,

KARACAOĞLAN – Esat ERGUN

Halk edebiyatımızın en büyük ozanı, belki öncüsü ve kurucusu olan KaracaoÄŸlan’ın hayatı bilinmezlikler içindedir. AÅŸağıda da belirtileceÄŸi gibi onun yaÅŸadığı ve gezdiÄŸi bölgeleri ÅŸiirlerine dayanarak az çok tahmin edebiliyoruz. Sadece yaÅŸadığı seneler deÄŸil hangi yüzyılda yaÅŸadığı bile kesinleÅŸmemiÅŸtir. Tarihin karanlıklarına gömülen büyük kiÅŸileri, örneÄŸin Yunus Emre’yi olduÄŸu gibi KaracaoÄŸlan’ı da her kasaba hatta her köy kendine mal etmeye çalışmıştır. Bir söylentiye göre KaracaoÄŸlan, Adana iline baÄŸlı Bahçe ilçesinin Farsak köyünde doÄŸmuÅŸtur. Bu bölgedeki yaÅŸlı kimselerin ileri sürdüğüne göre o köyde ÅŸimdi de yaÅŸamakta olan SailoÄŸulları soyundandır. Bir manzumesinde
Kozan dağından neslimiz
Atı Türkmendir aslımız
Varsaktır durak yerimiz
Gurbet elde yar eyler bizi… baÅŸka bir konuÅŸmasında
Karacaoğlan der cigerim bağlı
Yerim belli, derler SailoÄŸlu
Divane gönül dilbere bağlı
Gam ve kasavete aldırma beni
Yine halk söylentilerine göre Karacaoğlan 1606 da doğmuş 1679 ya da 1689 da ölmüştür. Bir manzumesinde
Halebi Osmanlı aldı
Dağı taÅŸa katar bir gün… beyiti
Abaza Hasan PaÅŸa’nın 1658 yılında isyanı ve ertesi yıl cezalandırılmasında Macar Kralına söylediÄŸi (Nemse)
Hazır ol vaktına Nemse Kralı
Yer götürmez asker ile geliyor
Patriklerin inmiÅŸ tahttan diyorlar
Bir halife kalmış, o da geliyor
dörtlüğüyle baÅŸlayan destanında Fazıl Ahmet PaÅŸa’nın 1663-1664  Avusturya seferine iÅŸaret olduÄŸu gibi;
Sana derim sana ey Acem şahı
Üstüne mağripten asker geliyor
Tahtını yıkıp da mülkün almaya
Sultan Murat kalkmış kendi geliyor
dörtlüğüyle baÅŸlayan baÅŸka bir destanı da 1622 de baÅŸlayıp IV. Murat’ın zaferiyle ve 1639 Kasr-ı Åžirin anlaÅŸmasıyla sona eren Osmanlı – Ä°ran savaÅŸlarıyla ilgilidir. Aslında söylentilerle hikayeleÅŸmiÅŸ aÅŸk maceraları     dışında KaracaoÄŸlan’ın hayatı hakkında     bilgimiz yoktur.
KaracaoÄŸlan belki biraz okur – yazar, fakat ÅŸehir kültürü etkisinden az hissettiren, köy ve oymak muhitlerine baÄŸlı kalmış bir Türkmen ozanıdır. GençliÄŸinde çok serüvenli, çok uçarı bir hayat yaÅŸamış, yaÅŸlılığın gücü yetmezlikten doÄŸan ıstırabını beÅŸeri ölçüde anlatmıştır.
Bir şiirinde yaşlılıkta devran sürülemeyeceğini şöyle dile getirir.
Ä°neyim gideyim Osman iline
Sevdaya düşenler yorulmaz imiş
Herkes sevdiğini almış yanına
Garibin hatırı sorulmaz imiş
dörtlüğüyle başlayan söyleşisini
Karacaoğlan geldi güzel kervanı
Ben olayım devesine sarvanı
Fırsat elde iken sürün devranı
Kocalıkta devran sürülmez imiş
sözleriyle noktalamıştır.
KaracaoÄŸlan bir halk ozanıdır. Åžiirlerinin büyük bir kısmını aÅŸk ekseni etrafında toplayabiliriz. Yalnız bu aÅŸk, Yunus Emre  ve Pir Sultan Abdal’da olduÄŸu gibi tasavvufi yani manevi bir aÅŸk deÄŸil, güzellere ve doÄŸaya karşı olan maddi bir aÅŸktır.
Yüce dağ başında duran güzeller
Ne paylaşırsınız kar gibi gibi
Sizin sevdanıza düştüm düşeli
Yanıyor yüreğim kor gibi gibi

Her gelip geçeni aşık sanarsın
Aşık olsan ateşime yanarsın
Her ne desem yüzün öte dönersin
Bir baÅŸka sevdiÄŸin var gibi gibi

KaracaoÄŸlan der ki ya ben giderim
İkrar verdim ikrarımı güderim
Sabah akÅŸam burda kalmaz giderim
Gel gitme sevdiÄŸim der gibi gibi

Kahramanlık ifade eden, öğüt veren şiirleri de vardır. Bahar ve yazda, yayla ve dağ çevresini, tabiat güzelliklerini ustalıkla işlemiştir. Onu her zaman gerçek bir tabiat parçası üzerinde tasarlarız. Pınar başlarında genç kızlara rastlayacaktır. At sırtında dağlardan geçecektir. Göllerde yıkanan kuğulara ve kuğu gibi güzellere hayran kalacaktır. Ay ışığında söz verdiği yere gelmeyen sevgiliyi bekleyecektir. Bu tip duygularını, örneğini vereceğimiz şu şiir ve bunun gibi şiirlerle dile getirmiştir.
İlk akşamdan vardım kavil yerine
O ne gördüm kömür gözlüm gelmedi
Bilmem gaflet bastı yattı uyudu
Bilmem o yar bize küstü gelmedi

Unuttu mu ahtı amanı netti
Başın alıp gayrı diyara gitti
Benim mecbur olduÄŸumu fark etti
Zalim garaz etti gitti gelmedi

Karacaoğlan derki devranım döndü
Gönlüm yücedeydi engine indi
Seherin yelleri, şafağın bendi
Hani usul boylu sunam gelmedi

Karacaoğlan hasretlisine kavuşmak için dağların karı erisin diye sabırsızlanacaktır. Şiirinin bir dörtlüğünde
Sökülsün dağların buzu sökülsün
Öne insin çöl ovaya dökülsün
Erzurum dağının karı çekilsin
Ak koyunlar yürüsün de gidelim
bir baÅŸka ÅŸiirinde
İzin ver hey ağam ben de varayım
Ah çekip de arkam sıra ağlar yar
Bakarım  bakarım sılam görünmez
Ara yerde yıkılası dağlar var

KaracaoÄŸlan,     şöhretiyle     birlikte çaÄŸdaÅŸlarını etkilemiÅŸ bir ozandır. Bu etki sonraki yüzyıllarda da sürmüştür. Tekke edebiyatı – tabii tasavvuf çeÅŸnisine bürünerek üzerinde de açık etkileri görülür. Hatta divan ÅŸairlerinden bazıları ondan söz etmek, onu taklit etmek zorunda kalmışlardır.  xıx. yüzyılın halk ozanları arasında güçlü  temsilcileri sayılan Bayburtlu Zihni, Dertli,  Åžem’i , Seyrani’de de onun açık izleri görülür.  18. – 19. yüzyıllarda da bu şöhret ve etki KaracaoÄŸlan ile aynı yerlerde yetiÅŸen DadaloÄŸlu, GündeÅŸIioÄŸlu, BeyoÄŸlu, Deli Boran gibi ozanlarda pek kuvvetli olmuÅŸtur.
Ulusal edebiyat  akımı baÅŸladığı zaman, ulusal zevk ve ulusal dile dönüş sonucu  KaracaoÄŸlan’ın ün ve etkisi yeniden meydana çıkmıştır. Hele Rıza Tevfik’in ÅŸiirlerinde bu etki pek açık olarak görülür. Günümüzün genç  ÅŸairleri üzerinde de az veya çok etkisi vardır. Bunlar gibi Aşık Kerem’in, Kerem ile Aslı hikayesi de aynı etkiyi yapmıştır. Bu hikayelerdeki manzumelerle KaracaoÄŸlan’ ınkiler arasında her bakımdan yakınlık görülür.
ÖrneÄŸin Aşık Garip’in

Bir söz ile ben tuzağa tutuldum
Bir garip illerde yaktı nar beni

beytiyle baÅŸlayan koÅŸmasının, KaracaoÄŸlan’da bir benzeri vardır. KöroÄŸlu’nun:

Göndersin ayvazı göresim geldi ayaklı manzumesinde, KaracaoÄŸlan’ın;
Diyar-ı gurbetin sonsuz mihneti
Şu benim yarimi göresim geldi
beytiyle başlayan koşması pek benzemektedir.

Öksüz Dede’nin

Ela gözlerine kurban olduğum
Ecelim gelmeden öldürme beni
Gizlice uÄŸrunca severim seni
Sırrımı kimseye bildirme beni

dörtlüğüyle baÅŸlayan koÅŸması, KaracaoÄŸlan’ın
Ela gözlerine kurban olduğum
Åžayedip aleme bildirme beni
Açıp ak gerdanı durma karşımda
Ecelimden evvel öldürme beni
dörtlüğüyle başlayan koşmasına çok benzemektedir.
Pir Sultan Abdal’ın;
Şu yalan dünyaya geldim giderim
Gönül senden özge yar bulamadım
Ben de şu dünyaya geldim geleli
Ağır çifte döner harmanım mı var

beyitleriyle başlayan nefeslerine, Karacaoğlan’ın:

Yenem dedim yenemedim gönlümü
O dosta yiyecek nar bulamadım
Uryan geldim uryan giderim
Ölmemeye elde fermanım mı var mısralarıyla baÅŸlayan koÅŸmaları benzemektedir. Yine KaracaoÄŸlan’ın pek meÅŸhur olan “Görmeye Geldim” redifli koÅŸması, Pir Sultan’ın “Ummana dalmaya geldim” baÄŸlama mısralı nefesine benzemektedir.
Halk zevkini kuvvetle temsil eden Karacaoğlan, halk şiir geleneğine sadık kalmıştır. Onun eserleri arasında aruzIa yazılmış tek bir şiire rastlanmaz. Hecenin yalnız iki veznini, 6-5 , 4-4 şeklini kullanmıştır. Şimdiye kadar ele geçen manzumeleri arasında en çok koşma ve semaileri yer tutar. Epeyce de türküsü vardır. Dili sade ve teklifsizdir. Pek az yabancı kelime kullanmıştır. Bunlar da asıllarını kaybetmiş, Türkçeleşmiştir. Bu bakımdan onun şiirlerini tanımada en iyi ölçülerden biri de dilinin sadeliği, arılığı olduğu kadar, güney illerine mahsus sözleri çokça kullanmış olmasıdır. Onun şiirleri arasına başkalarının da şiirlerinin karışmış olması ihtimali çoktur. Esasen bu durum halk edebiyatında çok görülen bir durumdur.
KaracaoÄŸlan gezgin bir ozandır. Bütün Osmanlı illerini dolaÅŸmış ancak Anadolu’ya olan sevgisini bir baÅŸka anlatmıştır. Her ne kadar gezdiÄŸi illere ait ÅŸiirler söylemiÅŸse de onun gönlünde Anadolu’nun yeri, dili, güzelleri ve güzellikleri bir baÅŸkadır. Uzak yerlere yaptığı gezilerinde Anadolu’ya olan özlemini şöyle dile getirir.

Dilleri var bizim dile benzemez
Ä°lleri var bizim ile benzemez
Gölleri var bizim göle benzemez

bir baÅŸka ÅŸiirinde

İndim seyran ettim Frengistanı
Ä°lleri var bizim ile benzemez
Levin tutmuş gonceleri açılmış
Gülleri var bizim dile benzemez

Göllerinde kuğuları yüzüşür
Neşesinde sığırları böğrüşür
Güzelleri şarkı söyler çağrışır
Dilleri var bizim dile benzemez

Seyir eduben gelir Karadenizi
Kanları yok sarı sarı benizi
Öğün etmiş aşa kara domuzu
Dinleri var bizim dine benzemez

Karacaoğlan der ki dosta darılmaz
Hasta oldum hatırcığım sorulmaz
Vatan tutup bu yerlerde kalınmaz
Ä°lleri var bizim ile benzemez

Onda bu Anadolu sevgisi gerçek anlamda akıcı halk ÅŸiiri örnekleri vermiÅŸtir. Halk lirizmini meydana getirmiÅŸtir. Bugün Toros ve dolaylarında ozanımızı tanımayan bir köy, bir aÅŸiret yoktur. Bu  çevrelerde türkü söylemek yerine “KaracaoÄŸlan  söylemek” derler. KaracaoÄŸlan’ın bestelenmiş  ÅŸiirlerinden ve çok sevilen türkülerimizden bazıları ÅŸu dörtlüklerle baÅŸlamaktadır:
Gönül gurbet ele gitme
Ya gelinir ya gelinmez
Her güzele meyil verme
Ya sevilir ya sevilmez

Güzel ne güzel olmuşsun
Görülmeyi görülmeyi
Siyah zülfün halkalanmış
Örülmeyi örülmeyi

Ela gözlü benli dilber
Koma beni el yerine
Altun kemerin olayım
Dola beni bel yerine

Şu yalan dünyaya geldim geleli
Daha ne gelecek başıma benim
EÄŸer sevdiceÄŸim benim olmazsan
Bakın şu didemin yaşına benim,

Gerçek bir halk ozanı olarak KaracaoÄŸlan’ın ÅŸiirleri hiçbir kurumun desteÄŸi ve hiçbir kitabın yardımı olmaksızın bütün Anadolu’ya yayılmış, ÅŸiir deÄŸilse türkü olarak, adı bilinmezse anonim bir folklor ve ninni gibi sevilmiÅŸ, benimsenmiÅŸtir. Her ÅŸiiri birçok besteler ile her köy ve kasabada baÅŸka türlü söylenen KaracaoÄŸlan, Yunus Emre kadar ulusallaÅŸmamıştır. Ä°ÅŸte, ozanımızı hala yaÅŸatan yön, onun her bakımdan halk zevkini sürdürmüş olmasıdır. SöylediÄŸimiz türkü bölümleri bunun en güzel kanıtıdır. O Yunus Emre ve Pir Sultan Abdal gibi ne bir tasavvuf ÅŸairi ne de divan edebiyatına özenen tekke ÅŸairidir. O gerçek bir halk ozanıdır.
Bazı manzumelerinde Hacı BektaÅŸ Veli ve Molla Hünkar yani Mevlana’dan söz ediÅŸi onun BektaÅŸi ve Mevlevi olduÄŸuna iÅŸaret etmez. KaracaoÄŸlan bir duygu ve aÅŸk ÅŸairidir. Onda genel olarak din inanışları dışında tarikat inanışı aramak doÄŸru deÄŸildir. Bazı ÅŸiirlerinde tasavvuf eÄŸilimleri bulunması zamanın aşıklarının ve gezdiÄŸi yerlerdeki toplumların eÄŸilimlerine uymaktan ileri gidemez. Pir Sultan Abdal’a benzekler söylemesi gezileri sırasında Sivas, Tokat çevrelerine uÄŸramış dolayısıyla adını duyduÄŸu ozanın taraftarlarını gönüllerini hoÅŸ etmiÅŸ olmakla açıklanır. KaracaoÄŸlan yalnız yeryüzü güzellerini sevmiÅŸ, gerçek aÅŸkı yaÅŸamıştır. Derin bir yaÅŸama sevinci vardır. Fakat hayatından usandığı da olur. Zamanından ÅŸikayetleri de vardır. Bazen sevgililerinin vefasızlığı onu umutsuzluklara düşürür.
Sadece tasavvufla ilgisi bulunmadığını daha önce söylediğimiz ozanımız hep beşeri aşkı konu edinmiştir. Sevgililerin yaylaya göçünü, pınar başlarında su doldurmalarını,  develeri katarlayıp yola düzülmelerini, adlarını da sayarak onların saçlarını, gözlerini, benlerini, giyinişlerini, yürüyüşlerini  daha doğrusu bütün güzelleri ve güzellikleri övmüş onlara aşık olmuştur. Bunlar divan ve bazı halk şairlerinde olduğu gibi soyut kavram ve varlıklar değildir. Bu beşeri aşkın yanında tabiat sevgisi de kuvvetli yankılar bulur. Çiçekler, göller, yaylalar, turnalar, kuğular, dağlar hep onun aşkını, şiirini çevreleyen birer dekordur.
KaracaoÄŸlan’ın ÅŸiirlerinde bunlar bütün sevimliliÄŸiyle yaÅŸamaktadır. Estetik deÄŸeri gün geçtikçe aydınlarımızca daha iyi anlaşılan KaracaoÄŸlan, Yunus Emre ve Pir Sultan Abdal’dan sonra halk dehasını en iyi temsil eden bir halk ozanıdır.
Yeter olsun, yeter olsun
Çok ağlattın yeter olsun
Turralanmış sırma saçın
Çözen benden beter olsun

Karadır kaşların kara
Kirpiklerin açtı yara
Beni iÅŸimden avara
Eden benden beter olsun

Yavru geçersen elime
Çekerim seni yemine
Benim ÅŸimdiki halime
Gülen benden beter olsun

Karacaoğlan genç yaşıma
Cihan oldu dar başıma
Bu ayrılık ataşına
Yakan benden beter olsun.

Ozanımız hakkında söyleyeceklerimizi şu güzel şiiriyle bitirmek istiyoruz.

Sabahtan uğradım kıza
Boyu selvi dala benzer
Yanında bir gelin vardı
Al yanağı bala benzer

Gelin hurilerden huri
Kızsa meleklerden biri
Gelin al çimenli koru
Kız tomurcuk güle benzer

Gelinin lebleri beste
Kız eyledi beni hasta
Gelin ÅŸeker ÅŸerbet tasta
Kız petekte bala benzer

Gelin dedim aktır yüzün
Hiç menendi yoktur kızın
KaracaoÄŸlan ikinizin
Kapınızda kula benzer.
* ESAT ERGUN  (ME.Ü.EM.ÖĞR.GÖR.)
*İçel Musiki Derneği Şubat 1998 ayı 25. Sayılı Bülteninden alınmıştır.

Biyografik Bilgi

scroll to top