,

MÜZİK SATICILARI; ABDALLAR – Turan Ali ÇAĞLAR

320.jpg

Ülkemizin büyük bir kesiminde Halk Müziğimizi çalıp okuyan, kazançlarını bu yoldan sağlayan müzik satıcılarına “abdal” denilir. Abdal’ın sözcük anlamı; gezgin demektir. Kendileri de bu adı uygun görürler ki sorarsanız “biz Abdalız” derler.
Tarihsel kökenlerinin Eftalit’lerin (Akhunlar) kalıntılarından olduğu, Moğol savaşçılarının M.S.1200 yıllarındaki engellenemeyen hücumları sonucu; Oğuz boyları gibi bunların da yerlerini yurtlarını terkederek, Oğuzlara  karışıp, Afganistan’dan Anadolu’ya  geldikleri  bilinmektedir.
Bir de Macaristan, Romanya ve İspanya’da ağırlıklı olarak, tüm Avrupa’da yaygın olup, az sayıda ülkemizde de yaşayan “Çingene” ler vardır. M.S. 500 yıllarında, Hindistan’dan batıya yayıldıkları savlanır. Hint-Avrupa dil grubundan, bozulmuş bir dil konuşurlar.
Abdallar esmer renkli olup çingenelerin bir kısmı, abdallara oranla beyaz renklidir. Dil farkı vardır. Geygel, Carcar da denilen abdalların, bazı sözcükleri değiştirerek konuştukları gizli bir dili vardır. Yazı dili ve harfleri yoktur. Çingenece, bu dile oranla biraz daha özgün ve ayrıntılıdır. Abdallar (Anadolu’dakiler), 12 imamcı-şamanist bir inanç taşırlar. Kendilerine “Çingene ” denilmesinden hoşlanmazlar. Çingenelerin de bazıları kendilerine “Roman” derler.
Farklı olduklarını  söylerler de diğer toplumlar gözünde, yaptıkları işlerin benzerliği nedeniyle ayrı görülmezler. Bir kısmı göçerlik, bir kısmı yerleşik yaşam sürdürürler. Kalaycılık, maşa- mangal yapımı, sepetçilik, çalgıcılık, dilencilik yaptıkları gibi; bahçecilik, memurluk yapanları da vardır.
Avrupa ortaçağında ve 1940′ lardaki Alman Faşizmi yıllarında, günah keçisi olarak görülen Çingeneler,  büyük kıyımlar yaşadı. Ülkemizde de hırsızlık, gasp gibi suçların kaynakları olarak görülüp haksız bir ün kazandılar. Yaşamı çok seven, yarın endişeleri olmayan, gün bulup gün yiyen bu insanların önemli özelliklerinden biri, yazının girişinde belirtildiği gibi, Halk Müziğimizin emekçisi olmalarıdır.
Küçük yaşlarından başlayarak, yöre düğünlerinde çalınan sazları öğrenmeye başlarlar. Gençlik çağlarında artık, bir çalgıyı ustalıkla çalabilirler. Ekrem Çelebi  gibi, çalgısına bir virtüöz kadar hakim olanları  yetişmiştir.
Bunlar, yöre müziğini işleyerek, o köyden bu kasabaya taşıyıp, bölge ezgi kalıpları oluştururlar. Kırşehir, Silifke, Burdur türkü havaları gibi … Erdemli’nin doğusundan Fırat’a kadar Toros Dağlarının  güneyindeki bu  bölgeye. Barak Abdallarının ezgi yorumu, uzunca yıllardan beri yerleşip kalıplaşmıştır.
İzmir’de Narlıdere, Kırşehir’de, Ustalar Mahallesi, Silifke’de, Say Mahallesi gibi yerleri ünlendirmiş; Orta  Anadolu’ da Muharrem  ve Neşet Ertaş’lar, Silifke’de  Durali Usta Çukurova’da, Halit Araboğlu gibi ustalar çocukluğumuzda kulağımıza yerleşen zurna, klarnet, bağlama gibi halk sazlarımızın ezgilerini benliğimize mal etmişlerdir.
Geçmişten beri toplum yaşamımızdaki Halk  ezgilerimizin yaşatılmasında büyük emekleri vardır. Gelecekte de nice adsız sanatçılar yetiştirerek, Halk Müziğimizde unutulmaz hizmetleri olacaktır.
*Bu yazı  “Mersin Halk Eğitimi Merkezi ve Akşam Sanat Okulu Müdürlüğü Yayın Organı” olan “İÇEL KÜLTÜRÜ”  Mart 1996 – 43. Sayısından alınmıştır.

Öğretmen. Halk Bilimi Araştırmacısı. Yöre kültürü üzerine bir çok makalesi var. Roman ve birçok ödüllü hikaye yazarı.

scroll to top