,

“LAMPRON”DAN “NAMRUN”A VE SONRA “ÇAMLIYAYLA”YA – LATİF BOLAT

Namrun.jpg

KÖY İSMİ DEĞİŞTİRME HASTALIĞINERDEN GELİR ACABA?
TOROSLARDA ÇAMSIZYAYLA OLUR MU Ki?

Ayvagediği bizim baba ocağı yaylamızdır. Doğu Torosların en yüksek yerinde birkaç yüzyıl önce bir Yörük yaylası olarak kurulmuştur. Ve bizler Ayvagediği’nde yüzyıllardır doğmuşuzdur, hayatı öğrenmişizdir ve sonsuz yolculuğumuza da oradan çıkmışızdır.

Ama ne olduysa yirmi yıl kadar önce bir gün, köyün belediyesi yüzyıllık Ayvagediği’nin adını bir gecede değiştirip “Fatih” yapıverdi.

Tüm tabelalarımızda Fatih yazıyordu artık. Köydeki hemen herkes birdenbire ikili bir hayat yaşamaya başladı: Evde, köy kahvesinde Ayvagedik’li, resmiyette “Fatih”li olmuştuk. Şansımız varmış ki, köyümüzün insanı bu zorlama değişikliğe ancak on sene dayanabildi ve yeniden Ayvagediği olduk bir başka gecede, törensiz ve özürsüz bir şekilde.

Aynı senelerde, “isim değiştirme hastalığı” bulaşıcı bir hal almış olmalı ki, Torosların üstündeki yüzlerce yıllık köylerin isimleri bir bir değiştiriliverdi. Tam bin senedir bir Ermeni kasabası olan hatta ortaçağda Küçük Ermeni Krallığı’nın başkentliğini de yapan Namrun Yaylası ‘Çamlıyayla” yapılıverdi. Namrun buranın eski adı Lampron’dan halkımızın uyarladığı bir isimdi oysa. Sanki Torosların üzerinde çamsız bir yayla olabilirmiş gibi, bu müthiş güzel yerin adı “Çamlıyayla”ya dönüştü resmiyette. Ama herkes hâlâ Namrun diye anar burasını.

Ayvagediği’ne sadece yirmi dakika uzaktaki bir başka Yörük köyünün “Kızılbağ” olan adı “kızıl” rengin tehlikesinden olmalı, aynı günlerde “Güzelyayla” yapılıverdi. Yaylanın çirkini olur mu diye sormadı bir kuloğlu bile. Ve ne yazık ki Kızılbağ hiçbir zaman Güzelyayla’lıktan kurtulup eski kişiliğine dönemedi maalesef.

Toroslardaki bu isim değiştirme operasyonunun diğer kurbanları da vardı elbette. Çünkü bu bir toplu katliam halini almıştı: Mesela “Suadiye” Atlılar’a, “Cerit” Iğdır’a, “Yanpar” Gökkuşağı’na, Bekirde “Dikilitaş’la, Sunduras “Çağlarca”ya dönüşmüştü bir gecede.

ESKİYE BU DÜŞMANLIK NEDEN OLA?
Sanki bu köy isimlerinin değiştirilmesi yetmezmiş gibi, bir süre önce de tüm ilçeleri ile beraber Mersin merkezinin de dahil olduğu ilimiz İçel’i öldürüverdik. Hâlbuki bu isimleri koyan atalarımızın bir bildiği vardır belki diye düşünmedik bile. Şimdi 33 olan trafik plakası, Isparta ile İstanbul’un plaka numaraları arasında alfabetik açıdan anlamsızlaşmış ve iğreti bir şekilde durmakta.
O halde, şimdi bu değişiklikleri yapan ve bir marifetmiş gibi savunanlara soralım: Türkiye’nin başkentinin adı Türkçe midir? İstanbul, İzmir, Adana, Antalya, Antakya, Bursa, Erzurum, Trabzon, Malatya, Konya, Kayseri, Amasya ve Türkiye’nin hemen tüm şehir isimlerinin Türkçe anlamları var mıdır?

ATASÖZÜMÜZÜ YANLIŞ Ml YORUMLAMAKTAYIZ YOKSA?
Atalarımızın pek de gerek görmedikleri bu isim değişikliği modasının kaynağı nerden gelir, gerçekten sosyoloji bilimine başvurmak gerek galiba. Belki de bize “kentsel dönüşüm” adı altında dayatılan ucube şeyle aynı kaynaktan mı gelmekte acaba diye insan sormadan edemiyor doğrusu. Her şeyleri dönüştürmek peşindeyiz ya! Belki de “Eskiye rağbet olsa bitpazarına altın yağardı” atasözümüzü takip etmekteyiz milletçe, çok ta iyi anlamadan. Ama her halükârda, uzunca bir aradan sonra, yeniden Ayvagedikli olmak çok güzel diyebilirim şimdi. Darısı öteki köylerin başına!
İki bin beş yüz sene öncesindeki Galatia’lıların başşehri Ankyra (Angora) adını, hemen hiç değiştirmeden, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentine dönüştürme büyüklüğünü gösteren aziz atalarımıza şikâyetimizdir.

İçel Sanat Kulübü Bülteni Mayıs 2016 sayısından alınmıştır.

Biyografik Bilgi

scroll to top