,

KİLİKİA – STRABON

Kilikya.jpg

Tauros’un (Toros Dağları) dışında kalan Kilikia’ya gelince: Onun bir parçası Trakheia (Dağlık) ve diğeri Pedias (Ovalık) olarak adlandırılır. Trakheia’yı soracak olursanız, kıyısı dardır ve düzlük toprağı yoktur veya ancak tek tük vardı; ve ayrıca Tauros’un eteğinde uzanan Isauria bölgesinde ve Homonadeis’den Pisidia’ya kadar giden kuzey tarafında fakir bir geçim sağlar; ve aynı ülke Trakheiotis olarak da adlandırılır ve orada oturanlara da Trakheiotlar denir. Fakat Kilikia Pedias, Soli ve Tarsos’dan İssos’a ve keza Tauros’a Kappadokialıların yerleşmiş olduğu kuzey yanındaki kısımlara kadar uzanır. Bu ülke çoğunlukla ovalardan meydana gelmiş verimli topraklardır. Madem ki bu ülkenin bazı parçaları Tauros’un iç ve diğerleri dış kısmındadır ve de madem ki iç kısımlardakilerden söz etmiştim, şimdi izninizle Trakheiotlardan başlayarak dış kısımlar üzerine konuşayım…….

Korakesion’dan (Alanya) sonra Arsinoe kentine; sonra gemi yapımı kerestesinin elde edildiği bir tepede kurulmuş ve limanı olan Hamaksia’ya gelinir. Bu kerestenin çoğu sedir ağacıdır; ve öyle görülüyor ki bu bölge gemiler için gerekli olan sedir ağacı konusunda diğerlerinden çok fazla verimlidir; ve Antonius bu nedenle, filolarının yapımı için uygun olduğundan bu bölgeyi Kleopatra’ya vermiştir. Sonra, demirleme yeri bulunan, göğüs biçimindeki bir tepe üzerinde Laerteb kalesine, sonra bir kent ve bir nehir olan Selinus’a, sonra deniz kenarında ve bütün çevresinde çok dik bir kayalık olan Kragos’a, sonra bir demirleme yeri de olan (bunun yukarısında Andriklos dağı uzanır) Kharadrus hisarına gelinir. Burun boyunca uzanan kıyı Platanistes olarak adlandırılır ve kayalıktır. Sonra, bir burun olan Anemurion’a gelinir. Burada Krommyon burnu yönünde kara Kypros’a (Kıbrıs) en çok yaklaşır, geçiş üç yuz elli stadiadır. Pamphylia sınırından Anemurion’a kadar Kilikia kıyısına yapılacak gezi sekiz yüz yirmi, buradan da Soli’ye kadar geri kalan kısım yaklaşık olarak beş yüz stadiadır. Bu adı geçenden ileriye doğru Anemurion’dan sonra ilk kent olan Nagidos’a; sonra bir demir atma yeri bulunan Arsinao’ye; sonra Melania olarak adlandırılan bir yere ve bir liman kenti olan Kelenderis’e (Aydıncık) çelinir. Aralarında Artemidoros’un da bulunduğu bazı yazarlar Korakesion yerine Kelenderis’i Kilikia’nın başlangıcı sayar. Artemidoros, Pelusion (Nil nehri) ağzından Orthosia’ya üç bin dokuz yüz Orontes (Asi) nehrine bin yüz otuz, geçitlere (Gülek Boğazı) beş yüz yirmi beş ve Kelenderis’e kadar bin iki yüz altmış stadia olduğunu söyler, Bundan sonra şimdiki Seleukeialıların önceden yaşadığı yer olan Holmi’ye gelinir; fakat bunlar Kalykadnos (Göksu) üzerindeki Seleukeia (Silifke) kurulunca oraya göç ettiler; Sarpedon olarak adlandırılan burnu meydana getiren kıyıyı dolaşınca Kalykadnos’un döküldüğü yere gelinir. Kalykadnos’un yanında aynı şekilde bir burun olan Zephyrion vardır. Nehir, denizden içerde, kalabalık ve durumu Kilikia ve Pamphylia’nın örf ve âdetlerinden çok ayrı bir kent olan Seleukeia’ya ulaşımı sağlar. Burada benim zamanımda filozofların peripatetik mezhebinin önemli kişilerinden Athenaios ile Ksenarkhos doğmuşlardı. Bunlardan Athenaios devlet işleri ile de uğraşmış ve bir süre için anavatanında halkın önderi olmuştur; ve sonra Murena ile dostluk kurmuş, Augustus Caesar’a karşı tasarlanan komplonun meydana çıkarılışından sonra, Murena ile birlikte kaçarlarken yakalanmış, fakat suçsuz olduğu saptanarak Caesar tarafından serbest bırakılmıştır. Roma’dan dönüşünde kendisini karşılayan, kutlayan ve soru soranlara Euripides’den şunları tekrarladı: “Ben, ölümün mahsenlerini ve karanlık geçitleri terk edip geldim”. Fakat dönüşünden sonra çok kısa süre yaşadı, oturduğu ev bir gece çöktü ve yıkıntı altında kalarak öldü. Öğrencisi olduğum Ksenakhos, vatanında uzun zaman kalmadı, bir öğretmen yaşantısını seçerek Aleksandria’da (İskenderiye), Athena’da ve sonunda Roma’da oturdu; hem Areios’un hem de sonra Caesar Augustus’un dostluğunu kazandı ve yaşlanıncaya kadar onuruyla yaşadı; fakat ölümünden az önce gözlerini kaybetti ve bir hastalıktan öldü.

Kalykadnos’dan sonra, Poikile olarak adlandırılan kayaya gelinir. Bu kayanın içine oyulmuş basamaklarla Seleukeia’ya gidilebilir. Sonra, öncekiyle aynı adı taşıyan Anemurion burnuna ve bir ada olan Krambusa’ya ve gene bir burun olan Korykosla gelinir. Bunun yukarısında, yirmi stadia uzaklıkta, içinde en iyi safranın yetiştiği Korykos mağarası vardır. O, büyük bir çember şeklinde, çevresi kayalık yamaçlarla çevrili, her yanı oldukça yüksek bir çukurdur. Aşağıya içine doğru inen kimse yamrı yumru ve çoğunlukla kayalık fakat funda türünden, daima yeşil kalan ve özel olarak yetiştirilmiş olan ağaçlarla dolu bir tabana ulaşır. Bu ağaçlar arasında safran yetiştirilen toprak parçalan bulunur. Burada içinde büyük bir kaynak olan bir de mağara vardır. Bu kaynak saf ve saydam sulu bir nehir meydana getirir, nehir hemen yer altına dökülür ve bir süre yer altında aktıktan sonra denizde dışarıya çıkar ve Pikron Hidor (Acı su) olarak adlandırılır.

Korykos’dan sonra, karaya yakın bir ada olan Elaiussa’ya (Ayaş) gelinir. Vaktiyle Amyntas’ın ve daha önceleri Kleapatra’nın da yaptığı gibi, Seleukeia dışında bütün Kilikia Trakheia’yı Romalılar’dan devir aldığında Arkhelaios ikâmetgâh olarak buraya yerleşti. Çoktan beri bölge doğal olarak, kara ve deniz bakımından korsanlığa çok uygundu. Bu, karada dağların yüksek oluşu ve üzerlerinde geniş yaylalara ve meralara sahip olan kabilelerin oturuşundan, gemi yapımından kullanılan kerestenin varlığından ve aynı zamanda limanların, kalelerin ve gizli yerlerin oluşundandır. Bütün bunları göz önüne alarak söylüyorum, Romalılar, burada adaleti uygulamak için her zaman yerinde bulunmayan ve beraberinde silahlı kuvvetler bulundurmak zorunda olan Romalı valiler yerine, bölgenin krallar tarafından yönetilmesinin daha iyi olacağını düşündüler. Böylece Arkhelaios Kappadokia’ya ilaveten Kilikia Trakheia’yı da aldı. Bu sonuncunun doğu sınırı Soli (Mezitli) ile Elaiussa arasında uzanan ve aynı adı taşıyan bir kentin de bulunduğu Lamos (Limonlu) nehridir.

Tauros Dağları yamaçlarında Zeniketos’un korsan kalesi bulunuyor. Olympos’u kastediyorum. Hem dağdan, hem kaleden bütün Lykia, Pamphllia, Pisidia, ve Milyas görülebilir. Fakat bu dağ Servilus İsauricus tarafından ele geçirilince, Zeniketos kendini ailesiyle birlikte ateşe verdi. Korykos, Phaselis ve Pamphylia’da daha bir çok kent onundu; fakat tümü İsauricus tarafından ele geçirildi.

Lamos’dan sonra önemli bir kent olan Solilye gelinir. Burası İssos’u (Erzin) da içeren Ovalık Kilikia’nın başlangıcıdır, Soli, Akhaialılar ve Lindos’dan gelen Rhodoslular tarafından değiştirdi, Soli’nin ünlü yerlileri arasında, babası Tarsos’dan göç etmiş olan stoik filozof Khrysippos; güldürü şairi Philemon ve nazım tarzında yazılmış olan “Phainomena” adlı yapıtın yazarı Aratos vardır.

Sonra Kalykadnos yakınındaki yerle aynı adı taşıyan Zephyrion’a (Mersin) ve denizden biraz yukarda bulunan ve Aristobulos’a göre Sardanapallos tarafından kurulmuş olan Ankhiale’ye gelinir. O Sardanahalos’un mezarının burada olduğunu ve sağ elinin parmaklarını şaklatır durumda bir taş heykelinin bulunduğunu ve Asur dilinde yazılmış yazıttaki: “Anakyndarakses oğlu Sardanapallos Ankhiale’yi ve Tarsos’u bir günde kurdu. Ye, iç, neşelen, çünkü diğer şeyler bunun kadar değmez” şeklindeki metnin parmakların anlamını açıkladığını söyler. Khoirilos da bu yazıttan söz eder ve gerçekten aşağıdaki dizeler her yerde bilinir: “bütün yediklerim, başı boş düşkünlülerim ve aşktan aldığım zevkler hepsi benimdir; fakat bu sayısız nimetler geride kaldı”.

Ankhiale’nin yukarısında bir zamanlar Makedonialılar tarafından hazinenin saklandığı yer olarak kullanılmış olan Kyinda kalesi bulunur. Fakat hazine, Eurnenes Antigonos’a baş kaldırdığı sırada onun tarafından alıp götürülmüştür. Kyinda ve Soli’nin yukarısında dağlık ülkede, içinde Teukros oğlu Aias’ın kurduğu Zeus tapınağı bulunan Olbe (Uzuncaburç) kenti vardı. Bu tapınağın baş rahibi Kilikia Trakheia’nın hükümdarı oldu. Sonra ülke sayısız tiranlar tarafından ele geçirildi ve korsanlar örgütlendirildi. Bunların yok edilmesinden sonra bu ülkeye Teukros’un ülkesi ve rahiplerinin çoğuna da Teukros veya Aias adı verildi. Fakat tiranlardan biri olan Ksenophanes’in kızı Aba, evlilik yoluyla bu aileye girdi. Babası daha önce muhafız kılığında imparatorluğu ele geçirmişti. Daha sonra hem Antonius, hem de Kleopatra nazik davranışlarından ötürü bir lütuf olarak burayı kendisine bağışladılar, Sonra Aba ortadan kaldırıldı, fakat imparatorluk onun soyu tarafından sürdürüldü, Ankhiale’den sonra Rhegma’ya yakın olan Kydnos’un (Berdan) döküldüğü yere gelinir. Burası, içinde eski silah depoları bulunan göl şeklinde bir yerdir ve bunun içine, kaynakları Tarsos’u yukarısındaki Tauros kentinde bulunan Tarsos’un ortasından akan Kydnos nehri dökülür. Göl aynı zamanda Tarsos’un donanma üssüdür……
Antik Anadolu Coğrafyası
(Geographika : XII – XIII – XIV
Çeviren : Prof. Dr. Adnan Pekman
Arkeoloji ve Sanat Yayınları

İÇEL SANAT KULÜBÜ Aylık Bülteni 52. Sayısından alınmıştır.

Biyografik Bilgi

scroll to top