,

MERSÄ°N’DE BÖYLE BÄ°R OKUL VARDI – Ayfer AKÇA

Anasınıfı.jpg

Ãœstü kemerli, geniÅŸ tahta kapıdan büyük bir bahçeye girdirdi. Bahçeyi ortadan ikiye bölen yol, merdivene kadar uzanırdı. Beyaz mermerden yapılmış görkemli merdiveni, demirden tırabzanlar süslerdi. Merdivenin ortasında ve en üst kısmında olmak üzere iki tane sahanlık vardı. AhÅŸap, oymalı kapıdan beyaz mermer döşeli büyük bir salona girilirdi. Salonun çevresinde sınıflarımız, müdür ve öğretmenler odası,yemekhane dahil on tane oda, mutfak ve tuvaletler vardı. Anasınıfı kapıdan girilince saÄŸ tarafta, siyah beyaz mermer döşeli büyük bir ikinci salondu. Salonun bir yanında konsol piyano vardı. Müdürümüz (o zaman başöğretmen denirdi) MürÅŸide Hanım piyano çalar bize ÅŸarkılar öğretirdi. Bazı öğretmenler ve bizim anasınıfı öğretmenimiz Hikmet Hanım da piyano çalardı. Bazı günler piyano çalarak, bazı günler sınıfta paten kayarak bize ÅŸarkılar ve oyunlar öğretirdi. Sabahları resim, eliÅŸiyle çeÅŸitli ÅŸekiller kesip yapıştırma ve hamurdan küçük heykelcikler yaptırırdı. Åžiirler öğretirdi. Düzgün konuÅŸma ve danslar öğretirdi. Görgü kurallarını öğretirdi. ÖrneÄŸin büyüklere nasıl davranılır, çatal, bıçak, kaşık nasıl tutulur vs. Güzel havalarda bahçeye indirir, bahçede çeÅŸitli oyunlar oynatırdı. Kum masalarında kumla oynardık. (Bahçede iki tane büyük kum masası vardı.) Bahçenin diÄŸer tarafında oyun yerleri vardı. Yani salıncaklar vs. tırmanıp oynamak için adına “orman” dediÄŸimiz tahtadan yapılmış bir oyun yeri vardı. Öğleden sonraları uyku saatleriydi. Ben uyumadığım için uyku saatlerinden hoÅŸlanmazdım. Küçük ÅŸezlonglarda uyurduk, battaniyelerle üzerimizi örterlerdi. Uyumayan benim gibi bir kaç kiÅŸi, birbirimize kaÅŸ göz iÅŸaretleriyle, el iÅŸaretleriyle birÅŸeyler anlatmaya çalışır çeÅŸitli muziplikler yapardık. KonuÅŸmak yasaktı diÄŸerlerini uyandırmamak için. Öğretmen kitap okur bizi görmezlikten gelirdi.
Bazı günler bize acır bahçeye indirirdi. Biz sevinçten havalara uçardık.
Ana sınıfında her çocuğun bir dolabı vardı. Dolabın içinde her birimizin yedek birer önlüğü, yakası, çorabı, bir takım iç çamaşırı ve bir battaniyesi vardı. Bunların bir köşesine amblemlerimiz işlenmişti. Diğer çocuklarınkiyle karışmaması için. Anasınıfının kıyafeti ilkokul kısmından farklıydı. Bordoya çalan kırmızı ve beyaz pötikare önlük giyer, beyaz yaka takardık. Herkese bir amblem verilmişti. Benimki kelebekti. Bu amblem önlüğün sol üst kısmına işlenmişti. Benim amblemim kelebek olduğu için Mürşide Hanım bana bir kelebek şiiri öğretmişti. Okulda yapılan etkinliklerde bana şiiri okuturlardı. ilkokul yıllarında da hem o şiiri hem de başka şiirler okuturlardı.
Kışın, girişteki büyük salonda demir soba devamlı yanardı. Soğuk ve yağışlı havalarda teneffüste bahçeye bırakmazlardı. Salonda dolaşır, büyük demir sobanın çevresinde toplanır öğretmenler ve arkadaşlarla konuşurduk. Salonun kapıya yakın bir yerinde ayakkabı dolabı vardı. Her öğrenciye bir göz verilmişti. İçinde temiz yedek bir ayakkabımız dururdu. Yağmurlu havalarda okula çizme veya botla gelir, salona girince temiz ayakkabılarımızı giyerdik. Eve giderken veya bahçeye inerken ayakkabılarımızı değiştirirdik. Okulumuz her zaman temizdi.
Ben ilkokulu da aynı okulun ilkokul kısmında okudum. Sınıflar en fazla 20-25 kiÅŸi olurdu. Her çocukla ilgilenilirdi. Üçüncü sınıftan baÅŸlayarak Ä°ngilizce mecburi ders olarak okutulurdu. Ä°ngilizce dersimize Ä°ngiliz KonsolosluÄŸu’ndan bir öğretmen gelirdi. Türkçesi yoktu, birkaç kelimenin dışında. Fakat bizimle çok güzel anlaşırdı. Ben dördüncü sınıftayken müsamerede oynamak üzere bir Ä°ngilizce piyes öğretmiÅŸti. DiÄŸer sınıflardan da öğrenciler katılmıştı ve çok beÄŸenilmiÅŸti. O zaman müsamereler Halkevinde yapılırdı. Her okul bir oyun veya bir piyesle katılırdı. BeÅŸ gün sürerdi, her gün dört okulun velisi izlemeye gelirdi. Müzik derslerimize liseden Hikmet Hazar hoca gelirdi. Hikmet Hazar ilkokul ikinci sınıftan baÅŸlayıp liseyi bitirene kadar Hocam olmuÅŸtu. Ä°lkokulda çocuk korosu kurmuÅŸtu. Ben de bu korodaydım. Ä°ki ve üç sesli ÅŸarkılar söylerdik. Ä°lkokul birinci sınıftayken öğretmenim bir sabah ilk tenefüste beni sınıfa çağırmıştı. Elinde bir trampet sopası vardı, tahtaya da ÅŸekiller çizmiÅŸti. “Sen istiklâl Marşını idare edeceksin” dedi. Ve baÅŸladı bana nasıl idare edeceÄŸimi anlatmaya. Ä°stiklal Marşı dört vuruÅŸludur. Tahtaya çizdiÄŸi ÅŸekiller dört vuruÅŸun nasıl yapılacağını gösteriyordu. Elime trampet sopasını verdi, vuruÅŸları yaparak beraber söyledik. O gün beni her tenefüste çalıştırdı. Ertesi gün okulda bir etkinlik vardı. Veliler de gelmiÅŸti. Ä°stiklâl Marşı’yla açılış yapıldı ve ben idare ettim. Daha sonra bunu Hikmet Hazar hocaya da anlattılar. Hikmet Bey ileriki yıllarda bana koroyu idare ettirdi.
Okulda isteyene piyano dersleri de verilirdi. Piyano hocası yabancıydı. Yıl sonunda ders alan öğrenciler konser verirlerdi. Okulumuzun bir de şarkısı vardı. Bildiğimiz Manastır şarkısının sözlerini değiştirip, okulumuza uydurmuşlardı. Etkinliklerde bu şarkıyı da söylerdik.
Anlattığım bu okul 1930’lu yıllarda ana okulu olarak kurulmuÅŸ, daha sonra Ä°lkokul kısmı açılmış, ben okuldan mezun oldum. Bir yıl sonra okul kapandı. (1952) Çünkü müdürümüz eÅŸinin iÅŸi dolayısıyla Ä°stanbul’a yerleÅŸti. Okul binası T.S. Gür Lisesi’nin yan sokağında eski, büyük, çok güzel bir Mersin eviydi. Ferdi Nader’lere aitti. Ferdi Nader de bizim sınıfımızdaydı. Åžimdi bu binanın yerinde dört katlı bir Ä°ÅŸhanı var.
Eski Mersin hakkında çok ÅŸeyler yazıldı anlatıldı. Ben de kendi okulumu anlatmaya çalıştım. Mersin’de o yıllarda böyle bir okul vardı.
İÇEL SANAT KULÜBÜ Bülteni 63. Sayısından alınmıştır.

Biyografik Bilgi

scroll to top