,

MERSİN’DE DERLENEN TEKERLEMELER – Hilmi DULKADİR

Giriş:
Bu bölümde sunulan tekerlemeler, Mersin Halk Eğitimi  Merkezi öğretmen ve kursiyerlerinin yardımıyla derlenmiştir. Halen elimizde 65 tekerleme bulunmaktadır. Aynı yolla doğum, düğün, ölüm gibi hayatın çeşitli safhalarına ait inanına ve uygulamalar tespit edildiği gibi maddi kültür varlıklarımızdan da tespitler  yapılmış ve böylece arşivlerimize küçümsenmeyecek miktarlarda folklor malzemesi kazandırılmıştır.
Derleme çalışmalarımızda kaynak olan şahıslarla derlemeyi yapan  şahısları notlar bölümünde gösterdik. Emeği geçenlere teşekkür ediyoruz.
TEKERLEMELER
Tekerlemeler  masal, hikaye, bilmece, halk tiyatrosu gibi bazı türler içinde veya müstakil olarak ortaya  çıkan mahsullerdir. (1) Tekerlemeler, günlük hayatımızın ölçülerine sığmayan, olmayacak işleri olağan sayan bir masal dünyasına ayak basacak dinleyiciyi gerçek -üstü ve gerçek- dışı havaya alıştırmak için bir giriştir. Masalcı bununla, daha  baştan  masalı tarif edecek, onun niteliğini, amacını belirtecektir. Asıl masalın metninde rastlanacak  olanları  çok geride bırakan şaşırtıcı hayal oyunlarıyla yalanın perdesi arkasından gerçeği görmeğe, tekerleme, bir davet gibidir. Masalcı, yer  yer yaptıklarının bir oyun olduğunu açıkça söyler de: “sineğe vurdum palanı, dinlettim mi sana bu koca yalanı”, “o yalan bu yalan; fili yuttu bir yılan: Bu da mı yalan”, “…gerçeğe çevirelim bu düzdüğüm yalanı”, “hikayedir bunun adı, söylemekle çıkar tadı” gibi sözler bu maksadı belli eder. (2)
METINLER (x)
1- Evvel zaman içinde,  kalbur saman içinde  şu evrende ne varsa hepsi başka biçimde. Kimi ağaç dal sarmış, göklere kucak açmış. Kiminin boyu ufak, nedense bodur kalmış. Öyle insanlar vardır ki dili dikendir batar, öylesi de vardır ki dilinden ballar akar. Bu masalı anlatan tatlı ihtiyar dedi ki her masalda mutlaka güzel bir öğüt yatar. Uzun söze ne gerek, masalımıza başlayalım. İyileri övüp, kötüleri taşlayalım.
2- Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde deve tellal iken, pire berber iken, ben anamın, babamın beşşiğini sallar iken. Var varanın, sür sürenin, destursuz bağa girenin, yetim malı yiyenin, yalan yere tanıklık edenin, hırsızlık yapanın, şunun bunun arkasından konuşanın, ana baba sözü dinlemeyenin hali yamanmış;  şu karşıki dağlardaki dumanmış. Bir  kedi çıktı karşımıza. O kedideki  gözler, o kedideki ağız, o kedideki kaşlar, o kedideki burun, o kedideki  ayak, o kedideki kuyruk; bir deli  oğlan bilirim, dinlemez kimseden buyruk. Yalan yalan o yalan, fili yuttu bir yılan, bu da mı yalan. Çocuk hasta, çorbası tasta, püskülü mavi, inadına kavi.  Eveleme develeme, deve kuşu kovalama. Vardım İstanbul’a, İstanbul’da Sultanahmet’e. Bir minare bir minare; hayır tam altı minare, müezzinler ezan  okur  tane tane. Neyse efendim, fazla uzatmayalım. Pek alçaklarda yatmayalım. Yüksekte yatarsak kuş alır, alçakta yatarsak su alır. Geriye kala kala şu masalımız kalır.
3- Evvel zaman içinde kalbur saman içinde,  biz hayladık hoyladık cümle alemi toplarlık. Allah’ın kışı, tandırın başı olur da kim gelmez. Haylayan da geldi hoylanan da  geldi. Hele büyük başı, büyük ayak kara kadı geldi. Kadıyı duyunca yabanın kazı  ördeği geldi. Ördeği  kazı görünce bir de çulsuz tazı geldi. Tazının peşinden de görmemişin oğlu, Kör Memiş’in  kızı geldi. Ne etti etti, arkası sökün etti. Kambur Ese, Sarı Köse geldi. Biri saltanata, biri süse geldi.
4- Dinle hikayeti, dilberler elinden şikayeti. Güzeller elinden tat, çirkinler elinden dert ile feryat. Kalaycı oldum kalayladım kapları, kırıldı hep tavanın sapları. Tabip oldum yapıverdim hapları. Parmakta yüzük,  öpmeğe   yazık. Öptüm alelacele,  çıktım yukarı. Baktım üç otuzunda bir karı. Sümükler sarkar görenler korkar.
Bir varmış, bir yokmuş. Allah’ın deli kulları çokmuş ama bizden de delisi yokmuş…
5- Vakti zamanında  zaman zaman içinde, kalbur saman içinde. Deve tellallık  ederken, eşek hamallık ederken. Şamdan vurdum kılıcı, şarktan çıktı bir ucu. Yetmiş kazan kaygana  pirinci yedik kamımız doymadı, yüzümüz gülmedi, dişimiz ışımadı. Ha şurda, ha burada, atmış tarla firik buğda. Onu da yedik karnımız doymadı, yüzümüz gülmedi, dişimiz ışımadı. İçi dolu boş ambar, minareden büyük bumbar. Onu da yedik karnımız doymadı, yüzümüz gülmedi, dişimiz ışımadı.• O yalan bu yalan, eşeğe binip  deveyi kucağına alan,  fili yuttu bir yılan bu da mı yalan!…
6- Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde. Keçi berberken, deve tellal,  manda hamalken, horoz  imamken, ben dedemi beşikte tıngır mıngır sallarken düşürdüm. Anam kaptı yarmayı, ben kavradım sarmayı. Anam dedi “bırak sarmayı”. Ben dedim “sen de bırak yarmayı.” Anam bıraktı yarmayı. Fırladım kaçtım anahtar deliğinden.  Gittim gittim, tam altı ay yürüdüm, merak ettim. Arkama baktım ki ne göreyim? Bir karış yol gitmişim. Neyse, tekrar başladım yürümeğe, bu kez altı ay gittim. Bir kulak verdim ki tellallar bağırıyor “Kırk kazan keşkekle kırk kazan yoğurdu kim yiyecek” diye. Hemen eve gittim. Kavak ağacı vardı, kırk kişi tuttum yontturdum,  kırk kişi tuttum oydurdum, bir kepçe yaptırdım. Omuzladım kaldırdım, dizledim daldırdım, Kırk  kazan keşkekle kırk kazan yoğurdu  o kepçeye daldırdım. Yaladım yuttum, dudaklarımın haberi bile olmadı.
Neyse, ayrıldım oradan. Bir memlekete vardım. Bir kahveye girdim.  Baktım hepisinin gözleri parlıyor. “Gözleriniz niye parlıyor” dedim.  “Evlendik de ondan” dediler. “Beni de evlendirin” dedim. “Olur” dediler. Aldılar bana bir kız. Boyunu sorarsan minare kadar,  gözleri lokma tavası kadar, memeleri un çuvalı kadar. Sümükleri sarkar, görenler korkar. “Allah’ım yandım” dedim “beni kurtar.” Kaç bakalım kaçmaz mısın… Git bakalım gitmez misin? İndim sarayın bahçesine baktım ki çiçekçiler çiçek aşılıyor, gölcüler gül aşılıyor. Haşlamacılar haşlama haşlıyor. “Susun!” Masalcı masala başlıyor.
7- Bir varmış bir yokmuş. Allah’ın kulu çokmuş. Evvel  zaman  içinde deve tellal iken, sıçan berber iken, ben onbeş yaşındayken; anamın babamın beşiğini  tıngır mıngır sallarken. Var varanın, sür sürenin, destursuz bağa girenin hali budur hey! Yaran-ı safa, Bekri Mnstafa, kaynadı kafa… Ak sakal, kara sakal, pembe sakal, yeni berber elinden çıkmış bir taze sakal!… Kasap olsam sallayamam satırı, nalbant olsam nallayamam katırı, hamamcı olsam, dost ahbap batırı; birisi beniİn karım değil. Doğru, kelam. Bir gün başıma yıkıldı hamam.
Dereden  siz gelin, tepeden ben. Tahta merdiven,  taş merdiven, toprak merdiven. Tahta merdivenden çıktım yukarı, ol çapkın kızlar; andıkça yüreğim sızlar. O perdeyi  kaldırdım, baktım köşede oturur  bir hanım. Şöyle ettim, böyle ettim, tabanının altına bir fiske vurdum. Buradan kalktık gittik, gittik. Az gittik, uz  gittik. Dere tepe düz gittik. Altı ay” bir güz gittik. Bir de arkamıza baktık ki bir arpa boyu yer gitmişiz.
8- Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman  içinde. Zaman o zaman idi ki, bitten binek. Pireden yelek. Çavdardan kalkan, çöpten kargı… Bu hal ile düşmüştüm yola. Az gittim uz gittim. Dere tepe düz gittim. Altı ay bir güz gittim. En sonunda  bir ıssız dağ başına geldim. Baktım aşağı, düz bir ova. Dedim “Eh artık sen de sürersin safa” ne gezer. İndim aşağı gördüm ki ovanın, bir kıyıcığında bir saray. Sarayın kapısı; peynir taşından yapısı. “Burası bana yurt olur mu” dediysem de birdenbire zaptiyeler kolumdan tutmaz mı? “Bre kardeşler, nedir bu işler?” diyecektim,  diyemedim. Dediler “Gerdekten kaçar mısın?” Ben  dedim “Hele şöyle bir durun..” İçlerinden biri öne çıktı, o sordu ben söyledim :
“Adın -ne?”
“Tembel Veli”
“Nerelisin?”
“Darendeli”
“Pilav yer misin?”
“Beş lengeri”
“Hazır gerdek evlenir misin?”
“Haklı söze ne demeli”
Kulağımdan tuttular. Beni bir yere tıktılar. “Başa gelen çekilir” diyerek usul usul yürüyüp gittim. Baktım kı bir merdiven. Kırk ayağı taş, kırk ayağı tahta. Çıktım yukarı. Büyük bir sofa. Sofaya vardım, perdeyi açtım. Bir de ne göreyim gözler görmedik bir dünya güzeli. Üç otuz yaşında. Görenin aklı kalmaz başında. “Bu böyle olmaz” dedim.. Geldiğim gibi seyirttim. Öyle bir kaçıyordum ki derelerden sel gibi, tepelerden yel gibi…
9- Ne tarlamız vardı, ne darımız. Ne kovanınıız vardı, ne armız”. “Kim demiş ki bal demekle ağız  bal olmaz” diye, “böyle çingenece fal olmaz”” diye.
Bir gün bir arı gelip kondu başıma, görünce girdim yeni  bir yaşıma. Bir gözünden bal akıyor, bir gözünden kaymak. Dünyalar değer bir kere tatmak. Gayrı ne kirmen eğirdim, ne davar çevirdim. Her işi bir yana serip bir arıyı güttüm.  Bağ bağ gezdirip, bahçe bahçe büyüttüm. Her çiçekten bal aldı, yaprak aldı, dal aldı. Velakin yumurcağın biri bir taş attı, ayakları kırıldı. Bağladım olmadı. yağladım olmadı, bir türlü bir şifa bulmadı. Nihayet dolandım bayırı dağı, getirdim bir ceviz yaprağı. Sardım sarmaladım inceden ince; ne ağrı kaldı, ne sızı,bence…
10- Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde. Cinler cirit oynar iken eski hamam içinde. Ben diyeyim bu ağaçtan, siz deyin şu ağaçtan. Uçtu uçtu bir kuş uçtu.  Kuş uçmadı gümüş uçtu. Gümüş uçmadı  Memiş uçtu. Uçar mı,  uçmaz mı? Demeye kalmadı. anam düştü eşikten, babam düştü beşikten, ben de düştüm eşekten. Biri kaptı maşayı biri aldı kaşağıyı, dolandırdılar bana köşe bucağı.
11- Yediler yemiş, parayla biter her iş. Parasız yemiş olmaz bir yerde. Akdeniz’in mantısı, Karadeniz’in hartısı,  zeytinyağının tortusu, hoştur pilavın yoğurtlusu.
Akdeniz yağ olsa. Karadeniz bal olsa, karnımızın  bir kenarını doldurmaz. Ya bir kaz dolması, ya bir ördek kızartması olsa bekli doyarız.
Bir gün evden kaçtım. İki atla bir anahtar deliğinden geçtim. Gittim gittim bir de arkama baktım bir tellal bağırıyor; “kırk kazan keşkekle,  kırk kazan yoğurdu kim yiyecek” diye. Evimizin  önünde bir ağaç vardı. Kırk  kişi tuttum yondurdum. Kırk kişi tuttum oydurdum. Kırk kazan keşkekle kırk kazan yoğurdu içine doldurdum, oturdum yedim. Dudaklarımın bile haberi olmadı. Karşıya baktım dere   gibi hoşaflar, tepe gibi pilavlar, kolum  gibi dolmalar, budum gibi sarmalar. Ye ha yemez misin. Karnım davula döndü, ağzımın bir şeyden haberi yok. Birazını da eşeğe yükledim,size getiriyordum. Dereden geçerken. kurbagalar ”vırak vırak” dedi. Ben de sandım “bırak” diyorlar. Bırakıverdim. Eşeğimin gözleri camdan, ayakları mumdan. Az beri geldim. kocakarının biri kızgın kül dökmüş, olan oidu…
12- Az gittik uz gittik. dere tepe düz gittik, altı ay bir güz gittik. Arkamıza baktık ki bir ‘örme uzunluğu yol gittik. Harda hurda  altmışiki tarla  firik buğday yedik, karnımız doymadı. Kulağımızın dibi vız bile demedi.
O yalan bu yalan. Karıncaya vurduk palan. Yedi yerinden çektik kolan. Karıncaya bindik, fili kucağımıza aldık bu da mı yalan.
13- Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde. Bir gün eve vardım. Elime bir yumurta verdiler. Yumurta yere düştü. İçinden bir horoz çıktı, sokağa kaçtı. Kovaladım tutamadım. Taş attım, değmedi. Ceviz attım, cevizden kocaman bir ağaç bitti. Cevizlerine taş attım, düşmedi. Toprak attım ağacın başı tarla oldu. Tarlaya karpuz ektim. Öyle büyük bir karpuz verdi ki birini keseyim dedim bıçağım içine kaçtı. Elimi soktum, alamadım. Başımı soktum göremedim. Sonunda kendim girdim bıçağımı buldum
14- Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde, develer top oynar eski hamam içinde; hamamcının kızı yok. Oduncunun  baltası yok. Sokakta bir tazı gezer boğazında halkası yok.
15- Bir varmış bir yokmuş, Tanrı’nın kulu çokmuş. Evvel zamanın birinde  sonraki zamanın içinde. Develer gölde uçarken, balıklar çölden  geçerken. Sırtında kamburu, elinde kalburu, deve gibi yamru yumru: Geliyor çalım sata  sata. Bindim bir yağız ata, dorudur diye. Minareyi  beline sokmuş, borudur diye. Keloğlan yatmış kalkmıyor,  ayaklarım  yorulur diye. Keloğlan yatar ama uyumaz. Kel kafası kızınca develer gelse korkmaz.
16- Zaman zaman içinde, kalbur saman içinde, devler top oynarken eski hamam ,içinde… Hasılı kelam, yıkıldı hamam.
Üşüdüm üşüdüm üş oldum. Bir torbacık keş oldum. Keşimi elimden aldılar, beni yola saldılar. Yolda bir tarak buldum. Tarağı tatara  verdim.  Tatar bana at verdi, elime ,berat verdi. Bindim gittim küheylana, vardım indim Hindistan’a. Hindistan’da kanlar akar, güzeller de bana bakar. Tamam  tamam temaşa, hoş geldin Bayram Paşa. Bayram Paşa’nın atları, kiyir kiyir kişniyor,  arpa  saman istiyor. Arpa saman yokmuş,  kilimcide çokmuş. Kilimci kilim dokur, üstünde bülbül okur. “O bülbül benim olsa, ceplerim yemiş dolsa”. diye çıktım yukarı,  bir de baktım  bir karı. Yüzünde telli duvak,  duvağı açtım bir kabak, adamdan azma,   dişleri kazma. ensesi telli, kurbağa belli. Tozu dumana kattım,  bir fiske attım, başladı feryada, koştular imdada. Kendimi  şaşırdım. Kaf Dağı’ndan aşırdım.  Göründü Sivas’ın bağları, Keloğlan’ın dağları. Bu dağlara konalım,  bir masal kuralım. Harfi var, noktası yok. Yapacak ustası yok. Başımda hindi, dinleyin şimdi..
17- Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde.  Zaman o zaman idi ki bitten  binek, pireden yelek. çavdardan kalkan, çöpten kargı: bu hal ile düştüm yola.  Vara vara vardım bir Çamlıbele. Çamlıbel’de çamur dizde. Yetmiş karga, beni görünce, hepsi bir yerde, hep bir ağızdan “gelen ağamız giden paşamız” demezler mi. ‘ Armudu taşlayalım, dibinde kışlayalım. Uzun sözden berisi, ala tavşan derisi, müsade ederseniz masala başlayalım…
18- Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken pireler berber iken, ben ninemin beşşiğini tıngır mıngır sallar iken. Bin varmış bir yokmuş, Tanrının kulu çokmuş. çokmuş da ne olmuş? Kiminin yüreği çamur, kiminin altından olmuş. Kimine iyilikler, kimine fesat dolmuş.
19- Bir varmış bir yokmuş. Bunun demesi hiç yokmuş. Evvel zaman  içinde. Kalbur saman içinde, develer top  oynarlar eski hamam içinde.
Ta eski zamanlarda bir karı bir koca varmış az gitmişler, uz gitmişler dere tepe, düz gitmişler, altı ay bir güz gitmişler. O yalan bu yalan fili yutmuş bir yılan. Eşeğe binip deveyi kucağına alan bu da mı yalan. Bir varmış, bir yokmuş. Bunun demesi  hiç yokmuş.  Develer tellal  iken karıncalar berber iken,  sinekler  bakkal iken bir varmış dediler…
20- Dokuz arısı vardı babamın. Çıkarken sayarım,  girerken sayarım. Bir de ne göreyim: günün birinde topal arı  yok yerinde. Koştum eve, çıkardım çil horozu ahırdan dışarı: bizim horoz haşarı mı haşarı. Bindim üstüne, belenden aştım sel gibi, dağlardan estim yel gibi, sürdüm gittim yiğitler atın sürer gibi…
21- Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde,  kalbur saman içinde, develer tellal iken, pire hammal iken, ben babamın beşiğini  sallar iken. O yalan bu yalan karıncaya vurduk palan; çektik yedi yerinden kolan. Deveye bindik, ineği kucağımıza aldık, minareyi hançer diye belimize soktuk. O yalan bu yalan. Harda hurda, eşşeği yedirdik kurda. Altmış tarla firik buğday yedik karnımız doymadı, yüzümüz gülmedi, bıyığımızın altı  vız bile demedi…
22- Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde develer tellal iken, pireler berber iken; aslan yatağından kalktı bir tilki, tüfeğim  olsaydı vururdum belki. Anaypazarı’nda satıldı kürkü, param  olsaydı alırdım belki.
Güle çıktım gülmedim, gülden düştüm ölmedim…
23- Zaman zaman içinde, kalbur saman içinde, cinler cirit oynarken eski hamam içinde. Biz ne sağa baktık, ne sola: demir çarık, demir asa, düştük yola. Var varanın, sür sürenin. baykuşu çoktur viranenin.
Derken efendimin ağası, bir ayağımı baldıranlara basmayayım mı korudur diye… Kuru idim ıslandım, sel beni neyler. Kurudum, yel beni neyler, Mangınm yok,  pulum yok, el beni neyler. Dostu düşmanı aradım. Bedavadan bir kayık kiraladım…
24- Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, devir devran dönermiş şu eski hamam içinde. Hamamın kubbesi var, tavanı  yok; kurnası var duvarı yok. Geçermiş gökyüzünden katar atar turnalar. Peri padişahının sarayında çalarmış zırıl zırıl  zurnalar. Alı al olurmuş, moru  mor olurmuş  bahar gelende. Tanrı  verdiğine verirmiş verende.
Gel zaman, git zaman, baksana bu ne zaman. Bir varmış, bir yokmuş; Deve tellal iken,sinek berber iken, ben anamın  beşşiğini tıngır mıngır sallarken, varmış amane varmış?…
KAYNAK KİŞİLER :
1) D.Y.: Aysel Toker (1968)
K.K.: Mustafa Toker (1938)
2) D.Y.: Sevgi Özfen (1972)
K.K.: Saadet Özfen (1939-Mersin)
3) D.Y.: Gönül Sağır (1969)
K.K.: Huriye Han (1923-Malatya)
4) D.Y.: Halise Kılıç
K.K.: Müslüme Kılıç (1932-Mersin)
5) D.Y.: Hatice Çapalar (1970)
K.K.: Mitat Çapalar (1929-Gaziantep)
6) D.Y.: A. Dilek Avaz
K.K.: Sevim Özdemir (1935-Tarsus)
7) D.Y.: F. Müzeyyen Hallaç
K.K.: Muazzez Kaçmaz (1925)- Bedrettin Kaçmaz (1924-İzmit)
8) D.Y.: Sevim Fındık
K.K.: İsmini vermek istememiştir.
9) D.Y.: Selda Taşlı
K.K.: Ali Yeşil (l930-Mersin)
10)D.Y.: Fahriye Sakin (1972)
K.K.: Ayşe Sakin (1946-Adıyaman) Kaynak kişi 1973 yılında Mersin’e yerleşmiş.
11)D.Y.: Ayşe Demir (1965)
K.K.: Ömer Demir (1929-Mersin)
12)D.Y.: Nevin Patlak (1973)
K.K.: Adem Patlak (1939- Kahramanmaraş)
13)D.Y.: Hatice Pınar Karagöz
K.K.: Meryem Karagöz (1921-Malatya)
14)D.Y.: Aysun Dere (1970)
K.K.: Şevket Kaplan (1327-Mersin)
15)D.Y.: Dürdane Eroğlu  (1973)
K.K.: Muammer Eroğlu (1334-Mersin)
16)D.Y.: Selma Yaşar (1972)
K.K.: …
17)D.Y.: Latife Hatipoğlu (1964)
K.K.: Halime Hatipoğlu
18)D.Y.: Ayşe Enişte (1969)
K.K.: Ayşe Küçük (1932-Mersin)
19)D.Y.: Fatma Öztürk (1967)
K.K.: Halil Keşli (1932-Mersin)
20)D.Y.: Fatma Öztürk (1956)
K.K.: Osman Öztürk (1921-Mersin)
21)D.Y.: Fatma Tekatlı (1970)
K.K.: Durmuş Tekatlı (1915-Pazarcık)
22)D.Y.: …
K.K.: Mehmet Topbaş (1917-Mersin)
23)D.Y.: Şöhret Yılmaz (1973)
K.K.: Turan Çiftel (1926-Mersin)
24)D.Y.: Menekşe Demirsoy (1968)
K.K : Mehmet Demirsoy (1928-Mersin)

Hilmi DULKADİR : Mersin Halk Eğitimi Merkezi ve Akşam Sanat Okulu Müdürü
(1) Prof. Dr. Şükrü Elçin. “Halk Edebiyatına Giriş”  Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 1986.5.589.
(2) Pertev Naili Boratav. “Zaman Zaman İçinde” , İstanbul 1958. S. 32-33.
(xl Metnini verdiklerimiz masalın başında söylenmesi adet olan tekerlemelerdir.
Bu yazı  “Mersin Halk Eğitimi Merkezi ve Akşam Sanat Okulu Müdürlüğü Yayın Organı” olan “İÇEL KÜLTÜRÜ”  Eylül 1989 ayı  9. Sayısından alınmıştır.

Biyografik Bilgi

scroll to top