,

MERSİN = MÜFTÜ = EFRENK DERESİ – T. Ali ÇAĞLAR

Müftü-Deresi.jpg

MERSİN DERESİ – T.Ali ÇAĞLAR

Mersin Deresi, ta Bolkar Dağları’ndan doğup stadyumun yanından denize ulaşan akarsuyumuz. İşte onun tam üç adı daha var. Efrenk Deresi, Kızıldere, Müftü Deresi… Üçü de kullanılır kayıtlarda. Ne var ki yöre insanının dışında hiç kimse için bir anlam ifade etmez bu üç isim.
“Efrenk”, Aslanköy’ün eski adı. Haçlı seferinde orada yerleşip kalan Franklar için İslam akıncılarının koyduğu ad; “El Frenk” . Zamanla halk dilinde Efrenk’e dönüşmüş. Bir “Efrenk” de Erdemli yaylalarında var.
Bu akarsu Efrenk’in (Aslanköy’ün) Başpınar Mahallesinde doğar. Çok geçmeden Yedigöz’un suyu karışır. Yedigöz; Toros’un karstik yarıklarında biriktirdiği kar sularını yedi gözeden yeryüzüne çıkardığı Pınarın adıdır. Birleştiğinde bir küçük dere olur ki, Şekerce’de ve Göldeviren’den inen esikler ile Aslanköy göletini doldururlar.
Adı “Efrenk Deresi” olur ve doğu yönünde akmaya başlar. Oysa dönüverse güneyine tez ulaşır Akçadeniz’e ama Durnaz, Kuşkayası ve Kalegediği doruklarının yer aldığı dağ silsilesi geçit vermez. Camızpınarı’ndan, Dümbelek Boğazı’ndan inen esikler de birleşip Kurudere’ye kavuşur.
Kurudere, adı gibi kurudur on ay. Koca bir ırmağı alacak denli geniştir yatağı. Güçlü sellerin getirdiği yuvarlak, apak taşlar parıl parıl parlar yaz sıcağında. Ama kar erime günleri coşar da coşar. Ta, Bolkar Dağından, Halil Baba doruğunun ötelerinden toplanan kar suları Deynek Köyü çukuruna indi mi öyle çoğalır, öyle bir ses çıkarır ki, kilometre ötelerden kulağınıza gelir kütültü sesleri. İşte o kütültü, sürüklenen taşların sesidir. Arslanköy’ den gelen dereden daha güçlü akar o günlerde.
O coşkun hali, taşımacılıkta işe yaramıştır. Yaşlı köylüler; “Bir tarihte bir derenin iki yakasından kesilen dev sedir tomrukları sele bırakılmış, ta denize karıştığı yerde gemiye yükletilip götürülmüş.” diye anlatırlar. Büyük olasılıkla Süveyş Kanalı’nın inşası sırasında olmalı.
Mart ile Nisan’da geçilmeyen Kurudere’nin, Mayıs sonunda keklik bile içecek su bulamaz çukurlarında. Kurudere, Efrenk deresine karıştığı yere yakın bir köye adını da verir. Eski adı Cebel iken yeni adı Kurudere olur o küçük köyün.
Kurudere yolu sürdürülürse Hangediği’ne gelinir. Platonun ortasında bir sırt Hangediği. Sırtın başında onlarca andız ağacı var. Yağmurlu bir günde o ağaçlardan birinin köküne sığındığınızı, yönünüzü de güneye döndüğünüzü varsayalım. Sol paçanızdan sızan sular Deliçay’a, sağ bacağınızdan sızanlar Mersin Deresine ulaşır. Doğu yönünde akan deremiz bu kez hafif sağ yapıp güneydoğuya yönelir. Dört beş kilometre gittikten sonra Sunturas suyunu alır içine.
Sunturas adı, Kue kralı Sanduari’nin 2700 yıl önce baştanrıları Kutsal Santa adına yaptırdığı yazlık başkentleri olmasından alır. O köyün ünlü bir “Geçit” suyu vardır. Geçit, kaya yarıklarından fışkırarak toplanır, küçük bir derecik olur. Toros’un tüm kaynakları gibi kireçlidir o da. Bilmem kaç milyon yıl akarken kendi kendine bir düzlük oluşturmuş önünde. Yerbilimcilerin traverten eşiği dedikleri. Pamukkale benzeri bir kütle. Ne var ki, Pamukkale’ninki gibi beyaz değildir kireci.
Bir kısmı su değirmenlerini döndürürken birazı o traverten eşiğinin uçurumundan akıp görkemli bir şelale oluşturur. Yaz sıcaklarında akın akın insan gelir onu görmeye, serinliğinde piknik yapmaya.
Sunturas suyu birden büyütür dereyi. Köyün sınırlarını çıkmadan, Yükseklikleri dört yüz metrelere varan Yalçın ile Asarkale kaya kütlelerini yarıp geçer dere. Yukarıya bakarken şapka düşürecek denli dik ve sarptır bu kapız. Kapızı aşınca eğimli bir düzlüğe ulaşır.
Kivi talvarlarının, şeftali bahçelerinin arasından dolana dolana Yeniköy’e, sonra da Aladağ Köyü sınırlarına girer. Kimi yerde mavi, çok yerde kırmızı kayraklı topraklardan geçtiği için adı değişir; Kızıldere olur. Yüksekoluk Köyü’nün suları da kızıl kayraklı, kızılçamlı yamaçlardan akıp gelirken köprünün yanından Kızıldere’ye karışır. Diğerleri gibi her bahar coşup her yaz bitecek kadar azalan bu dereciğin adı ise Keldere’dir. Derenin keli olmaz ama yörede küçük tanımı yerine kel denir çoğu zaman. Yani, Küçükdere.
Keldere bir batar bir çıkar yaz günlerinde. Yukarıdan aşağı inerken bol gölgeli karaağaçların arasından serin bir şırıltı duyulur. Yüz elli, iki yüz metre gidince şırıltı da, su da kaybolur. Sonra ta aşağılarda yeniden çıkar ortaya. Yol boyunca hayrat çeşmeleri görürsünüz yaptıranın adı yazılı. Kaya yarıklarından sızarak gelip çam köklerinin yalamık tadını da alan, içmeye doyulmaz sular akıtır o çeşmeler. Derecik o cüssesizliğine karşın çobana, keklik avcısına yetecek kadar balık da bulundurur göletçiklerinde.
Köprüde birleştiklerini söylemiştik Kızıldere ile Keldere’nin. Kemerli taş köprünün kemer ortasında bir kitabesi var Arap harfleriyle yazılı.
Köprüden sonra güneye, Mersin yönüne doğru akarken Kayrakkeşlik Köyü’nün altından geçer. Dev bir doğa çanağıdır burası. Haçgediği dengine geldi mi çanak son bulur. Bir dağ sırtı duvar gibi keser önünü. Anglosaksonların “Canyon”, bizlerin “Kapız” dediği yerlerden biridir burası. Öyle dardır ki suyun iyice azaldığı günlerde bile insan zor geçer o kapızdan.
Sonra çağıldayarak, az da doğuya döndükten sonra Çukurkeşlik altına varır. Doğa orada oturmamıştır daha. Sık sık toprak kaymalarıyla önü kapanır. Bir yolunu bulup bendini yıktığı gibi Işıktepe kapızına girer. Orada tam güneye dönüp Hamzabeyli bahçelerinden geçer. Kivi, şeftali sulamaz buralarda; limon, portakal sular artık. Çok geçmeden Üseli Köyü’ne (İsalı=Kara İsali) varır.
Mersin kentleşmeye başladıktan sonra suyunu buradan almış. Bir su bendi yapılıp arıtıldıktan sonra kente dağıtılmış. Üseli-Eseli-İsalı (İsa’ya Türkçe ses uyumuna uyarak Ese der köylülerimiz) Adana Karaisalı Türkmenlerinin bir koludur buraya yerleşenler.
Artık ovaya inmiştir deremiz. İnsu-Emirler’den gelen, Çamlıdere-Kaşlı’dan inen esikleri alır içine. Işıktepe’nin yakınında bir de şelâle oluşturur.
Narenciye bahçelerini sulamadan 7-8 bin yıl önce, bu yöreye ilk yerleşen insanlara hayat vermiş. Anadolu’nun ilk yerleşim yerlerinden biri olan Yumuktepe kentçiği bu akarsu sayesinde orada kurulmuş.
Yoluna devam eden dere, bir zamanlar bahçelerinin kenarından geçtiği için Müftülerin adıyla söylenir bu kez. “Müftü Deresi” olur adı. Ne var ki bunu fazla kullanamadan denize ulaşır.
Kimi zaman seli sele katarak Mersin’i ayağa kaldırmıştır Mersin Deresi. 1968 selinde kentin kimi semti su altında kalmış, Müftü Köprüsü yakınındaki kıyı evleri yıkıp götürmüştür. Yaşlı köylüler; insan ölüsü, hayvan leşi, çam ölülerini çevresine serip bırakan nice eski selleri anlatırlar geçmiş yıllarda.
Doğduğu yerde Efrenk Deresi, orta yerde Kızıldere, denize karıştığı yerde Müftü Deresi adlarını alan bu güzel akarsu, bilmem kaç milyon yıldır Toros’un bitek toprağını Mersin Ovası’na sermiş, altmış altı kez insan soyuna yurtluk yapan Yumuktepe yerleşkesine su içirmiş, Soğuksu adlı pınarını Mersinlilerin içimine sunmuş, Soğuksu Caddesi’ne ad olmuştur.

T. Ali ÇAĞLAR’ın DELİÇAY DERESİ yazısı için bu satırı tıklayınız.

T.Ali ÇAĞLAR’ın MEZİTLİ DERESİ yazısı için bu satırı tıklayınız.

Öğretmen. Halk Bilimi Araştırmacısı. Yöre kültürü üzerine bir çok makalesi var. Roman ve birçok ödüllü hikaye yazarı.

scroll to top