,

Öyküleriyle Karacaoğlan / Sarı Edik Geymiş Goncu Kısarak – Ali UYSAL

Karacaoğlan.jpg

SARI EDİK GEYMİŞ GONCU KISARAK
Ak kuzuların meleştiği, doğanın cıvıl cıvıl kaynaştığı bir mevsimdi. Sevginin, sevincin otlarla topraktan fışkırdığı, çiçeklerle kokuştuğu, sularla akıştığı günleri yaşıyordu Çukurova, Toros Dağları. Karacaoğlan da havaya eksiksiz uymuştu. Elinde saz, dilinde söz güzellerin daha da güzelini arayıp duruyordu. Mersin denilen bir balıkçı köyünün denizle birleştiği yerde dolaştı. Hırçın dalgaların karaları dövüşünü izledi bir süre. Ne var ki dağlar dumaksızın onu çağırıyordu.
“Karacaoğlan der ki çöktüm oturdum
Bağ bahçe diktim de meyve bitirdim
Alnı top perçemli bir yar yitirdim
Bir köşende kaldı gümanım dağlar”
Diyerek yönünü dağlara çevirdi. Emirler denilen köye yaklaştığında oğlak sesi geldi kulağına. Köyden de davul sesi yankılanıyordu. Her iki ses de ilgisini çekiyordu. Davul demek saz ve türkü demekti. Oğlağın yanında da kız, ya da kızlar olurdu. Bir çoban çeşmesi başındaydı. Çeşmenin buz gibi suyundan kana kana içti. Avuçlarına doldurup yüzüne çarptı. Çok geçmeden oğlaklar meleşerek akın etti. Yanılmamıştı çobanı da güzel bir yörük kızıydı. Al ile sarı karışımı bir edik vardı ayağında. Başına da yeşil bir çalma (bağlak, baş örtüsü) dolamıştı.
Yörük kızları serbest olurlar. Çeşme başında epeyce söyleştiler. Köyde düğün vardı. Kimi zaman düğünlere ozanlar da gelirdi.
Karacaoğlan sabırsızlandı; koşar gibi gitti düğün evine. Eli sazlı genç aşığa köylüler aşırı ilgi gösterdi. Baş köşeye buyur ettiler. Kimse tanımıyordu onu. Köylünün tanıdığı bir ozan daha vardı düğün evinde. Ünlü bir ozandı. Hoş beşten sonra köylüler amaçlarını açıkladı: “Haydi bakalım aşıklar; sıra sizde. Saz çalıp türkü dinletin bize!”
Sözü ünlü ozan aldı: “Bizde adettir; ilk söz konuğumuzun olur hep.” Amacı acemi ozandan sonra çalıp söyleyecek, ününe ün katacaktı. Böylesi durumlarda Karacaoğlan nazlanmazdı hiç. Sazını kaptığı gibi yanık sesini salıverdi ortalığa:

Sarı edik geymiş goncu kısarak
Gidiyor da birim birim basarak
Anası huri de kızı beserek
Emirler’den bir kız indi pınara

Sarı edik geymiş goncu dizinde
Arzumanım kaldı ala gözünde
Böyle güzel m’olur köylü kızında
Emirler’den bir kız indi pınara

Meles gömlek geymiş vücudu nazik
Kollarını sıkmış altun bilezik
Aşnası kötüdür ceylana yazık
Emirler’den bir kız indi pınara

Karac’oğlan der ki n’olup n’olmalı
Keten gömlek geymiş kolu sırmalı
Anasın öldürüp kızın almalı
Emirler’den bir kız indi pınara

Türkü bitince herkes dondu kaldı. Büyük ozan gelip alnında öptü Karacaoğlan’ın. “Ben bundan böyle senin olduğun yerde saz çalmam! Ustamsın benim. Sazının üstüne saz, sesinin üstüne ses yok gayrı!” diyerek onu onurlandırdı.

 

Köy Enstitüsü mezunu, edebiyat öğretmeni. Özellikle halk kültürü, Karacaoğlan, N. Hikmet konularında konuşmacı, yazar.

scroll to top