,

ŞURUP TADINDA MERSİN’LİLER -CENNET’TE DENİZ VAR MI? – VAHAP KOKULU

yelkenli.jpg

Bütün şehirleriniz sizin olsun
Ben aşığım dalgaların sesine
Tapınırcasına,ölürcesine
İçimde ne varsa denizin olsun
(Ümit Yaşar Oğuzcan-Deniz Musikisi)

Ortadoğu’lu Osmanlılarda ne pasaport vardı ne vize
ve hatta nüfus hüviyet cüzdanı…
belki bir vesika..
o kadar.!

Ekmek parası,ticaret,iç isyanlar,kışkırtmalar,savaşlar,ihanetler ,tabii afet veya hastalıklar;bereketli topraklara ,denize hasretlerle bir araya geldi veya biri birinin önüne geçti,o coğrafyadan bu coğrafyaya taşınıp durdu ortadoğu’lular.

Kendi topraklarının altındaki petrol zenginliğinin keyfini yaşamak onlara hiç nasib ettirilmedi.Bundan sonrası da böyle uzayıp gidecek galiba.

İslam tarihinin “Hicret” olayına benzemese dahi,hicret kültürü ,ortadoğu’da akan kanın dolaştığı damarlardan birisinin adı olmalı.

Ortadoğu Arap coğrafyası ;damarlar gibi atar veya toplar hicretler,göçler,sığınmalar,mübadelelerin öykülerinin arşividir

Bu hicretlere yeni umutlar ,sığınacak yeni limanlar aranırken bir yıldız gibi ışıldamakta olan Mersin fark edilir.

1800’lü yılların sonlarında Çukurova’nın denize açılan yegane iskelesi Mersin’de iskeleler varlığı ile uluslararası ticaret,tahmil tahliye işçiliği,deniz emekçiliği ,balıkçılık,gemicilerin eğlence yeri,lokanta,konaklama ve ibadet ihtiyacı; Tanzimat fermanının batı dünyasına verdiği motivasyonla başlayan sanayileşmenin ilk adımları,Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim’in yine Arap kökenli çiftçileri eğiterek yarattığı Çukurova toprağının bereketi, o toprakların beyaz petrolü pamuğu bereketi ile birleşmiştir.

Yaşadıkları bölgedeki siyasi,ekonomik baskılarla bir araya gelmiş ,ortadoğu topraklarında doğmuş veya ortadoğu topraklarına Anadolu’dan yıllar önce oralara göç etmiş binlerce Osmanlı teb’ası halkın barış soluğunu Mersin’de almasının sebebi budur.

Yumuktepe’den,Pompeipolis’ten kimsenin haberi yoktur.
Maki’ler,murt’lar,dikenli incirler ve kamışlar arasında derin ve tarihi bir uykudadırlar.

O binlerce müslüman, pusulada yönü kuzeybatı,haritada “Mersina”yazılı son durakları Mersin’e yol almaya başlarlar.

Kimileri karayolu ile hayvanlarının çektiği çeşit çeşit tahta tekerlekli arabalarla ve develerin boynuna asılı “çan”ların sesini dinlemeyi teselli sayan kervanlarların yolcularıdır.

Kimileri ise denizin dalgalarının sesini ve yosun kokularını,tuzlu serpintilerini keyif bilen yelkenli ahşap gemiciklerin yolcularıdır,mürettabıtıdır.

Osmanlı’nın Adana vilayeti erkanının ikametleri için gösterdiği adres Mersin’de daha önce yapılmış Arap Ortodoks Kilisesi hemen kuzey sınırındaki Bezmi Alem Valide Sultan vakfı arazilerdir.Bağdadi tarzı ,çatısı kiremitli şirin Akdeniz evleri,Tahtalı Camii ile tamamlanır .0 adresin şimdiki adı Tahtalı Camii çevresindeki Kiremithane’dir,Bahçe’dir.Bir yanı da Ortodoks kilisesi çevresindeki Kültür Mahallesi.

O mahalle’de en çok kullanılan dil Arapça’dır.Biraz Fransızca,daha az Rumca ve çok az İtalyanca .Türkçe’nin tam öğrenilmesi için Atatürk devrimleri beklenecektir.

O Müslüman ahali kendi aralarında biribirlerini ,”Beyt-el Dalati””Beyt-el Rihawi”,”Beyt’el Kabusiyye “,”Beyt’el Kın”,”Beyt’el Mısri”,”Beyt’el Kanun”,”Beyt’el Zalti”,”Beyt’el Jamuus”,”Beyt’el Mığribi”,”Beyt’el Hayfavi”,”Beyt’el Meşluş”.”Beyt’el Dibbağ”,”Beyt’el Amane”,”Beyt-el Melek”.”Beyt’el Muğine”,”Beyt’el Nağnağ”,”Beytêl Begh”,Beyt’el Ziğzoğ”,”Beyt’el ğrabi”, “Beyt’el Haddad”,”Beyt’el Şami”,”Beyt el Halebi”,”Beyt el İsreb”,”Beyt’el Zeytun”,”Beyt’el Gürani”,”Beyt’el sidawi”,Beyt’el Şebub”,”Beyt’el Şkeyra”,Beyt’el Tiftafe”,”Beyt”el Derkuş”,Beyt’el Miskawi”,”Beyt-elğazi”,”Beyt’el Ğanduur”,”Beyt’el Esmar”diye tanımlarlar..Ve daha onlarcası..

“Beyt” Türkçe anlamı ise “ev” dir,sülaledir, özetle aile topluluğu’dur.

21 Haziran 1934.
Genç Türkiye Cumhuriyeti Devrimleri Soyadı yasası onaylanır.
“Atatürk” soyadı orada doğar dünyaya.
O’nun kızkardeşi de “Atadan”dır.Kazandığı savaşlara izafeten “İnönü”dür.
İlk Türk kadın pilotu Sabiha “Gökçen”dir.

Mersin mahallelerinde Arapça kökenli müslüman aile lakapları ,büyük bir heyecanla ve hızla Türkçe’ye çevrilir.Nüfus idaresindeki memurların önündeki kuyruklara girilir.Türkiye Cumhuriyeti kayıtlarına geçirilir bu soyadları.

Dükkanlarındaki Arapça,eski Türkçe harflerle yazılı tabelalar indirilir,Türkçe isimler bulunur,yazılır ve ebediyyen öyle kalır.
Her dükkanın sokağa bakan tarafında “bayrak”direği yuvası yer alır.
Milli bayramlarda o yuvalarda Türk bayrağı eksilmeyecektir.

Bu coşkunun kaynağı ne baskı,ne kanun ,ne talimat,ne zabıtadır.Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin aydınlığına olan inançtır.

Onlar,şimdi Mersin’in resmi kimlik haritasındadırlar.Geleceğe şerefle yol almaktadırlar.
Yücesoy,Öner,Antmen,Göçtü,Gürsey,Dinç,Öztürk,Özcömert,Cömert,Özgen, Hadra,Kanun,Kokulu,Makam,Öztep,Kılıçkını,Işıktan,Arslanbaş,Tanrıverdi,Akpınar, Adanç,Akkurt,Kürek,Nane Demir,Kara,Dikel,Kahraman,Safa,Sevim,Yeşil,Özçelik,Yardım,Sümen,Işıkara,Gazioğlu, Kalkan,Cankaya,Eser, Paycı,Beybars,Dalay,Esmer,Yılmaz,ve daha onlarca güzelim Türkçe soy adları olmuştur o “Beyt”ler.

Cumhuriyet’in aileleleri olmuşlardır,Cumhuriyet’in soy’larına eklenmişlerdir.

Dalgaların musikisini,martıların çığlıklarını ,yakamozların ışığının romantizmini keyif bilerek yelkenli ahşap gemicikler ile son durak Mersin’e ulaşan,Mersin iskelelerinin emek ve beyin gücünü bugünkü anlamda lojistik sektörünü oluşturan,Mersin’e “balık” yemekleri lezzetini tanıştıran ve de Atatürk’’ün Mersin ziyaretlerinde Akdenizde dolaştıran sandalcıları aileler de elbette kendilerine soyadı seçerler .

Bu soyadları onların bir sevdasını’da içermektedir.
Onlara “ekmek”olan ,onlara “iş”olan Onları Mersin kıyılarına ulaştıran bir sevdayı,
Yani,Deniz’i…

İşte o soyadlarından örnekler,
Deniz,Özdeniz,Akdeniz,Karadeniz,Aydeniz,Deniziçi,Denizaltı, Denizoğlu ve Denizüstü ve Kürek ve Yelkenaç ve Yüzgeç…

1950’li yılların Mersin Limanına bağlı “Hareket”adlı rahmetli dedemin sahibi olduğu ahşap,yelkenli-motorlu yük gemisinin tayfasının adı Abdulvahap Kürek,usta gemicisinin adı Ahmet Deniziçi,kaptan vekili Osman Karadeniz ve kaptanının adı ise Dip (Edip) Denizüstü’dür..Rahmetle anıyorum hepsini.

En baba “Yüzgeç”,Beyt’el Meşluş’un son ferdi,amatör balıkçıların duayeni;
Habeş Yüzgeç,
Şurup tadında bir Mersin’li
geçen günlerde toprağın kucağına verildi.
Habeş’e sorsalardı Ümit Yaşar gibi

“İçimde ne varsa denizin olsun “derdi,
Beni Mersin açıklarında “Akdenize gömün ” derdi..

O,muhakkak sığındığı son liman,kara toprakta deniz’e,denizin yosununa,tuzunun lezzetine ,yakamozların romantizmine hasrettir.
Cennet’te deniz var mı?

İçel Sanat Kulübü Aylık Bülteni 213. Sayısından Alınmıştır.

Ayrıca :
Yazarın bu Sitede yayınlanmakta olan “MERSİN’E ARAP AİLELERİN GÖÇLERİ” başlıklı bildirisi için bu satırı tıklatınız…

“1730-1930 MERSİNE YERLEŞEN AİLELER – Av. Sudi ABAÇ” için bu satırı tıklayınız…

“MERSİN’in KURULUŞU VE MERSİN’E GÖÇLER – Gündüz ARTAN” için bu satırı tıklayınız…

İşletme ve Maliye Akademik eğitimi almıştır. Mersinde çeşitli dernekler yönetiminde, etkinliklerinde yer almıştır. "Şurup Tadında Mersinliler" yazı dizisi ile dergilerde, sosyal medyada kent yaşamı zenginliklerini araştırmakta, yazmakta ve anlatmaktadır.

scroll to top