,

OSMAN MUZAFFER KOÇAŞOĞLU ANILARI

Gök-Mehmet.jpg

Biri Türkçe biliyor, diğeri bir Fransız subayı.

-”Kumandanınız la görüşmek istiyor”, dedi
-”Git söyle, buyursun görüşelim”, dedim.
-”Biraz sizin hattınızdan bize doğru gelsin”, demiş.
-”Vatanımda bir düşmanın ayağına gitmem”,dedim. Epi yaklaştı.
-”Selam söyle, mütareke yapalım”, demiş. Ali Çavuş gidip geliyor.
-”Mütareke yok, harp var. Ta ki, vatanımızdan gidinceye kadar”, dedim.

Aşağıdakiler,  Dr. Kemal Çelik tarafından yayına hazırlanıp, İçel Sanat Kulübü Yayınlarından biri olarak basılan,   2002 yılında 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı armağanı olarak ücretsiz olarak dağıtılan “TARİH DOSYASI- Mülazım-ı Evvel Osman Muzaffer Efendi’nin Anıları”  kitabından alınmıştır. Kitabın ilk sayfalarında Osman Muzaffer Koçaşoğlu hakkında yazılanlar bu sitede “MİNNET VE SAYGIYLA”  başlığında yer almaktadır. Bu bölüme ulaşmak için O.M.KOÇAŞOĞLU YAŞAMI VE ANI DEFTERİ HAKKINDA BU SATIRI TIKLAYINIZ

……….Osman Muzaffer Bey, defterin ilk sahifelerinde mensup olduğu oymak ile soyu ve ailesi hakkında bilgiler vermektedir.

……….tedavi olduğunu ve Temmuz 1923′de tezkere alarak eve döndüğünü fazla ayrıntıya girmeden oldukça akıcı bir üslupla yazmıştır.

Defterin her bir sahifesinde yazılı bilgiler ayırt edilebilmesi bakımından sahife numarası (s ile gösterilerek) verilmiştir. Defterdeki bazı yazım eksiklikleri ve hataları bu metne düzeltilerek geçirilmiştir.O.M.KOÇAŞOĞLU2

B- Defterdeki Metin:

s.1.
Koçaş Kabilesi’nden soyumuzun geldisi. Koçaş Oymağı’ndan eski büyüklerinden öğrendiğim Mustafa oğlu Hasan ……..

s.4.
Osman’ın hanımı. Derviş Ağa’nın kızı Cennet’tir, Bekir’de Köyü’nden. Osman’ın iki oğlu, iki kızı vardır. Oğlu Muzaffer, ikinci oğlu Ayhan, kızı Elife İclal, ikinci kızı Necla’dır.

s.5.
Mücahit ve Gazi Osman, oğlu Muzaffer, oğlu Ayhan, kızı İclal ve Necla. Hacı Hüseyin’in oğlu Osman Muzaffer Koçaşoğlu’nun Hayatı:
İlkokulu Mersin Müftü Mahallesi’nde Rüştiye Okulu, Kayatepe’de Rüştiye’yi bitirdikten sonra, Adana’da öğretmen okuluna, okuldan mezun olduktan sonra Kars Zulkadriye=Kadirli İlkokulu Başöğretmenliği’ne tayin edilmiştir.
Okulda devam ederken yaz tatilinde bir sene harman, diğer ikinci sene deve çeker, sonraki sene keçi gütmek, hülasa her sene değişik köy ve ziraat işleri ile meşgul olurdu.
Okuldan 910 senesi mezun, iki sene öğretmen, 914′te 7 Şubat’ta İstanbul Talimgâhı’na girdi. Talimgâh sonu 49. Tümen, 153. Alay, İkinci Tabur, 6′ncı Bölük Komutanı olarak Kafkas Cephesi’ne gitmiş 917′de, Rus ordusu bolşevik olmuştur. Ruslar cepheden çekilince geri İstanbul’a. (devamı s.7.)

s.6.
Mücahit ve gazi yedek üsteğmen Alsancak Müfrezesi Kumandanı Hacı Hüseyin oğlu Osman Muzaffer Koçaşoğlu,doğumu 1889 Efrenci, Rumi tarih 1305.

s.7.
geldik. Ordunun bir kısmı da Ruslar’ı takip etti. Batum’a kadar, daha ileri gitmişti. İstanbul’dan sonra, Manisa’ya geldik ve bir talimgâh kuruldu. İkmal efradı yetiştirildi: Daha sonra, Aydın’da 21 ‘nci Kolorduya iltihak ettik. Kolordu Komutanı Nurettin paşa, beni bölüğümle eşkiya takip komutanı tayin etti. Mıntıkam Aydın, Söke, Milas, Muğla, Nazili. Takip sırasında, Kocamustafa ve Muğla civarında Pisili Köyü’nde türeyen şakileri tenkil ettim. Daha sonra, Söke ile Milas arasında icra-yı şekavet eden Kara Hüseyin Çetesi 14 kişilik bir komite idi. Nihayet, Kazıklı Nahiyesi ile Güllük arasında Uncular ve Asım  Köylerinde olduğunu öğrendim. Bir baskın yaparak, üç ölü ve çetebaşı Kara Hüseyin de ele geçirildi. ((31) Bu kısmın devamı s. 11 ‘dedir)

s.8.
Kayrak Köyü’nden Çakal Osman eşi Ümmü’nün ölümü.
Sene 1334, 24 Nisan’da Kayrak Köyü’nden Mulla Mustafa ile beraber şehire ihtiyacını almak üzere gelen Ümmü ve Mustafa, öğleden sonra şimdiki Şamut  Mahallesi’nin olduğu yerde 16 Ermeni askerinin tecavüzüne uğramış, Mustafa’ya iki bıçak vurmuşlar, kadın teslim olmayınca, öldürüp kirletmişler ve cenazesini sabah Çavuşlu ‘ya gömdüler.
Bu 16 Ermeni, yollarına devam ederek, Kurudere’de-Derebağ’da (33) değirmenin suyunu keserek balık tutarken, nöbetçi Yavcalı-Hinnaplı (34) Hacı Ali görmüş, hemen gizlice kaçarak Arslanköy Jandarma Karakolu’na haber vermiş. Karakol efradı, Eyüp Çavuş-Musalılı (35) Kumandasında Derebağ’a gelerek, siper alıp, teslim olmalarını söyleyince silahla cevap vermişler. Müsademe sonunda 14 (kişiden) ikisi kaçmış, birini Sunturas civarında köylüler öldürmüş, biri yaralı Mersin’e inmiş.Maksatları, Arslanköylüler Cuma Namazı’na girince, hepsini imha etmekmiş.

s. 9.
(Mükerrer oldu yazılmış ve yazılan kısmın üstü çizilmiş.) Daha sonra Manisa’da ikmal efradı yetiştirdikten sonra, Aydın ve havalisine geldim. 175′nci Alay, ikinci Tabur, Altıncı Bölük Komutanı olarak tayin edildim. Kolordu Komutanı Nurettin Paşa, beni Aydın ve Havalisi Eşkiya Takip Komutanı tayin etti. Bölgem Muğla, Milis, Söke ve Aydın Havalisi Eşkiya Takip Komutanı idim.

s.11.
Daha sonra, Balıkesir’de şekavet yapan eşkiyaların tenk’iline memur edildim veBalıkesir’de Merkez Komutanı olarak kaldım. Bir gün sabahın erken saatlerinde Hükümet Konağı önünde bir üsteğmenle karşılaştım. Kendisinin yaver olduğu kordonundan belli, “adım Murat, Paşa’nın yaveriyim” dedi. Az sonra “haydi sizi Paşaya götüreyim” dedi. Gittik gazinoda kalabalık. Selam verdi ve beni takdim etti.”Merkez Komutanı Osman Muzaffer” dedi. Sivil, mavi çuhadan elbisesi olan yaşlıca   bir adam, bize iltifat etti. Biraz sonra, Murat’a sordum:

-”Paşa’nın adı ne”.
-”Ahmet Anzavur” dedi. Paşa, bana:
– “Atın var mı ?” dedi.
– “Var” dedim. “Başka atlı arkadaşlar var” dedim.
Yaver, binekli arkadaşlara emir yazdı. “Yarın saat 8′de istasyon civarındatoplansınlar” dedi ve ikinci gün toplandık.

s.13.
Anzavur geldi, uğuşumuza düştü. Susurluk istikametine gittik. Nihayet doğuya döndük. Demirkapı adında bir köye geldik. Çerkez köyü, meğerse şekavet yapanlar Şark’ta cephe bozulunca, silahlı gelenler eşkiya olmuş. Nihayet, Anzavur, yüksek bir yerden halka hitap etti. Şöyle kağıt çıkardı, “Padişahımız’ın fermanını getirdim, ya şekavetten vazgeçin, ya sizin tenkilinize ben memur edildim”. Çerkezler söz verdi, oradan ayrıldık. İkinci gün öğle zamanı Susurluk tarafından bir kıt’a askeriye geldi, selam verdi, “buyurun teslim alın”, dedi. Saydık 577 silah teslim aldık. İşte, seferberlik de burada sona erdi, tezkere alıp memlekete döneceğim.

s.15.
Aydın’dan tezkire alarak, Dinar yolunu takip ettim ve Çardak istasyonu’na geldiğimde evvelce terhis ettiğim Yakup Çavuş, beni trenden indirdi, misafir etti. Bir hafta sonra, birlikte trenle Dinar’a geldik. Oradan bir çift atlı araba tuttu, beni Afyon’a yolladı. Afyon’dan trene bindik, Konya’da indim. İstasyon Komutanı bir Albay sordu nereli olduğumu, Mersinli deyince, “niçin indin ?” dedi. Bozantı’da tehlike varmış, karadan gideceğimi söyleyince: “Arkadaş, o tehlike iki günden beri kalktı, bin bir an evvel evine kavuş”, dedi. Şöyle ki, Bozantı’da, cepheden dönen subayları, Ermeniler, ifade alacağız diye götürüp öldürdükleri birçok vakalar vardır.

s.17.
Konya’dan tekrar trene bindim, Ulukışla’ya geldim. Tren tehirli, bekledik. Katarda ancak 20 veya 25 yolcu vardı, epeyce bekledik. Bir büyük kafile halk, trene doldu. Ama hemen hep kadın ve çocuk ve yaşlı erkek, o da pek az. Tren hareket etti. Pozantı’da, Fransız askerini içeri sokmadılar. Biz de kafile arasında geçtik. Fakat, bu kafilenin kim olduklarını ve nereye gittiklerini sordum. Ermeni olduklarını, Adana’ya gittiklerini, Adanada Hükümet kuracaklarını ve Reis-(i) cumhurları’nın Amerika’dan geleceğini söylediler. Kayseri havalisinde perakende kalan Ermenileri toplayıp göndermişler. Sordum, “Ermenice bilir misiniz?”, dedim. Hiç biri bir kelime Ermenice bilmiyor.……

s.23.
…..Geldiğim günden 15 gün sonra düğün oldu, evlendik. Amma, o zaman Fransızlar,yedeksubay olanın her gün emniyete isbat-ı vücut etmesi şarttı. Ben, daha Fransızlara hiç görünmedim. Eski senelerde, seyyar Ermeni satıcıları köyleri gezer ve Mersin köylerini tanır, yollan bilir…..

s.25.
Bu defa, o seyyar satıcılar, Fransızların Beyrut’tan getirdiği Ermeni Taburu’ndanbazı askerlerin önüne düşerek, köylerde şekavete başladılar. Gece veya gündüz, köyleri basarak her türlü fenalığı yapıyorlar. Ne de olsa, bir gün de benim köye gelerek ve şekavet yapması mümkün. Bunu düşünerek, köyün gençleri ile konuşarak, “Köyü Koruma Komitesi” kurmayı düşündüm ve gizlice bir komite kurdum. Nihayet, köyümden Tapulu Ömer ismindeki şahıs benim daima silahlı gezdiğimi görünce, Fransızlara yaranmak amacı ile, evimde silah var diye ihbar etmiş, tarih 17 Kasım 919.    Jandarma Komutanı Haydar Bey, köyün muhtarı ile haber göndermiş: “Evi aranacak, ekmek bıçağı bırakmasın” demiş. Evdeki silah vesaireyi boşalttım. İki gün sonra, 19 Kasım 919 günü, bir bölük jandarma evi sardı. Ben silahımı alıp dağa çekildim. Evde bir şey bulamadılar, fakat komşum Bahriye Çavuşu Ahmed’in evinde iki Alman

s. 27.
mavzeri bulmuşlar, eline kelepçeyi vurup götürmüşler. Artık bundan sonra, daima silahlı olarak, daha fazla dağlarda gün geçirirken akşam köyü beklerdik. 21 kişilik komite nöbetle her gün köyü beklerdik. Bu arada, Çukurkeşlik’ten (37) Tahir Ağa ve Aladağ’dan (38) Beytin oğlu Mulla Mustafa da haberdar edilerek, birer kuvvet hazırlamışlar. Şayet bir baskın olursa birbirimize yardım edeceğiz. Nihayet, bu şekilde hazırlıklı bulunurken, Batı’dan gelenlerden işitiyoruz, aynı zamanda Konya’da bir Kuva-yı Milliye teşekkül ettiğini Mustafa Kemal Komutası’nda işitiliyordu.     919 son günleri, Sunturas’tan ve Kılavur’dan (39) bizim yayla ortağı Koca Mustafa oğlu İbrahim, köylerine çete geldiğini jandarmaları esir ederek Erçel’e gittiğini söyledi. Hemen ata bindim, doğru Erçel’e  gittim. Ne göreyim, Harb-i Umumi’de bölüğümde takım zabiti olan Kozanlı Mustafa.

s.29.
O zamanlar, beni eşkiya olarak tanıyan Fransızların, daima harekatımı takip ettiklerini halk tarafından haberler alıyordum.    Erçel’de gelen subay, Aydın’da bölüğümde takım komutanı olan Haçin Kazası’nın Yardibi Köyünden Mustafa ile karşılaştık. Mustafa: “Yarın Çukurkeşlik, Kerimler, Aladağ ve Kayrak köylerini işgal et. Benim de teşkilatım var. Hemen harekete geçebiliriz.” Söz üzerine ikinci gün Mustafa bir manga çete ile Çukurkeşlik yolu ile Kerimler’e geldi, konuştuk, anlaştık. Fransız a’maline hizmet edenlere karşı sert hareketlerde bulunmaya başladık ve ben de teşkilatımla birlikte meydana çıktım.    Mustafa’nın müfrezesi için, köyden 200 lira para ile nohut, mercimek, bulgur, un topladık. Dört deve ile Güllü Hasan ile gönderdik.

s.31.
Artık bundan sonra açığa çıktık. Gece gündüz silah elimizde, daima Fransızlarınharekatını izliyoruz ve her gün Erçel ile irtibat yapılmakta. Bir gün Mustafa’dan aldığım raporda, Ketteş Mehmed’in, Çavak Köyü’ne (40) giderek, Mezitoğlu’nu öldürdüğü işitildi. Bu hadise üzerine, Belenkeşlik’e gittim. (41) Bu kısmın devamı s. 33 ‘dedir))

s.32.
23 Mart 920 günü Belenkeşlik’te Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni ki Tarsus, Reis Hacı İshak, ikinci reis Yanparlı Hüseyin, a’za Hacı Sakar Ömer Efendi, Evcili Mulla Ramazan, Gözneli (42) Esat Mustafa, Keşlik’ten (43) Mehmet Hoca, Esenli’den (44) Reşit oğlu Halil Efendiler’di.

4 Nisan 920. Ovaya inince, Hacı İshak istifa etti. Sebep, okumak bilmediği, yerineTarsuslu Halim Beyzade Çopur Salih seçildi ve Karadiken’de (45) oturdu.
6 Mayıs 920. Çopurlulu (46) Ziya geldi, silah getirdi 41. fırkadan. O silahtan birkısmı ile Çopurlu’ya bir takım koydum.

s.33.
Halkı harekete geçirdim. Arslanköylü Hüsnü Çavuş’u sıkıştırdık ve Hüsnü yanına 16 çete alarak, Çamalan tarafına talana gitti. Yolda Böğrüeğri’ye (47) varınca, Kütüş Fakı adında birinin Fransız a’maline hizmet ettiğini öğrenmiş. Kütüş ise, Tarsus’a kaçmış. O sırada, Kütüş’ün oğlu ve kardeşinin oğlu ve bir de komşuları Himmet adında bir genç, Kütüş’ü aramaya gitmişler. Tam Hüsnü’nün bulunduğu sırada, üç genç gelmiş. Hüsnü, halkın gözünü korkutmak için her üçünü de kurşuna dizmiş ve ben de karargahı Belenkeşlik’e naklettim. Bölgemdeki köy muhtarlarına bir tamim yazdım. Muhtar, dört a’zası ile köyde ne kadar askerlik çağında adam varsa köyde mevcut silahla birlikte 24 saatlik azığıyla birlikte

s.35.
Belenkeşlik’e gelmelerini bildirdim ve derhal köylüler istek ve arzum üzerine geldi. Sordum: “Kaç kişi geldiniz?” Mesela 20 kişi, 10 kalacak, 10 geri köye gidecek. 15 gün sonra, köye gidenler kalanı değiştirecek. Köy işleri, ziraat durmayacak. Bu şekilde teşkilatı düzenledim ve muntazam devam etti sonuna kadar ve Fransızlara 1920, 1 Mart’tan itibaren ilan-ı isyan ettim. Fransızlar, benim bir köy ağası olduğumu zannetmiş ve kıymet vermemiş, fakat mahalle muhtarı Mustafa ihbar etmiş. Şöyle ki: Evlendiğimde, Servet Hanım güzel ut çalar ve hanımın arkadaşı olduğu için, beraber gelmişti. O zaman, Servet Hanım, geri dönerken albümden subay kıyafetli bir resmimi almış. Giritli Mahallesi’nde evin yüzüne asmış. Bu durumu Muhtar’ın ihbarı üzerine

s.37.
bir bölük jandarma, mahalleyi abluka ederek evi aramışlar ve benim resmi alıpFransız Komutanı’na götürmüşler. Kumandan, genç subayı görünce: “Eyvah, bu gençler her şeyi yaparlar” deyip, başına vurmuş. Ondan sonra, Fransızlar işi ciddileştirdi. 23 Mart 1920′de Belenkeşlik’te, ilk Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni kurdum. Müdafaa-i Hukuk Reisi Belenkeşlik’ten Hacı İshak, 2 ‘nci Reis Yanparlı Hüseyin, Veznedar Hacı Sakarzade Ömer Efendi, a’za Esenli’den Reşit oğlu Halil ve Gözne’den Esat Mustafa ve Evcili’den Mulla Ramazan ve Belenkeşlik’ten Mehmet Hoca ve Keşlik’ten Abdullah Hoca da İaşe Memuru olarak karar alındı ve çok zaman bu idare devam etti, çok muvaffak oldu.

s.39.
Hülasa, bütün teşkilatı kurdum ve Fransızlara karşı resmen ilan-ı isyan ettim. 8 Mart 920′de, Türk olan ve Fransızların süvari jandarmaları yedi sekiz süvari, Tarsus’tan Fransızlar “çete var mı?” diye keşfe göndermiş. Süvariler, bize teslim oldu. Bunlara bir rapor yazdırdım. “Biz Gözne’deyiz, çete yok. Emrinizi bekleriz.” 12 Mayıs 920. Bu arada, Tarsus’tan Kara Mehmet Hafız’dan bir mektup “jandarma Fevzi geliyor” demiş. Fevzi, Fransız a’maline çalışan biri. Gözne yolu üzerinde Yelliçam Mevkii tuttuk beklerken geldi ve yanımızda kendi süvarilerini görünce sevindi. “İşte jandarma böyle olacak” derken, evvelce gelen süvari jandarma Hacı Emin Talas, hemen atın dizginini tutup, “in” dedi ve indirdi. Tarsus’ta, Emin Talas at tımar ederken,

s.41.
bir Türk bayrağı yere düşmüş, Emin Talas bayrağı alıp çırptıktan sonra yüksekbir yere koymuş. Zabit Fevzi, tımar sırasında gelmiş, Emin’e:            -”O’ne?” demiş.

– “Bayrak yere düşmüş de kaldırdım”,
demesi üzerine, Fevzi, bayrağı alıp çizmesini sildikten sonra, gübre içine tepelemiş, Emin unutur mu?    Nihayet, süvarileri geri Mut tarafına gönderdim. Bütün işgalden iltihak edenler geri gönderildi. Süvariler, Dinikar Köyünün (48) batı yakasındaki Biniş Gediği’ne vardıklarında bir Divan-ı Harb kurup Fevzi’nin idamına karar vererek, infaz etmişler. Sonra, Fransızlar benden sorduklarında: “Geri, Mut’a esir diye gönderilmiştir” diye cevap verildi. Fransızlar, bizim esaslı bir teşkilat olduğumuzu anlamış olacak ki, casus teşkilatına önem verdi. Mersin’in batı kesimi Mersin Deresinin batısı Mustafa Nail’de, Hamzabeyli Köyü’nden doğu cephe Tarsus Cephesi dahil benimdi.

s.43.
Geceleri ovaya iner, gündüz geri çekilirdik. Tarsus-Mersin Cephesinde Mustafa Nail ile benden başka hiçbir müfreze yoktu. Nihayet 16 Mart 920′de, Musalı Köyünden Hacı Osman oğlu Yedeksubay Veli Haşim de harekete geçerek, Tarsus’un Ulaş Köyünde bir müfreze kurdu. Benim cephe Tarsus’un Sarıibrahimli Köyü, sağımdaki cephe ise Hamzabeyli Köyü. Bu sırada, Fransızların zulmünden ovadaki köylerin halkı kısmen dağ köylerine çekilmişti.    Kendimi düşman fedailerinden korumak için altı arkadaşı kendime muhafız olarak yanıma aldım. Bunlar atlı süvari idi. Yanpar Köyünden İsmail “Gücük Bey” namı ile anılır, Yanpar’dan Usta Bekir, Değirmendere Köyünden (49) Mehmet Barutçu, Evcili’den Lafçı Yusuf, Bekirde’den Hacı Mulla oğlu Ahmet, yine Bekirde’den (50) Hacı Yakup Ağaoğlu Hacı Ali ve bir de Evcili’den Çocuk İbrahim idi. İbrahim yaşlı olduğundan devamlı bulunamazdı. Altı arkadaş benden hiç ayrılmazdı.

s.45.
Tarsus’tan, Kara Mehmet Hafız’dan aldığım mektupta: “Veli Haşim ile OsmanMuzaffer’i kim öldürürse on bin lira adamışlar”, diye yazdı. İkinci gün, yine bir mektup: “Yanparlı Hüseyin elile: Evvelce Mersin ve Tarsus’ta şekavetleri ile ve hayvan hırsızlığı ile şöhret alan Karamanlı Ali ile Arap Tahir’e bol bahşiş vereceklerini vaat eden Fransızlar, bu iki sabıkalıyı hapisten bıraktılar” haberi geldi ve bu şahıslar yakalanarak bertaraf edildiler. İşte, Milli Mücadele’de yalnız düşmanla değil, yerli hainlerle de uğraşılmıştır. İşte buna benzer hadiseler çok oldu. Allah’ın yardımı ile hepsi bertaraf edildi ve teşkilatı da yürüttük. 24 Nisan 920 tarihine kadar hiçbir arkadaş bir müfreze kuramadı. Kozanlı Mustafa Nail, ben, Veli Haşim Tarsus ırmağının batısından, Mersin’in batısına kadar, üç arkadaş idare ettik. Başlıca sebepte “bir düvele karşı nasıl olurda karşı dururuz” diye korkuyorlardı. İleride söyleyeceğim harpleri kazanınca, ümitleri gelen iltihak etti. Yalnız gizli kaçak olarak Arpaçsakarlar’ dan

s.47.
Süleyman Fikri Mutlu gelir, istişare yapar, mühim olan hadiseleri görüşürdük. Nihayet, 17 Mart 920′de, Mersin’den Kozanlı Mustafa’nın cephesine, Emirler (52) ve Başnalar Köyü’ne bir taburla taarruz etti. Ben de takviye gönderdim. Düşman, büyük zayiat vererek kaçtı. Bu zafer kazanılınca halkın bizlere itimadı arttı. Bu muharebelerde düşman hayli zayiat vermişti. Bizden iki ölü, dört yaralı vardı. İçme 18 Nisan 920 günü, Bekirde Köyü’nden Hacı Yakup Ağa, kendi atına köyünden Sarı Mustafa oğlu İsmail’i bindirmiş. Bir de mektup vermiş “Osman Muzaffer’e ulaştır” demiş. Mektupta şöyle yazar:” İki günden beri köylerden şehire gelen deve, at, eşek ne kadar gelmişse hepsini tuttular ve açıkça da söylüyorlar, 19 Nisan 1920 günü köylünün hayvanlarına erzak ve cephane yükleyerek, Bekirde, İçme, Esenli’den geçerek Ulaş’taki çeteleri de, Tarsus’tan çıkan kuvvetle birleşerek çeteleri imha ettikten sonra Mersin’e dönecekler. Yalnız, bir kısım kuvvetin de Gözne’ye gitmek ihtimali var.”

s.49.
Alsancak Müfrezesi Kumandanı Osman Muzaffer: Bütün köylere bir tamim göndererek meseleyi anlatmış ve halkın muharebe zamanı yardımını istedim.    Akşamdan, bütün kuvveti topladım, Çelebili Köyü’ne (53) geldim. Tertip ve taksim yaparak, takımların, hatta mangaların yerlerini tesbit ederek, bütün müfrezeyi geceden İçme ve Karapınar Kebeni’nin sırtlarına yerleştirdim.    Müdafaa-i Hukuk Reisi Hacı İshak Ağa’yı, İçme’deki Kale civarındaki takıma ve Hacı Sakarzade Ömer Efendi’yi de merkez kısmına memur ettim. Kendim, Karapınar Kebeni’nde kaldım. Bu şekilde, iki müdafaa-i hukuk heyetile birlikte emre hazır bekliyoruz. Keşif kollarından raporlar geliyor. “Düşman geliyor” olduğu öğrenildi.    Nihayet, beklenen düşman, İçme’ye geldi ve müsademe başladı, düşman kaçtı. Cerit Köyü’nün kuzeyindeki tepeleri tutup ilerledik. Harbi kabul etti, tam ikindiye kadar devam etti.

s.51.
En son, düşman dayanamayarak kaçtı ve Akdam Köyü’ne (55) sığındı ve orada geceledi. Düşman kaçtıktan sonra, muharebe hattının arkasına geldiğimde, yüzlerce erkek ve kadın gördüm ve sordum:

-”Bacılar, siz neye geldiniz”. Kimi kocasına, kimi kardeşine su ve azık getirdiğini söylerken, ‘yaşlıca bir kadın:
-”Kumandan Bey, yeter ki sen emret, her vazifeyi yapmaya hazırız. Hatta, harbe bile gireriz “. O zaman bende bambaşka bir hal oldu.
-“Bacım, siz bana bu kuvveti verdikçe, düşmanı bu topraktan kovacağıma inanıyorum, var olun, sağ olun” dedim. Muharebe sırasında fişeği tükenenler gelip:
-“Efendim,fişeğim bitti. “
-“Git, Ahmet versin.”
-”Efendim, O’nun da pek az kalmış.”
-”Diğer,Ali’den iste” dedim.
-”Efendim, O ‘nun da yok, bitmiş”
-“Süngün var, ona müracaat”
-”Efendim, süngüm yok”
-”Dipçik var” dedim.

O çete siperde bekledi. Düşman kaçtıktan sonra anladım, geride kadınlar bırakmayacaklar. “Bizi bırakıp gidemezsin” diyecekler. Bazen, muharebe hattından çekilen çeteleri, kadınların tekrar ileri sürdüğünü öğrendim.

s.53.
20 Nisan 920 günü, düşman Hebilli (56) istikametinde yürüyüşe geçti karşı koyduk,geri döndü. Kızılyar Çiftliği istikametine yürüyüşe geçti. Evcili Çocuk İbrahim kumandasında Melemez Tepesi’ne gönderdiğim onbeş süvari, düşman yaklaşınca ateş açtı ve düşman şaşırdı ve geri döndü. Kızılyar Yuvanaki Çiftliği’ne geldi ve çadırlı ordugâha geçti. Akşama kadar bekledi. Akşam, 25–30 kadar çeteyi yanıma aldım, düşmana baskın yapmak üzere, Deliçay’dan (57) istifade ederek akşamdan sonra tam yat borusu çaldı. Çetelere verdiğim emir: ” İlk ateşi ben yapacağım. Beşer mermiden fazla atmayın. Mahruri çadırların topraktan tahminen bir metresine, yukarısına atın” dedim ve hangi çadırlara ateş edileceğini de ateş taksimi yaptım. Nihayet, yat borusu çaldı. İlk silahı ben attım. Beşer mermi attıktan sonra geri çekildik ve uzaklaştık. Düşman, sabaha kadar ateş etti ve sabah erkenden toparlandı. Karacailyas’tan (58) Mersin yolunu tuttu.

s.55.
Karargâh kurduğu yere gittik, kanlı pamuk ve bez çoktu, fakat ölülerini bırakmazlardı. Adetleri, ölen askeri götürürlerdi. Sonra, Mersin’den aldığımız haberde çok yaralı ve ölü de olduğunu işittik.
23 Nisan 920 günü Yuvanaki Çiftliğine gittik. Çiftlik sahipleri, bize karşı koymak istedi ise de, Bodos ve kardeşi ve çiftçi başı yakalanarak, bertaraf edilmiştir ve çiftlik hayvan ve eşyaları ganaim olarak karargaha getirilmiştir.
24 Nisan’da, Gudübes Çiftliği işgal edildi ve ganaim (ganimet) alındı.
25 Nisan’da Yaka Köy (59) önündeki jandarma karakolu basıldı, askerler esir edildive karakol binası da yakıldı. Artık, ova kısmen işgalimiz altına girdi.    Nihayet, Tırmıl Tepede düşmanın epeyce kuvvetli bir takım askeri var. Bilhassa gündüz harekatımızı engelliyordu.
27 Nisan günü, gönüllü seçerek, kabiliyetli çetelerden 30–40 kişi seçtik.

s.57.
Öğleden sonra hazırlandı. İcap eden talimatı verdikten sonra, Tırmıl Tepe’ninkuzey tarafında tepenin dibindeki hendekte toplanacağız. Toplandık, verdiğim emir: “İrtibatı kaybetmeyeceğiz ve silah ta atmadan yürüyeceğiz” Yürüdük, düşman nöbetçisine 150 metre kadar yaklaşınca nöbetçi gördü ve ateş etti. Ben de: “Süngü tak, hücum” dedim. Nöbetçi kaçtı, arkadaşlarına haber verinceye kadar biz ilerledik ve düşmana ateş açınca, bize karşı koyamayarak Mersin’e doğru kaçtı. Arkalarından ateş açtık, bir taraftan da karargâhlarında bıraktıkları eşya ve silahlan topladık. Çiftlik sahibi Todoru’nun kısrağına yükledik. Bir on başı yaralanmıştı, O’nu da üzerine bindirip, yaralı Hüseyin onbaşıya: “Sür, bizi bekleme” dedik. Çiftliğin diğer hayvanlarını da toplayıp kaçtık. Biz Yalınayak Köyü’nü (60) geçtikten sonra, denizden zırhlılar rasgele sağa sola ateş ettiler. Böylece ovaya hâkim olduk.

s.59.
14.5.1920. 14 Mayıs’ta Fransızların müteahhitlerinin hayvanlarını getirdik. Bundan sonra, gece Mersin’in dış mahallelerine kadar sokulur, gündüz çekilirdik ve Karaduvar Köyü’ne gece sık sık gideriz. Karaduvar’dan köyün ağası Çalış oğlu Ahmet Efendi bize yardım ederdi. Bir gece, bizim süvarilerden Evrenli Köyünden (61) Hacı Abdurrahman’a: “Kumandanınız gelsin, bunlarda Fransızların koyunları var” demiş. İkinci gün gittim, deniz kenarında bir sürü yatıyor. Çobanları tuttuk, hayvanların kimin olduğu sordum.

-”Ahmet Efendi’nin’ dediler.
Çete göndertdim, Ahmet Efendi geldi.

-”Bu hayvanlar senin mi?” dedim.
-”Benim değil” dedi
-”Çobanlar senin olduğunu söylüyor” deyince, çobanlara döndü, Arapca:
-”Niçin yalan söylüyorsunuz, beni öldürtmek mi istiyorsunuz, bu hayvanların kimin olduğu Kumandan bilmiyor mu zannedersiniz?” demesi üzerine
-”Doğru söyleyin” dedim.
-”Efendim, Setrek ve Mıgırdıç ve Helvacı Arif’in” dediler.

Bu isimler Fransız müteahhitleri.

s.61.
Bunun üzerine, iki çobanla birlikte, gece hayvanları sürdük. Köyden dışarı çıkınca, çobanın biri yanıma yaklaştı:

-Beyefendi, bu hayvanların daha bir kısmı Mersin’in dışında, dedi.
-”Yalan söyleme” dedim.
-”Yalan değilim” dedi.

Çetelerden bir kısmını yanıma aldım, çoban beraber. Nihayet, şimdiki silonun kuzeyinde, şose kenarında kum tepeleri üzerine yatıyor. Fakat, vaktiyle Baruthane vardı. Tam Baruthane ile karşı karşıya, sürü ile Baruthane arası 250 metre kadar. Baruthane’nin yanında bir top var. Nöbetçi geziyor. Çetelere şu talimatı verdim: “Ayakta yürüsek nöbetçi görecek, emekleyerek, yavaş yavaş sürünün içine girin. Evvela çobanları sonra yavaş yavaş sürüyü yürütelim.” dedim. İki çoban yakalandı.
Süngülerin muhafazası altında hayvanları yavaş yavaş yürüttük. Bir uzaklaşınca görün bakalım. Şayet düşmanın haberi olursa, harp gemileri projektörle ovayı aydınlatır ve bizi perişan ederdi.

s.63.
Nihayet, Karaduvar’dan giden sürüye, Bekirde Köyünde yetiştik. Yollarda yüz kadar hayvanı köylüler tutmuş. Kuşluk zamanı Hebilli’ye geldik. Hayvanlan saydık, 500 koyun, 800 keçi tam 1300 küsur hayvan getirdik. Fakat, o zamanın dini inancına göre askerler:
“Haram, biz yemeyiz”, diye direndi.

Civanyaylağı Köyünde (62) o zamanın üleması olan Haca İlyas Efendi vardı. İkinci gün gittim, Hoca’yı buldum. Hoca: “Şimdi gelişigüzel fetva olmaz, yarın, oğlum Yusuf icazetlidir, mahallinde fetvasını versin” dedi. İkinci gün Hoca geldi, kitabını açtı okudu. Son şu cevap:
“Silahlı olarak vatana giren düşmanın demi (kanı) heder, malı helal fetvasını” verdi.
Bütün cephede, yeni teşekkül eden mevcuduna göre dağıttık ve ondan sonra iaşede güçlük çekmedik. Tam 14 Mayıs idi.

s.65
8 Mayıs 920 Bir gün Tekkeli Hacı, Tekke Köyünden (63) İbrahim Etiler Tekkeli Hacı’dan Adanalıoğlu (64) halkı ve Kazanlı Köylüleri ile konuşmak için, Tekkeli vasıta oldu. Bir akşam 10 süvari ile birlikte Tekke Köyüne gittim. Hacı’yı da alarak evvela iki adam, Mürşit Süleyman ve Hasan Ağa ile karşılaştık, konuştuk. İcap eden talimatı verdik. Sonra batıya doğru yürüdük. Tekkeli sık sık kamçıyı üzengiye çarpıyor ve epises (epeyce) çıkarıyor. Hiçbir işaret yok. Ovada sazlar içinde giderken, nihayet, epice uzaktan “tak tak” bir işaret verildi, gittik. Bir manda arabasının üzerinde üç adam. Bizi görünce hemen atın başına geldiler. “Hoş geldiniz” diyerek, elimize sarıldılar. Verilen talimat üzerine süvariler sağa sola dağıldı. Arabanın üzeri halı ile döşeli idi. Oturduk, epice konuştuk. Doğu taraftan dört nal, bir süvari, verdiğim talimat üzere:

s.67.
-”Süvari alayımız Hacıtalip İstasyonu (65) civarında emrinizi bekliyor.”
-”Git söyle, Komutanın emri geri gideceksiniz. Karacadağ Köyünün (66) kuzeyinde, Deliçay kenannda istirahat.”
İkinci bir süvari:
-”Sarıibrahimli Köyünün (67) güneyinde emrinizi bekliyor” dedi.
Aynı emir:
-”Deliçay’da istirahat.”
Üçüncü bir süvari:
-”Topçu alayı Karacailyas Köyü kuzeyinde emir bekliyor.”
Süvariye aynı emir:
-”Karacadağ arkası, Deliçay kenarı.”
Bu durumu gören Kazanlılı üç kardeş; Esirzade Yusuf, Esirzade İbrahim ve Ahmet, üç kardeş, şöyle de bir kalem (kelam olabilir):
-”Mustafa Kemal Paşa ile Toroslar’a kadar beraber geldik, mühim işi çıktı. Bilhassa, Esirzadelere selamımı söyle dedi, dedik. Artık, her tarafı çete inandılar.
Nihayet, onlardan istediğimiz, ovaya indik, süvariye ihtiyaç var. Sonra, askerin ayağı çıplak, çünkü, uzun yoldan geldik.

s.69.
İki gün sonra 5 binek atı ve üçyüz (300) çift ayakkabı gönderdiler. Ayrıca, Karaduvar Köylüsü de iki binek atı ve elbiselik kumaş, ayakkabı getirdiler. Karaduvar’dan Çalış Ahmet, bir zaman sonra, Tümen Komutanı Nuri Conker’e otomobil lastiği de gönderdi. Artık ova köylülerinin yardımı oluyordu. Akşamlan sık sık Kazanlı ve Karaduvar Köylerine gideriz. Kendim çok kıyafet değiştirirdim ve sık sık atımı da değiştiririm.
Adım Osman Muzaffer olunca, halk, beni iki adam zannederlermiş. Bir gün, Esirzade İbrahim, Tekeli Hacı’ya:
-”Hacı Bey, Osman Bey mi büyük, yoksa Muzaffer Bey mi?”, sorusu üzerine, Tekeli:
-”Osman Bey Alay Kumandanı, Muzaffer Bey ise Fırka Kumandanı”, demiş. Harbin sonuna kadar, onlarca iki adam olarak tanındık.

s.70.
25 Nisan 936 tarihinde birkaç süvari ile Burhan (68) ve Teke Köylerini geçerek,Yanpar’a geldiğim zaman, rahmetli Muhsin Bey, kendi köylerinin gençlerini toplamış ve 12 silahlı arkadaşı ile köylerindeki cami yakınında beni selamladılar. Ben, kuvvetin takviyesine yardım ettim. Bölük haline gelinceye kadar iaşelerini de temin ettim. Bölük haline geldi ve Mitat Toroğlu ile Muhsin Bey birleşti. “Bozkurt Müfrezesi” namını alarak, kuvvetlice bir müfreze oldu.

s.71.
Mahsuller yetişme ye başladı, iaşetle güçlük çekmedik. Şöyle ki: Yuvanaki Çiftliği’ninyetişen mahsullerini gece biçtirip ve sürüp, savurduk. Hatta, evinde yiyeceği olmayan çetelere de verdik. 13.5.920 Su Bendi Harbi

s.73
10.5.920 ve 13.5.920 Mersin’in Su Bendi Savaşı

Mersin Grubu’ndan aldığım haberde, Fransızların  Su Bendi’ne bir  harekât-ı askeriyye yaparak, şehrin suyunu salmak üzere, 10 Mayıs’ta bir keşif harekâtı yapmış ise de, kat’i harekatı l3 Mayıs’ta yaptı. Bir gün evvelden hazırlandık. Cephede bir setir hattı bırakarak, 180 mevcutla akşamdan Buluklu Köyü’ne geldik. Akşamdan Çavuşlu Köyü sağ ve sol taraflarına ileri karakollar yerleştirdik. Şafakla, Çopurlu güneyindeki Sarıkaya sağcenah, solcenah ise Çavuşlu’nun doğusundaki ve taş ocaklarını tuttuk. Nihayet, kuşluk zamanı düşman, büyük bir kuvvetle yürüdü. Bir süvari bölüğü de şimdiki Osmaniye Mahallesi’nin üzerine çıktı. Milbahçe tarafına döndü. O cephede bulunan kısım askerlerin ani ateş baskınına uğradı, geri kaçtı. Çopurlu’da: bulunan Çavuşlu’lu Ömer Çavuş ile Hıdır oğlu Ali Efendi

s.75.
Kumandasındaki benim bir takım ile Şeref Genç’in 17 kişilik kuvveti, VezirÇavuş’un müfrezesi ve bir makinalı tüfek ve daha bazı müfrezeler hep birden ani bir ateş baskını yapıldı. Savaş iki saat kadar devam etmiş ise de, düşmanın ise karadan, denizden top ateşlerine rağmen, çetelerin kahraman saldırılarına dayanamayarak, büyük zayiat vererek, ölülerini dahi alamayarak kaçtı. Bu savaşa, rahmetli Müdafaa-i Hukuk Reisi Hacı İshak ile Müdafaa-i Hukuk A’zası Yanparlı Hüseyin Efendiler de bizzat iştirak ettiler. O bir taraftan, Hıdır oğlu Ali Efendi de Çopurlu’ daki takımımızla birlikte harbe katılarak büyük yararlıklar göstermişlerdi. İşte, memleketin hem ileri gelen eşrafı olmakla beraber, yaşlı başlı ağaları aralarında gören çeteler, kıyasıya saldırıyorlardı. Hep öldüler, ruhlan şad olsun.

s.76.
Su bendi Harbi olduğu zamanlarda, müfrezemin sağcenahı Hamzabeyli Köyü,solcenahı ise, Sarıibrahimli Köyü idi. Yanımda başka subay yok, yalnızım. Şu kadar ki, Yanpar Takımı’nda Muhsin Beyle yeni vazifeye başlayan Mithat Toroğlu vardı.

s.77.
18 Mayıs 920. Mersin Müdafaa-i Hukuk seçimi olmadan bir hafta evvel Hacı Bey, Hıdır oğlu Ali Efendiye bir mektup yazdı. Tarsus Müdafaa-i Hukuk Reisi Salih Beyle görüşmek, “belli günde Iğdur Pınar’ın başında akşam birleşelim” demekteler. Salih Bey’e süvari gönderdim. Namrun (Çamlıyayla)’a (69) gitmiş. Akşam yalnız geldim, üç kişi bekliyor. Hacı Bey, Hıdır oğlu Ali Efendi, Süleyman Fikri Bey. “Biz, senin vasıtanla Seluh Bey’i istedik. Bize o lazım”, dediler. Fakat, beni sorguya çektiler:
-”Size kumanda eden kimse var mı? Silahınızın, cephanenizin bir menba-ı var mı? Bir kanun veya bir tüzük var mı?”.
Cevap: -”Bir kanun maddesi var, o da idam. Biz ölümü her zaman bekleyenlerden ve kelleyi koltuğa alanlardanız”
Bunun üzerine ses kesildi, ayrıldık.
İki gün sonra Salih Beyle birleşildi. Konuştular, mutabık kaldılar. Meğer, iki Müdafaa-i Hukuk Reisinden müsaade alarak, Hacı Bey, Mersin’deki ev eşyasını köye taşımak için, arpa, buğday, saman götürüp, dönerken ev eşyası getirecekmiş.

s.79.
Mutabık kaldılar, bana da:

-”Sen ne dersin?”.
-”Öyle şeye karışmam, ben harp ederim”, dedim. Gittiler.

İki gün sonra, Çevlik Köyü’nden (70) Deli Bey Mehmet Bey yanıma geldi. Emin Ressa, Çiftlik Değirmeni’nde kendi cephesindeki müfreze kumandanlarını toplayıp bir karar almışlar.
-”Hıdır oğlu ile Hacı Bey ortadan kalkmazsa memleket kurtulmaz”, diye, bu iki gişi hakkında idam kararı aldıklarını Deli Bey geldi, bana söyledi. Hemen Emin Ressa’ya yazdım.
-”Sakın yanlışlığa meydan verme, ufak bir hareketin hayatına mal olur”, dedim ve bu yazıyı emin bir süvari ile gönderdim.

s.81.
Emin Ressa’nın bu sırrı açığa çıkınca, aramızda bazı yazışmalar oldu ve çok gerginleşti.
Bu sırada, cephesine bir tamim:”Hıdır oğlu Ali Efendi’yi azlettim, yerine yenisi seçilecek demekte ve altına da “Umum Cephe Kumandanı ve Mersin Mutasarrıf Vekili”. Halbuki, kendi emrindeki müfrezelerin asker mevcudundan, yalnız benim mevcut o günlerde 200′ün üstünde. Sağ cenahım Hamzabeyli, sol cenahım Sarıibrahimli Köyü’dür.
Nihayet, seçimden evvel, Jandarma Galib’e yazdım. Bölüğünde olan 20 süvari Musalı’lı Eyyüp Çavuş Kumandası’nda geldi. Yeni teşkil ettiğimiz Bozkurt Müfrezesi, Bölük Kumandanı Mithat Toroğlu 15 süvari, kendi bölük süvarilerimi aldım, hareket ettim. Hebilli’den Cerit’e geldim. Silahı, hayvanı olan iltihak etti. Camili, Resul, Buluklu (71), Çopurlu’dan. Nihayet, Çavak Deresi’inde bir yoklama yaptık. Tam 70 süvari olmuş.

s.83.
Emin Ressa’nın bütün müfrezelerinin 25 süvarisi Çavak Deresi’nde bizi karşıladı ve selam durdular. Emir verdim, Müdafaa-i Hukuk Dairesi yakınına indik. O gün, Hacı Bey de Mersin’den çıkmış, orada bizler malum, pür silah, fişek, bomba felan. Hacı Bey, Hıdır oğlu’nu göndermiş:
-”Üzerindeki silahı çıkarsın da, Emin Ressa’nın yanına öyle gidelim”, demiş. Hıdır oğlu’na:
-”Biz çadırda doğduk, çayırda ölürüz. Asker, bahusus çete silahını bırakamaz. 70süvari, 300 piyade de dışarda bekliyor”, dedim.
Emin Ressa ise, Emirler Köyü’nün kuzeyinde “Gelecek” denilen mevkide açık ordugâha çıkmış. Ama, Hacı Bey, biraz bana kızmış. Onlar, Emin Ressa’yı gözlerinde büyütüyor.    Bir blöf: Seçme 6 süvari kendime muhafız. Üç süvari benden ilerde, üç arkamda. Bunlar benim muhafız. Hareket emri verdim. Süvarinin yansı benden ilerde, yansı geride gelecek.

s.85.
Emin Ressa’nın Karargâhı’nın olduğu tarlaya çıkınca, biri sağa, biri sola. Arkamdan gelenler de yine biri sağa, biri sola. Karargâhın bulunduğu sahayı kordon altına alacak. Verilen emir tamamen yapıldı. Kendim sahaya çıkar çıkmaz, ortaya, haymenin olduğu yere sürdüm. Emin Ressa, beni karşıladı ve kucakladı ve:
-”Bir daha birbirimize yazışma felan yapmayalım”, dedi. Haymeye oturduk, altı süvari atları teslim etmişler, haymenin etrafını dolaşırlar.
-”Arkadaşlar, gidin istirahat edin”, dedi. Gitmediler. Biraz sonra, bir daha tekraretti. Gitmediler. O sırada, Yanparlı İsmail Gücük Bey:
-”Kumandan Bey, biz, kumandanımızdan 6 adımdan fazla ayrılmamak için milletten emir aldık”, dedi.
Emin Ressa düşündü, ses yok. Nihayet, seçim başlayacak. Sandık başkanı Yalınayak’dan Mehmet  oğlu Arif. Ben de yanımda beraber gelen Canbaz Ziya Bey’e dedim ki: “Sen de bizim taraftan bulun”.

s.87.
Arif, Ziya’yı kabul etmemiş. Ziya geldi, söyledi. Gittim. “niçin kabul etmeyon” dedim ve Arif’i tehdit ettim. Hemen, Emin Ressa’ya gitmiş. O da “bulunsun”, demiş.
Seçim bitti. “Erçel’den Ayıcı Hüseyin Reis”, diye, tasnif neticesini bağırdılar. Ama ortalık elektriklendi.

15 (kişi) kadar bir grup 150 metre kadar ayrı konuşurken, Şükrü Gül: “İçimizdeEmin Ressa’nın oğlu var, işte”, demesi üzerine, Hacı Bey:
-”Oğlunun da, babasınında”, dedi, küfürü bastı. Oğlan koşarak gitti bir. Emin Ressa, uzun adımlarla geldi, ama hemen vaziyet aldık. Hacı’nın:
-”Ne emreden, memleketin kaderi Ayıcı Hüseyin ‘e teslim edilemez. İşte, 70 süvari,300 piyade daha geriden sarmış”, demesi üzerine,
-”Git, Hıdır oğlu ile konuş”, dedi, gitti. On dakika sonra bir alkış. Hacı Bey “Reis” ve diğer a’zaları okundu. Vakit epice geçti, akşam yaklaşıyor. Emin Ressa:
-”Hacı Bey misafirim, siz de

s.89.
buyurun, dedi. Ben:
-”Saat oniki alaturka saat akşam namazı Hebilli’de bulunmak üzere milletten izin aldım”, demem üzerine, şaşırdı.Daha sonra, Hacı Bey Kaymakam oldu, sonuna kadar devam etti. Emin Ressa, asker de hiç askerlik bilmez, fakat komitecidir ve korkak da.

s.91.
4 Temmuz 920Temmuz’un ilk günlerinde Fransızlar, Karaduvar Köyü’nün öşürünü kesmek üzere, Mahmut isminde bir Türk’ü memur göndermiş. Haber aldık, gece adamı bulup, “öldüreceğiz”, diye tehdit ettik ve “bırakırsak, gidip bizim söylediğimizi kumandana söylersen seni öldürmeyiz”, dedik. Söz verdi, bıraktık. Köylüye de: “Şehre bir yumurta dahi gidemez”, dedik. İkinci gün, Gudubes’e taarruz etti, perişan olarak kaçtı.

s.93.
1 Ağustos 920Düşmanı Gudubes Köprüsü’nden ve Yaka Köy karakolunu temizledikten sonra,bir gün Karaduvar’dan Ahmet Çalış Efendi, köyden gıda maddeleri, yiyecek götürdüklerini ihbar etmesi üzerine, ihtiyar heyetini sıkıştırdık ve Yaka Köy’e kadar götürdük. Gece, sabahtan erken, bir torpido Kazanlı önüne gelerek, bütün cepheyi ateş altına aldı. Bütün cepheleri bombardıman etti. Muaşşirin geri gönderilmesi ve ihtiyar heyetinin tazyik edilmesi sebepti. Piyade kıt’ ası ise sokulamadı. Karacailyas ile Gudubes arasından geri döndü, ileri sokmadık.

s.95.
5 Ağustos 920. İkinci Gudubes Harbi. Sabahın erken saatlerinde Yeşiltepe’deki gözcü:

-”Düşman gemisi Kazanlı istikametine geliyor” haberini verdi. Biraz sonra nöbetçibağırdı:
-”Karacailyas ilerisinden şoseden piyade yürüyüş kolu”, diye ihbar üzerine, emir verdim, ovadaki karakollarının hatt-ı asliye çekilmesini emrettim. Düşman Gudubes Kalesi karşısından Kal’a istikametine döndü ve Kal’a’nın yanında avcı hattı teşkil etti. Bize doğru yürüdü ve bir sebel topunu da tren hattı üzerine, Gudubesle Karacailyas arasına yerleştirdi.    Denizden, karadan bütün cepheyi alt üst ediyordu. Nihayet, düşman piyadesi ateş menziline biz de ateş açtık. Artık muharebe

s.97.
bütün siddetile devam ediyor. Süvari takımına daha evvelden:”Burhan Köyü’nün batısında meskür bir yerde benden emir alıncaya kadar bekleyin” dedim. Çünkü, Karacailyas kuzeyinden, sağımızdan gelecek düşman süvarisine karşı koyacaklar harbin en şiddetli anlarında emir almadan, heyecana kapılarak süvari avcı hattı, tren hattındaki topa hücum etti. Ne çare, ne kılıç var ne mızrak var, sadece bir tüfek. Topun yanındaki muhafızlar ve top kısa şarapnel, piyade ateş ediyor. Çok yaklaşınca, bir şey yapamayacaklarını anladılar ve geri döndüler. O sırada, süvarinin biri attan düştü. Evci Köyünden Zennun Çavuş’tu. O’nu gören arkadaşı Çerkez Matar Mahmut, Zennun’u terkesine aldı, kurtardı.

s.99.
Düşen süvarinin atını, bir piyade nefer sürüne sürüne gitti, alıp getirdi. Düşen yaralı Evci Köylü Zennun Çavuş’tu. Süvarilere komuta eden Tekkeli Hacı İbrahim Etilerle Yanparlı İsmail Gücük Bey’di. Sonra, Zennun, Gözne Hastanesi’de tedavi oldu.
Vakit öğle oldu. Kır hayvanlı iki büyük heybe, iki tuluk su, bir heybe ekmek katık. Kim olduğunu öğrenmek istedim. Başka kadın da var amma, O yabancı geldi. Sordum:

-”Bacı nerden geldin?”
-”Taşçılı Köyü’nden (72)”, dedi.
-”Kimlerdensin?”, dedim.
-”Beylerden”, dedi. Meğer, Ulaş (73) Beyi’nin Hatunu Emine imiş. Harp devam ediyor, cephane azaldı, askerin maneviyyatı sarsıldı. Bu çaresiz.

s.101.
sıkışık anda, Evcili Çocuk İbrahim’i siperden çağırdım ve Keşlik’den Beşir Ali Çavuş’u da güya düşmanın sağından vurması için bir manga askerle Çocuk İbrahim ise, iki arkadaş alarak, Gubübes Deresi’inden, düşman gerisinde çiftlik damında. “Dam üzerinde beş altı kişi. Batarya dürbininin başındakiler Kumanda Heyeti’dir. Onlara bir ateş edin”.    Çocuk İbrahim, iyi nişancı olan Pala Hasan ve Evcili’den Çakal Ahmed’i aldı. Gudubes Kandağı’na indiler. Beklerken, bir el silah patladı. Damın başı karıştı. On dakika sonra, cephedeki düşman perişan surette kaçtı. Ölü ve yaralı bıraktı. Şehirden gelenlerden öğrendik, yüzbaşı vurulmuş ölmüş. Bu savaşta zaferle bitti.

s.102.
İştirak etmediğim savaşlar.3 Nisan 920. Arpaçsakarlar Baskını. Birkaç ev yaktı. 6 kişiyi de Adana’ya götürüp hapsetti.

19 Nisan 920. Birinci Eshab-ı Kehf Savaşı.
18 Temmuz. Tarsus Bağlar Savaşı.
26 Ağustos. İkinci Huruç Hareketi.
6 Nisan 919′da Kurudere’de, Ermeniler imha edildi.
26 Ağustos 920. İkinci Huruç Hareketi.
17 Mart 920. Başnalar Savaşı. Bu savaşa 21 çete gönderdim. Harbe iştirak ettiler,zaferle sona erdi.
10 Teşrin-i sani. İkinci Eshab-ı Kehf Savaşı.
25 Teşrin-i sani. Emirler Savaşı.

s.103.
6.8.920 Altı Ağustos günü Birinci Huruç Harekâtı oldu ve Teke Ziyaretini de düşman işgal etti.

s.104
24 Nisan (920) Mutlu Yüzbaşı Yaşar, Tarsus Grup Kumandanı tayin edilmiş. Esenli’den geçerkenbizim esirleri almış. Yaveri Tarsuslu Öğretmen İsmet de var. Haber alınca arkalarından gittim. Niçin bizim esirleri götürdüklerini sorunca, hatalarını itiraf ettiler ve anlaştık. Beraber Karadiken’e vardığımda, Erçel’den gelen Mustafa Nail ile Çopurlu’lu Ziya’yı buldum. Esirleri Mustafa’ya verdim ve Ziya ile Hebilli’ye geldik.

s.105.
Üçüncü Gudübes Savaşı.
16/17 Ağustos Gudubes Küçük Ziyaret Savaşı:
Bağlar Savaşı’nda attan düşmüştüm. Hasta olduğumdan, müfrezeye Süleyman Fikri Mutlu vekâlet etmekte idi. Ben de göz hastanesinde idim.
Taarruz haberini alınca, hemen bir müfrezenin yanına geldim. Ama emr-i kumandayı almadım Fikri Bey idare edecekti.
Verilen emre göre hareket edildi. Sağ, sol ile irtibat temin edildi, tel örgü kesildi. Süngü hücumu ile düşman kovuldu. Şehit, yaralı var. Düşmandan da esir ve ölü var.
İşte bu savaşta hücum sırasında yaralanan Süleyman Fikri Bey de, göz hastanesine kaldırıldı. Ne çare ki, gözünün birini işte bu savaşta kaybetti.
Tepenin korunmasına Jandarma Galip memur edildi ise de, kaçan düşman tekrarişgal etti, Galip kaçtı.

s.107.
2 Teşrin-i evvel 336–920

2 Ekim 920.
Sağcenah Mıntıka kumandanlığı’ndan aldığım tahrir-i emirde: “Cephede bir setir hattı bırak, acele Ulaş’ a gel”.
Emri alır almaz hemen cephede bir setir hattı bırakarak, bütün mevcutla, yani 180 mevcutla akşam hareket ettim. Sabahın erken saatlerinde Ulaş’ a vardım. Grup Kumandanı Bağdatlı İbrahim Bey’i ve Topçu Kumandanı Ali Yaver Beyleri buldum.
“Veli Haşim, Karadirlik civarında düşmanın bir müfrezesini çevirmiş hementeslim olmak üzere imiş”, dediler.
Askerlerimizi Ulaş’ta bıraktık. İbrahim Bey, Mithat Toroğlu gittik, muharebe meydanına vardık. Harp eden kıt’alar: Genç İzzet, Ömer Nazmi Çiftçi, Veli Haşim. Veli Haşim biraz geride.

s.109.
harbi idare ediyor. Sorduk: “Düşman zayıfladı”, dedi. Veli Haşim:
-”Tarsus’tan gelecek kuvvete karşı bir kuvvet gitti mi?”. İbrahim Bey:
-”Jandarma Galip gitti”, dedi.
-”Eyvah, Galip’e güvenilmez, Osman Bey ne olur müfrezenle Akgediği tut” dedi.
-”Olur”, dedim.
O anda bir de yanımıza bir mermi düştü. Baktık, düşman süvarisi Akgedik’ten,Ulaş tarafına geçiyor, hemen kıt’amız başına koştuk. Ama geldiğimiz zaman başıboş olan müfrezelerimiz dağılmaya başlamış,. Harb etmek imkanı yok. Cin Köyü (74) istikametinden çekildik. Ama mevcudun onda biri yok, kalmamış. Nihayet, Karadiken’ e geldim. Dağılan  askerin arkasından git, olmaz. Yanımda tek süvari Hacı Çiftçi Zekeriya.            Taşçılı’ya geldim, Galip rast geldi.
-”Niçin kaçtın”, dedim.
-”Asker harbi kabul etmedi” dedi. Yalan.

s.111.
Musalı Köyü’ne geldim. Veli Haşim’in evine indim. Annesi sordu, “Şamlar’a çekildiğini”, söyledim. Nihayet, Çelebili’ye akşam geldim, Yanparlı Hüseyin’i buldum. Mut Takımı ile uğraşıp durur. Lütfi ismindeki subayı Karapınar Kebeni’ne gönderdim. Biraz sonra, ben de Dalakderesi’ne hareket ettim. Buladan Çukuru’nda babamla karşılaştım. Beni aramaya çıkmış, geri çevirdim, Dalakdere’ye geldim. Mersin Grup Kumandanı Ethem Beyle Kaymakam Hacı Bey’i buldum. Hacı Bey, kaçan Mutlular’ı Bozmezar’ da yakalamış, silahlarını ellerinden almış. Oradan da yürüdüm, Korucular’da bir kısım askeri buldum, “cepheye” dedim. Kerimler’e vardım, beni gören hemen cepheye. Nihayet, Yeni Köy ve Evcili’ye vardım. Çocuk İbrahim’e uğradım. Birde Baktık 45 kişi Karatepe yolundan gidiyor. Biraz sonra, biz de Gözne’ye akşama geldik.

s.113.
Gözne’ de kaldım. Sabah erkenden geldim ki, tek nefer noksan değil, Bütün asker cephede. Milli Mücadele anında yalnız bir defa çete dağıldı ve 24 saat geçmeden yine düşmanın karşısına toplandı.
İşte, bu bozgundan istifade eden düşman, Sarıibrahimli Köyü’nü işgal ederek,oraya da yerleşti. Karayayla’da (75) bir tabur yerleştirdi.

Karargahım Karacadağ’da (76). Bir gün birkaç süvari ile cepheyi gezerken, Burhan Köyü’ündeki Karakol Kumandanı Beşir Ali Çavuş karşıladı.
-”Efendim, düşman beyaz bayrak çekti siperlerine, ne dersiniz ?”
-”Siz de çekin”, dedim.
Burhan’ın doğusunda gedik var. Düşman tarafından eli beyaz bayraklı ikikişi bize doğru geliyor. Karşılarına Beşir Ali Çavuş’u gönderdim. Biri Türkçe biliyor, diğeri bir Fransız subayı.
-”Kumandanınızla görüşmek istiyor”, dedi.
-”Git söyle, buyursun görüşelim”, dedim.
-”Biraz sizin hattınızdan bize doğru gelsin”, demiş.
-”Vatanımda bir düşmanın ayağına gitmem”,

s.114.
dedim. Epi yaklaştı
-”Selam söyle, mütareke yapalım”, demiş. Ali Çavuş gidip geliyor.
-”Mütareke yok, harp var. Ta ki, vatanımızdan gidinceye kadar”, dedim.
Bir hafta sonra, Tarsus telgraf memurunun eline bir mektup vermişler. Bir katıra binmiş, geldi. Evrakı Pozantı’ya, tümene gönderdik, cevap geldi. İki gün sonra, evrakla beraber, telgraf memurunu gönderdik. Çok geçmeden anlaşma oldu ve harb de olmadı.

s.115.
26 Kasım 336 (26 Teşrin-i sani 920). Üçüncü Eshab-ı Kehf Taarruzu. Karargahım Karacadağ Köyü’nde. Sağcenah Mıntıka Kumandanlığı’ndan şöyle bir emir:” Cephede bir setir hattı bırak, acele Çakırlı Köyü’ne  gel”. Hemen cephede azbir kuvvet bırakıp, ikindi vakti Çakırlı’ya vardım. Çakırlı’da Genç İzzet var. Sordum:
-”Hazırlık emri aldım, ne olduğunu bilmiyorum”,dedi.
Ulaş’daki Veli Haşim’e telefonla sordum. O da:
-”Hazırlık emri aldım, ne olduğunu bilmiyorum”, dedi.
Şamlar Kumandanlığına açtım ve geldiğimi haber verdim. Şöyle bir emir:
-”Eshab-ı Kehf’deki düşmana taarruz”, dedi.
-”Kumandan Bey araziyi bir gezelim, yarına taarruz edelim”, dedim.
-”Bu akşam mutlak düşmanla temas yapılacak”, dedi
-”Mersin’den, Emirler’e harekât-ı askeriyye yapmıştır. Biz de buradan harekâtyapacağız”.

s.117.
Bunun üzerine, müfrezelerin cephesini, taarruz mıntıkasını bildirdi. Benim cephe Sucular Köyünün (79) qerisi, Akgedik (80), Sağımda Veli Haşim, solumda Mulla Kerim’in Müfrezesi. Harekât başladı. Akşam olmadan temas hasıl oldu. Sabaha kadar oyalama oldu. Sabahtan kat’i taarruz başladı. Düşmanın tel örgüsü kesildi. Fakat dağın tepesine, etrafına iki metre yükseklikte duvar çevirmiş. Hücum emri verdim. Tepenin doğu tarafından, çeteler tırmandı. ilk duvarın üzerine çıkan Gözneli Gök Mehmet. Duvarı çıkar çıkmaz düşman, Mehmed’in kolundan yapışmış. Mehmet geri sıyrılmak istedi ve bağırdı:
-”Arkadaşlar gavur beni tuttu.”
Bir asker ayağından, düşman kolundan derken Mehmet’in sesi kesildi. Süngülediler ve ölünce ses kesildi. Ama bizi bomba yağmuruna tuttular. Birkaç şehit, yaralı verdik.

s.119.
Akşam oldu, tepenin her tarafından bir taarruza hazırlanıyorum. Tam ortada bize görünen topun başına gelemiyorlar. Şafakla taarruza geçelim diye hazırlanırken, Veli Haşim’in bölüğünden, Sebilli Duran Çavuş, bir kağıt getirdi.

-”Nedir?” dedim.
-”Geri çekil emridir” dedi. Kibrit yaktık, okuduk.
-”Sabah olmadan Ulaş’a kadar çekilin.”

Gözneli-Gök-Mehmet1

GÖZNELİ GÖK MEHMET

Emri alır almaz çekildik. Şehitler oldukları yerde kaldı. Altı şehit verdim. Diğer müfrezelerden de 20′yi geçkin şehit var. Veli Haşim’den bir de subay, Kilisli Abdullah şehit.
Karacadağ’a geldim. Bir gün sonra, Eyüp Çavuş:
-”Gök Teslime geliyor” dedi.
Geldi, selam verdi.
-”Ne düşünüyon Muzaffer Bey, Mehmet şehit olduğu ise, vatan sağ olsun” dedi.
-”Siz sağ olun” diyebildim.

s.12I.
-”Mehmet’imin ölüsünü gömdünüz mü, mezarı belli mi?” dedi.
-”Hayır” diyebildik.
Teslime Teyze’yi odaya aldık. Dışarı çıktığım zaman, Teslime Teyze ağlayarak söylüyordu:
-”Öksüz büyüttüm, Şehit Mehmed’im, öksüz yavrularını kime bıraktın?” diye mani söylüyordu.
Hemen, bir hayvanla, Teslime Teyze’yi Gözne’ye gönderdim.
Biraz sonra, biri arkasında, birinin de elinden tutmuş, genç bir kadın. Sordum:
-”Nerelisin, nereden geliyon, adın ne ?”
-”Evrenli’den geliyorum, Akdam’dan Mulla Mahmud’un karısıyım. Adım da Hatice, kocamı sormaya geldim.”
-”Siz sağ olun” dedim. O kadın, bağıra bağıra ağlayarak döndü gitti.
İşittiğimiz, ikinci gün, Eshab-ı Kehf Dağı’na gelen Fransız Kumandanı, Gök Mehmed’in cesedini dıvar üzerinde görünce, bakmış, Mehmet’in tüfeğinde kayış

s.123.
yerine bir kıl ip, üzerinde bezden bir gömlek, yırtık bir şalvar, ayağında çarık. Bir de yaptığı harekete bakmış ve demiş ki:
-”Artık bu milletle harp olmaz demiş” diye söylendi.
Ve bu savaştan sonra, bir daha ufak müsademe bile olmadı. On harp oldu Fransızlar ile. Bundan sonra, muharebe muahede olmuş, harp olmamıştır.

s.125.
8 Eylül 921.

Garp Cephesine Hareket.Sene 921, Karargahım Cin Köyünden 8 Eylülde hareket ettik ve Kelebek İstasyonu’nda toplandık hareket ettik. O sırada, Sakarya Muharebesi çok şiddetli devam ederdi.
Mersin ve Tarsus Grubu, bir müfreze olarak hareket ettik. O sırada, Sakarya Savaşı lehimize dönmüş. Bizim müfreze İshaklı’ya vardık. Orada, Adana Müfrezesini de gördük. Her iki müfreze, İshaklı’dan güneydeki Sultan Dağı’nı aşarak, Eğirdir Gölü’nün kuzeyinden geçerek, Şuhut Kasabası’na vardık. Birkaç gün istirahatten sonra, Afyon Şehrinin güneyindeki Kalecik Köyleri civarında ve Düğen Dişi sırtlarında, Yunanlılarla oldukça kanlı bir harp oldu ve sonunda geri çekildik. Daha sonra, Kılıçarslan Beli’nde ve Tınaztepe ile Balmahmut sırtlarında savaştık.

s.126.
1922 Ocak ayının ilk günlerinde, Tarsus ve Adana Müfrezeleri hareket ederek, 5 Ocak günü Dinar’a vardık. Kolordu Kumandanı Fahrettin Paşa, bütün subay ve erleri istasyon garında toplandık ve Paşa bize, Adana ve havalisinin kurtulduğunu söyledi ve bizleri tebrik etti. Daha sonra, Çal Kazası na hareket ettik. Kıt’amız “Adana Müfrezesi’ adını alıyordu. Müfreze Komutanı Cevdet Bey’di.
Çal havalisinde birçok savaşlar yaptı. Bilhassa Şıh Elvan Dağında çok kanlı savaşoldu. Yunanlıların bir taburu imha edildi.
Şöyle de bir hadise oldu. Yukarı Seyitler Köyündeyim. Köyün ortasından ırmak geçer. Köyü birbirine bağlayan köprünün orta gözü berhava edilmiş. Doğu geçede biz, batı geçede Yunan. Her iki tarafın askeri siperde.
Bir gün nöbetçi: “Efendim, Yunan subayı çağırıyor” dedi. Yunan siperleri beyazbayrak. Ben de emir verdim, bayrak çekildi.

s.127.
Yunan subayı köprünün ucunda durur. Hemen kılıcı kuşandım, ben de yürüdüm. Beni görür görmez selam durdu. Bir geçede O, bir geçede ben. Konuşma başladı. Bir hayli olur olmaz konuştuk. Bu sırada dedi ki:
-”Sizin askerin kimisinin süngüsü daima takılı duruyor, neden?”, dedi.
Ben de hemen:
-”Onlar evlerinden çıkarken, Yunanlıları vatandan çıkarmayınca, süngüyü silahtan çıkarmaz, çünkü yemin etmiş” dedim.
Yunan subayı şaşırdı. Halbuki, süngünün kılıfı yok. Bu mesele Ordu Kumandanı Ali İhsan Paşa’ya kadar duyurulmuş, Paşa bizzat, sonra bana sordu, söylediğim zaman:
-”Çok iyi bir buluş, çok memnun oldum” demişti.
Buralarda çok zahmet çektik. Bilhassa paramız yok, çünkü maaş verilemiyordu. Nihayet, müfrezemiz tümen teşkilatı oldu. Piyade 14. Tümen, Adana’dan gelen müfreze 25. Alay, Tarsus’dan gelen müfreze 26. Alay, Mersin’den gelen müfreze ise 30. Alay numaralarını aldı ve Tümen Komutanı Çallı Ethem Bey geldi ve sonuna kadar savaşta bulundu.

s.128.
Büyük Taarruz’ dan evvel, tekrar Afyon cephesine geldik. Bir müddet sonra, BüyükTaarruz oldu. 15. Tümen, Tınaztepe’de ve Afyon’a doğru 14.Tümen, onun solunda Sandıklı’ya giden şoseye kadar daha solda Çiğiltepe’de 57.Tümen. Hep birden 26 Ağustos şafakla taarruz ettik. 27 Ağustos günü ikindi ye doğru cepheyi yardık. Sincanlı Ovası’na düşmanı döktük.
Cephe yarılmada 3 yerimden yara aldım ve ilk defa düşman, benim cepheden kaçtı. Yaralı olarak, Dumlupınar’a kadar gittim ve orada doktoru buldum. Beni geri çevirdi. Çünkü, yarada kangren görmüş. Bölükte kimse kalmamıştı. Yaralı şehit Evcili’den Eyüp Çavuş’a teslim ettim. Son anda atım da yaralanmıştı. Taburda yalnız tabur kumandanı ile yaverden başka hiç subay kalmamıştı, yaralı veya şehit.
Nihayet, Afyon’a geldim Bir gün sonra, daha evvelden yara alan Veli Haşim, Yüzbaşı Fasih Kayabalı, benim takım zabiti Niğdeli Tahir de geldiler.

s.129.
8 Eylül, “İzmir kurtuldu” deyince, her ne kadar doktorlar izin vermek istemedilerse ısrar ettik ve yaralı olarak hareket ettik. Birçok müşküllerle karşılaşarak, nihayet Ayvalık’da kıt’amızı bulduk ve kıt’alarımızda tedavi olduk. 1923 Temmuz’da tezkere aldık, eve döndük, ama ne çektik.
Afyonkarahisar Dumlupınar Meydan Savaşlarında gösterdiğim yararlığa binaen, Büyük Millet Meclisi’nin kararı ile, Atatürk’ün imza ve tasdiki ile bir kıt’ a takdirname aldım.
Harb-i Umumi’ de bir kıt’ a harp madalyası ve Alman Harp Madalyası ve Avusturya Harp Madalyası da almıştım. En son İstiklal Madalyası da aldım.
Geçirdiğim harp safahatı tam 9 sene sürdü. Şöyle ki: 7 Şubat 1330 yani 1914′tetalimgaha girdim.

s.130.
Sene 1339′da yani 1923′de tezkere aldım ki, tam 9 sene harple uğraştım, yaraaldım ölmeden döndüm. Şurasını açık söylesem: Hatıratımı yüzlerce sayfa sazsam bitmez. Ancak, birkaç savaş ve durumdan bahsettim. Yoksa, ciltlerle kitap olurdu ve yazdığımda kim okurdu?
Askerden tezkire aldıktan sonra da yoklukla uğraştık. Az çok bir miktar mülk edindik. Öğretmenlik, en son “Genel Meclis A’zası” olduk. Öğretmenlik, askerlik, genel meclis a’zalığı 37 sene faal hizmette bulundum.

Defterden ayrı vaziyetteki yaprak:

*Yaprağın bir yüzü.
17 Mart: Başnalar Savaşı
3 Nisan 920: Arpaçsakarlar Savaşı.
19 Nisan 920: Birinci Eshab-ı Kehf Savaşı,
18 Temmuz: Tarsus Bağlar Savaşı.
6 Nisan 919:Kurudere Savaşı.
26 Ağustos 920: İkinci Eshab-ı Kehf Savaşı.
26 Ağustos 920: İkinci Huruç Harekâtı.
10 Teşrin-i sani: Eshab-ı Kehf
26 Kasım 920: Eshab-ı Kehf’e son taarruz.
Üçüncü Gudubes Savaşı 16-17 Ağustos: Fikri Mutlu yaralandı.
24 Nisan 920: Mutlu Yüzbaşı Yaşar.
6.8.920: Birinci Huruç Harekâtı.
3 Nisan 920: Arpaçsakarlar Savaşı.

*Yaprağın diğer yüzü.
1 Mart.1920: İsyan ettim.
13 Mart:Tarsus Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni kurduk.
17 Mart: BaşnalarSavaşı.
8 ve 12 Martta: Jandarmalar geldi.
19 Nisan: İçme Savaşı.
27 Nisan:Tırmıl Savaşı
6 Mayıs:Çopurlu Müfrezesini kurduk.
14 Mayıs:Davarları getirdik.
8 Mayıs: Tekeli Hacı ile Kazanlı’ya gittik.
10 Mayıs: Birinci Subendi Savaşı.
13 Mayıs: İkinci Subendi Savaşı
4 Temmuz: Gudubes ilk savaşı. A’şar Memuru’nu sıkıştırınca.
1 Ağustos 920: Gudubes Savaşı. İhtiyar Heyeti’ni sıkıştırınca.
16-17 Ağustos 920 gecesi: Dördüncü Gudubes Harbi.
26 Teşrin-i sani: Üçüncü Eshab-ı Kehf Savaşı.

* Dr. Kemal ÇELİK.
Başkent Üniversitesi ATAMER Öğretim Görevlisi. 1947′de Adana’da doğdu. İlk ve orta öğretimini Adana ve Mersin’de tamamladı.
1969′da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümüne girdi. 1973′de mezun olunca, daha önceki mesleği Tarım Teknisyenliğinden ayrılarak 1974′de öğretmenliğe başladı. Alata Tarım Lisesinde ve kısa bir süre İçel Kolejinde öğretmenlik yaptı. Daha sonra Siirt’e atandı. 1983′de girdiği sınavda başarılı olarak 1984′de Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Görevlisi oldu. Bu görevi sırasında sırayla Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Inkılabı Tarihi Yüksek Lisans Programı ve İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Cumhuriyet Tarihi sınavlarında başarılı olarak bu programları tamamladı. 1994-1998 yılları arasında Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi Tarih Bölümünde Yardımcı Doç. Dr. olarak görevini sürdürdü. 1998′de emeklilik istedi. Aynı yıl Başkent Üniversitesi Atatürk Araştırma Merkezi Öğretim Görevlisi kadrosuna atandı.
Eserleri: Milli Mücadelede Adana ve Havalisi (1918-1922), Türk Tarih Kurumu, Ankara 1999 Mut Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Karar Defteri ve Milli Mücadelede Mut, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 2000

1 Bk. Kapak resmi.
2 Doğum tarihi, Osman Muzaffer KOÇAŞOGLU, Hatıra Defteri, s.6′da 1889 (1905) olarak geçmektedir.; “Mücahitleri Tanıyalım: O. Muzaffer Koçaşoğıu-Alsancak Müfrezesi Kumandanı-”. Kuvayı Milliye, Yıl: 2. Sayı: 19, Ekim 1959. s.15′te ise 1891 (1307) olarak gösterilmiştir.
3 O. M. KOÇAŞOGLU, Hatıra Defteri, s. 5′te ve Kızı İclal TAN tarafından verilen bilgiye göre, Adana Öğretmen Okulu’ndan 1910′da mezun olmuştur.; a.g.m.. K.M., Yıl: 2. Sayı: 19. Ekim 1959, s. 15′te ise. mezuniyet Yılı 1912 olarak geçmektedir.
4 O. M. KOÇAŞOGLU. Hatıra Defteri, s. 5.; a.g.m., K.M., Yıl: 2. Sayı: 19, Ekim 1959, S. 15′te ise, İstanbul Yedeksubay Talimgahı’na gidiş tarihi 27 Şubat 1914 olarak gösterilmiştir.
5 O. M. KOÇAŞOGLU. Hatıra Defteri, S. 5.; a.g.m. K.M., Yıl: 2, Sayı: 19. Ekim 1959, S. 15.
6 O. M. KOÇAŞOGLU, Hatıra Defteri, S. 11, 12.
7 Çavuşlu. Mersin Merkez ilçeye bağlı bir köy.
8 Evci, İçel ili Tarsus ilçesi’ne bağlı bir köy.
9 O. M. KOÇAŞOGLU, Hatıra Defteri, s. 27.; a.g.m., K. M., Yıl: 2, Sayı: 19 Ekim 1959. s.15′te ise, kurduğu müfrezenin kişiden oluştuğu yazılıdır.
10 Erçel, Mersin Merkez ilçeye bağlı bir köy.
11 Belenkeşlik. Mersin Merkez ilçeye bağlı bir köy.
12 O.M. KOÇAŞOĞLU. Hatıra Defteri, S. 125-129.; a.g.m., K.M., Yıl: 2, Sayl:19, Ekim 1959, s.15.
13 Bk. EK.1 , Şeyh Sait isyanı nedeniyle Osman Muzaffer Bey’e gelen sefer emri.; a. g. m. K. M.. Yıl: 2, Sayı: 19. Ekim 1959. s. 15-18.
14 O. M. KOÇAŞOĞLU. Hatıra Defteri. s.130.; Osman Muzaffer Bey’in Kızı İclal TAN’ın mektubunda verdiği bilgilerden.; a.g.m. K. M. Yıl:2. Sayl:19. Ekim 1959. s.18.
15 Kızı İclal TAN’ın verdiği bilgilerden.
16 O.M.KOÇAŞOĞLU. Hatıra Defteri, s.129.;Takdirname için bk. EK-2.
24 Bk. EK. 4, Alay 56/1 Kumandanı Ahmed Naci imzasıyla, Osman Muzaffer Bey’e verilen terhis tezkeresi.
31 Bu kısmın devamı s. 11 ‘dedir.
33 Kurudere-Derebağ, Mersin Merkez ilçede.
34 Yavcalı-Hinnaplı, Mersin Merkez ilçesi Köylerinden.
35 Musalı. Mersin Merkez ilçeye bağlı bir köy.
36 Yenice, İçel (Mersin) ili Tarsus ilçesi’ne bağlı bir belde.
37 Çukurkeşlik. Mersin Merkez ilçeye bağlı bir köy.
38 Aladağ. Mersin Merkez ilçeye bağlı bir köy.
39 Sunturas ve Kılavur. Mersin Merkez ilçeye bağlı yerler.
40 Çavak:, Mersin Merkez ilçeye bağlı bir köy.
41 Bu kısmın devamı s. 33′tedir.
42 Gözne, Mersin Merkez ilçeye bağlı bir belde.
43 Keşlik, Mersin Merkez ilçeye bağlı bir köy.
44 Esenli, Mersin Merkez ilçeye bağlı bir köy.
45 Karadiken. İçel’in Tarsus ilçesi’ne bağlı bir köy.
46 Çopurlu. Mersin Merkez ilçeye bağlı bir köy.
47 Böğrüeğri. İçel’in (Mersin’in) Tarsus ilçesi’ne bağlı bir köy.
48 Dinikar, Mersin Merkez ilçeye bağlı bir köy.
49 Değirmendere. Mersin Merkez ilçeye bağlı bir köy.
50 Bekirde. Mersin Merkez iıçeye bağlı bir köy.
51 Arpaçsakarlar. Mersin Merkez ilçeye bağlı bir köy.
52 Emirler. Mersin Merkez ilçeye bağlı bir köy.
53 Çelebili. Mersin Merkez ilçeye bağlı bir köy.
55 Akdam. Mersin Merkez İlçeye bağlı bir köy.
56 Hebilli, Mersin Merkez iıçeye bağlı bir köy.
57 Deliçay, Mersin’in 10 km. kadar doğusunda.
58 Karacailyas, Mersin Merkez ilçeye bağlı bir köy.
59 Yaka Köy, Mersin Merkez ilçeye bağlı bir köy.
60 Yalınayak, Mersin Merkez İlçeye bağlı bir köy.
61 Evrenii, Mersin Merkez ilçeye bağlı bir köy.
62 Civanyaylağı, Mersin Merkez İlçeye bağlı bir köy.
63 Teke Köy, Mersin Merkez ilçeye bağlı bir köy.
64 Adanalıoğlu, Mersin Merkez ilçeye bağlı bir köy.
65 Hacıtalip istasyonu, Mersin-Tarsus arasında
66 Karacadağ, Mersin Merkez ilçeye bağlı bir köy.
67 Sarıibrahimli, İçel ili (Mersin  İli) Tarsus İlçesi’ne bağlı bir köy.
68 Burhan, Mersin Merkez ilçeye bağlı bir köy.
69 Namrun (Çamlıyayla), İçel (Mersin) ilinin yeni bir ilçe merkezi.
70 Çevlik, Mersin Merkez ilçeye bağlı bir köy.
71 Camili, Resul ve Buluklu, Mersin Merkez ilçeye bağlı köyler.
72 Taşçılı, İçel’in (Mersin) Tarsus ilçesi’ne bağlı bir köy.
73 Ulaş, İçel (Mersin) ili Tarsus ilçesi’ne bağlı bir köy.
74 Cin Köyü, İçel’in (Mersin’in) Tarsus ilçesi’ne bağlı bir köy.
75 Karayayla, İçel’in (Mersin’in) Tarsus ilçesi’ne bağlı bir köy.
76 Karacadağ, Mersin Merkez ilçeye bağlı bir köy.
79 Sucular, İçel’in (Mersin’in) Tarsus ilçesine bağlı bir köy.
80 Akgedik, İçel ili (Mersin İli) Tarsus ilçesine bağlı bir köy.

EKLER:
EK-I, Şeyh Sait İsyanı nedeniyle Osman Muzaffer Bey’e gelen sefer emri.

Senesi seferberliği
Numro (2)
Tarih-i imla fi 8 Kanun-ı evvel 340 (1924)
Tarih-i tebliğ 24 Şubat 1341 (1925)

(“Muvazzaf ve” – çizilmiş) İhtiyat
Ümerâ ve Zabıtânı için vakt-i sefere mahsus
“Tebliğnâme”
Memuriyet-i ve rütbesile ismi: Mersin’de Kerimler Karyesi’nde ziraatle meşgulihtiyat mülazım-ı evveli Hacı Hüseyin Ağa oğlu Osman Muzaffer Efendi.
Hal-i seferideki memuriyeti (musarrahan): Fırka 5. Piyade taburu, k(ıt’a) 2 takım kumandanı.

İşbu tebliğnâmenin tevdiini müteakip nihayet kırksekiz saat zarfında ber-vech-i bâlâ memur edilmiş olan mahalle hemen hareket edilmelidir. Zahr-ı varakaya tarih-i hareket terk edilecek kıt’â  veya mevki kumandanlığına veya ahz-ı asker şubesine kayd ettirileceği gibi tarih-i muvasalat dahi cedid kumandanlığınca kayd olunacaktır. Bila mazeret tehir edenler hakkında takibat-ı şedide-i kanuniye ifa kılınacağı ihtar olunur. 24 Şubat 1341
Mühür – İmza

Mersin Ahz-ı Askeriyye
Şubesi Riyaseti

EK-2.Türkiye Büyük Millet Meclisi Takdirnamesiyle Usûl-ı Taltif hakkında olup metniişbu varaka zahrında muharrer bulunan 152 numrolu Kanun mûcibince İstiklâl Muharebelerinde bil-fi’l ateş altında fevkalâde yararlık gösterenlere mahsus

TAKDİRNAME
Numro
729

Başkumandanlık Makamının inhası üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 16.10.38 tarihinde vukubulan üçüncü içtima senesi 120′nci içtimaının birinci celsesinde zirde künyesi muharrer Fırka 14, Alay 26, Tabur 1, Bölük 2 -rütbe ve isim- ihtiyat mülazım-ı evvel Osman Muzaffer Efendi’ye, 26-31/8/38 tarihinde vukubulan Afyonkarahisar-Dumlupınar Muharebeleri’nde ibraz eylediği yararlığı tebcilen (birinci) defa olarak işbu takdirname i’ta kılındı.

Mühür ve İmza

( Okunamıyor)

Takdîrnâmeyi alan zatın künyesi.
Fırka 14, Alay 26, Tabur 1, Bölük 2 ihtiyat mülazım-ı evveli

Osman Muzaffer Efendi bin Hacı Hüseyin
Mersin 8670

Terfi  fi  7.2 Şubat. 330, …..  fi  1 Mart 333.
İşbu takdirnamenin Türkiye Büyük Millet Meclisi Riyasetinden Müdafaa-i Milliye Vekâleti Makamına irsâlini nâtık tezkerenin tarih ve numrosu: 23.10.38 tarih ve 1847 numro.

İş bu takdirnamenin Müdâfaa-i Milliye Vekâleti Makamından kıt’a-yi âidesine irsâlini nâtık tezkerenin tarih ve numrosu: 3 Kanun-ı evvel 338, numro: 13221/33024.

EK- 4, Alay 26/1 Kumandanı Binbaşı Ahmed Naci imzasıyla, Osman Muzaffer Bey’e verilen terhis tezkeresi. …………

Kitabın baş tarafında bulunan OSMAN MUZAFFER KOÇAŞOĞLU’NUN ÖZGEÇMİŞİ ne ilişkin kısım bu sitede “Minnet ve Saygıyla” bölümündedir. Ulaşmak için bu satırı tıklayınız. 

Biyografik Bilgi

One Reply to “OSMAN MUZAFFER KOÇAŞOĞLU ANILARI”

Comments are closed.

scroll to top