,

SOLOİ / POMPEİOPOLİS – VİRANŞEHİR / MEZİTLİ : 2. BÖLÜM

lkokul.jpg

Kilikya / Çukurova Bölgesi’ne
İLK TÜRK YERLEŞİMLERİ
Karamanoğulları, Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubad döneminde bölgeye (iç-il’e) yerleştirilmişlerdi. Özellikle dağlık arazide, yaylalarda egemenlikleri sürmüştü.
1256 yılında Karaman Bey’in adını alarak kurulan beyliğin Moğollara ve Selçuklulara karşı mücadelelere giriştiğini ve 1276-77 yılında parlak bir biçimde yeniden ortaya çıktıklarını görüyoruz. (c1). Ancak yaklaşık yüzyıl sonra Memluk Sultanı el-Melikü’l-Eşref Şaban döneminde (1367-1376) tüm bölge ve kıyı şeridi Türkmenlerin eline geçer. 1375 yılında Kilikya Ermeni Krallığı ortadan kaldırılır.

İbrahim Hakkı Uzunçarşılı kitabının önsözünde yöreye ait bilgiler verir:
XI. yüzyılın son yarısı içinde Malazgirt Savaşı’ndan itibaren çeşitli tarihlerde Küçük Asya’ya gelen veya nakledilen Oğuz yani Türkmen boylarının bir kısmı “görülen lüzum üzerine” Bizans ve Kilikya sınırlarına yerleştirilmişler ve “uç’ta” muhafız olarak Anadolu Selçukluları’nın Batı ve Kilikya sınırlarını güvence altında tutmuşlardı ki Germiyan Eşref, Hamid, Menteşe Türkmenleri bunlardandır. … Kilikya yani Küçük Ermenistan Krallığı sınırında iskân edilen Karaman Türkmenleri de buraları Ermenilere karşı müdafaa etmişlerdi. (u1)

Türkmen Egemenliği
Ermeni Krallığı bittikten sonra bölgede Türkmen egemenliği başlar. Karamanoğulları sınırları, dağ geçitlerini ve limanları denetlerken, Üç Ok Türkmen boyları da Güneydoğu Anadolu’da; Kozan, Misis ve Adana tarafında Memluklara bağlı Ramazanoğlu Beyliği’ni kurarlar. 1352 yılında kurulan beylik 1514 yılında kısmen, 1608 yılında tam anlamıyla Osmanlı Devleti hâkimiyetine girmiştir. Karaman topluluğunun XII. yüzyıl ortalarında Orta Asya’da Maveraünnehir’de yaşadıkları biliniyor.

Karamanoğulları Oğuzlardan Salur boyunun Karaman şubesindendir. Bunların Afşar boylarından olduklarını belirtenler de vardır.

Güney (Doğu) Anadolu’da da XIV. yüzyıl ortalarında meydana çıkan Dulkadir ve Yüreğir Ramazanoğulları ise bu bölgeye önceden yerleştirilip sonrada beylik kurmak suretiyle Kuzey Suriye’deki Türk Aşiretlerinin riyasetini (Başkanlık) elde etmiş Türkmenlerdendir.
Karamanoğulları’nın ilk dönem bilgileri yetersiz olsa da Selçuklu hükümdarı Alâeddin Keykubat zamanında Rum ve Ermeni sınırlarında muhafız olarak Türkmen Aşiretlerinin yerleştirildiği sırada Karaman Aşireti de İç-İl ve Ermenek taraflarına iskân edilmişlerdi.

Güney sınırında önemi artan Kerimüddin Karaman’a karşı bir olay çıkmasından çekinen Selçuklu hükümdarı Rükneddin Kılıçaslan, 1256’da Karaman Beyi’ne Toros (dağlarının) kuzeybatısında Kilikya ve Konya sınırları arasındaki Ermenek Beyliğini “tımar” olarak vermeye mecbur olmuş ve erkek kardeşi ‘Bonsuz’u da “Candar” (zabıta müdürü-Jandarma komutanı) rütbesiyle yetkilendirmişti. (u2)

Karamanoğulları bir düşman saldırısında yine bu stratejik konumlarını değerlendirip; kendilerinde yeterli karşı koyma gücünü görmedikleri durumda, Toros zirvelerinde korunaklı yerlere çekilirlerdi. Tehlikenin geçmesi üzerine tekrar Konya ve Kilikya Ovalarına inerlerdi. (u3) Karamanoğulları denetledikleri ülke topraklarının coğrafi konumları nedeniyle siyasette ve ticarette başarılı olmuşlardı. “Türkiye’nin Tarihi” yazarı Seton Lloyd’un dediği gibi “tecim yolu” ile Anadolu’dan Doğu Akdeniz’e açılan Kilikya Kapılarını ve limanlarını denetliyorlardı. Eski dönemlerde, ülkeler ve şehirlerarasındaki mal akışı, belli ticaret yollarıyla sağlanırdı. Bu yolları kontrol edenler güce ve zenginliğe de sahip olurlardı.

Karaman güney sınırında bulunan Gökçe Köyü, Mersin’e giden kervanların durak noktasıydı. (k1)

İlginç rastlantı olarak Mersin’in ilk yerleşimi de Göğçeli veya Gökçeli olarak bilinir.
Karamanoğulları Toros geçitleri vasıtasıyla tüccarlardan aldıkları rüsumlarla (geçiş ücreti) önemli miktarda gelir temin ediyorlardı. Ayrıca Kıbrıs ve Ceneviz gibi deniz ticareti yapan gemilerden liman vergileri de Karamanoğulları’nın önemli gelirini oluşturuyordu. Bu iskeleler Anamur, Silifke ve Lamas (Limonlu) idi.

Karamanoğulları (1327-1417) bölgeyi bağımsız bir devlet olarak yönettiler. (u4) .

“Karaman Beyliği’nin ortadan kalkmasiyle burası bir eyâlet halinde idare olunmak üzere takrire tâbi tutuldu. 906 H* (906 hicri, 1500 miladi yılında) de Karaman eyâleti gayet fena tahrir olundu.(Mal varlıkları yüksek oranlı ve adaletsiz vergiler salınmasına neden olacak şekilde yazıdı) Her timarı bir misli arttırmak suretiyle tahriri tamamlandı, bunun üzerine Karaman timarlı sipahileri Turgut ve Varsak aşiretleri sözbir ederek Karaman ailesinden olup İran taraflarında bulunmakta olan Kasım Bey’in kardeşi Mirza Bey torunu Hacı Hamza Bey’in oğlu Mustafa Bey’i İçel’e dâvet ettiler.” (u5)

Gedik Ahmet Paşa’nın, Karamanoğulları’nı yenmesiyle (1464-1471) günümüze dek sürecek olan (Osmanlı) Türk Egemenliği başladı.
Bölge 1493 yılına kadar güçler arasında el değiştirir. Bu tarihten sonra bölge (kesin olarak) Osmanlı yönetimine girer ve bir eyalet halinde teşkilatlandırılarak yönetilmeye başlar. (k3)

Küçük Ermeni Krallığı’nın sona ermesinin ardından Kilikya’da Yörük yerleşimleri (1375) başlar. Tarsus yöresinde Varsak, Kusun, Gökçeli yerleşimleri adlarını duyurmaya başlarlar.

Antik çağlardan beri Ovalık Kilikya ve Dağlık Kilikya söylemi ve eyleminin Yörük Türkmen yerleşimleri için de geçerli olduğunu anlıyoruz. Mezitli Deresi’nin doğu tarafına kadar Adana yönünden gelen Üç-Oklar / Ramazanoğulları’nın yerleştiğini görüyoruz. Derenin batı topraklarına ise Mut tarafından gelen aşiretler yerleşmektedir.

İskenderun’dan, Mersin’e dek uzanan bölgedeki Türkmenler, genelde Üç-Oklar’dan oluşurlar. Bu boylardan, Gökçeliler, Ereğli üzerinden gelip, Deliçay ile Mezitli Deresi arasında yerleşirler, Gökçeliler’in batısında ise, Elvanlı Boyu yaşamaktadır. Bunların ise Avşarlar’dan olduğu bilinmektedir.

Elvanlı – Evliya Çelebi
Elvanlı (Evliya Çelebi’ye göre) kale çevresinde yaşayan insanlardan oluşan bir köydür. Mezitli Deresi’nin batı yönü, yani Dağlık Kilikya Bölgesi’nde ise Karamanoğulları boylarından – Alanya, Sertavul geçidinden sonra özellikle Mut ve köylerinden gelen aşiretler – Elvanlı ‘dan Mezitli’ye kadar uygun alanları yurt tutmuşlardır.

Mezitli’ye ilk yerleşenlerin, yakın dağlık yörelerden gelen aşiretlerle, civar şehir ve kasabalardan gelen kişiler olduğu da kabul edilebilir. Büyük olasılıkla Türkmen boylarından Mezidoğlu kolu da bugünkü Eski Mezitli olarak anılan Cırman çevresine yerleşmiş olmalıdır. Mezitli adının kaynağını Evliya Çelebi ile ilişkilendirmek tartışılmalıdır. Ancak Evliya Çelebi ilk kez çarpıtılmış biçimde de olsa bu oymaktan söz ederek bilgiler verir. “50 evli bir Türkmen köyü olan Metizoğlu Köyünü de geçtik. Küçük bir kalesi var”.

Mezid Bey ve Mezidoğulları
İbrahim Hakkı Uzunçarşılı’nın “Anadolu Beylikleri ve Karakoyunlu-Akkoyunlu Devletleri” kitabının satır arsalarında “Mezid oğlu”, “Mezıd Bey” adları geçiştirilir:
“XIV. ve XV. yüzyıllarda Anadolu beyliklerinin etkisi altında bulunan bir takım beylik daha varsa da yalnız isimlerini yazmakla yetineceğiz: Kilikya sınırında Ulukışla’daki (s.111 ) Lolova (?) ve Gümüş şehirde Sücaüddin Uğurlu, … Teke Karahisarı’nda Hamid oğlu Yunus, …Kadı Burhanettin Ahmet’in damadı Sıvas Beyi Mezid oğlu, … İçel’de Karsak (Varsak) beyleri.(u6)…

“1441 ve 1442 tarihlerinde Macaristan’a, akın yapan Türk akıncıları kumandanı Mezid Bey’in Hermanştad önünde şehid düşmesi ve onu müteakip Kula Şahin Paşa’nm basiretsizliği neticesinde vukua gelen bozgunluk üzerine, Osmanlılar aleyhine yapılan Haçlı ittifakına Karaman Oğlu İbrahim Bey de girmişti. (u7)

Derin araştırmaları tarihçilere bırakmak gerekir. Ancak kısa bir bakışla: “Mezid Bey” gerçek bir tarihi kişidir. Karamanoğulları’ndan olan Mezid Bey ve iki oğlu Macaristan seferine; Osmanlı ordusunda görev alarak katılmış ve vefat etmiştir. Anılan kişinin destansı adı ise, soydaşları tarafından muhtemelen günümüz Mezitli’sinin ata yurdu adı olarak yaşatılmaktadır.

Mezitli’nin (Bbelki de Mersin’in) Atası “Tol”
Henüz Mersin adı bilinmezken 1550’lü yıllarda Mezitli Deresi’nin batı tarafında Tece ve Tol gibi yerleşimlerin tarih sahnesine çıkmış oldukları görülüyor.
Aşağıda ilginç olabilecek bir tabloyu değerlendirebiliriz:
1500-1584 Yılları Mut Kazasının Köyleri ve Nüfus Durumu: (k4)Yukarıdaki tablodan anlaşılacağı gibi Mersin adı henüz yok, Mezitli de yok ama Mut köyleri arasında adı geçen Tol yerleşiminin nüfusu Tece yerleşimi nüfusu ile benzerlik gösteriyor. Bu bilgi günümüzde Mersin’in Mezitli İlçesine bağlı olan Tece ve Tol yerleşimlerinin geçmiş dönemlerde Mut’a bağlı olduğunun ipucunu veriyor. Bu da Tol ve Mezitli yerleşimi için önemli bir kaynak sayılabilir.

Dedesi Mut’un Güme Köyünden Değirmenderesi Köyüne göçle gelmiş olan kayınpederim Ali Barut Mersin’i anlatırken “Mersin diye bir yer yoktu, gazımızı, tuzumuzu Tarsus’tan alırdık” diye söz ederdi.

W.Martin Leake-1824 tarihli haritasından detay.

W. Martin Leake Haritasından Çıkarsamalar (1824)
Aşağıda verdiğimiz haritaya göre, Mezitli’ye ulaşım üç rotadan oluşur:
1- Dümbelek geçidinden, kırmızı çizgili kervan yolu üzerinden,
2- Doğu yönünden, Adana – Tarsus üzerinden,
3- Batı yönünden, Mut üzerinden gelip Akdeniz’e açılan kervan yolundan (Lamas-Elvanlı-Mersin hattı.)
W. Martin Leake – 1824 tarihli haritasından detay.
Mut – Lamas – Elvanlı – Mezitli Kervanı yolda (Alvanlo=Elvanlı)
Haritanın üst kısmında, kırmızı kervan yolu üzerinde bulunan “yörük kampları” ifadesi Türkmen göçebelerin yol boyunca dağdan aşağılara, yayladan sahile doğru gelip gittiğini gösteriyor olabilir!

Adana, Mersin, Mezitli Köyü, Tol ve Kocaören
Yerleşmelerine Tarihsel Bakış: ZAMANDİZİN
Bölge içinde Mezitli Kronolojisi

1190-1237 Keykubad Döneminde Karaman Aşireti de İÇ-İL ve Ermenek’e yerleştiriliyor.
1199-1375 Kilikya Ermeni Krallığı adıyla, Çukurova Bölgesi’nde bir devlet kuruluyor.
1367 Tüm bölge ve kıyı şeridi, Türkmenlerin eline geçiyor.
1327-1417 Karamanoğulları bölgeyi bağımsız bir devlet olarak yönetiyorlar.
1375 Adana Kozan dolaylarında Ramazanoğlu Beyliği kuruluyor.
1442 Mezid Bey adı Macaristan seferinde geçiyor. .
1464-1471 Gedik Ahmet Paşa Karamanoğulları’nı yenince Osmanlı Egemenliği başıyor.
1493 yılına kadar Bölge muhtelif güçler arasında el değiştiriyor.
1500 Osmanlı Devleti tüm bölgeyi hakimiyeti altına alıyor. Vergi kayıtları tutulmaya başlanıyor.
1500-1584 tarihlerinde Mut’a bağlı olduğu anlaşılan Tol köyünün adı geçiyor.
1671 Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde bölge hakkında bilgi verilirken Mezid Oğulları adı geçiyor.
1812 Amiral Beaufort Mezitli (Mezetlu) adından söz ediyor.
1832 yılında Kavalalı Mehmet Ali Paşa ve oğlu İbrahim Paşa işgali sırasında Kocaören mevkiinde yeniden bazı kışlakların kurulduğu bahsediliyor.
1840’lardan itibaren, Tanzimat Dönemi’nin ilk yıllarında Silifke merkezli İçel Sancağı (Karaman merkez) Hamit, Teke, Alaiye, Konya ile birlikte Karaman’a bağlıdır. (ib1) Mersin’in sahil kısmı bu yıllarda adeta yağmalanmaktadır. İstanbul Hükümeti gerekli tedbirin alınması için Adana Vilayeti’ne bir ferman gönderir. Aslında Mersin’in gelişmesinden İstanbul Hükümeti’nin pek haberi yoktur, çünkü Defter-i Hakani’de (Osmanlı’da Tapu Sicili) Mersin Köyü’nün bir kaydı bulunmadığı bu fermandan anlaşılmaktadır.
1841 Tarihli Adana Vilayet Salnamesi’nde Mersin artık Tarsus’un Göğceli nahiyesine bağlı bir köy olarak belirtilir.
1847 Tapu Verilmeye Başlıyor. Ülkemizde taşınmazların tapu defterine kaydı ve maliklerine tapu senedi verilmesine 1847 yılında çıkarılan Tapu Nizamnamesi ile başlanmıştır. Özel mülkiyete ilişkin tapu sicil düzeni ilk defa bu Nizamname ile gündeme gelmiştir. Daha sonra ise belirli tarihlerde aralıklı olarak arazi ve emlak yoklamaları yapılmıştır.
1848 -1882 yılları arasında yapılan tahrirlerde miri arazinin yazımı yapılmıştır. Yazım sonuçları ise “Atik Arazi” adı verilen defterlere geçirilmiştir. Bu tarihten sonra tutulan kayıtlar, merkezi hükümetteki arşive gönderilmiş ve hak sahiplerine tuğralı tapu senedi verilmeye başlanmıştır.
(Hatırlatma: 1950 yılından itibaren Nahiye sözcüğü yerine “Bucak”, Kaza sözcüğü yerine “İlçe” kullanıma girdi.)
Miri Arazi – Topraklar değenlendiriliyor
Bu topraklar her türlü işletim hakkı devlete ait olan topraklardı. Bu topraklar, topraktan alınan verginin büyüklüğü ve hizmete göre çeşitli bölümlere ayrılmıştı. Miri toprak üzerinde yaşayan kişiler, bu toprakların asıl sahibi olmayıp, kiracı konumundaydılar. Osmanlı Devleti’nde Miri toprağın kullanım şekli şu şekilde idi: Tımar sisteminde bir kısım asker ve ya devlet görevlilerine belirli bölgelerde vergi kaynakları tahsis edilir, karşılık olarak da onlardan devlet görevlilerine belirli bölgelerde vergi kaynakları tahsis edilir, karşılık olarak da onlardan devlet için bir takım hizmetler beklenirdi. Miri Arazi de de; Osmanlı Devleti, bir toprağı fethettiği zaman – ki bu toprağın Hıristiyan toprağı veya Müslüman toprağı olması önemli değildi, toprak boş bırakılmayıp ekilmek şartıyla eski sahiplerine verilir, bu topraklarda ziraat yoluyla elde edilne vergiler, direkt devlete değil de, o yerin geliri hizmet karşılığı kime verilmişse ona verilirdi. Toprağı boş bırakan, yani üretim yapmayan köylüden “çift bozan” vergisi alınır, eğer köylü toprağı üç yıl işlemeden bırakırsa, toprak elinden alınırdı.

Miri toprakların en önemli bölümünü savaşlarda yararlılık gösteren kişilere verilen Zeamet ve Tımarlar oluştururdu. Dirlik ismi verilen ve Osmanlı toprak yönetiminde genel adıyla tımar olarak bilinen bu topraklar, gelir açısından çoktan aza doğru; Has, Zeamet ve Tımar olarak sıralanırdı.

1849 Tarsus Sancağı Elvanlı kazası Tece ve Mezitli Köyü adı geçiyor. (Adana Valiliği Salnamesi( (k5)
1852 Göğceli nahiyesinin ilk merkezi Mersin – Gözne yolu üzerindeki Camili köyü iken merkez Karaisalı’ya ve daha sonra da Mersin’e naklediliyor.
1852 Nahiye merkezi olan Mersin hızla gelişmeye başlıyor.
1855 yılında imza edilen bir fermanla, Mersin Kasabası tümü ile Valide Sultan Vakfı’nın mülkü oluyor.
1864 yılında Tarsus’tan ayrılarak kaza olan Mersin’in bu tarihte 3 bucağı ile 9 köyü bulunmaktadır. Bucaklar (o dönemde Nahiye); Göğceli, Elvanlı ve Kalınlı’dır. Elvanlı yine bugünkü yerindedir. Kalınlı, Çiftlik Köyü’nün 1 km batısında, Tavşan Öreni denilen mevkide bir yörük obası yerleşim yeridir. Bugünkü Kuzucubelen’in yakınında olmalıdır.(s5)
8 Ekim 1864 tarihinde Abdülaziz tarafından kabul edilen Teşkil-i Vilayet Nizamnamesi uyarınca bütün eyaletler vilayet olmuştur. Bununla Karaman Eyaleti’nin adı değiştirilip Konya Vilayeti olmuştur.
1866 yılında Taş Han’ın önünde demirden Taş İskele adlı bir iskele inşa edilmiştir ve artık Mersin’in deniz ticaret tarihi de yeniden yazılmaya başlamaktadır.
1867 Teşkil-i Vilayet Nizamnamesi bütün ülkede uygulandı. Her vilayet sancak (liva), kaza ve köylere ayrıldı. Vilayetin başında vali, livada liva kaymakamı, kazada müdür, köylerde ise seçimle gelen muhtarlar görevlendirildi. Bunlara yardımcı olmak üzere halktan temsilcilerin de yer aldığı “vilayet idare meclisi”, “liva idare meclisi” ve köylerde “ihtiyar heyeti” oluşturuldu
1870 Mersin Kasabası’nın ciheti garbiyyesinde ve iki sâ’at mesafede derya kenarında Pompeupolis nâm-ı diğer Şehr-i Virân (Viranşehir) ismiyle kadîm ve cesîm bir şehir harabesi vardır ve şimdiki hâlde üçer dörder parçadan ibaret otuz altı kadem tulunda sekârî taştan seksenden mütecaviz cesîm ve kalın sütunlar vardır.(h1) …Mersin ile Tarsus arasında bulunan Deliçay üzerinde bir ve Kızıldere (Mersin/Müftü Deresi) Nehri üzerinde üç ve Tömük Nehrinin üstünde bir ve Arpaç Suyu üstünde bir, ki cem’an on üç adet taş köprü vardır (h2)
Yukarıda kısa bir özeti verilen dönem içinde Çukurova yöresinde Mersin ve çevresinde gitgide gelişme yolunda olan pamuk tarımı büyük ailelere de çekici görünmeye başlayınca, aşiretlerin sürekli yerleşime geçiş süreci de hızlanmış ve yüzyıllar boyu bölgede yaşayanları derinden etkileyen “yayla kültürü” ilişkileri çözülmeye yüz tutmuştur. Böylece pamuğun varlığı 19. yüzyılın sonlarında, daha önce aşiret ilişkileri içinde egemen olan ailelerin bu kez büyük çiftlikler kurmalarına yardımcı olmuştur. (y1)
1871’de yayımlanan Vilayet Nizamnamesi 1913’e kadar yürürlükte kaldı. Bu nizamname ile merkezin denetim ve kontrolü artırıldı. Taşradaki her idari birimin yönetimi ayrıntılı bir biçimde düzenlendi. Livada mutasarrıf, kazada kaymakam ve ilk kez oluşturulan nahiyede nahiye müdürü, köylerde ise seçimle gelen muhtarlar yönetici oldu. 1871 nizamnamesi ile vali ve mutasarrıfın bulunduğu her merkezde bir belediye örgütünün yer alması kararlaştırıldı.
1890 yılında yayınlanmış olan Devlet Salnamesi’ne göre (s.585) Mersin’in 87 köyü, bir de Elvanlı adında nahiyesi vardır. (b1)
1935 (45 Yıl Sonra) Cumhuriyet Dönemi’nde, 1935 yılında Mersin ili Merkeze bağlı nahiyeler ise şunlardır: Elvanlı ve Kuzucubelen.(k6).
1950’li yıllarda Mersin-Silifke yolu çevresinde narenciye bahçeleri kurulmaya başlar.
1960’lara dek köy merkezi “Tol” iken, 1960’lardan sonra “Eski Mezitli” önem kazanır.
1968′ den sonra kasaba statüsüne getirilerek Mezitli Belediyesi kurulur.
1977-1980 döneminde günümüzde hizmet veren Belediye Binasının yapımı tamamlanır.
2008 Tece, Davultepe ve Kuyuluk Mezitli Belediyesi kapsamına alınarak İlçe konumuna kavuşur.

YAKIN TARİHİYLE MEZİTLİ

Pompeiopolis, 1950 li yılların sonu. Viranşehir Mahallesi yapılanıyor. Arka planda antik alan üzerine kurulmuş ilk çatısız Viranşehir evi. (Aydın Sevim Arşivi)

Viranşehir’de arka planda ilk yapılar. 1960’lı yıllar. Yol henüz açılmış. (Aydın Sevim Arşivi)

Cumhuriyet Öncesi
Kurtuluş Savaşı’nda Mezitli adı acı anılar bırakır Kurtuluş Savaşı sırasında, Mut’da başlayan Kuvayı Milliye hareketi sırasında Mezitli’de şiddetli çatışmalar meydana gelir.
Mezitli Baskını
Kuvayı Milliye komutanının gözdağı vermek ve düşmanın gücü hakkında bilgi edinmek maksadı ile Tömük’ten çektiği bir ültimatom ve mesajların mahrecinin “Mezitli” gösterilmesi üzerine 48 saat geçtikten sonra (5 Nisan 1920) Mersin’den yola çıkarılan her türlü silahlarla donanmış bir Fransız birliği, denizden bir harp gemisinin himaye desteği altında Mezitli’ye kadar ilerlemiş, köyü ateşe verdiği gibi, bulabildiği hayvanatı toplayarak Mersin’e dönmüştür. Bu arada iki kişiyi şehit etmişler, dört kişiyi de yaralamışlardır. Ayrıca Tömük de denizden bombardıman edildiği için, Fedai Müfrezeler Karargâhı önce Çevlik’e daha sonra da Elvanlı’ya kaldırılmıştır.(u9)
Top ateşini duyup yangını gören Doğan ve Mustafa Nail Beyler müfrezeleriyle Mezitli’ye gelirler. Emin Aslan da yanındaki birliklerle gelmiştir. Düşmanla yiğitçe çarpışarak Mezitli’yi geri alırlar. (c3) .
Eski Mezitli’de görüştüğümüz yaşlı kişiler bu baskın sırasında dört ev ve medresenin yıkılıp yakıldığını ifade ediyorlar. Emin Aslan, Doğan ve Mustafa Nail Bey’ler, Fransızları köyden çıkaramayı başarır cephane ve silahlarına el koyarlar…
Örgütlenme
Çavuşlu köyünden Hıdıroğlu Ali, Mezitli’den Emin ve Çevlik’ten, Tolluzade Mehmet Hulusi efendilerle yaptığı istişarede civar köylerin ileri gelenlerinin ve bu sırada Arpaçsakarlar köyünden Yedeksubay Süleyman Fikri Bey’i 1 Mayıs 1920 tarihinde toplanmak üzere Çevlik’e davet etmiş ve Mersin Müdafai Hukuk Heyeti’nin kurulmasına öncülük etmişlerdir. Toplantıda yapılan seçim sonunda kurulan 16 kişilik Mersin Müdafai Hukuk Heyeti’nde Çavuşlu köyünden Hıdıroğlu Ali Efendi Başkan seçilir. Üyelerden, Arpaçsakarlar’dan Mutluzade Yedeksubay Süleyman Fikri Bey ile yanındaki ilk iki kişi Mezitli’den Hacı Yahya Efendizade Emin Bey ve yine Mezitli’den Alim Bey görev almışlardır.
Ardından Mersin’den Hacı Ömer Lütfi Bey’in (Kutay) katılımı ile 1 Haziran 1920 günü yapılan seçimde Hacı Ömer Lütfi Bey’in (Kutay) başkanlığındaki icra kurulunda Mezitlili Emin (Bey) Efendi yine Mezitli’den Süleyman Hoca ve çevre köylerden toplam 19 kişi görev alırlar (ü2).

Cumhuriyet Dönemi
Cumhuriyet Dönemi’nde bağ, bahçe, tarla ve çiftlikleriyle Mezitli önemli bir tarım alanıdır. Mersin’de Yoğurt Pazarı, Hurmalı Han, Taş Han, Azak Han, Sursuk Han gibi alış veriş yerleri açılınca Eski Mezitli pazarı önemini kaybetmiştir. Mersin’in bu hızlı gelişimi ticaret merkezini Mersin’e kaydırmıştır.

Mezitli Tarihi İçin Önemli Bir Şahsiyet, Onur Kaynağımız
Mezitlili Hafız Emin (İnankur)
Mersin’den TBMM’ne seçilen ilk mebuslardan Hafız Emin (İnankur) 1887 yılında (TBMM kayıtlarına göre d:1876 Buluklu- ö: 30 Eylül 1944 Mersin) Mezitli’de dünyaya gelmiştir.
Babası: Müderris Hacı Yahya Efendi, Annesi: Meryem Hanım -5 kız, 4 erkek çocuktan biridir. Hafız Emin (İnankur), Konya’da öğrenim görüp, hafız olur.
Mersin’li Hacı Yusuf Ağa- Fatma Hanım’ın kızı Emine Hanım ile evlenir, Oğlu Yakup, kızları Atiye (d.1915) ve Fatma (d.1918), Mezitli’de doğar. Müderris olmak isteyen Hafız Emin Efendi, eşi ve çocuklarını bırakıp Konya’ya gitmeyi düşünürken o sırada Çukurova’nın işgali üzerine köyünde kalmayı uygun bulur.
Milli Mücadeleye katılır. Kurtuluştan sonra ailece Mersin’e yerleşir. Mezarı Vasiyeti üzerine Küçükfındık yaylasının Nohut harmanı mevkiindeki Söğütlü kabristanındadır. (Gündüz Artan. Mezitlili Hafız Emin Hoca Efendi. Araştırma/ayrıbasım kitapçığından özetlenmiştir.).

Viranşehir Mahallesinden Mezitli Merkez’e
1950’li yıllarda yeni açılan Mersin-Silifke yolu çevresinde kurulmaya başlayan narenciye bahçeleri ve bahçe evleri giderek Viranşehir Mahallesi’nin oluşmasına ve Mezitli’nin gelişmesine neden olmuştur.
1960’lara dek köy merkezi “Tekeli” yerleşimi (Tol) iken, 1960’lardan sonra Mezitli önem kazanmaya başlar.
Mezitli köyünün güneyinde inşa edilen Silifke-Mersin yolu çevresinde Viranşehir Mahallesi’nin yapılanmaya başlamasına rağmen (Eski) Mezitli uzunca bir süre köy merkezi olarak kalmıştır. 1968′ den sonra kasaba statüsüne getirilerek (Viranşehir’de) Mezitli Belediyesi kurulmuştur.
1968 yılında yapılan Mahalli İdareler seçimi sonucunda Mezitli Beldesi’nin ilk Belediye Başkanı Mustafa Savcı’dır. Kuruluş aşamasında hizmet binası olmayan belediye, Viranşehir Mahallesi’nde iki katlı bir binanın üst katında hizmet vermeye başlamıştır. Bekir Karaoğlan (1977-1980) döneminde günümüzde hizmet veren Belediye Binasının yapımı tamamlanmıştır.
Günümüzde, 150 bini aşan nüfusu ile önemli bir yerleşim yeri olan Mezitli Belediyesi kapsamı içine 6 Mart 2008 tarihinde yapılan TBMM oturumunda Tece, Davultepe ve Kuyuluk Belediyelerinin de alınması kabul edilir. 22 Mart 2008 tarihli, 26824 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5747 sayılı kanunla da Mezitli ilçe statüsüne kavuşur.

Biyografik Bilgi

scroll to top