O yıllarda sanata çok destek veren bir Belediye BaÅŸkanı vardı Salihli’de, Zafer Keskiner. Yılda iki defa “Åžiir ikindileri” düzenletir ve ülkenin en seçkin ÅŸairlerini Salihli’ye davet ederdi. Davetli olduÄŸunuz günlerde beÅŸ kuruÅŸ harcatmaz, güzel misafirhanelerde ağırlar, güzel lokantalarda, ziyafetler verirdi.
Her Åžiir Ä°kindisi’nin bir baÅŸ konuÄŸu olurdu. Ergun Evren’le beni ÅŸiir – resim sergisi açmak için davet ettikleri o Åžiir Ä°kindisi’nde (sanırım 1990 yılının Eylül ayı) baÅŸ konuk Salah Birsel’di. Birçok ünlü ÅŸairle birlikte Özdemir ince’nin de orada olacağını duymuÅŸtum.
Bir akÅŸam üstü Salihli’ye vardığımızda, önce bir lokantaya, sonra misafirhaneye götürdüler. Sabah odamızdan çıkıp dışarıyı seyrederken, önümüzden ÅŸiÅŸmanca, göbekli ve kocaman sakallı bir adam geçti. Bizimle deÄŸil de arabamızın Mersin plakasıyla ilgilendi.Biraz sonra ileriden, bahçenin uzak bir köşesinden Ergun beni çağırmaya baÅŸladı. Yanına gittiÄŸimde, biraz önce önümüzden geçen o sakallı ÅŸahsı göstererek “yahu tanımadın mı? üstelik merak ediyordun, iÅŸte Özdemir ince” dedi… Belki otuzbeÅŸ yıldır Özdemir’i görmemiÅŸtim. Ãœstelik son gördüğümde Özdemir bıyıksız, sakalsız ve de zayıf-naif bir gençti. Nasıl tanırım yani. Ama böylece yıllardan sonra Özdemir’li iki güzel gün yaÅŸamak nasip oldu.
Aslında biz Özdemir’le Lisede aynı sınıfta okumadık. O Fransızca okuyordu, ben Ä°ngilizce. Ama birbirimizi tanırdık. Bir gün, sanırım 5. sınıfta kızların elinde bir defter gördüm. Merakla okuyorlardı. MeÄŸerse Özdemir’in ÅŸiirlerini topladığı deftermiÅŸ. O zaman güzel ÅŸiir yazan bir insanı daha tanıdım ve daha sık konuÅŸmaya baÅŸladık. Sonra yavaÅŸ yavaÅŸ ÅŸiir dünyasında adını duymaya, ÅŸiirlerini ünlü dergilerde görmeye baÅŸladık. Hatta bize “Elek”te yayınlanmak üzere bir ÅŸiirini bile lütfetti.
Ama hep ölçülü, hep uzaktı bizden. Sanırım O ikinci Yeni’nin önemli bir ÅŸairi olma yolunda giderken bizleri, yani hala Orhan Veli, Cahit Külebi ÅŸiirlerinde kalanları küçük görüyordu.
Uzun yıllar geçti aradan… Ben bazan aklıma geldiÄŸinde, “Özdemir’in ÅŸiir defteri o kızlarda ne arıyordu?” diye merak ettim hep. Ama Allah var, Özdemir’in ÅŸiirini de pek izleyemedim. Çünkü ben Yeni Åžiirde takılıp kalmış, ikinci Yeniye atlayamamıştım bir türlü.
Geçen yıl Celal Soycan arkadaşım bültenimizi yönetirken, Kasım 1994 sayısını Özdemir ince’ye ayırdı. Kapakta bile bir Özdemir ince fotoÄŸrafı vardı. Belki de Celal bu sayıyı yaparken Özdemir’in “hoÅŸuna gider, Mersin’e gelir” diye düşünmüştür. Öyle ya Türkiye’nin en önemli ÅŸairlerinden biri, Mersin’li üstelik. Gelse (yani Mersin’e), bir ÅŸiir söyleÅŸisi yapsa, bir konferans verse, güzel olmaz mı? Gerçekten ben de umutlandım.
Ama 2 sayı sonra Özdemir’den gelen mektup yayınlandı bültende. “Çok meÅŸgulüm ama ancak ÅŸu ayda ve bir ÅŸair ve yazar olarak gelmem istenirse, elbette gelmek isterim” diyordu mektubunda. Yani benim anladığım, gidiÅŸ-geliÅŸ ve konaklama masraflarımı ve konferans ücretimi öderseniz gelirim demeye getiriyordu.
O günden beri hep düşünürüm. Yahu Özdemir ince, sen bu ÅŸehirde doÄŸmadın mı? Sen bu ÅŸehrin Mersin Lisesinde okumadın mı? Sen ilk sanat sevgisini Cahit Öztelli, Aytekin Yakar gibi üstün hocalardan tatmadın mı? Sevda rüzgarları ilk defa bu ÅŸehirde esmedi mi başında? ilk ÅŸiirlerini Akkahve’nin o serin loÅŸluÄŸunda yazmadın mı? Ä°yi ÅŸair olma kavgasını ilk bu ÅŸehirde vermedin mi? Abidin Subaşı ÅŸiiri bıraktı diye, rakip olarak gördüğün tek ÅŸairin ÅŸiiri bırakması seni bu ÅŸehirde mutlu etmedi mi?
Veya başka bir soru. Bu şehre hiç mi borcun yok? Bak, bu şehirde hiç bir karşılık beklemeden çırpınıp, didinen birkaç sanat gönüllüsü, Sanat Kulübü kuruyor, dergi çıkarıyor. Bu seni hiç etkilemiyor mu?
Ä°lahi Türker Hoca, birkaç ünlü ÅŸairden “Yelken” için ÅŸiir veya yazı istemiÅŸsin. Vermediler diye üzülüyorsun. BoÅŸuna üzme kendini. Mersin’li, çoÄŸumuzun okul veya sınıf arkadaşı Özdemir bile Mersin’e ancak bir ÅŸair ve yazar olarak ve de davet edilirse gelebileceÄŸini söylüyorsa bitmiÅŸtir bu iÅŸ.
Ä°yisi mi sen Mersin’e gelme Özdemir ince!…
Not: Özdemir bana Salihli’de son ÅŸiir kitaplarının tümünü imzalayıp hediye etti. SaÄŸ olsun. Ama ben yine de O’nun “Elek”in Temmuz 1961 tarihli 8. sayısında çıkan ÅŸiirini burada yayımlamak istiyorum.
SOYTARI
hayır ben bir çingene miyim
o halde salı
burada deÄŸilsem neredeyim
boynumda acem şalı
bitince param güzel çingene
bendim hangisi
ellerim cebimde kendim herkesle
balık kedisi
birini düşünmeyen güzel kızlar
sanırsa kimse
ağır tavus mavisi çalar çanlar
ölme bitince
sormak kendimi gidip kapıya
bu ben deÄŸilim
çalışan şeyleri itip artıya
dansa gidelim.
ben nasılsa ölürüm bir gün
kurulur masa
çalgıcı değilsem sırtımda düğün
evlenirmiÅŸ kim olsa
ÖZDEMİR İNCE – Elek Temmuz 1961
Bu yazı “İçel Sanat Külübü” Aylık Bülteni “Ocak 1996 – 43. Sayı” sından alınmıştır.