,

ALZHEİMER VE MERSİN YAŞLI YAŞAM MERKEZİ

Aynur-Özge.jpg

(*) Bu sayıdaki söyleşiyi Mersin Ün.Tıp Fak. Nöroloji Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi ve Türkiye Alzheimer Derneği Mersin Şubesi’nin yönetim kurulu başkanı Prof.Dr. Aynur Özge ile yaptık.

Ziya Aykın – Özge Hanım dilerseniz söyleşimize derneğinizden söz ederek başlayalım. Dernek ne zaman kuruldu?
Aynur Özge – Türkiye Alzheimer Derneği, Uluslararası Alzheimer Cemiyetine bağlıdır. 1997 yılında kurulmuştur. Şu anda Türkiye’de 11 şubesi bulunmaktadır. Biz de Mersin şubesini 2006 yılında kurduk.

Z. Aykın – Derneğin amacını nasıl özetleyebilirsiniz?
A.Özge – Derneği hastalar ve hasta yakınlarını odaklayarak kurduk. Amaç nedir? Amaç çağın vebası diye isimlendirilen Alzheimer hastalığı için toplumda bir farkındalık geliştirmek, hastalara ve hasta yakınlarına destek olacak etkinlikler yapmak ve bu hastalığın hem toplumdaki önlenebilen boyutuyla ilgili çalışmalar yapmak hem de bu hastalığa yakalananların ve ailelerinin yükünü bir nebze hafifletebilmektir.

Z. A – Bu amaca ulaşabilmek için yöntemleriniz neler oldu?
A.Ö – Bu amaçla bir araya gelen insanlar olarak çok fark yaratan, insanların bizimle birlikte çalışma isteğini teşvik eden projeler bazlı çalıştık. Her dönemde siyasetten ve ticaretten uzak durduk, insan odaklı, hasta odaklı, katkı odaklı projeler yaptık.
İlk günden bu yana eğitimi ön plana aldık. Normal bir yaş almayı da konuştuk, maket olarak yatalak bir hastaya bakmayı da konuştuk. Sanatı da konuştuk, sporu da konuştuk. İnsan ilişkilerini de konuştuk. Fark yaratacak bültenler çıkardık. İlk bültenlerimizi çarşıdaki esnafa bırakmak istediğimizde almaya tereddüt ediyordu, bu bir tarikat mıdır, nedir ne değildir diyorlardı. Ama şu anda 3000 tane basılan bültenimiz hemen dağıtılıp bitiyor. Bu bültenleri okuyarak, örneğin komşusunun annesinin aslında kaprisli değil Demanslı olduğunu fark eden hiçbir tıp eğitimi olmayan dostlarımız oluyor.

– Başka neleri önemsediniz?
– İnsanlar genellikle bu hastalığın utanılacak bir şey olduğunu düşünüyorlar. Ne bileyim, babaları, anneleri toplum içerisinde uygun olmayan bir davranış yaptığında bundan dolayı kendilerini kötü hissediyor. Biz onlara sürekli bunun bir hastalık belirtisi olduğundan dolayı annelerin, babaların, eşlerinin böyle davrandığını, bunda utanılacak bir şey olmadığını, etkinliklerimize hastalarıyla birlikte gelebilecekleri mesajını veriyoruz. Bu da onlara iyi geliyor. Çünkü sürekli evde kalmak, 24 saat bir hastaya bakmak çok yıkıcı bir şey.

– Derneğin hedef kitlesinin kaç kişi olduğuna ilişkin bir rakam söyleyebilir misiniz?
– Bugün tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de bu hastalığın giderek arttığını ve artacağını düşünüyoruz. Bir hasta için en az 4 kişinin hayat akışını değiştirdiğini varsayarsak şu an Mersin şehrinde en iyimser tahminle 15 000 hasta var bunu 4 le çarptığınız zaman 60 000 kişiyi hedefliyoruz demek oluyor.

-Halk arasında hastalığın artmasının sebebinin ortalama insan ömrünün uzaması olduğu söylemi var. Bu doğru mudur?
– Büyük oranda insan ömrünün uzamasıyla ilgili. Bazı riskler var, o risklerin henüz düzeltilemiyor olmasıyla da ilgili.

– O, diğer riskler, etkenler nelerdir, modern yaşamla mı ilgili?
– Modern yaşam. Mesela stres, yalnızlık, asosyallik, az uyuma, damar sertliği için doğru beslenmiyor olmak. Artık çoğumuz paketli ve işlenmiş besinler yiyoruz. Evden az çıkıyoruz, arabaya çok biniyoruz. Az hareket ediyoruz. Bilgisayar, cep telefonu ve televizyon ile sosyalleştiğimizi sanıyoruz. Yüz yüze görüşme sıklığı azaldı. Bayramlarda bile evlerin zili çalmıyor. Tüm bunlar Alzheimera gidiş için kötü bir ateşleme.

– Sanırım bunun evrilmesi oldukça güç. Bir hekim veya dernek olarak modern yaşam biçimine nasıl bir tepki verilebilir?
– Biz insanlara yeniden, o mahallelerinde eskiden doğal olarak yaşananları, yani eski Mersin’de atıyorum Camişerif Mahallesi’nde eskiden sokağa çıktığımızda insanların birbirine nasılsın iyi misin Ahmet amca, Ayşe teyze dediğini, biz şimdi bir yapay ortamda yeniden canlandırmaya çalışıyoruz.
O mahalle kültürünü, herkesin elindekini birbiriyle paylaşmasını yaratmaya çalışıyoruz. Dernek olarak açıkçası biraz toplum mühendisliğine de soyunmak zorunda kaldık. Çünkü bunun hastalarımıza ve hasta yakınlarına ne kadar büyük zarar verdiğini görüyoruz.

– Hasta yakınları için de hayat birden çok zorlaşıyor.
– Biz kendimiz de evimizde büyüğümüze baktık. Ben doktor olmanın ötesinde aynı zamanda bir hasta yakınıyım. Ve o dönemde insanların sizi ne kadar kolay yargılayabildiğini gördük. Alzheimer hastası olan büyükannemiz eve gelen misafire “ben aylardır açım, bir lokma yemek yemedim” dediği zaman misafirin dönüp bir gelin olarak bana nasıl baktığını biliyorum.

– Diğer hastalıklarda çevredekiler hasta yakınlarına yardımcı olmak için çabalar ve üzüntüsünü paylaşırlar.
– Alzheimer hastasına 24 saat bakım verenlerin, onunla yaşamanın onca zorluğuna katlanıp takdir beklerken tekdire ve büyük bir eleştiriye maruz kalması onları çok incitiyor, çok yaralıyor ve bu nihayetinde hasta bakım kalitesini düşürüyor. O yüzden bizim toplum olarak bu hastalıkla ilgili farkındalığımız, bilgi düzeyimiz, hastalara ve hasta yakınlarına yardımcı olma arzumuz arttıkça bu oranlar, bu yaralanma oranları düşecek. Bunun için her bireyin Alzheimer hastalarına ve hasta yakınlarına karşı sorumluluğu var. Hele hele ailelerine böyle bir hastalık uğramamış bireylerin daha büyük sorumlulukları var. Çünkü henüz bu hastalıkla uğraşmaya zaman ayırmak zorunda olmadıklarına göre ciddi bir zamanları var.

– Toplumu Alzheimer hakkında bilgilendirmek için başka çalışmalarınız da var mı?
– Çok çeşitli projeler yaptık. Bu yıl 8. sini gerçekleştirdiğimiz Alzheimer kampları yaptık. Hastaları, hasta yakınlarını, gönüllüleri, öğrencileri hatta doktorları bir araya getirip herkese ayrı ayrı platformlarda eğitim verdik. Öğrenciler hastalarla meşgul oldular. Duvar gazeteleri çıkardık. Sosyal aktiviteler yaptık. Kermesler, konserler, defileler, fuarlar, kahvaltılar, kadınlar matineleri.

– Şu anda içinde bulunduğumuz bu mükemmel binanın öyküsünü de öğrenmek isteriz.
– Yenişehir Belediyesinin bize tahsis ettiği bir arsa üzerinde, benim kendi imkanlarımla gidip dünyadaki bunun örneklerini görüp incelemem ve buna bağlı bizim şehrimizin neye ihtiyacı var sorusuna cevap verecek bir projeyi, mimar arkadaşımızla birlikte yapmamız neticesinde biz bir yaşlı yaşam merkezi inşaatına başlamış olduk. Mimari çizimler hediye olarak yapıldı. Sonra inşaatı ağırlıklı olarak Mersin’deki gönüllülerin, Türkiye’nin birçok yerinden hatta dünyanın başka ülkelerinden gönüllülerin desteği ile yaptık. Zor oldu ama başardık. Tabii ki son noktada inşaatımızın aşağı yukarı üçte birine yakın kısmını da Mersin Büyükşehir Belediyesi destekledi. Bu anlamda onlara müteşekkiriz. Sonuçta buraya binlerce kişinin eli dokundu. Odalarımıza isimlerini yazdırarak, nakit, ayni yardımlar yaparak katkı sağladılar. Bina koridorlarında tuğla biçimli pirinç levhalarda bu hayırseverlerin isimlerini okuyabilirsiniz.
Herkes bize güvendi. Bu kadar karmaşık bir işi çok sınırlı bir ekiple ve müteahhide gerek duymadan alnımızın akıyla tamamladık. Dekorasyonda da yine hastalığın özellikleri dikkate aldık.

– Yaşlı Yaşam Merkezi bir hastane midir, kapasitesi nedir?
– Kurumumuzda 68 yatak kapasiteli 24 saat bakım hizmeti verdiğimiz bir ünitemiz var. Şu anda %100 doluluk oranıyla çalışıyoruz. Aynı zamanda kreş gibi yaşlı kreşi gibi kullandığımız terapötik aktif yaşlanma dediğimiz hizmetimiz var. Hastalığın erken ve orta evresindeki büyüklerimizi, biz evlerden servis araçlarıyla alıyoruz, farklı gün ve saat seçenekleriyle burada onların hem sosyalleşmesini hem gündüz ilaçlarının, yemeklerinin, ara öğünlerinin bizim tarafımızdan verilmesinin, bu arada da yakınlarının bir nefes almasının yolunu açıyoruz.
Hasta yakınları evde bakım yükü, sorunu yaşıyorsa yani ne bileyim hastaları Alzheimer olmak zorunda değil felçli, parkinsonlu olabilir. Ya da normal sağlıklı yaşlı olabilir. Her gün içerisinde gelsin biraz aktifleşsin, sosyalleşsin. İki insan görsün. Müzik yapsın, spor yapsın, el becerisi, yapsın etkileşimde bulunsun. Bahçe aktivitelerinden yararlansın.

– Burada nasıl daha iyi vakit geçirebilirler?
– Pazartesi Söyleşileri’nden tutun da spor, yoga, folklor, sanatın her dalında, ebrusundan tutun halk müziğinden, sanat müziğinden, dramadan, ahşap işlerine kadar pek çok konuda aktiviteler, kurslar var. Ev hanımları beş çaylarını bizim burada yapsınlar. Öğrenciler gelsinler yaşlılarımıza kitap okursun onlarla birlikte olsun. Çünkü biz bu işin 7’den 77’ye bir yuvaya dönüştüğünde bir anlam taşıdığını düşünüyoruz. İnsanların ayrıştırılmasını onaylayamıyoruz yani hastalar sağlıklılar, yaşlılar gençler ve benzeri doğru bir şey değil. Hepimiz bir bütünüz.

– Bina içinde ne tür mekanlar var?
– Burada iki tane müzemiz var. Bir tanesi Behiye Aksoy Müzesi. O’nun sahne kıyafetlerini Yıldırım Mayruk bize hediye etti ve biz onu sergiliyoruz. Bir de Mehmet Nuri Çil Yaşam Müzesi var. Mersin Rotary Kulübü ile birlikte o projeyi gerçekleştirdik. Yine Mersin Rotary Kulübü ile birlikte gerçekleştirdiğimiz kış bahçemiz var. Orada şimdi büyüklerimizle sebze ve çiçek ekimlerini ve takiplerini yapacağız.
Biz öyle istiyoruz ki burası Mersin’in kalbi olsun. Tüm sanat aktiviteleri için çıkış noktası olsun. Aynı zamanda şehrin belleği olsun istiyoruz. Bizim hastalarımız bellek hastalığı, insan belleğinde yıllarca biriktirilen her şeyi alıp götüren bir hastalık Biz de buna bir karşı duruş sergilemek istiyoruz. Şehrin belleğini bu merkezde oluşturmak istiyoruz. O yüzden şehirdeki herkes, şehrin belleğine hizmet edecek her türlü aktiviteyi lütfen bizimle birlikte yapabileceğini bilsin. Tercih edebilir, etmeyebilirler ama biz onlara açığız. Herkes çoluğu çocuğu torunuyla burada zaman geçirebileceğini, burada yapılan aktivitelere destek olabileceğini bilsin.

– Türkiye de bu Yaşlı Bakım Merkezi benzeri kaç bina var biliyor musunuz?
– Burası tüm Türkiye içinde ilk örnektir. Türkiye’de bizim merkezimizin birebir aynısı başka yok. O yüzden buranın amacına uygun maksimum verimlilik ile ve en güzel şekilde şehre hizmet vermesini istiyoruz ki gururla başka şehirlerdeki bizden danışmanlık isteyen insanlara da destek olalım.
Bizim aynı zamanda Tarsus’ta da aktif yaş alma evimiz var. Tarsus Belediyesi ile entegre yürüttüğümüz Ülker Aydın Aktif Yaş Alma Evi, Mezitli’de de Mezitli Belediyesi ile birlikte yürüttüğümüz Gülbahar Özmen Aktif Yaş Alma Evi’miz var. Oralarda da gönüllü ekiplerimizle aşağı yukarı aynı işleri yürütüyoruz.

– Bu, aktif yaş alma evlerinde bir ücret alınıyor mu?
– Tüm bu çalışmalarımızda kar amacı güdülmüyor. Tarsus ve Mezitli merkezlerimizde belediyelerle daha yoğun işbirliğimiz var. Oralarda elektriği, suyu tamamen ücretsiz alıyoruz. Çayı kahveyi de belediyeler karşılıyor. Ama burada Yenişehir Belediyesinden bu türlü destekler alamıyoruz. Dolayısıyla da biz burada tabii ki belli başlı hizmetlerimiz için küçük katkılar alıyoruz. 24 saat hasta bakım merkezimiz de Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın İl Müdürlüğü bazında belirlediği rakamlar çerçevesinde hizmet veriyoruz.

– Alzheimer sağlık sigortası ve devlet güvencesi bakımından diğer hastalıklarla aynı mıdır?
– Biz bu anlamda da ülkenin önünü açmaya çalışıyoruz. Mayıs ve Kasım 2017 aylarında Türkiye tarihinde ilkini ve ikincisini düzenlediğimiz Demans özelinde yaşlı sağlığı konusuyla ilgili birçok bürokrat ve yetkili, STK başkan ve temsilcileri olmak üzere yaklaşık 50 kişilik heyetlerle çalıştaylar yaptık.
Eğer bu çalışmalarımız arzu ettiğimiz sonucu verirse dünyada olduğu gibi bizde de bir bakım sigortasının hayata geçmesine ve yaşlı bakımının devlet güvencesinde yapılıyor olmasına ait bir adım atmış ve tüm Türkiye’de yaşlı bakımının yasal ve hukuki yönden önünü açmış olacağız. Birçok ailenin en büyük sıkıntılarından biri olan yaşlı bakım finansmanı sorununda daha insani ve daha kalıcı çözümlere rehberlik etmiş olacağız.

– Alzheimer neden bu kadar önemli?
– Alzheimer kanserden, kalp hastalıklarından, şeker hastalığından, başka hastalıklardan daha mı önemli? Evet çok önemli. Çünkü bir kalp hastası, bir kanser hastası kendisini ifade etme şansına sahip. Ne istediğini bizimle paylaşabilme şansına sahip. Mesela şeker hastasına sen bunu yememelisin dediğiniz zaman bunu anlayabilme şansına sahip. Bizim hastalarımızın böyle bir şansları yok. Beyinde idrak merkezi yani olayları kavrama, doğru yorumlama ve ifade etme merkezi bu hastalıkta çok erken aşamada zarar görüyor. Alzheimer sadece bir unutkanlık hastalığı değil. Aynı zamanda bir muhakeme, davranış ve duygu durum bozukluğudur. Bu hastalıkta dışarıdan görünen hiçbir şey yok yani felç gibi, hastanın sizin dışınızda ve onun hastalığını sürekli olarak gösteren bir belirti yok.
Hatta bazen sizin hatırlamadığınız şeyleri hatırlatıp sizin düşünemediğiniz şeyleri düşünebildikleri için, hasta yakını, “Bu adam mahsus yapıyor, hani hastaydı? Bu nasıl hasta?” Şeklinde düşünebilir.

– Bu söyledikleriniz nasıl oluyor, açabilir misiniz?
– Beyindeki bütün şebekeler aynı anda aynı oranda zarar görmüyor. Şebeke yer yer zarar görüyor. Bir dakika önceki yemeği hatırlamayan, sizin onun evladı olduğunuzu hatırlamayan babanız birden ortaokuldaki arkadaşlarını numara sırasıyla baştan sona sayabilir. Çünkü onun kablosu ayrı, bunun kablosu ayrı. Bir kablo zarar görmüş, diğeri sağlam. Hasta yakınlarına diyoruz ki ona kızmayın. Bu onun elinde olan bir şey değil. Ama sağlam kablolardan gelen olumlu bilginin, yaşamın tadını çıkarın. Mutlu olun.

– Hastalara dans, müzik, resim, vb. sanatsal aktiviteler yaptırmanın bütün bunlarla ilgisi var mıdır?
– Bu hastalık hafıza merkezinin hemen arkasından lisan yani konuşma ve konuşulanı anlama merkezini etkiliyor. Bu nedenle ki hastalar konuşurken şey şey şey diyorlar. Biz böyle bir nokta da sanatın gücünü kullanıyoruz.
Sözcükler çok iyi çalışmıyor ama görsel bellek işitsel bellek çok güzel çalışıyor. O zaman resimden, müzikten, el sanatlarından yararlanmak hastanın kendini ifade etme becerisinde bize fayda sağlıyor. Diliyle o anda mutsuz olduğunu ifade edemeyen babanız resmiyle bunu size gösterebiliyor. Veya seçtiği müzikle bunu size gösterebiliyor. Müzikle beraber mimikleriyle bunu size gösterebiliyor. Ya da boyamaya gösterdiği tepkilerle gösteriyor. Bütün bunlar hastanın ne hissettiğini bizim anlamamızda bize yardım ediyor.
O yüzden sadece sözel ifadelere bakmayın diyoruz. Yanında gösterdiği mimiklere sizinle birlikteyken yarattığı eşlikçi jestlere bakın diyoruz. Bunlar çok önemli.

– Hastalığın seyri nasıl oluyor?
– Alzheimerda beynin merkezleri aşağı yukarı şöyle bir sırayla zarar görüyor. Önce hafıza, sonra lisan, duygu merkezi, muhakeme, motor merkezi, görme ve müzik merkezleri zarar görüyor.
Biz elimizdeki sağlam merkezlere odaklanmayı çok önemsiyoruz. Nöronal plastisite dediğimiz beynin esnekliği alzheimer hastalarında da hala vardır. Örneğin çocuktaki yüz ise hastamızda ondur. Biz işte bu on birim esneklik üzerinde çalışmayı tercih ediyoruz.
Burada hastanın oyalanması da önemlidir ama asıl amaç değildir. Örneğin beş dakika önce beni evime götürün diye çırpınan bir hasta elinde bir oyun hamuru ile bir saat geçirebiliyor. O hastayı sakinleştirmek için ya oyun hamuru vereceksin ya da sakinleştirici bir ilaç vereceksin. İlaçların bir sürü yan etkisi var. Ama oyun hamurunun hiçbir yan etkisi yok.
Aynı zamanda, tekrarlanan aktiviteler onların beyinlerindeki esnekliğe hitap ettiği için bizim hastalarımız daha uyumlu ve bir sonraki aktivitede daha esnek oluyorlar. Buna kendileri de şaşırıyorlar. Örneğin okul öncesi çocuklar için hazırlanmış boyama kitaplarını düşünün. Başlarda herkes çekinik duruyordu. Kimse eline boyayı almak istemiyordu. Aman bu çocuk işi biz bununla ne yapacağız diyorlardı. Ama bir tanesi başlayıp boyadığında renklerin gücünü gören diğer hastalarda istemeye başladılar. Şu anda bizim psikolog hasta katlarına çıkmakta 10 dakika gecikse hemen onu soruyorlar. Bir an evvel boyamaya başlamak istiyorlar. Boyama çok işe yarıyor. Lego çalışmaları yapıyoruz. O ağır oturaklı babanızın legodan mancınık yapıp bir diğerine atarken aldığı keyfi görmelisiniz. Demek istediğim diğer süzgeçler ve yargı mekanizmaları ortadan kalktığında hastalar baş başa kaldıklarında birbirlerinden ve sanattan çok olumlu etkileniyorlar.
Müzik, nerden geldiği hiç önemli eğil, cep telefonundan, bilgisayardan, hoparlörden, canlı fark etmiyor herhangi bir kriz anında açıyoruz herkes rahatlıyor. Aynı şekilde dediğim gibi plastik sanatlar el becerileri çok çok işe yarıyor. Kumaşlarla tutkallarla mıncık mıncık oynarken çok çok mutlu oluyorlar. Bambaşka bir dünyaya geçiyorlar.

– Yaptıkça becerilerini geliştiriyorlar mı?
– Hepsinin geliştirmesi aynı oranda değil ama kesinlikle geliştiriyorlar. Hastalığın seyri azalıyor mu? Çok ciddi. O yüzden biz bunların hepsinin doğru etkinliklerle sanatla aşılabileceğini, insanlarda gereksiz ilaç kullanımının da önlenebileceğini iddia ediyoruz.

Z- İçel Sanat Kulübü adına size teşekkür ediyorum.

  • İçel Sanat Kulübü Aylık Bülteni 217. Sayısından alınmıştır.

Biyografik Bilgi

scroll to top