,

AKKAHVE ‘nin SANATÇILARI : ÖZDEMİR İNCE – (Doğan AKÇA – 10/16 )

O yıllarda sanata çok destek veren bir Belediye Başkanı vardı Salihli’de, Zafer Keskiner. Yılda iki defa “Şiir ikindileri” düzenletir ve ülkenin en seçkin şairlerini Salihli’ye davet ederdi. Davetli olduğunuz günlerde beş kuruş harcatmaz, güzel misafirhanelerde ağırlar, güzel lokantalarda, ziyafetler verirdi.
Her Şiir İkindisi’nin bir baş konuğu olurdu. Ergun Evren’le beni şiir – resim sergisi açmak için davet ettikleri o Şiir İkindisi’nde (sanırım 1990 yılının Eylül ayı) baş konuk Salah Birsel’di. Birçok ünlü şairle birlikte Özdemir ince’nin de orada olacağını duymuştum.
Bir akşam üstü Salihli’ye vardığımızda, önce bir lokantaya, sonra misafirhaneye götürdüler. Sabah odamızdan çıkıp dışarıyı seyrederken, önümüzden şişmanca, göbekli ve kocaman sakallı bir adam geçti. Bizimle değil de arabamızın Mersin plakasıyla ilgilendi.Biraz sonra ileriden, bahçenin uzak bir köşesinden Ergun beni çağırmaya başladı. Yanına gittiğimde, biraz önce önümüzden geçen o sakallı şahsı göstererek “yahu tanımadın mı? üstelik merak ediyordun, işte Özdemir ince” dedi… Belki otuzbeş yıldır Özdemir’i görmemiştim. Üstelik son gördüğümde Özdemir bıyıksız, sakalsız ve de zayıf-naif bir gençti. Nasıl tanırım yani. Ama böylece yıllardan sonra Özdemir’li iki güzel gün yaşamak nasip oldu.
Aslında biz Özdemir’le Lisede aynı sınıfta okumadık. O Fransızca okuyordu, ben İngilizce. Ama birbirimizi tanırdık. Bir gün, sanırım 5. sınıfta kızların elinde bir defter gördüm. Merakla okuyorlardı. Meğerse Özdemir’in şiirlerini topladığı deftermiş. O zaman güzel şiir yazan bir insanı daha tanıdım ve daha sık konuşmaya başladık. Sonra yavaş yavaş şiir dünyasında adını duymaya, şiirlerini ünlü dergilerde görmeye başladık. Hatta bize “Elek”te yayınlanmak üzere bir şiirini bile lütfetti.
Ama hep ölçülü, hep uzaktı bizden. Sanırım O ikinci Yeni’nin önemli bir şairi olma yolunda giderken bizleri, yani hala Orhan Veli, Cahit Külebi şiirlerinde kalanları küçük görüyordu.
Uzun yıllar geçti aradan… Ben bazan aklıma geldiğinde, “Özdemir’in şiir defteri o kızlarda ne arıyordu?” diye merak ettim hep. Ama Allah var, Özdemir’in şiirini de pek izleyemedim. Çünkü ben Yeni Şiirde takılıp kalmış, ikinci Yeniye atlayamamıştım bir türlü.
Geçen yıl Celal Soycan arkadaşım bültenimizi yönetirken, Kasım 1994 sayısını Özdemir ince’ye ayırdı. Kapakta bile bir Özdemir ince fotoğrafı vardı. Belki de Celal bu sayıyı yaparken Özdemir’in “hoşuna gider, Mersin’e gelir” diye düşünmüştür. Öyle ya Türkiye’nin en önemli şairlerinden biri, Mersin’li üstelik. Gelse (yani Mersin’e), bir şiir söyleşisi yapsa, bir konferans verse, güzel olmaz mı? Gerçekten ben de umutlandım.
Ama 2 sayı sonra Özdemir’den gelen mektup yayınlandı bültende. “Çok meşgulüm ama ancak şu ayda ve bir şair ve yazar olarak gelmem istenirse, elbette gelmek isterim” diyordu mektubunda. Yani benim anladığım, gidiş-geliş ve konaklama masraflarımı ve konferans ücretimi öderseniz gelirim demeye getiriyordu.
O günden beri hep düşünürüm. Yahu Özdemir ince, sen bu şehirde doğmadın mı? Sen bu şehrin Mersin Lisesinde okumadın mı? Sen ilk sanat sevgisini Cahit Öztelli, Aytekin Yakar gibi üstün hocalardan tatmadın mı? Sevda rüzgarları ilk defa bu şehirde esmedi mi başında? ilk şiirlerini Akkahve’nin o serin loşluğunda yazmadın mı? İyi şair olma kavgasını ilk bu şehirde vermedin mi? Abidin Subaşı şiiri bıraktı diye, rakip olarak gördüğün tek şairin şiiri bırakması seni bu şehirde mutlu etmedi mi?
Veya başka bir soru. Bu şehre hiç mi borcun yok? Bak, bu şehirde hiç bir karşılık beklemeden çırpınıp, didinen birkaç sanat gönüllüsü, Sanat Kulübü kuruyor, dergi çıkarıyor. Bu seni hiç etkilemiyor mu?
İlahi Türker Hoca, birkaç ünlü şairden “Yelken” için şiir veya yazı istemişsin. Vermediler diye üzülüyorsun. Boşuna üzme kendini. Mersin’li, çoğumuzun okul veya sınıf arkadaşı Özdemir bile Mersin’e ancak bir şair ve yazar olarak ve de davet edilirse gelebileceğini söylüyorsa bitmiştir bu iş.
İyisi mi sen Mersin’e gelme Özdemir ince!…
Not: Özdemir bana Salihli’de son şiir kitaplarının tümünü imzalayıp hediye etti. Sağ olsun. Ama ben yine de O’nun “Elek”in Temmuz 1961 tarihli 8. sayısında çıkan şiirini burada yayımlamak istiyorum.
SOYTARI
hayır ben bir çingene miyim
o halde salı
burada değilsem neredeyim
boynumda acem şalı

bitince param güzel çingene
bendim hangisi
ellerim cebimde kendim herkesle
balık kedisi

birini düşünmeyen güzel kızlar
sanırsa kimse
ağır tavus mavisi çalar çanlar
ölme bitince

sormak kendimi gidip kapıya
bu ben değilim
çalışan şeyleri itip artıya
dansa gidelim.

ben nasılsa ölürüm bir gün
kurulur masa
çalgıcı değilsem sırtımda düğün
evlenirmiş kim olsa

ÖZDEMİR İNCE – Elek Temmuz 1961

Bu yazı  “İçel Sanat Külübü” Aylık Bülteni “Ocak 1996 – 43. Sayı” sından alınmıştır.

Biyografik Bilgi

scroll to top