müzik Festivali’ne, Kanlıdivane Konserine, Arkeoloji Günlerine götürün.
Kentin nakışının sadece görünen bordür olmadığını, rengini, kokusunu, canını, kanını görebilirsiniz.
Bunların her birinin ya fikir babası, ya kurucu başkanı-üyesi, kısaca kentin bir bileni, göreni, göstereni, yazıp ortaya koyan iç mimar Semihi Vural’ı bu kitapla daha iyi tanıyoruz.
Daha önce de içimizden bir kişiyi (Ressam Doğan Akçayı), bir kurumu (Mersin Devlet Hastanesi), bir mimari yapıtı (Mersin Halkevi-Mersin Kültür Merkezi), ve şimdi “ Huğdan Gökdelen’e Mersin”i belgelerken, kitaplaştırırken, çok önemli bir işlevi de yerine getiriyor. Bu yapıtları incelerken anılarıyla, çivi çakanından valisine, bakanına kadar kişileriyle kayıt düşüyor, emeği geçenlere şükran borcumuzu ödüyor.
Aslında 9000 yıllık Yumuktepe’nin eteğindeki Türkiye’nin en yeni , Mersin’in 170 yıllık gelişim öyküsünü mimari bir perspektif içinde yazılı ve görsel kaynakların desteğiyle ortaya koyuyor. 40 yıla yakın yaşadığı kentin önündeki değişimine de tanık olarak.

KENTE BAKMAK, KENTİ GÖRMEK… 25.11.2010
PROF. DR. METİN SÖZEN  – ÇEKÜL VAKFI BAŞKANI 

Kentlerle ilgili değişik yaklaşımları içeren çalışmaları incelediğimde, ilk aklıma gelen, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Beş Şehir” başlığını taşıyan kitabıdır. Her okuyuşta içimden, “keşke daha çok kent Tanpınar’ın elinde yeni bir yaşama ulaşsaydı” derim. Tanpınar’ın kitabında, kente donanımlı bir varlık olarak bakmanın zenginliği, daha ilk sayfalarda karşımıza çıkar. Bu çok yönlü yaklaşım, kalıcı değerleri yakalamanın, içinde yaşayan insanlara olağan gelen noktaları derinliğine görmenin, sonunda “kenti kent kılan” öğelere ulaşmanın yolunu aralar.

Bu tür kentlere yeni bakış açısı kazandıran kültüre-sanata yönelik çalışmalar, kenti farklı yönleriyle “algılamanın”, tarih derinliği içinde önemli noktaları yakalamanın ipuçlarını verir; düne kadar ilişki kuramadığımız öğeleri birbirine bağlar. Her gün gelişen bilimsel araştırmaların yeni verileri ise, ayrıntıları bütünleştirmemizi sağlar.
Dostum Semihi Vural’ın “Huğ’dan Gökdelen’e Mersin: 170 Yıllık Mimarlık Mirası” kitabı, böyle bir bütünleşmeye giden yolun izlerini gösteriyor. Bu nedenle, verilen bilgiler salt mimarlık mirasıyla ilintili değil, bir kentin yaşamıyla ilgili bir dizi tanıklıkları, belgeleri içeriyor. Geçmişte bu kentlere “yaşam şansı” verenler, bizlere bıraktıkları değerlerle anılmayı, geleceğe kalmayı sağlıyorlar. Kimler neleri üretmiş, kentin varlığına katmışsa, böylesi yayınlarda belgelenme şansı buluyorlar.
Çevresiyle birlikte Anadolu tarihinin her evresinin izlerini varlığında barındıran Mersin’in, 170 yıllık sınırlı bir zaman dilimindeki bu kısa öyküsü, önce her kentlinin yaşamında yer etmeli. Tüm ülkede yarım yüzyıl içinde yapılan yoğun yanlışlardan sonra, Mersin’deki gelişme sürecini odak alan kitapta sunulan her nokta, kentin mimarlık mirası yoluyla, “belleğimizden silinenlerin”, yeniden yerini bulmasına yardım ediyor… Bizlere kalan değerlere “bilinçli yaklaşmayı” kaçınılmaz kılıyor…
Bir bakıma bu çalışma, Mersin konusunda kentsel bir deneme. Herkesin kendine dönük bir iz bulması, sorumluluğuna verilmiş mirasa sahip çıkması için bir bilgilendirme, bir uyarı niteliği taşıyor. Kuşkusuz kentin zaman içinde bu “ayrıntıları bütünleştikçe”, farklılığı daha güçlü yansıma olanağı bulacak.
Yönetici olarak görev yaptığı her ilde doğal-kültürel varlıkların korunmasına öncelik tanıyan Mersin Valimiz Sayın Hasan Basri Güzeloğlu’nun başlattığı bu ve benzeri yayınlarla, Mersin’in çok yönlü kimliğinin tüm boyutlarıyla belgelenmesi girişimini içtenlikle kutlar, kentin kalıcı değerlerini sürekli gündeme getiren Semihi Vural’ın şahsında emeği geçenlere ayrıca teşekkür ederim.Huğdan Gökdelene (38)

TEŞEKKÜR
Bahçe içinde bir taş evde yaşamak ilk çocukluk düşümdü. İstanbul’da bu mümkün olamazdı. Genç yaşıma rağmen iş gereği Anadolu’da pek çok kente konuk olmuştum. Mersin’i ilk kez 1969 yılında gördüm. Kiremit çatılı kesme taş evler, sonsuz yeşillik ve Akdeniz, işte istediğim yer burasıydı.
1976 yılında İstanbul’dan gelerek yerleştiğimiz Mersin’in peyzajında ağırlıklı olarak çok sevdiğim evler vardı. 1988 yılında kaybolmaya başlayan bu yapıları tanımak için, Eski Mersin Yapıları çalışmalarını başlattık. Buradan İçel Sanat Kulübü doğdu.
1992 yılında bu kitabı derlemeye başladığımda amacım sadece bir tespit idi. O tarihten beri güncellemeye çalıştığım kitap dosyası kabardı. Eski yapılarla dostluğumuz ÇEKÜL ile pekişti.
Bu çalışmaya pek çok arkadaşım fotoğraf, kartpostal, çizimle ve bilgi ile destek verdi. Özellikle Şinasi Develi’yi ve rahmetli Gündüz Artan’ı saygıyla anarım.
Ali Barut (1893 –1981), Mersin’in kent gelişmesini neredeyse sıfırdan bilen gözlemci bir kişiydi. Bana (88 yıllık yaşamında) Mersin yöresindeki gelişmeyi aktaran, rahmetli kayınpederim Ali Barut’u şükranla anarım. Araştırmalarım, onun anlattıklarını keşfetmekle başlamıştı.
Ali Barut’un dediği “sazlı damlı birkaç örtmeden Avrupa’nın en yüksek gökdeleni”ne. Dünyanın en hızlı gelişen kentlerinden Mersin. 170 Yılda Nereden Nereye Mersin. Kitabın ana başlığı olarak seçtiğim Huğ’dan Gökdelen’e sözcükleri, Mersin’in Mimarlık yaşantısını zaten özetleyiveriyor.
‘Huğdan Gökdelene Mersin’ kitabı kendi içinde de 16 yıl gibi uzun bir serüven yaşadı. Son güncelleme, Prof.Dr. Metin Sözen’in ve Çekül’ün Mersin Valisi Sayın Hasan Basri Güzeloğlu ile buluşması, kitabın yaşama geçmesine neden oldu.
Bu bana ve çalışmalarıma verilen bir ödüldür. Bu ödülü eşim Ayşe ile paylaşıyorum. Onunla tanışmamış olsaydık Mersin’i yaşayamazdım.
Semihi Vural Aralık 2010Huğdan Gökdelene (39)

Ertan Aykın, Mersin'in üç öneminin üç yapısını buluşturuyor.

Ertan Aykın, Mersin’in üç öneminin üç yapısını buluşturuyor.

Önde Mersin’in en eski yapısı, küçük tek göz kulübe;
Arkasında yıpranmış nostaljik bir kesme taş ev;
Ve arkadaki Mersin Metropol binası.

BÖLÜM : 1 EVLERİNİN ÖNÜ MERSİN

GENEL BİR BAKIŞLA

Yıl 1945; sağdaki yapı günümüzde yaşıyor: Pembe Köşk ve Çankaya İlkokulu. - Ali Merzeci arşivi

Yıl 1945; sağdaki yapı günümüzde yaşıyor: Pembe Köşk ve Çankaya İlkokulu. – Ali Merzeci arşivi

Kilikya antik bölgesi içinde yeralan ilimizin yönetim merkezi, Mersin’dir.
Mersin kentini ve mimarlığını oluşturan etkenlerin başında, coğrafya yapısı yanında, yöresel iklim kuşağının etkisi görülür. Elbette sosyo-kültürel ve ekonomik nedenler de gelişmeyi sürüklemiştir.
Her eski kentin kuruluşunda önemli rol üstlenen bir akarsu, Mersin için de geçerlidir. Mersin Çayı, eski uygarlıklarda olduğu gibi, yeniden yapılanmada da etkin olmuştur. Eski kumsallar üzerindeki yapılanma, yanındaki geniş ovalardaki tarıma dayalı yerleşmelerle iç içe oluşuvermiştir. Yakın yaylalarda yaşayan köylüler de bu olguya zorunlu destek çıkmış görünür. Yerleşmelerin farklılığından, yapı içi planlamalara kadar etkileşim, kültürel yapı çeşitliliğinin bir sonucu olarak ortaya çıkar.
Yanıbaşındaki genç Toroslar’ın yalçın yamaçlarındaki yayla insanları, iklimi ve rutubeti ile kendine benzemeyen ova halkıyla bütünleşmiş olarak etnik mozaiğin renklerini boyayıverir. Bütün bu farklılıklar, her şeyinde olduğu gibi yapılarında da yansır. Ovadaki pamuklar toplanıp, kumsaldaki pamuk ambarlarına dolar, üst katları da konutu oluverir.
Deniz kıyısı boyunca, doğudan batıya uzanan yerleşim ticaret yapılarını, bir üst paraleldeki parseller pamuk depolarını, daha üst bantlarda da hizmet üreten kitlelerin yerleşim birimlerini oluşturur.
Dünün pamuk ağırlıklı tarımı, 1960’larda yaygın görülse de, sonradan bir kaç ailenin elinde narenciyeye yöneldiği, ticaretin Levanten yapıdaki kuruluşlarla sürdürülmekte olduğu, sanayinin ise Türkiye genelindeki egemen ellerde olduğu söylenebilir.
Son 30 yılın ortak ürünü, kimliksiz, tatilci, “site-köyler”, sahillerin bitek topraklarında dünyanın en uzun kale duvarlarını oluşturuvermiştir.
Ulaşım önceleri deniz yoluyla başlamıştı. Çukurova’nın pamuğunu iskeleye getirmek için Mersin’e demiryolu yapılmıştı. Bugün ise, yurdun her yanında olduğu gibi, Çukurova’yı da, karayolu ağı sarmış durumdadır. Demiryolunun ağırlığı azalmış, deniz yolu zorunlu sürdürülmektedir. Deniz, önceleri ana ulaşım yolu olmasına karşın, artık sadece uzak kent bağlantılarında dünya ticareti bazındadır.
Kent halkı, yayla insanından farklı bir yaşam sürse bile, yayla-ova ilişkilerinin kendi kültür potası içinde birlikte yoğrulduğu gözlenir. Halkın sosyal yapısı, etnik guruplara nazaran derin farklılıklar gösterir. Yine de karşılıklı kurulan ilişkiler nedeniyle ovalılar yaylalılarla karışıp kaynaşmış sayılabilir. Ama yapılarında kendi kültür özellikleri açıkça gözlenebilir. O nedenle, geleneksel bir yapı karakteri olduğu söylenemez.
Mersin’in kıyı kesiminde olduğu gibi, iç kesimlerde de yapılaşma hızlanmıştır. Farklı yapıdaki etnik gurupların yapılarında da cephe ayrılıkları gözlenirken, plânlar genel anlamda benzeşir. Yapı malzemelerindeki taş-ahşap oranı ekonomik gücün yanında etnik ustaların yapı kültürlerini yansıtmaktadır.Huğdan Gökdelene (42)
MERSİN İLİ
Eski KİLİKYA içinde yer alan Mersin ili, Akdeniz Bölgesi, Çukurova batı kanadını oluşturur. Niğde, Aksaray, Karaman ve Konya’nın güneyinde, Antalya’nın doğusunda, Adana’nın batısındadır. Yüzölçümü 15.853 km2 ile ülkenin %2’sini oluşturur. Genelde dağlık olan arazi yerleşmek için ova ve platolara izin verir. Bunların dışında yerleşimler, akarsuların oluşturduğu derin vadilerdedir.
Doğu Akdeniz-Çukurova Bölgesi’nde iklim, kıyılar, bitki örtüsü, tarım alanları, yerleşme ve kentleşme gibi özellikler üzerinde en önemli etken Toroslar’dır. İlin yerleşme düzeninin oluşmasını, üretim etkinlikleri de yönlendirmiştir. Önceleri göçebe olan bölge insanı, zamanla yerleşik düzene geçmesi ile merkezlerdeki nüfus yoğunluğu değişmiştir. Kuruluş yerinin topoğrafik özelliklerine göre ildeki köylerin % 60’ı yamaç ve eteklerde, %20’si ovalarda geri kalanları ise dağ sırtlarında ve vadilerde yapılanmıştır. Kıyı kesiminde, kentsel yerleşmelerin ve sulama kanallarının çevresinde yoğun tarım egemendir. Ovalık kıyı şeridinde Silifke-Mersin ve Mersin-Tarsus-Berdan ovaları uzanır. Dağlık alanlarda büyük yerleşimler Gülnar, Arslanköy, Namrun (Çamlıyayla), Gözne, Gülek Yaylaları yer alır. Nüfusun %50’ye yakın kısmı kentsel merkezde yaşar.

1960'lı yıllarda yapılan Mersin Limanı yönetim binası

1960’lı yıllarda yapılan Mersin Limanı yönetim binası

MERSİN KENTİ
Mersin Kenti Çukurova’nın batısında şirin bir yerleşim merkezidir. Doğusunda Deliçay, batısında Mezitli İlçesi (Soli-Pompeipolis antik kenti), kuzeyinde Toroslar, güneyinde engin deniz Akdeniz’le sınırlanır. İçinden geçen Müftü Deresi (Mersin Çayı) kıyıcığında ilk yerleşim izlerine rastlanır. Kent, kıyı boyunca bir sahilde uzanır. Bitek alüvyon yapı üzerinde kurulmuş olan şehir, aslında Mersin İli’nin yüzey olarak en küçük ilçesidir. (1772 km2).
Belediye sınırları içi 39.56 km2 dir. Ayrıca 67.643 km2 yi bulan mücavir alanı kazanmaktadır. 36° 48′ 0″ kuzey enlemleri, 34° 38′ 0″ boylamları arasındadır.
23.07.2004 tarih ve 25531 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu ile sınırları genişlemiş olup 19 ilk kademe belediyesi, Mersin Büyükşehir Belediyesi’ne bağlanmıştır. Böylece Mersin Büyükşehir Belediyesi; 3’ü alt kademe, 19’u ilk kademe belediyeleri olmak üzere toplam 22 belediye sınırlarına ve aynı kanunla, sınırlarına giren orman köylerine de hizmet vermektedir.

Mersin Lİmanında dört taş pano vardır.

Mersin Lİmanında dört taş pano vardır.

06.03.2008 tarih ve 5747 sayılı kanun gereğince Belediyeler bakımından Mersin’deki yeni yapılanmalar şöyledir:
1- Adanalıoğlu, Bahçeli, Dikilitaş, Karacailyas, Kazanlı, Yenitaşkent, Bağcılar, Huzurkent Belediyeleri, mahalleleri ile birlikte Akdeniz Belediyesine bağlanmıştır.
2- Davultepe, Tece, Kuyuluk, Belediyeleri mahalleleri ile birlikte Mezitli Belediyesine bağlanmıştır.
3- Dorukkent, Arpaçsakarlar, Yalınayak Belediyeleri de mahalleleri ile birlikte Toroslar Belediyesine bağlanmıştır.
4- Çiftlikköy Belediyesi de Yenişehir Belediyesine bağlanmıştır.
Böylece Mersin Büyükşehir Belediyesine bağlı Akdeniz, Toroslar, Yenişehir’le birlikte Mezitli ile sayı 4’e yükselmiştir. Bu dört yerleşimde İlçe teşkilatı kurularak Kaymakamlık statüsüne geçmiştir. Birinci sınıf tarım arazileri, çevresindeki doğal, arkeolojik, ekolojik zenginlikleri ile turizm potansiyeli yüksek, serbest bölgesi, limanı, karayolu ağının içinde olması ve demiryolu bağlantıları ile, ulaşım olanakları yeterli olan kent, yüksek ticaret potansiyeline sahip bir yerleşim merkezidir.

COĞRAFYA

YER ŞEKİLLERİ – TOPRAK ÖZELLİKLERİ
Mersin, Türkiye’nin en değişik engebe şekillerini gösterir. Toros silsilesinin platolarında yaylalar yer alır. Yayla yüzeyleri “lapyeler”le delik deşik edilmiş görülürken, araya irili ufaklı “dolinler” de girmiştir. Sahilden başlayan tarım alanları, kuzeye ve kuzeybatıya doğru hafifçe yükselirken, yine ekilebilir alanlar özelliğini korurlar.
Daha kuzeyde toprak birinci zamanın şist ve kireçtaşı karakterindedir. Muhteşem Toroslar’ın, Bolkarlar’dan Akdeniz’e doğru 1500 m. den başlayan platoları üzerinde, şehir halkının yaz sıcaklarından kaçarak mevsimi geçirdikleri serin yaylalar yer alır. Ova toprakları, tektonik yapıda çukur alanların yağmur ve kar sularının beslediği akarsularla taşınan alüvyonlarla dolmasıyla oluşmuştur.

DAĞLAR
Bölge içindeki Toroslar’ın en yüksek bölümü il sınırları içinde yer alır. Kente 50 km. mesafe içindeki Tırmıl, Manıt, Tol, Turnaz, Sunturas, Şamlar, Boztepe, Kızıldağ, Cocakbaşı ve Mersin Dağı gibi 1500–2100 m. yi bulan tepeler sıralanır.

OVALAR
Özellikle Mersin’in batısından akan dört akarsu, etkili güneybatı ve alize rüzgarları etkisi ile sürekli sahili izleyerek Mersin’in doğusuna, Berdan Nehri’nin ağzına doğru sürülür. Böylece ova denizden yer kazanmaya devam eder. Binlerce yıldır süregelen oluşum şehrin kurulduğu alan da olmak üzere tüm bölgeyi kapsar.Portakal Bahçeleri

PORTAKAL BAHÇELERİ
Mersin’de Portakal
Mersin’e karakter veren, amblemine yansıtılan, ilkyazda kokusuyla kenti bir parfüm bulutuna dönüştüren portakalın tarihi oldukça yeni sayılır.
Mersin’de portakal yetiştirilmesi Hasan Tahsin Merzeci’nin Hayfa’dan çekirdek getirerek turunç fidelerini yetiştirmesiyle başlar. Fidelere Yafa (Shamouti) cinsi aşılayıp, aşılı fidanları dağıttığı bilinir. Ancak aynı dönemde, aynı yerel bölgede Ahmet Şamudi isimli bir şahsın çok geniş arazi satın aldığı ve arazi içinde ev yapıp tarımla uğraştığı biliniyor. Nitekim bu ad, bugün Mersin’de Şamut Mahallesine (şimdi Kurdali) verilen isimdir.
Hasan Tahsin Merzeci “Kadı Baba” namıyla maruf, gerçekten de, Osmanlı’da “azledilemez” beratlı beş kadıdan birisidir.
Torunu yazmış:
Tanıyamadım rahmetli dedemi de, onun babası Kadı Hasan Tahsin Merzeci’yi de. Büyük dede o zamanlar Mersin’de sadece “gayri-müslim” vatandaşlarımızın sahip olduğu narenciye bahçelerine merak salmış, Hayfa ve Laskiye’den getirttiği turunç çitillerini dikerek bahçelerini başlatmış. Gerisini siz de biliyorsunuz; Çukurova’nın belirli bir bölümünün geçimini sağladığı yaz kış yeşil, bazen çiçekli bazen renkli meyveli narenciye bahçeleri! Şimdi demiyorum ki Kadı Baba olmasa Mersin’de narenciye yetişmeyecekti ama onun rolünü unutmamak gerek.
İsrail’de 19. yüzyılın ikinci yarısında, Beledy (yerli) olarak isimlendirilen bir portakal tesadüf Çöğürü’nden doğal mutasyonla oluşmuş bir çeşittir. Türkiye’ye getirilişinin 19. yüzyılın sonlarına dayandığı sanılmaktadır
Bugün Akdeniz İhracatçı Birlikleri verilerine göre ülkemizde Yafa Portakalı en fazla Mersin’de üretilmektedir. Taze tüketim için ideal bir portakaldır.
Meyvelerin özellikleri ekolojiye göre değişebilirse de karakteristik bir aroma ve zengin bir tada sahiptir. Usare miktarı (% 36,88) sanayi için düşük olsa da taze tüketim açısından sulu, çok üstün lezzetli ve kalitelidir. Neredeyse çekirdeksiz ve portakallar arasında en kolay soyulan türüdür. Depolama ve taşımaya elverişlidir.

1960 Yılına ait kent planı. Portakal Bahçeleriyle kuşatılmış Merrsin. Çizen: Mustafa Aslıer. Harun Aslan Arşivi

1960 Yılına ait kent planı. Portakal Bahçeleriyle kuşatılmış Merrsin. Çizen: Mustafa Aslıer. Harun Aslan Arşivi

KIYILAR
Mersin kıyıları, plajlar, akarsu deltaları, bataklıklar, barınaklar ve kumsallar gibi zengin çeşitlilik gösterir. 1970’li yıllara kadar yüzülebilir nitelikteki kent içi kumsalları, plajları, hızlı yapılaşma, Mersin ve Serbest Bölge Limanları inşaatı, sahil yolu açılması ile kısa sürede bu muhteşem özelliğini yitirmiştir.
AKARSULAR
Mersin Kenti oluşmasına ve gelişmesine etkili olan akarsu Mersin Çayı’dır. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde, her ne kadar Silifke’den Tarsus’a 70 suyun geçtiğini söylese de, Mersin akarsu yönünden zengin değildir. Olanlar da yazın kururlar.
Günümüzde Cumhuriyet Alanı, karşıda Atatürk Evi görülüyor. Eski Krizmon binası ve Çardak Mahallesi. (Fatih Arlı Arşivi)
Mersin Çayı / Efrenk Deresi / Sunturas Çayı/ Müftü Deresi
Mersin kentinin var oluşunda önemli katkısı olan akarsu Mersin Çayı’dır. Akdeniz’e dökülürken yayıldığı bitek küçük alanlarda yapılan tarım etkinlikleri, geçmişten günümüze hep verimli olmuştur. Bugün kent yakınındaki Karaisalı/Üseli Köyü, Emirler Köyü, Kocavilayet Köyü hep bu nehrin varlığının sonucu yaşayan köylerdir. Hele Karaisalı Köyü arazi olanakları ve iklim özellikleriyle turfanda yetiştiriciliği ile öne çıkar. Büyük olasılıkla Evliya Çelebi’nin anlattığı “Mersinoğlu Aşireti”nin de konuşlandığı yer olmalıdır. Ayrıca Yumuktepe Höyüğünün de tarımsal etkinlik alanı buraları olmalıdır. Arslanköy Yedigözler mevkiinden çıkan Efrenk Deresi, Çağlarca, eski adı Sunturas (santa-ıras: kutsal su kaynağı) Köyündeki gözelerle beslenir. Geçtiği yöreyi suladıktan sonra, Kızıldere adını alır. Eskiden Yumuktepe yanındaki Soğuksu akarı da bu dereye karışırdı. Kente indiğinde Mersin Çayı, döküldüğü alandaki toprak sahibi ailenin adını alarak, Müftü Deresi adıyla denize dökülür.

Deliçay
Değirmendere Köyü civarının sularını toplayarak orada Değirmendere adını alır. Mersin’in doğusunda Deliçay ismi ile Kazanlı ile Karaduvar arasında denize kavuşur. Tarihte, Serince, Selinti ve Anhiyaleos adları ile anılmıştır.

Günümüzde Cumhuriyet Alanı, karşıda Atatürk Evi görülüyor. Eski Çardak Mahallesi. (Fatih Arlı Arşivi)

Günümüzde Cumhuriyet Alanı, karşıda Atatürk Evi görülüyor. Eski Çardak Mahallesi. (Fatih Arlı Arşivi)

Tece Deresi
Fındıkpınarı Yaylası’nın suyunu toplayarak Fındık Deresi olarak güneye iner. Ovaya indiğinde Tece Deresi adı ile denize akar.

Gilinder Deresi
Tepeköy civarının sularını toplayarak akan dere Şahna, Dikiner, Eşek Deresi isimleriyle anılır.
V. Langlois’in Liparis dediği dere Mezitli Çayı’dır. Geniş yatağı çevresi defne, yaban gülü, mersin ve yabani asmalarla süslü olduğu çok eskilerde kalmış olmalı.
Kent içinde ve yakınında göl yoktur
1970’lerde planlanan Çopurlu Köyü civarındaki Çivi çukurunda Müftü Deresi suyu ile oluşturulacak yapay göl projesi, sonradan uygulanamamıştır.

YAYLALAR
Toros silsilesinin Bolkar Dağı platolarında bölgenin sosyal yaşantısında önemli yeri olan yaylalar yer alır. Yöre yakın döneme kadar, geçilmesi güç, sapa, ulaşılmaz köşeler topluluğu idi. Şimdi muntazam yollarla Mersin’e ve birbirlerine bağlanan yaylalar, günübirliğine bile gidilebilen yerleşim birimlerine dönüşmüştür. Pek çoğu aslında antik yerleşim merkezidir.
Yüksek rakımlı Gözne, Ayvagediği, Soğucak, Kızılbağ, Sunturas, Fındıkpınarı ve Mihrican yaylaları sıcak yaz mevsiminin geçirildiği yerlerdir. Yazın onbinleri geçen nüfusları, kışın sadece mahalli köylülere kalır.

Hayrettin Ergun arşivi

Hayrettin Ergun arşivi

DOĞAL GÜZELLİKLER
Mersin Kenti, engin Akdeniz’in kıyısında bir liman kenti olmasına karşın, pek yakınındaki ulu Toroslar’ın yarları, yamaçları, muhteşem sedir ağaçları, irili ufaklı akarsularıyla coğrafyanın verdiği zenginlikleri sergiler.

İKLİM
Bölgede tam bir Akdeniz iklimi hüküm sürer. Yüksek ve dağlık kesimler dışında yazlar sıcak ve kuru, kışlar ılık ve yağışlı geçer. Yıllık ortalama 18.5 C dir. En soğuk ay Ocak, ortalama 9.5 C. Sıfırın altındaki günler pek az, yılda beş gün kadardır. En sıcak ay Ağustos. ortalaması 27.9 C. Arazinin rölyef şartlarına uygun farklı iklim özellikleri de görülür. En yüksek sıcaklık Mersin 40 C iken, Silifke 43 C. En düşük Mersin 9 C iken, Silifke -5 C. Yıllık yağış Mersin 601, Silifke 649 cm/m2dir. Kışın kar yağmaz, yağsa da tutmaz. Ama dağlarda kalır. Güneybatı ve kuzeydoğu rüzgârları egemendir.
İklim özellikleri nedeniyle, Ege ve Akdeniz bölgesinde evler açık sofalıdır. Oran olarak yaklaşık kapalı mekânların alanı kadar açık mekân alanı oluşturulmuştur. Zemin katın bahçeye dönük yönü açık bırakılmış, iç-dış mekân bütünleşmesi sağlanmıştır.

2002 Yılına ait Mersin Ticaret Ve Sanayi Odası Haritası

2002 Yılına ait Mersin Ticaret Ve Sanayi Odası Haritası

BİTKİ ÖRTÜSÜ
Arazi rölyefine uygun olarak değişim gösterir. % 48’lik ormanlar görünmesine karşılık, ekilebilen alan %14 civarındadır. Ovada pamuk başta olmak üzere, her türlü tarım yapılır. Kurakçıl karakterdeki orman kıyılardan başlayarak, 600–800 m. yüksekliklere kadar maki, kızılçam, pırnal, daha yükseklerde sedir, köknar ve karaçam 2000 m. ye kadar yükselir, kuzeydoğuda, 2200 m. ye ulaşır.
Mersin boylamı üzerinde, Toros yamaçlarında 1100 m. (rekor yükseklik) ye kadar, zeytin ağaçları görülür. Antik kentlerin tarihinde, zenginliği sağlayan ürünlerin başında gelen zeytinyağı, buğdaya eşdeğer üretiliyordu. Tahıl tarımının yanında, portakal, mandalina, limon, muz, erik, kayısı, kiraz, dut, elma ve özellikle kutsal bir meyve olan, mitolojik öykülerde yer alan üzüm üretilmektedir. Tarsus beyazı, kuzey yarı kürede ilk turfanda yetişir. Türkiye’de yerfıstığı ve nar üretiminin en fazla yapıldığı il Mersin’dir. Yatak limon diye saklanan dayanıklı limon türü, deniz seviyesinin altındaki Limonlu (Lamas) limon bahçelerinde yetişir. Mitolojik kavim yamyam Loistygon Kralı Lamos adından gelmiş olmalı. Bol hurma ağacı olmasına karşın ekonomik tarımı yapılmaz. Karabiber de öyle. Sıcaklık süresi yeterli olmadığından, meyvesi erginleşemez, ama yol kenarlarımızı süsler. Halikarnas Balıkçısı’nın söz ettiği Agav bitkisinden eskiden, ip ve kaba yelken bezi dokunduğu, yine Tarsus keteninin çok meşhur olduğu bilinmektedir. Yine eskiden, bölgede safran otunun çok yetiştiği antik yazar Strabon tarafından kaydedilmiştir. Şimdilerde adı pek geçmeyen çağşır otu, kitre, gâvur pancarı gibi pek çok şifalı bitki Mersin civarında yetişir. Bu arada Mersin kentine adını veren Mersin (murt) bitkisini de anmak yerinde olur.

Meriç Alkan arşivi

Meriç Alkan arşivi

SOSYAL YAŞANTI
mutlu ya da mutsuz insan, ama zengin kültür
Yakın geçmişi Mersin için bir onur kaynağı olmasa da, kısa kent yaşamı, bir sosyal mozaik oluşturup geliştirdiği, çok renkli bir görünüm sergilemişti. Ticaret erbabının, fakir üretici halk ve Türkmen köylüleriyle dokuduğu zengin bir kent mozaiği.
Gazeteci Ahmet Şerif’in 19l0’da Mersin’i ziyaretindeki izlenimleri bize o yıllar hakkında gerçek bilgiler sunar:
…Mersin’de başlayan safahata meyil, kumar ve onun kardeşi olan oyunlara, içkiye düşkünlük bu halkta da görülüyor. Girdiğiniz bir kahvehanede, gençlerin, ihtiyarların, başı sarıklı hocaların, şeyhlerin oyun oynadıklarını görüyorsunuz... Kumar alışkanlıkları bugün de devam etmiyor mu? Ahmet Şerif eğitim kurumlarına da değinir: …Müslüman olmayan vatandaşların çocukları Amerikan misyonerlerinin, Fransız Katoliklerinin okullarına devam ediyorlar... (Doğrusu bugün de “Tarsus Amerikan Koleji”ne çocuklarımızı göndermek için uğraşıp duruyoruz.)
Okulu, tapınağı, konut yapısı, mesleği ile birbirinden ayrılan etnik guruplar, kendi kültür sınırlarında yaşıyordu. Kalburüstü memur tabakası, sosyal refahı yaşayamasa bile tadıyor, ayak uydurmaya çalışıyordu. Mersin 1930-40’lı yıllarda Avrupa sahil kenti karakteri taşımaktaydı. Tiyatro, sinema, eğlence yerlerinde, Paris modası çizgilerindeki insanlar çağdaş yaşama ayak uyduruyordu. Kent insanı sosyal mekânlarda ayırım gözetmeksizin (kadın-erkek beraber) birarada yemek yer, eğlenirlerdi. “Aile yeri” kavramı hiç oluşmadı. Her yer herkese açıktı.Gertrude Bell

MERSİN HALKI
Mersin halkını oluşturan başlıca üç kavimden söz edilebilir. 1- Avrupalı tüccarlar, Levantenler, 2- Tarımla uğraşan ve hizmet sektöründe çalışan Araplar, 3- Tarsus’tan gelenlerin yanında, dağlık, yaylalık yörede yaşayan Türkmenlerdir.

İlk Mersinliler
Mersin halkını oluşturan grupları Şinasi Develi ayrıntılı incelemiştir.
1 – Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa’nın pamuk ekimi için getirdiği tarım işçileri geri dönmeyip Mersin’e yerleştiler.
2 – Akdeniz sahilindeki köylerde yaşayanlar, daha iyi yaşam koşulları sağladığı için Mersin’e gelip yerleştiler.
3 – Kapadokya ve Kıbrıs, Rodos, Midilli gibi adalardan ticaret amacıyla gelip buraya yerleşenler oldu.
4 – Çevre il ve ilçelerden, Silifke veya Tarsus’tan gelerek Mersin’e yerleşenler çoktu.
5 – Şeyh Şamil’in Ruslarla çatışmaları, Çerkezlerin aleyhine sonuçlandı. Bu nedenle yaklaşık 400.000 Çerkez Anadolu’ya göç etmişti. Mersin de payına düşeni almıştı.
6 – Beyrut ve çevresinde yaşanan Marunî Dürzî çatışmalarından bıkan Marunîler Mersin’e göç etmişlerdi.
7 – 1924 yılında yapılan anlaşmalarla Girit gibi adalardan ve Yunanistan’dan gelen mübadiller Mersin’e yerleştiler.
8 – Süveyş Kanalı yapılırken, Jamaika dâhil pek çok farklı ülkeden gelen farklı din, renk ve mezhepten bir kesim sayısı az olsa da Mersin’i yurt tuttular.
9 – Çukurova’nın İşgali’nden sonra bazı Hintli, Tunuslu, Cezayirli yörede kalmış, burada yaşamlarını sürdürmüşlerdir.
10- Çeşitli dönemlerde Balkanlardan, Bulgar göçmenlerinden bir grup devletin ev desteğiyle Mersin’e yerleştirilmişti.

Mersine-Rue condulsant a la Gar - İlknur Müderris Arşivi

Mersine-Rue condulsant a la Gar – İlknur Müderris Arşivi

Mersin’li Devlet Sanatçısı Prof. Nevit Kodallı*
çeşitli yazılarında Mersin’i tanımlar:
Kuruluşundan itibaren Mersin’de kültür düzeyi diğer şehirlerimize göre hayli yüksek olmuştur. İstanbul ve İzmir’den sonra kültürel hayatta üçüncü şehirdir diye anılır Mersin… Bu düzey kuşkusuz saydığımız şehirlerin birer önemli liman şehri olmasından kaynaklanır. Liman şehirleri, dünyaya açılma, temas, karşılıklı ticaret gibi konularda daima diğerlerinden daha avantajlı olmuştur. Bu ilişkiler şehrin kültürüne, yerelliğinin yanında birçok evrensel öğe de eklemiştir. Bu özelliklerin başında değişik dinlerin birlikte yaşaması gelir.
Benim çocukluğumda Mersin, şimdikine göre küçük bir şehirdi. Ahalisi başta Müslüman Türkler olmak üzere doğma büyüme şehrin yerlisi olan Yahudi, Katolik-Ortodoks, Hıristiyanlardan oluşuyordu. Herkes birbirine saygılıydı, bağnazlık yoktu, terbiye, adap hep Mersin’in özelliğiydi. Bu saygının, hoşgörünün, dostluğun en güzel örneğini Mersin’in Mezarlığı verir. Bilmem dünyanın bir başka yerinde böylesi var mıdır, ama Mersin Mezarlığı bana kalırsa bir laiklik anıtıdır. Orada Müslümanı, Hıristiyanı, Yahudisi, Sünnisi, Alevisi aynı yerde, sanki dostluklarını öteki dünyada da sürdürür gibi beraber yatarlar.
Mersin’de eskiden hiç bağnazlık yoktu. Tolerans bütün şehrin özelliği idi. Çocukluğumda hatırlarım, kısa şortlu, kolsuz, buluzlu hanımlar, ellerinde raketler, o zamanlar şehrin merkezi sayılan Yoğurt Pazarı’ndan yürüyerek geçer, şehrin kıyısında kalan, şimdiki gökdelenin bulunduğu yerlere düşen “Çiçek Bahçesi’’ne, tenis oynamaya giderlerdi. Kimse bunu yadırgamazdı, herkes huzur içinde idi.

Mersin Çiçek Bahçesi

Mersin Çiçek Bahçesi

Mersin Çiçek Bahçesi

Mersin’in diğer yörelere göre, müzikte ileri oluşu da bir başka özelliğiydi. Halkevleri’nin açılması, bu şehre büyük bir hareket getirmişti. Mersinliler ilk tiyatroyu, ilk evrensel, yerel müzik türlerini orada tanımışlar ve alışmışlardı. Sanat, özellikle şiirde, müzikte Mersin’in yüksek potansiyelinin temelleri Halkevi’nde atılmıştır.
Bugünkü Kültür Merkezi binası, yani Ankara dışında 1947 yılında, Türkiye’de ilk kez “Madam Butterfly” Operasının oynandığı Halkevi binası, o günlerin hala yaşayan tanığıdır.
Bizim mahallemiz Mersin’in seçkin mahallesiydi diyebilirim. Bu mahallenin içinde yetişmek kültür bakımından bizlere kolaylıklar sağladı. Atıf Yılmaz benim mahalle arkadaşımdı. Nuri Abaç bizim mahallenin çocuğu. Mersin’den çok sanatçı çıkması Halkevi’nin fevkalade çalışmalarındandır. Müzik resim, tiyatro kolları vardı. Çok güzel bir kütüphanesi vardı. Ben bu kütüphaneden çok faydalanırdım. Böyle bir Halkevinin olmasının, bizim üzerimizde çok etkisi olmuştur.
Benim çocukluğumda, Mersin Halkevi’nin küçük bir orkestrası, bir bandosu vardı. 23. Alay’ın hayli iyi olan bandosuyla, birlikte verdikleri Açıkhava konserlerini bütün Mersinliler dinlerdi. Bugünün opera seyircileri, belki de o zamanın halk konserlerinin bir ürünüdür.
Nevit Kodallı’nın şu saptaması önemlidir:
Türkiye genelinde gözlenen kültürel içe kapanıklığa karşın, geçmişteki Halkevleri etkinliklerinde olduğu gibi; Mersin, yüksek düzeyli kültürel faaliyetleri, Ankara’dan sonra sürdüren tek Anadolu kentidir. Her yıl düzenlenen geleneksel şenlikler dışında, yaz veya kış, bütün yıl boyunca kesintisiz kültürel faaliyetlerle dolu günler yaşanır. Hemen her meslekten halk, bu etkinliklere büyük bir ilgi ve coşkuyla katılır, sanatçı ve kültür çevresiyle kaynaşırlar.

Nevit Kodallı

Nevit Kodallı

*Nevit Kodallı (1924–2009)
1924 yılında doğan Kodallı 1939 yılında 14-15 yaşında iken Ankara Devlet Konservatuvarı Kompozisyon Bölümü’nü kazanır. 1947 yılı sonunda İleri-Yüksek Kompozisyon ve Orkestra Şefliği Bölümleri’ni pekiyi derece ile bitirip, aynı yıl açılan Milli Eğitim Bakanlığı sınavını kazanarak burslu olarak, Paris’e gider. 1953 yılı sonlarında yurda dönüp Konservatuvar Yüksek kısmında, Form Bilgisi Kontrpuan ve Orkestrasyon öğretmeni olur.
1954 yılında ‘Ata’nın naaşı’nın Etnoğrafya Müzesi’nden, Anıt Kabir’e yolculuğu sırasında, Ankara Devlet Opera Sanatçıları ve Orkestrası tarafından yorumlanır.
Eserleri: Gogh, Gılgameş – Telli Turna, Güzelleme – Atatürk Orotoryosu, Piyano sonatı.

Nüfus Hareketleri ve Nedenleri
1950 yılından sonra İlimiz nüfusu süratli ve devamlı bir artış göstermiştir. Mersin Ticaret ve Sanayi Odası’nın yayınladığı Ekonomik Raporda yıllık ortalama artışın, ülke ortalamalarının üzerinde seyrettiği açıklanmıştır. Bu gelişme sonrası Mersin nüfus artışı yönünden ülkemizde 6. sırada gelmektedir. Ayrıca illerin nüfusu sıralamasında 1950 yılında 29. sırada yer alırken 1990 yılında yine 6. sıraya yükselmiştir.
İl Nüfusu 1935–60, 1940–65, 1945–70 dönemleri esas alındığında 26 yılda iki katı artış göstermiştir.
1980–1985 yıllarında toplam 14.759 aile ve 59.761 kişi yer değiştirmek, yani nüfus kaydını Merkez ilçeye naklettirmek suretiyle hemşehriliğini resmileştirmek istemişlerdir. Bunların % 87,6 gibi oldukça büyük bir kısmını Doğu ve Güneydoğu’dan gelenler oluşturur.
Son yıllarda artan göçün en belirgin nedeni Mersin’de kurulan Serbest Bölge olmuştur. Bölgenin yaratacağı iş imkânlarından yararlanmak isteyenlerin yanı sıra, belirli bir işe sahip kişilerden de Mersin’e gelenler olmuştur.

Ali Merzeci arşiviYÖRESEL GİYİM KUŞAM

Mersin halkını oluşturan Araplar ve Türkmen-Yörük kaynaklı köylülerin geleneksel giysileri ile Levantenler’in öğrettiği, batılı giyim tarzı giysilerinin, Mersin halkında 170 yıldır bir arada görüldüğü bir karakter niteliği sayılabilir.
Yazın herkes, hamal bile beyaz giysiler giyerdi.
Rasim Dokur bezini fakir halk giyerdi. Zenginler ise krem rengi Halep ipeği, “sadakor” giyerlerdi.
Fesli, şalvarlı, kasketli veya melon şapkalı baylar ile Paris terzisinin diktiği dekolte kıyafet, şalvarlı etekli, çemberli yazmalı köylü kadınlar tezadı normal görülürdü. Bu 170 yıldır yaşanan bir olgudur. Bugün yine kot pantolon üzerinde başı çemberli kızlarımız yadırganmaz.

YEREL YEMEKLER
Yerel yemeklerde Fransız – Türk mutfağı yanında, bulgurlu, etli Arap sofrası ile yoğurtlu, sebzeli Türkmen yemekleri, kebap türleri ve de deniz ürünleri sofralarda yer alır. Geleneksel Akdeniz kültürünün zeytinyağlı sebze yemekleri ise; her sofranın vazgeçilmez çeşididir.

Biyografik Bilgi

scroll to top