,

KOKULU BÜFE – Vahap KOKULU

Kokulu-Büfe.jpg

Yaz aylarından bir Pazar günüdür… Lazkiye’den Mersin’e Osmanlı döneminde göç etmiş ama Türk ama Arap kökenli ailelerin yardımlaşarak inşa ettiği Avniye (Tahtalı) Camii (*) kısa ve ahşap minaresinde sabah ezanı okunmaktadır . Soğuksu Karakolu ile Atatürk Evi arasında yerleşik Kiremithane Mahallesi yavaş yavaş uyandırılmaktadır..”..İbadet, Uykudan daha hayırlıdır..”
12 yaşındaki Orhan (**), avlusunda cennet meyvesi ağacı, karanfil, yasemen, envai renk ortanca ve ceviz büyüklüğünde korukları sallanan asma dalları gölgeliği olan o evde o ezan sesi ile uyanır.. Anne Bedriye Hanım veya Arapça “ImAli” yani büyük oğlunun adı ile anılan “Ali’nin Anası”Açık ekmeğe birkaç damla sızma zeytinyağı ve üzerine zağter serper, birkaç dürüm yapar ve onu bir beyaz beze sarar. Zağter dürümlerini üstü don lastiği ile boğumlanmış torbaya koyar… Orhan onbir çocuklu “ImAli”nin 11.çocuğudur. Orhan, ImAli’nin bereket duasını yüreğine işler ve yola çıkar..
12 yaşındaki Orhan , ağabeyi Ali Kokulu’nun Kokulu Büfe’sini açmağa gitmektedir.
***
Kokulu Büfe ,Cumhuriyet Meydanı gri ve soğuk düz beton hale dönüşme amacıyla yıkılmasaydı bugün 78 yaşında olacaktı. Halkevi Binası yapılmadan önce Ortodoks Kilisesinin Batu ucunda ,”Mazi” tangosunun İstanbul’da bestelendiği yıl olan 1932 yılında açılmıştı. Halkevi’nin inşa ve tamamlanması, caddenin genişletilmesi için kilise duvarının yıkılması ile birlikte 1940’lı yıllarda Atatürk Anıtı’nın tam karşısına taşınmıştı. Batı bitişindeki Belediye Gazinosunun onlarca ağacından en büyüğü olan Koca Okaliptüs ağacı ona gölge etmekteydi.Doğusunda ise dallarında mini kozalakları olan onlarca çam ağacı ve envai çeşit Akdeniz çiçeklerinin yer aldığı bir koru-park vardı .
12 yaşındaki Orhan, o Pazar sabahı Kokulu Büfe’sini açmaya geldiğinde Hemen Güneydeki sahilde balıkçılar kıyıdan denize geceden serdikleri ağlarını çekmektedirler… Ağlardan dökülen,ağlara takılan ve kıyıdaki çakıl taşlarının üzerine serilen yüzlerce Akdeniz Karakulak’ı, Çipurası, Kefali, Levreği,Halili’si, yengeçi, mürekkep balığı ve karidesi zıp zıp oynamaktadır. Bu şöleni izlemek üzere sabah ,oracıktaki çimenlere uzanmış sabah pikniği yapan ailelere rastlamak bile olası idi. Gazoz ve su satıcısı Abbut Amca ortalığa saçılan yengeçleri sepetine doldurmaktadır… Yengeçler haşlanacak, ayıklandıktan sonra ortaya çıkan fındık irisi, karides etinden lezzetli beyaz et;limon ve zeytinyağı ile sote edilecek,çoban salata ile birlikte Atom şarabına meze yapılacaktır.
12 Yaşındaki Orhan, Kokulu Büfe’sinin ahşap ön kapaklarından ilkini açtığında burnuna ilk ulaşan koku Kaşar Peyniri kokusudur. Kaşar Peyniri özel anlaşma yaptıkları Kars Köylerinden gelmiştir… Onlarca çuval Kaşar Peyniri Şemsi İşbaşaran’ın Mağazalar Karakolu civarındaki Mersin’in yegane Buzhanesinde saklıdır. Bu kaşarlar kahvaltılıktır ve Kokulu Büfe’sinin özel imalatı tost’un içeriğidir. Tost ekmeği ise yine özel olarak kalıplarda Milli Atlet Seyfi Alanya ‘nın Alanya Fırınında süt karıştırılmış hamuru ile yapılmaktadır.
Kokulu Büfe’sinin ahşap ön kapaklarından ikincisi açıldığında burnumuza ulaşan ikinci koku Taze Hurma kokusudur. Mersin’in çeşitli mahallerinde,bahçelerinde avlularında mevcut onlarca hurma ağcından hevenklerle ham olarak toplatılmıştır. Sirke ile kararlaştırılarak acısı giderilmiştir.. Siz deyin baklava biz diyelim sarı burma(*1) tadındadır.
Hurma kokusuna Anamur Muzu kokusu karışmıştır. Anamur Muzunu Mersin’e ilk getiren Kokulu Büfesidir. Hevenkler evdeki depolarda saklanmakta ve kendi kendine piştikten sonra satışa, tezgaha sunulmaktadır. Zaten Hurma ve Muz, sipariş üzerine satılmakta adeta kapışılmaktadır. Ankara veya İstanbul’a gidenlerin oralara götürdükleri Anamur Muzu’nun kaynağı Kokulu Büfesidir.
Kokulu Büfesinin ahşap ön kapaklarının üçüncüsünün arkasında İkinci,Birinci,Yenice,Kulüp,Yeni Harman,Bafra,Gelincik,Yaka ve Sipahi sigaralarının ortak kokusu Türk Tütünü kokusu gelmektedir. Bu Kokuya raflarda dizili üzeri boncuk kabarcıklı şişelerdeki rakının anason kokusu ile Papaz Karası ve Çubuk ve de Atom şaraplarının ve Tekel’in Atatürk Orman Çiftliği ürünü Birası’nın kokusu gelmektedir…Tüm bu koku mozaiğinden sabah sabah çakırkeyf olmak işten bile değildir.
Vitrinde birkaç Havyar…Yerel balıkçı esnafının Silifke dalyanındaki iri kefallerin karınlarını keserek çıkardıkları yumurtaları özel balmumu ile sarıp kuruttukları yerli Havyar..Şimdilerde Tadı bile hayal olan o -Made in Mersin- havyarı.

KOKULU BÜFE

KOKULU BÜFE

12 yaşındaki Orhan’ın artık hızla yapması gereken bir iş kalmıştır. Kokulu Büfe’sinin arka tarafında bir köşeye özenle saklanmış Kanarya, Saka Kuşu, Muhabbet Kuşu, Arap Bülbülü, sincap ve keklik kafeslerini özenle büfenin hemen yanı başındaki ağaçlara bir çubuk sopa marifetiyle asmaktır. Satmak için değil, çevreye renk katmak için. Küçük Orhan kavanozdaki sarı leblebi’yi dilinde ıslar ve Arap Bülbülünün gagasına yerleştirir. Bu kuşların ilk sabah kahvaltısıdır… Hıristiyan Ortodoks İbşara (müjdeci) Amca fotr şapkalı, beyaz ceketinin şıklığıyla oracıktadır… İbşara Amca Kokulu Büfesi ile Belediye Gazinosu arasındaki bölüme depoladığı üç tekerlekli Bisikletleri saat üzerinden çocuklara kiralayarak para kazanan çocuksuz bir Mersin beyefendisidir… Birazdan Alata Teknik Bahçıvanlık Okulunda üretilen glayöl ve zambaklar getirilecektir. İbşara amca hem bisikletleri kiralayacak ve hem de glayöl ve zambak satacaktır. Mersin’in ilk çiçekçi dükkanına (tezgahına) Merhaba diyebilirmiyiz?
Kokulu Büfe’nin pazarladığı Kars Kaşarı, Edirne Peyniri ,Ayvalık Zeytinyağı,Bağdat Hurması, Ermenek Cevizi, tereyağı,tulum peyniri, çikolata, ev yapımı çile peynir, surke çökelek, Kayseri Sucukları, gibi yiyecekler,bunun yanı sıra Alanya Fırınında özel üretilen francala ekmekler, zamanına göre Anamur’dan,Erdemli’den, Tarsus’tan , Hatay’dan, Niğde’den , Gaziantep’den (fıstık) doğrudan buraya ulaştırılan taze ve organik meyvelerin müşterileri Atatürk Caddesi boyunca , Çamlıbel’e kadar olan villalarda oturan hali vakti yerinde iş adamları ve serbest meslek sahibi aileler idi. Kimlerdi bunlar: Canlıgil, İsmailoğlu, Toroğlu, Barbur, Edvar Dumani, Lokmanoğlu, Nakkaş, Miskavi, Safa,Kurtuluş (Kadın Terzisi Nebehat Hanım, Kumdereli, Merze, Merzeci, Hayfavi, Saracoğlu, Levante, Kabaş, Sıdalı, Eliyeşil, Yardım, Diyab, Kasapçı, Mum, Nedim Şengenç, Şaşati, Vosbikian, Hayat….aileleri idi bunlar. Kokulu Büfesi aynı zamanda bu ailelerin şarkuterisi işlevini yapmaktaydı…Bu ailelerin o muhteşem aromada ve kalitedeki yiyeceklerle hazırladığı Arap kültürü, Türk Kültürü, Müslüm, Gayrımüslüm kültürü karışımı yiyecekler, pastalar, çörekler bugün artık unutulmağa başlanan Mersin Mutfağının benzersiz temelini oluşturmuştur.Tantuni’nin “et kavurma”bilindiği dönemlerden bahsetmekteyiz.
Büyükşehir Belediye Taş Bina ile Çamlıbel arasındaki, palmiye ağacı dizileri ile dolu Millet Bahçeli, Sahildeki Villların bahçeleri ile süslü yol ,Mersin’de Pazar günleri Halkın şık giysilerle dolaşmağa ve serinlemeğe çalıştığı bir güzergahtır. Asfalt’tır. Birbirinin hatırını sorarak, selamını esirgemeyerek dolaşan yüzlerce Mersin’linin arasına mustakbel eşini veya gelinine rastlamaya çalışan bekarlar ve onların anneleri ve ablaları karışmıştır. Mado Dondurma dünyaya henüz gelmemiştir ama Mersin’li Dondurmacı Halil araba içerisinde sakızlı dondurmasını pazarlamaya başlamıştır bile..Dondurma satın almak için kuyruklar oluşmuştur. Bu Pazar günü festivali güzergahının tam orta yerinde Kokulu Büfesi yer almaktadır.
Artık Atatürk Caddesinde dolaşmaya başlayan Mersin’lilere müziği eşlik ettirme zamanıdır. İğne uclu pikab ve radyo’ya bağlı Gramafon açılır, iğnesinin ucundaki pislikler temizlenir, Kokulu Büfe’sinin hemen üst tarafındaki hoparlörler kontrol edilir ve ilk taş plak dönmeye başlar…Tino Rossi’nin sesidir bu. Romantik İtalyan melodileri Millet Bahçesi önündeki kaldırımlarda dolaşmakta olanların yüreğine serpmeye başlanır. Sonra Tangolar..Seyyan Hanım’ın sesinde “Mazi”..Celal İnce’nin sesinden “Ayrılık”,.Şecaettin Tanyerli sesinden “Sana Nerden Gönül verdim”Son olarak Charlie Chaplin’in “Lime Light” yani “Sahne Işıkları”filminin melodisi.
Kokulu Büfe zaman içerisinde Halkevi’de 1946 yılında sergilenen “Madam Butterfly”Operasının,sonra Halkevi Sinemasının I.Vizyon film seyircilerinin ,Cumhuriyet Alanındaki tören ve bayramların, Rahmetliler Adnan Menderes’in, İsmet İnönü’nün, Osman Bölükbaşı’nın ve son olarak Bülent Ecevit’in mitingleri coşkusuna tanık oldu.Mersin’in ilk Spor Toto Bayii oldu..Mersin’e gelen Tiyatro ve Konser gruplarının biletlerinin satıldığı bir Gişe görevini yaptı..Kokulu Büfe’ye karşısındaki Atatürk Anıtını gözlemleme, koruma noktası görevi bile verildi..Kokulu Büfe çatısı Cumhuriyet Meydanındaki tören ve bayramların görsel kayıtları için eşsiz bir plato görevi yaptı.
VE SONA DOĞRU.. Mersin’in Metropol bir kent olması gerektiği bahanesi ile Mersin halkının nefes aldığı,denizin yosun kokusunu kokladığı Atatürk Caddesi bir sabah aniden trafiğe kapatıldı. Atatürk Anıtı tam karşısındaki o güzelim çam ağaçları bir gecede kesildi… Millet Bahçesi yok edildi.Geride sadece Vali Konağının ve Ortodoks Kilisesinin karşısındaki birkaç palmiye ağacı kaldı…Mersin’de sanki bayram, mitin yapılacak arsa kıtlığı varmış gibi ,ortaya çıkan düz beton alana da Cumhuriyet Alanı adı verildi… Kokulu Büfesi’de bu düz beton kıyımından nasibini aldı… Yıkıntısı moloz oldu,dolgu maddesi oldu.Bu operasyonlar bizlerin seçimlerle işbaşına getirdiği belediye’lerin meclis kararları ile oldu…Yani sizin, bizim kararlarımızla… Kimseyi suçlamaya hakkımız yok.
Kokulu Büfe’sinin yıkılması sürecinde ağaçlara takılı kafeslerdeki ıslak sarı leblebi ile beslenen Arap Bülbülleri, Muhabbet Kuşları, Kanarya’lar, Saka Kuşları, Keklik ve sincap doğaya bırakıldı. Gittiler..kayboldular.
Mazi tangosunun çalındığı gramafon’un iğnesi de, onlarca taş plak’da kırıldı bu yıkım ve kesim operasyonunda… Çöpe gitti.Üç tekerlekli bisikletlerde ya çalındı, ya da hurdaya atıldı. İbşara amca’nın mezarını bilen yok.
***
Emirgan Aile Çay Bahçesinin, Tüccar Kulübünün, Akkahve’nin, Millet bahçesinin ve bu yapılara sığınmış Kokulu Büfesinin yok edilmesi ; Mersin’in geleneksel ve zarif şehir kültürünün ve yaşamının belki de keyfinin kendi ellerimizle katledilmesinden, intiharımızdan ibaret affedilmez bir hata ve hüzün olarak tarihe geçecektir.
Akkuyu’ya Nükleer santral yapılsa ne olur? Yapılmasa?
Vahap Kokulu
(*)Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne hibe edilmiştir. Bu camii yardımlaşarak yapan ailelerin bütçeleri sıfırlanınca minare’yi kısa ve tahtadan yapmak zorunda kalmışlardır. Tahtalı Camii bakımsız ve harap durumda olup yıllardan beri bütçesi olmasına rağmen restorasyon beklemektedir.
(**) Orhan Kokulu, şimdi 78 yaşında olan amcamdır. Artık Ankara’da yaşamaktadır. Cumhuriyet Meydanında dolaşmaya yüreği izin vermemektedir. Arzu eden Mersin’li ressamlara Kokulu Büfesi ve çevresini anlatarak,o hatırayı onların tabloları ile ölümsüzleştirmelerini beklemektedir.(Tlf 03122301251)

FOTOĞRAFTA ORHAN KOKULU VE KOKULU BÜFESİ ÇATISINDAN ATATÜRK CADDESİ

FOTOĞRAFTA ORHAN KOKULU VE KOKULU BÜFESİ ÇATISINDAN ATATÜRK CADDESİ

İşletme ve Maliye Akademik eğitimi almıştır. Mersinde çeşitli dernekler yönetiminde, etkinliklerinde yer almıştır. "Şurup Tadında Mersinliler" yazı dizisi ile dergilerde, sosyal medyada kent yaşamı zenginliklerini araştırmakta, yazmakta ve anlatmaktadır.

scroll to top