,

MERSİN DEVLET OPERA VE BALESİ – Rana EVCİM

sahne.jpg

İMECEYLE KURULAN OPERA – Rana EVCİM
……
Renklerin Dansı
Mersin’i ziyaret ettiğim gün, şehrin iklimine uygun, ılık bir kış günüydü, Sabahın erken ışıklarıyla görkemli Toroslar’ın eteklerindeki bu güzel şehre varmıştım. Mersin Devlet Opera ve Balesi’nin baş koreografı Youri Papko’nun sahnelediği “Renklerin Dansı” adlı programı izleyecektim. İlk kez bir matine gösterisi düzenlenmişti, MDOB’un müdürü Erdoğan Şanal, matineye alışık olmayan seyircinin yeterli ilgi gösterip göstermeyeceği konusunda kaygılıydı… ‘Renklerin Dansı”, üç farklı renkte simgelenen, değişik ruh hallerini yansıtan bale eserlerini kapsıyor. Birinci perde, tipik bir beyaz bale, “Kuğu Gölü”nün ikinci sahnesi. İkinci eser, “Poloveç Dansları”, “Prens lgor’l operasının ikinci perdesi. Borodin’in buram buram doğu kokan ezgilerle işlenmiş akıncıların dört nala ilerleyişini anımsatan bir ritmle yükselen bu bestesi, kırmızı rengi simgeleyen koreografinin temelini oluşturuyor, Son eser “Bolero” ise siyah bale olarak yorumlanmış. Yalnızca “Bolero”nun koreografisi Papko’ya ait. Onda da diğer “Bolero” koreografilerine kıyasla çok çarpıcı ve değişik bir özellik yok. Böyle derleme bir repertuvar oluşturmaktan Papko da memnun değil: “Yaptığımız yeterince porfesyonelce olmuyor. “Kuğu Gölü” sahneleyeceksek, dört perdesiyle yapmalıyız, Ama buna hazır olmadığımızı düşünüyorum. Her şeyden önce, böyle bir prodüksiyonda çok fazla point (balerinlerin parmak ucunda dans etmesi için gerekli ayakkabılar) gerekli, bu bizde yok. Ama ilerliyoruz hem de çok… Mersin’de 25 kadrolu, 10 civarında yevmiyeli bale sanatçısı var. Üç solist erkek dansçı birden askerde olduğu için Rusya’dan misafir sanatçı getirtmek zorundalar”
“Kuğu Gölü” 2. perdede Odette rolünde umut verici bir performans gösteren Özlem Uğuz’a,
Prens Siegfried rolünde Alexi Besborodov eşlik ediyor, Satılmış Üçdemir, Tarkan Günal ve Önder Acar ise en kritik çağlarında askerliğe gittikleri için baleden uzak kalmak zorundalar. Bu sanatçılarımız göreve geri döndükleri zaman, yeniden form kazanmak ve sahneye uyum sağlayabilmek için bir süre daha sahneden uzak kalacaklar. Böylece, en verimli olacakları, aşama yapacakları yıllar geride kalmış olacak.

Kendini sanata adamış ekip
Mersin Kültür Merkezi’nin bale çalışma salonu eskiden bir spor salonuymuş. Bu yüzden Türkiye’ldeki bütün bale stüdyolarından daha büyük ve yüksek; üstelik izleyiciler için oturma yerleri de var. Ama bütün büyük mekânlarda olduğu gibi burada da ısıtma sorunu var. Soğuk nedir pek bilmeyen Mersinliler ısı yalıtımı konusunda da deneyimli değiller. Soğuk günlerde bu spor salonunu ısıtmak mümkün olmuyor, oysa soğukta çalışmak bale sanatçılarında sakatlık riskini artırır. Her şeye rağmen, yünler giyiliyor, çalışılıyor. Genç, dinamik, yetenekli, çalışkan ve sanatına kendini adamış bir ekip var Mersin’de. Yalnızca bale sanatçıları değil, müdür ve genel sanat yönetmeni Erdoğan Şanal (1965 doğumlu), dekoratör Serdar Başbuğ (1971 doğumlu) ve kostüm kreatörü Çimen Karaosmanoğlu da genç yaşta ulaştıkları yetkin konumlarıyla dikkat çekiyorlar.
Mersin Kültür Merkezi’nin aşağı yukarı 560 kişilik seyirci kapasitesi “Renklerin Dansı”nın ilk matine gösterisinde hınca hınç dolmuştu. Seyirci koltuklarında oturan pırıl pırıl yüzlü, heyecanlı ortaokul öğrencilerinin çokluğu gerçekten şaşırtıcıydı. Bazılarının kucaklarında çiçekler vardı. Gösteri bitiminde sanatçılara vermek üzere getirmişlerdi. Şanal, bu gençleri göstererek “Onlar geleceğin seyirci altyapısını oluşturuyorlar” dedi. ”MDOB’de bir de çocuk balesi ve korosu kurduk. Çocuk balesinde 100 çocuk korosunda 85 öğrencimiz var. Bu çocukları ilkokul 5. sınıfta mezun ediyor; bir sertifika veriyoruz. En yetenekli olanlar bu işi meslek olarak da seçebiliyorlar. Öğrencilerimizden ikisi bu yıl Ankara Devlet Konservatuvarı’nda okuyorlar”. Geçen yıl, Mersin Üniversitesi’ne bağlı bir de konservatuvar kurulmuş. Erdoğan Şanal, Mersin Üniversitesi Konservatuvarı’nın Bale Bölümü’nü bizzat kendisi kurmak istiyor.: “Bu benim için çok önemli, ileride MDOB’nin bale sanatçıları bu okuldan yetişerek gelecekler, bir ekol olacaklar. Bu konuda sanatsever rektörümüz Vural Ülkü’nün desteğine çok güveniyorum.”
Ülkemizin güneyinde önemli bir kültür merkezi bu şehir. Çağlar boyunca, uygarlıklar boyunca bu stratejik değerini korumuş. Bugün de sanatı ve eğitimi destekleyen varlıklı, aydın kişilerin öncülüğünde geleceğe umutla bakan bir kent olma özelliğini gururla taşıyor. Her geçen gün lümpenleşen İstanbul’a inat, kültür varlığını mal ve para varlığının önüne koyarak hızla aydınlanıyor. Kentin merkezindeki İçel Sanat Kulübü bu kalkınmanın yüreğini oluşturuyor. Kulübün bulunduğu sokağa Sanat Sokağı adı verilmiş; sokak içerisinde İçel Sanat Kulübü’ne ait Teoman Ünüsan Sanat Galerisi ve Nevit Kodallı Konser Salonu var. Derneğin merkez binası eski bir askerlik şubesiymiş. 1989 yılında birkaç mimar, karikatürist ve işadamının bu sivil örgütü oluşturmasından sonra bina derneğe kiralanmış. İçel Sanat Kulübü’nün şimdiki başkanı Fazıl Tütüner, derneğin aylık bültenini gururla gösteriyor. Her ay 2 bin adet basılan bu dergi, ayda 50 milyona mal oluyormuş, ama halka parasız dağıtılıyor. Ayrıca, İçel Sanat Kulübü Yönetim Kurulu Üyesi Doğanay Saygılı’nın sahibi olduğu ve daha felsefi yazıların ve araştırmaların yer aldığı Yelken dergisi, her ayın on beşinde yayımlanıyor ve yıllık 500 bin TL katkı karşılığı gönderiliyor. Derneğin binalarında sanat işlikleri ve oturma yerleri var. Ayrıca sınıflarda çeşitli kurslar da düzenleniyor. Kulüp, sosyal toplantıların, konserlerin odak noktası. Bu altyapının Mersin Devlet Opera ve Balesi’ne katkısı ve desteği büyük. Her şeyden önce, bütün temsilleri yakından izliyorlar; bütün sorunları biliyor, çözmek için atakta bekliyorlar. Sanat ve kültür adına atılan en küçük bir adımın dahi önemi en önde geliyor. Bu sayede, MDOB’nin müdürü ve genel sanat yönetmeni Erdoğan Şanal, arkasında Toros Dağları gibi güçlü bir desteğin verdiği yüksek moralle yol alıyor. Mut’tan Gülnar’dan otobüsler dolusu izleyici Mersin Kültür Merkezi’nde opera ve bale izlemeye geliyor. Ayrıca, Alanya’ya, Adana’ya, Konya’ya, Gelibolu’ya, Antalya’ya, İskenderun’a, Antakya’ya, Van’a ve Silifke’ye turneler yapılıyor. Bu güzel tabloya bakıldığında anlıyoruz ki çağlar boyunca birikmiş olan kültürel zenginlik, Akdeniz’i ışıtmayı sürdürecek. Darısı bütün Türkiye’nin başına. Cumhuriyet 27 Şubat 1996

İMECEYLE KURULAN OPERA Başlığı ile yayınlandığı İçel Sanat Kulübü Bülteni 46. Sayısından alınmıştır.

Biyografik Bilgi

scroll to top