,

Öyküleriyle Karacaoğlan Şiirleri – BEN SENİN KAHRINI ÇEKEMEM GÖNÜL

YÖRÜK.jpg

Ali UYSAL

Çukurovalı ozan Karacaoğlan elinde saz,dilinde söz dolaşıp duruyordu Bulgar Dağlarında.Diz boyu karaçalılar kaplamıştı her yanı.Aralarında boynu bükük mor menekşeler koku saçıyordu çevreye.Gök gözlü sümbüller boy gösteriyordu yer yer.
Koyun,keçi melemeleri, deve bozlamaları,eşek anırmaları bir birine karışıyordu.Bu arada çan sesleri de katılıyordu koroya. Gildirek, kıldırak, lümbürdek.Hiçbiri eksik değildi.
Cana can katan bir doğa yapısı vardı dağların.”Buralardan uzaklarda yaşayamam” diye düşündü.Bu bölgenin dağları taşları,çiçekleri,kuşları her şey O’nun varlığıyla bütünleşmişti,kucaklaşmıştı.
Birden yüz metre kadar ötesinden bir Yörük kızının geçtiğini gördü.Elinde güğümü vardı.Görüş alanına bir de çeşme takıldı.Belli ki suya giderdi Yörük kızı.O da çevirdi yönünü çeşmeden yana.Çok geçmeden çeşme başında birlikteydiler.
-Susadım;su içmek isterim.
-Sen Karacaoğlan mısın?
-Evet ben Karacaoğlan’ım.
-Bizim obada çok söylenirsin.Çoğu kişi bilir türkülerini;söylerler de.
-Obanızın adı ne?
-Yörük Durmuş obası;Durmuş Ağa oba beyimiz,sever ve sayarız.sana su vereceğim;amma bana bir türkü söyler misin?
-Adın ne senin?
-Hürü;Hürü benim adım.
Hürü’yü göz ucuyla süzdü Karacaoğlan.Göğsü nakışlıydı.Gözler ala,eller kınalı,gözler sürmeli şahin bakışlıydı.Al bir edik giymişti; goncu kısaydı.Gönlü takıldı kaldı Yörük kızına.Böyle güzel bir kıza türkü söylememek olmazdı.Bir yer bulup oturdu.Okşar gibi sazını aldı ellerine.Yanık yanık çalıp söylemeye başladı.Son dörtlüğü şöyleydi türkünün:
Karacaoğlan der ki konanlar göçmez
Bu ayrılık bizden arasın açmaz
Bir deli gönlüm var güzelden geçmez
Ne güzele doymaz gözüm var benim.
Gözleri doluktu Hürü’nün.Türkünün ezgisi ve sözleri tüm benliğini kaplamıştı. Karacaoğlan’la söyleşisini sürdürdü:
-Demek senin gözün güzele heç doymaz?
-Gönlüm güzele nasıl doysun! Az önce kara çalılar arasından geçtim.Boynu bükülü menekşeleri gözlemledim.Hiçbir gönül kayıtsız kalamaz o güzelliğe.Birkaç adım ötesinde de gök gözlü sümbül çıktı karşıma.Güzellik yarışında kesin kes menekşeden geri kalmaz.Yaşam benzeri güzelliklerle dopdolu.Ne demeye hakkım var deli gönlüme.
-Tüm o güzellikleri alabilir mi gönlün?
-Alır ;yarısı da boş kalır.
Hürü birden telaşlı bir korkuya kapıldı.Laf uzamış,zaman geçmişti.Huysuz bir ağası(ağabey) vardı.Güğümü omzuna alıp uzaklaştı çeşmeden.Eve giderken de Karacaoğlan’ı sorguladı:”Böylesine bağlanmak doğru olmaz.Bir kişiyle yetinmez böyleleri.Ne kadar da hoş bir oğlan!”
Karacaoğlan ise Hürü’ye yanıkmıştı. Oysa oraya Esme’nin yanından gelmişti.Esme’ye sevdalanmıştı.Şimdi Hürü’ye de sevdalıydı.Ne yapacak,nereye gidecekti bu gönlün elinden!Gönlü ile başı dertteydi.İstedikleriyle başa çıkmak olanaksızdı.Deli gönlüne gem vuramıyordu.İçinde herhangi bir duygu ve düşünce oluştuğunda yaptığı eylemin aynısını bu kez de yineledi:Bir taşın üstüne oturup can yoldaşı sazına sarıldı.Telli sazın ve yanık sesin ezgisi akıp gitti boşluğa.

Ben senin derdini çekemem gönül

Deli gönül gezer gezer gelirsin
Arı gibi her çiçekten alırsın
Nerde güzel görsen orda kalırsın
Ben senin derdini çekemem gönül

Santur mu istersin saz mı istersin
Ördek mi istersin kaz mı istersin
Tomurcuk memeli kız mı istersin
Ben senin derdini çekemem gönül

Çıkıp yücelere bakmak istersin
Coşkun sular gibi akmak istersin
Her güzelle yatıp kalkmak istersin
Ben senin derdini çekemem gönül

Karac’oğlan eydür okuyam yazam
Keleş değilim ki kervanlar bozam
Geyinsem kuşansam bir hoşça gezsem
Ben senin derdini çekemem gönül

Köy Enstitüsü mezunu, edebiyat öğretmeni. Özellikle halk kültürü, Karacaoğlan, N. Hikmet konularında konuşmacı, yazar.

scroll to top