,

YUMUKTEPE – Prof. Dr. Veli SEVÄ°N

Mersin genellikle 19. yüzyılda kurulmuÅŸ yeni bir kent olarak bilinir. Oysa bu genel inanışın tam aksine tarihi en azından 8000 yıl kadar eskiye gitmektedir. Günümüzde Mersin’in kuzeyindeki kenar mahalleler içinde kalmış olan Yumuktepe Höyüğü bu binlerce yıllık geçmiÅŸin en canlı tanığıdır.
Höyük batıdan, bazen Soğuksu da denen Müftü deresi; kuzey ve doğudan ise Demirtaş mahallesi tarafından sınırlanmaktadır. 300 m. kadar çapındaki tepe eskiden 25 m. kadar, günümüzde ise 22 m. kadar yüksekliktedir.
Anadolu yarımadasının dört bir yanına dağılmış onbinlerce höyük bulunmaktadır. Oysa Mersin’i Yumuktepe’nin önemi bir baÅŸkadır. Sözgelimi Anadolu’nun en önemli höyüklerinin başında, Çanakkale yakınındaki Troia (Truva) Höyüğü gelmektedir. İÖ. 8. yüzyılda yaÅŸamış olan ünlü Ä°zmirli ozan Homeros’un ölümsüzleÅŸtirdiÄŸi Truva Höyüğü’nün geçmiÅŸi ancak 5000 yıl kadar geriye uzanmaktadır. Orta Anadolu’nun en tanınmış höyüklerinden Alacahöyük ile Kayseri i Kültepe’nin de ancak 5000-6000 yıllık bir geçmiÅŸleri söz konusudur. Oysa Yumuktepe, 8000 ya da yeni kazılarımızın  iÅŸaret ettiÄŸi üzere, belki de 9-10 bin yıllık bir geçmiÅŸe; hatta denilebilir ki; Anadolu ve Ön Asya dünyasında benzersiz bir konuma sahiptir. Çünkü Yumuktepe 7-8 bin yıl hiç terk edilmeden iskan edilmiÅŸ az bulunur bir yerleÅŸme yeridir. Yani bu höyük binlerce yıl süresince birbiri ardına kurulup yıkılmış olan 30-40 kadar yerleÅŸme yerinin kalıntılarından meydana gelmiÅŸtir.
Anlaşılacağı üzere, Yumuktepe Höyüğü Mersin’in ne denli köklü bir geçmiÅŸi olduÄŸuna tanıklık eden eÅŸsiz bir kültür varlığı, çarpıcı bir ören yeri durumundadır. Bu durumuyla da Mersinliler için gurur kaynağı olmalıdır. Oysa günümüzdeki durumu hiç de iç açıcı deÄŸildir. Kentin kenar mahalleleri tarafından kuÅŸatılmış bulunan höyük 1960’1ı yılların ortalarında büyük bir yıkıma uÄŸratılmıştır. Söz konusu yıllarda, dönemin valisi bu eÅŸsiz ören yerini sözüm ona bir mesire yeri haline getirmek amacıyla dozerlerle teraslatmış ve üzerine aÄŸaç diktirerek onu bir koruluk haline getirmiÅŸtir. Daha sonra büyük bir su deposu ile çocuk parkı ve betonarme oturma gruplan inÅŸaasıyla höyük park haline getirilmeye çalışılmıştır. Ãœzerinde yaÅŸadığımız bu güzel ülkenin ne denli eski ve köklü bir uygarlık merkezi olduÄŸuna tanıklık eden bu türde bir höyüğe reva görülen bu uygulama onun çok olumsuz bir biçimde etkilenmesine neden olmuÅŸtur. Benzerlerine Avrupa’da rastlanmayan bu anıtsal yerleÅŸim yerlerinin yurdumuzda çok sayıda bulunuÅŸu belki de bu umursamazlığımıza neden oluyor olabilir. Oysa yıkılan bir höyüğü bir kez daha ayaÄŸa kaldırmaya denli büyük çaba gösterirsek gösterelim olanak yoktur. Tarih insanoÄŸlunun belleÄŸidir. BelleÄŸini yitirmiÅŸ bir insanın içine düşeceÄŸi acıklı durum ise herkesin malumudur. O halde binlerce yıl öncesine ait atalarımızdan kalma bu türde anıtları her ne pahasında olursa olsun korumak ve gelecek kuÅŸaklara aktarmak zorundayız. Aksi takdirde torunlarımız bizleri hiç de hayırla anmayacaklar.
Yumuktepe Höyüğü’nün dramı bununla da bitmiyor. Höyük 1968 yılında Müftü deresinin büyük bir taÅŸkınına sahne olmuÅŸ ve batı eteÄŸi önemli derecede yıkım görmüştür. Daha sonra yine bu etekten stabilize bir yol geçirilerek tahribat biraz daha geniÅŸletilmiÅŸ ve sonuçta da höyüğün batı eteÄŸi bir çöplük alanı haline dönüşmüştür. Günümüzde höyük ve çevresi çok acıklı bir görünüme sahiptir. Höyük, Mersin gibi güzel bir kente hiç yakışmayan kentin ortasında adeta bir kültürsüzlük anıtı olarak yükselmektedir.
Anadolu ve hatta Yakın DoÄŸu’nun en önemli höyüklerinin başında gelen Yumuktepe’yi bu acıklı durumdan kurtarmak ve kronolojisini daha saÄŸlıklı temeller üzerine oturtmak amacıyla, 1993 yılında, Kültür Bakanlığı, Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün izinleriyle, Ä°stanbul Ãœniversitesi ile Roma Ãœniversiteleri ortak bir proje geliÅŸtirdiler. Proje İçel Müze Müdürlüğü’nün baÅŸkanlığında ve bu satırların yazarının bilimsel baÅŸkanlık ve sorumluluÄŸu altında Türk ve Ä°talyan bilim adamlarından bir bilim kurulu tarafından gerçekleÅŸtirilmektedir. Prof. Dr. M. Taner Tarhan, Prof. Dr. Önder Bilgi ve Prof. Dr. Isabella Caneva, Ar. Gör. Kemalettin KöroÄŸlu, Uzman Aynur Özfırat ve Ar. Gör. Hakan Sivas’ın da dahil olduÄŸu kurulda, ayrıca 20 kadar genç bilim adamı ve stajyer öğrenci yer almaktadır.
Aslında höyük ilk kez 1936-1939 ve 194748 yılları arasında Ä°ngiliz arkeologu  John Garstang tarafından kazılmıştır. Höyüğün adı Ä°ngilizler’in farklı telafuzları nedeniyle arkeoloji litarütürüne Yumuktepe yerine yanlışlıkla Yümüktepe olarak girmiÅŸtir. Bu nedenle birer üniversite öğrencisiyken bizlere de höyüğün adı hep Yümüktepe olarak belletilmiÅŸtir. Höyüğün kuzeybatı kesiminde çalışan Ä°ngiliz bilim adamları birbirini üzerine kurulmuÅŸ 33 yapı katının varlığını ortaya çıkarmışlardı. O günün koÅŸullarında iyi bir biçimde kazılmış olan bu höyüğü günümüzde yeniden ve modern bilmin icaplarına göre yeniden incelemek adeta bir zorunluluk halini almıştır.
Yeni Yumuktepe kazıları 23 AÄŸustos günü baÅŸlamış ve 20 Eylül 1993 günü sona ermiÅŸtir. Bir ay sürmüş olan ilk kazı döneminde höyüğün baÅŸlıca iki farklı bölümünde çalışılmıştır. Çok tahrip görmüş olan batı etekte ilk yerleÅŸme evresine yani Neolitik ÇaÄŸ’a iliÅŸkin tabakalar üzerinde sondajlarda bulunurken, doruktaki düzlükte ise OrtaçaÄŸ’a ait iki yapı katı ortaya çıkarılmıştır.
Neolitik Çağ tabakalarının Garstang’ın saptadıklarından çok daha erken devirlere uzandığı ve bu tabakalardan güçlü bir kerpiç ve taş mimarinin varlığı daha ilk dönemden başlayarak anlaşılmıştır. Doruktaki kazılarda ise Yumuktepe’nin İS. 11. Yüzyılın ortalarında yani günümüzden 900 yıl kadar önce, etrafı taştan surlarla çevrili bir kale olarak kullanıldığı kesinlikle belirlenmiştir.
Yumuktepe’de uzun yıllar (en azından 15 yıl) sürdürülecek bu arkeolojik kazı etkinliklerinin yanında ikinci amacımız da bu köşeyi bir arkeoloji parkı haline getirmektir. Ä°nsanlığın geçmiÅŸini ya da bir bölgenin tarihini kazılar yaparak aydınlatma sıkça olarak uygulanan bir bilim yöntemidir. Arkeologların esas görevi de budur. Nitekim her yıl yurdumuzda 100 kadar yerli ve yabancı kazı yapılmaktadır. Toprak tabakaları kazmalar, kürekler ya da çapalarla kazılır ve içinden çıkan taşınır ya da taşınmaz eserler büyük bir titizlikle kayıtlara geçirilir. Sonra kazı sona erer ve zaman içinde doÄŸanın tahribatı baÅŸlar. 5-10 yıl boÅŸ kalan bir höyükte eski bir kazının yerinin belirlenmesi bile zorlaşır. Nitekim Garstang’ın 1948 yılında açık bıraktığı büyük kazı alanının yeri 45 yıl sonra hemen hemen tümüyle kaybolmuÅŸ gibidir. O halde denilebilir ki, ne denli bilimsel olursa olsunlar arkeolojik kazılar da yıkıma neden olmaktadırlar. Ä°ÅŸte bizler bu gerçeÄŸi göz önünde bulundurarak Yumuktepe’de ören yerini koruyacak bir arkeolojik park oluÅŸturmak istemekteyiz. Ön tasarımları, baÅŸ danışman olarak meslektaşım Prof. Dr. M. Taner Tarhan ile yardımcısı, kazı mimarı Esin Aydemir (HacıalioÄŸlu) tarafından hazırlanmakta olan bu parkta, korumanın yanında esas amaç ziyaretçiyi 8-9 bin yıllık bir zaman tüneli içinde gezdirerek bilinçlendirmek, böylelikle bir tarih bilinci oluÅŸmasına olanak tanımaktır. Bu proje gerçekleÅŸtirilebildiÄŸi takdirde arkeolojik kalıntıların bakım ve onarımları da daha kolaylıkla saÄŸlanabilecektir.
Yukarıda belirtmiş olduğumuz amaçlara ulaşılabilmesi için yalnızca biz bilim kurullarının çabası yeterli olmayacaktır. Mersin halkının desteği her şeyden önce gelir. Halkın ilgi ve desteği sağlandığı takdirde bu güzel kentimizin arkeolojik zenginlikleriyle dünyaca tanınmış bir merkez olmaması için hiç bir neden yoktur.
Prof. Dr. Veli SEVİN : Yumuktepe Kazısı Bilimsel Başkanı
*Bu yazı  “İçel Sanat Külübü” Aylık Bülteni “Ekim 1995 – 40. Sayı” sından alınmıştır.

Biyografik Bilgi

scroll to top