KELENDERİS – KORİKOS ARASI
ANTİK LİMAN KENTLERİ
CALENDERİS / CELENDERİS
Gilindire / Aydıncık Kat. No. 2273
Orta Dağlık Kilikya olarak bilinen Taşeli Bölgesi’nin en eski liman kentlerinden biri olan Kelenderis, Anamur ve Silifke arasında, Mersin’in 173 km batısında yer alır.Koordinatları: 36° 9′ Kuzey, 33° 20′ 38″ Doğu.
Adını Kutsal Ana’nın oğlu Andra’dan alan Kalandrasa Kenti, Luvice “Andra’nın Limanı” anlamındadır. Latinceye Kelenderis olarak geçmiş, Osmanlı Dönemi’nde “Gilindire” olarak kullanılmıştır.
W.H. Barlett’in 1836 tarihli gravüründe Kelenderis limanı için şöyle yazılıdır: “Konstantinopolis’in Konya üzerinden geçen Anadolu karayolunun Akdeniz’e ve Kıbrıs’a açılan en işlek liman kapısı.”
1986 yılından beri yörede arkeolojik kazılar yapan Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Levent Zoroğlu, Kelenderis hakkında şu bilgileri vermektedir:
“Kentin ne zaman kurulduğu hakkında henüz kesin bir veri yoktur. Efsanelerde Hitit-Suriye tanrısı Sandon tarafından kurulduğu anlatılır ki, bu nedenle kentin en geç olarak, Tunç çağından itibaren iskân görmeye başladığı anlaşılmaktadır. Aynı döneme ait Hitit yazılı kaynaklarında Tarhundaşşa-Luvi krallığının bir liman kenti olarak bir Şaranduva (Šaranduwa) kentinden söz edilir ki, son yıllardaki bazı değerlendirmeler, burasının antik çağdaki Kelenderis olma olasılığıdır, dolayısıyla kentin adı da Luvi kaynaklıdır. Bir başka deyişle zaten Grekçe kökenli olmayan kentin adının aslının Luviceden geldiği güçlü bir olasılıktır ki, burası Tunç çağında Tarhundaşşa Krallığı ile Çukurova ve batısını elinde bulunduran Kizzuwatna krallığı arasındaki sınırdı. Osmanlı zamanında Kilindra, 1960’lı yıllara kadar da Gilindire olarak bilinen bu eski liman kentinin adı 1960’lı yıllarda değiştirilerek Aydıncık durumuna getirilmiştir. Son yıllardaki araştırmalar burada geçmişi Neolitik Çağ’a kadar giden bazı mağara yerleşmelerin de olduğu saptanmıştır.”[L.Zoroğlu, Kelenderis I 1994]
Doğal bir limana sahip olması, Anadolu ile bağlantısı ve Kıbrıs’a yakınlığı gibi özellikleri nedeniyle Kelenderis, tarih boyunca Doğu Akdeniz’in önemli bir limanı konumuna sahipti. MÖ X. Yüzyılda Fenikeliler, MÖ VIII. Yüzyıl sonlarında İyonyalılar burada koloni kurarlar. Kelenderis MÖ VI. Yüzyılda Dağlık Kilikya’da kurulan Pirindu Krallığı’nın başkenti Kirşu’nun limanı olmuş, aynı yüzyılın ortalarında önce Babilliler, daha sonra da Persler tarafından işgale uğramıştır.
Pers egemenliği altında olduğu dönemde (MÖ 547 – MÖ 330) işgale rağmen gelişimini gerçekleştirmiş ve ticari bağımsızlığını koruyan kent, Helenistik Çağ’da Mısır’da kurulan Ptolamaios Krallığı ile iyi ilişkiler içine girmiş ve MS 100 yılına kadar bağımsızlığını korumuştur. Ancak daha sonra Kilikya’daki kentlere büyük sıkıntılar yaşatan korsan baskınları yüzünden Kelenderis de zor bir dönem geçirir. Romalıların korsanları yenilgiye uğratıp Akdeniz ticaret yolunu güvenlik altına almasıyla Kelenderis de tekrar parlak bir döneme girmiştir. MS VIII. Yüzyıldan itibaren başlayan Arap saldırıları kente büyük zarar vermiş, olasılıkla X. Yüzyıldan itibaren kent daraltılarak, kale görünümü alacak biçimde, deniz ve kara surları yenilenmiştir. Kent XIII. Yüzyıl ortalarından XV. Yüzyıl ortalarına kadar Selçuklu ve Karamanoğullarının, XV. Yüzyılda da Osmanlıların egemenliği altına girmiştir…Çağlar boyunca önemli bir uğrak yeri olan bu liman kentini Pir-i Reis, kitabında “Kilindra Kal’ası” olarak tanıtır ve hakkında şu bilgileri verir:
“Beş Parmak ada gibi sivri bir burundur. Bu burunun iki tarafı da ayrı ayrı yataktır. Bu yatakların her neresini bir iki karış kazarlarsa tatlı su çıkar. Bu buruna Hıristiyanlar ‘Kavu Kalador’ derler. Onun karşısında ise adına Pırasa Adası dedikleri yumru bir ada vardır. Bu ada ile burun arasından büyük gemiler geçer, çünki derindir. Bu adadan Gilindire beş mil uzaklıktadır. Bu yolda iki küçük ada bulunmaktadır. Bu küçük adacıklara ‘İzile Dale Ventura’ (Babadil Adaları) ? derler.” Gilindire, gün doğusuna karşı deniz kıyısında, bir burun üzerinde harap bir kaledir. O kale hakkında şöyle hikâyeler anlatılır: Kıbrıs’tan pek çok Venedik düşmanı, tüccar kılığında bu kaleye gemi ile sabun getirmişler. Cuma günü olunca, o sabunu kaleye çıkarıp, kalenin kapısı önünde sandıklar içinde yığmışlar. Kale halkı Cuma namazına giderken, bu sandıkların çokluğu karşısında, kaldırmaktan vazgeçerek namaz kılmak üzere camiye girmişler. Düşman, Müslüman halkın camiye girdiğini görünce, halk gaflet halinde iken fırsat bulup, hemen kılıçlara sarılarak, kaleyi ele geçirmişler. İşte o zamandan beri Gilindire Kalesi haraptır. Ancak burçları ve surları tam olarak durmaktadır. Bu kalenin önünde küçük bir limancık vardır.” [Kitab-ı Bahriye 4 / s. 1591]
Kentin yaşadığı parlak dönemlerde inşa edilen bazı yapıların zeminleri mozaiklerle süslüdür. Yörede 1987 yılında arkeolojik çalışmalar başlatmış olan ekibin Başkanı Levent Zoroğlu, bulunan “Kelenderis Mozaiği” hakkında şunları yazar:
“ Bunlardan bir örnek üzerinde kentin limanı ve çevresi betimlenmiştir ki bu görünümüyle Anadolu’da başka bir örneği olmayan eşsiz bir eserdir. Burada görülen yelkenlinin Doğu Akdeniz’de yaygın olarak kullanılan ve yüksek tonajda yük taşıyan bir ticaret gemisi olması ve bunun limana yanaşıyor olması, kentin bir liman ve ticaret kenti olma özelliğinin bir başka kanıtıdır” [L. Zoroğlu – H.Öniz]
12 m uzunluğunda, 3,20 m genişliğinde; üzerinde tersane, hamam, çeşitli yapılar, bir tersane, iki yelkenli gemi olan bu mozaik pano, kenti betimleyen bir resimdir ve yıllar sonra yapılacak olan arkeolojik çalışmalara ışık tutacaktır.
Antik kentten bugüne kadar gün ışığına çıkarılan buluntular arasında başka bir yerde eşi olmayan bu mozaik pano dışında; kemerler üzerine oturtulmuş bir anıt mezar, başka anıtsal mezarlar ve lahitler, sütun başlıkları, Bizans Dönemi’ne ait olduğu düşünülen bir hamam, agora bazilikası, tiyatro, limanın güneyindeki yarımada üzerinde sur kalıntıları, suyolu, sarnıçlar ve çok sayıda küçük arkeolojik malzeme ile sikkeler sayılabilir.
1900’lerin başlarında “Anadolu’da Tanin” adlı yayında yöre hakkında bilgi veren Ahmet Şerif, Kelenderis’ten şöyle söz eder:
“… Martın 20. günü, on beş günde bir uğramakta olan Yunan vapuruna yetişerek Gilindir’e gitmek üzere Silifke’ye bir buçuk saat olan Taşucu İskelesi’ne geldim… Gülnar kazasının merkezi olan Gilindir üç yüz evden fazla değildir. Bir dağın eteğine kurulmuştur. Tabii limanı var ve ancak küçük deniz araçlarının girmesine uygundur. Liman evvelce daha geniş iken Süveyş Kanalı’nın açılmasından sonra darlaştığı ve yavaş yavaş suyunun çekilmekte olduğu mahalli söylentilerdendir. Arazi taşlıktır; ötede beride tarlalar, bahçeler görülür… Halk, İslam ve Rum’dur. Rumlar daha kalabalıktır. İki taraf birbirleriyle pek güzel geçiniyorlar, diyebilirim ki, burası bir birlik örneğidir.” Kelenderis’te 2006 yılında Prof. Dr. Levent Zoroğlu ekibi tarafından bir de sualtı kazısı başlatılmış, çalışmalar her yıl sürdürülmüştür. Çalışmalarda ulaşılan bir batığın altında bir ahşap çekek kızağı tespit edilmiştir. Bu yeni buluşlar, yapının fonksiyonu hakkında yeni bulgulara ulaşılmasını sağlamıştır. Açma işlemi sırasında ayrıca çeşitli arkeolojik malzeme de bulunmuştur.
Tatlı su kaynakları: Menekşe ve Gözsüzce Deresi bu yerleşim yeri ve çevresine hayat veriyor olmalıdır.
Kelenderis Mağarası
1998 yılında keçilerini otlatan bir çoban tarafından tesadüfen bulunan Kelenderis Mağarası, Kelenderis antik kentinin doğusunda, Sancak Burnu ile Kurtini Deresi arasındadır. Giriş ağzı denize bakan mağara denizden karaya doğru yatay olarak uzanmaktadır. Girişi deniz yüzeyinden 46 m yukarıdadır ve uzunluğu 555 metredir. Mağaranın sonunda, genişliği 18-30 m, uzunluğu 140 m, derinliği 47 m. olan büyük bir göl bulunmaktadır. Kültür Bakanlığınca taşınmaz kültür ve tabiat varlığı olarak tescil edilmiş bu mağara, “Aynalı Göl Mağarası” olarak da anılır. Gölün suyu acıdır.
Bu mağaranın içi, sarkıt, dikit, sütun vb. her türden damlataş oluşumlarıyla kaplıdır ve dev boyutlara ulaşan bu oluşumlar, genişliği yer yer 100, tavan yüksekliği 18 metreye ulaşan ana galeriyi çok sayıda salon ve odaya ayırmıştır.
Mağaranın giriş bölgelerinde rastlanan, koydaki küçük bir limana demirleyen gemilerden kaldığı düşünülen Geç Neolitik Dönem’e ait seramik buluntular, mağaranın eski dönemlerde bir sığınma yeri olarak kullanıldığı olasılığına işaret etmektedir.
SPURİE ADASI
Yılanlı Ada (Kat. No. 2273.1)
Spurie Adası (Yılanlı Ada), Mersin’in 173 km batısındaki Aydıncık İlçesinin sınırları içerisindedir. Koordinatları: 36° 06′ 48″ Kuzey, 33° 22′ 40″ Doğu. Kuzeybatı – Güneydoğu yönünde uzanan adanın uzunluğu 120-130 m, genişliği 45-50 m ve deniz seviyesinden yüksekliği yaklaşık 25-30 metredir. Aydıncık şehir merkezinden bakıldığında Doğu’da gözüken burnun adı Sancak Burnu’dur. Yılanlı Ada’nın bu burna uzaklığı 1 deniz mili, Kelenderis Liman’ına uzaklığı 3,3 deniz milidir. Yılanlı Ada, o bölgedeki dört adadan Aydıncık’a en uzak olandır.
Portulan Rizo’ya göre Spurie Adası Papadola’nın 11 mil batısında yer alır. En eski İtalyan deniz haritasında (Pisa 1300) Spurie, Porto Palopoli (Kelenderis) ve Papadola arasında gösterilir. Ada, arkeolojik sit alanı olarak tescil edilmiştir. 2002 yılından itibaren Kelenderis Kazıları çerçevesinde Prof. Dr. Levent Zoroğlu’nun başkanlığındaki ODTÜ-SAT ekibi tarafından sualtı araştırmaları yapılmış, antik Kelenderis açıklarında bulunmakta olan Yılanlı Ada ve çevresinde çok değerli bilimsel arkeolojik bulgular tespit edilmiştir.
Sualtı araştırmalarında kuzey ve kuzeydoğu tarafında elli farklı çapa bulunmuş, çekilmiş, ölçülmüş ve 4500 m2’yi kapsayan ankraj site haritası ortaya çıkarılmıştır. Bulunan çok sayıdaki çapa, adanın Bronz Çağı’nda önemli bir demirleme yeri olduğuna işaret etmektedir. Roma İmparatorluğu’ndan kalma (LP1) tipinde amforalar da bulunmuştur. Buluntuların bazıları Silifke Müzesi’ndedir.
Ada, konumu itibariyle yakınlardaki kıyıları izlemek isteyen denizciler için de çok uygun görünmektedir.
Tatlı su kaynakları: Sarnıçlar olmalıdır.
BERENİCE KİLİKYA
Sancak Burnu yakınında Kurtini (Kat No. 2274)
Liman, Papadola ile Kelenderis arasında, Mısır Kraliçesi Berenike adına kurulmuştur. Günümüzde, Sancak Burnu yakınındaki Kurtini Koyu, anılan Berenike Limanı’nın bulunduğu yer olmalıdır. Sancak Burnu Mersin’in 155 km batısında yer alır. Koordinatları: 36° 7′ 38″ Kuzey, 33° 23′ 38″ Doğu…
Çağlayık Deresi’nin koya döküldüğü yerin yakınlarında hamam ve su sarnıcı kalıntılarına rastlanır. Büyükeceli’nin batısındaki tepenin yamaçlarında da çok miktarda üç klineli (sedir), arkasollü (üst kemerli) kaya mezarları bulunur.
Gökada’nın 1975 yıllarındaki eski mal sahibi Ahmet Selçuk tarafından bulunan ve Silifke Müzesi’ne verilen yüzük üzerinde I. Ptolemaios’un eşi I. Berenike’ye ait rölyef bulunur. 3,2 cm büyüklüğündeki bronz yüzük yarımadadaki Mısır kültürünün bir işaretidir…Tatlı su kaynakları: Çağlayık Deresi ve çevredeki sarnıçlar olmalıdır.
PİSOURGİA / PİSURGİİS
Sipahili (Kat. No. 2275)
Pysourgia, Kelenderis’in 14,5 km doğusunda, Silifke’nin 46 km batısındaki Sipahili Koyu’nda kurulmuş; eskiden Babadil, Babadul diye adlandırılmış küçük bir limandır. Koordinatları: 36° 9´ 51″ Kuzey, 33° 27´ Doğu.
Geç Antik Stadiasmus’ta adı Pysourgia olarak belirtilir. Papadol(l)a, Papadora, Papadomini adlarıyla da hemen hemen bütün deniz haritalarında verilmiştir. Rizo portulanında, yakınında bir Georg kilisesi olduğu yazar. Aynı portulan, Papadola’nın batısında Spurie Adası’nın ve Babadil Adalarının (Akonesiai) varlığından da bahseder.
Küçük liman kenti Roma Dönemi’nde kurulmuştur. Roma – Erken Bizans Dönemi’nde koyun üzerindeki küçük tepenin batısında ve nehrin ağzında yerleşim vardır. Menekşe Dere’nin getirdiği verimli toprakların oluşturduğu küçük bir ova ve vadi yamaçlarında yer alan antik kentten geriye kaya mezarları, yapıların temel izleri ve eski yapıların sökülmesiyle devşirilmiş yapıların kalıntıları, koyun batı kısmında, moloz taşından yapılmış üç beşik tonozlu Roma mezar evi görülür.
Tatlı Su kaynakları, Sipahili Çayı ve Menekşe Deresi olmalıdır.
ANTİK ADI BİLİNMİYOR
Beşparmak Adası (Kat. No. 2275.1)
Sipahili Koyu’nun batı ucundaki Sulusalma Burnu yakınında bir adacıklar grubu vardır; bunlar Babadil Adaları olarak adlandırılır. Bu adaların en büyüğü Beşparmak Adası’dır. Bu bölgenin adı Akonesiai olarak da geçer. Babadil Adaları’nın koordinatları: 36° 7′ 20″ Kuzey, 33° 31′ 55″ Doğu.
Beaufort bu adacıklardan şöyle söz eder:
“Kilindere’nin önünde üç küçük ada ve doğuya doğru birkaç mil daha ötede Papadoulae, yani Kelebek Adaları denilen iki ada daha vardır. …Eski coğrafyacıların hiçbiri bu adalardan söz etmemiştir; oysa çok eski yapıların bazı kalıntıları uzak çağlarda buralarda oturulduğunu göstermektedir.” [Karamanya, s. 210]
Babadil adası üzerinde kale kalıntısı ve Kilikya Krallığı dönemine ait birkaç tonozlu mezar bulunur.
Tatlı su Kaynakları: Adanın karşısındaki kara alanında Sipahili ve Babadil dereleri vardır.
2007 yılında, ODTÜ Sualtı Topluluğu Batık Araştırmaları Grubu tarafından yapılan dalışlar sonucunda şu bilgilere ulaşılmıştır:
“Beşparmak Adası, Akkuyu ve Sulusalma mevkilerinde gözlemlenen amfora ve çapa türlerine bakıldığında bu bölge, hem hemen doğudaki Aphrodisias antik kenti ile Dana Adası tarafında korunaklı ve kontrollü limanlara giriş yapmadan önce batı yönündeki ilk uğrak noktası olma, hem de Anemurium ve Kelenderis yönünden gelen gemiler için güvenli bir mola ve demirleme yeri özelliklerine sahiptir. Kara tarafında tatlı su kaynaklarının da olması dolayısıyla bu koy avantajlı bir bekleme yeridir.” [Çiğdem Toskay ve ekibi – Kilikya Kıyıları Sualtı Yüzey Araştırması 2007]
Aynı çalışmada, sualtı yüzey araştırmalarında elde edilen pişmiş toprak, ahşap ve metal çapalara ilişkin değerlendirmelerde, buranın en az MÖ II. Yüzyıldan, MS XIII. Yüzyıla kadar kullanıldığı tahmin edilmektedir. Bulguların en çok yoğunluk kazandığı iki dönem olarak da Erken Roma Dönemi ile Geç Antik Çağ gösterilmektedir.
R. CRAUNOS
Büyükeceli yakınında (Kat. No. 2276)
Büyükeceli, Mersin’in 152 km batısında yer almaktadır. Koordinatları: 36° 10´ 40″ Kuzey, 33° 33´ 6″ Doğu…Yukarıdaki haritada, Papadola’nın bulunduğu koyun doğu ucundaki burnun üzerinde Kraunoi adlı bir yerleşime işaret edilmektedir. Katalogda Craunos diye adlandırılan liman burası olabilir. Büyük olasılıkla küçük bir liman kentçiği idi. Ancak bu antik yerleşim hakkında başka bir bilgiye ulaşılamadı.
Tatlı su kaynağı: Yerleşimin yakınında Babadil Deresi vardır.
Mavi ile turkuaz karışımı tertemiz denizi, incecik kumsalı ile konuklarına tatil keyfi yaşatan bu koy şimdilerde Akkuyu Nükleer Santralı ile gündemde.
KİPHİSOS / CEPHİSO / MELANE
Yeşilovacık (Kat. No. 2277)
Silifke – Anamur yolu üzerindeki Yeşilovacık’a Silifke’den 30 km’lik bir yolla ulaşılır. Koordinatları: 36° 11´ 18″ Kuzey, 33° 39´ 45″ Doğu.
Eski adı Hacıisaklı olan Yeşilovacık, Silifke’ye bağlı, yaklaşık 7 kilometrelik bir kıyı kesimine sahip bir kasabadır. Adından da anlaşılacağı gibi yemyeşil çam ormanlarının arasında bulunan bu cennet köşe, Akdeniz foklarının üreme bölgesidir. Yeşilovacık kasabasında yaşam MÖ IV. Yüzyılda başlamıştır ve günümüze kadar gelmektedir. Yakınındaki Aphrodisias antik kenti kalıntıları da bunu kanıtlar niteliktedir.
Bakır Tepesi mevkiinde antik duvarlar ve sarnıç ile Gözleyen Tepe mevkiinde kaya oyma mezarlara rastlanır. Bazı antik duvarlar yeni yapıların arasındadır. Bazı kaynaklara göre yerleşim MÖ IV. – V. Yüzyıla tarihlenmektedir.
Hild – Hellenkemper’in “ Kilikien und Isaurien” adlı kitabında Ovacık koyunda “Komardias” (Camardase, Camarles, Camardesium) adlı küçük bir antik demirleme yerinden söz edilmektedir. 1275-1300 yılları arasındaki Pisa denizcilik haritasına göre Komardias, Papadola ve Porto Cavalier (Aphrodisias) arasında, Silifke’nin 29 km güneybatısındaki Ovacık Körfezi’nin doğusunda yer alır.
Ovacık’ta, bir tepe üzerinde, 1970’li yılların başlarına kadar ne oldukları tam belirlenemeyen yıkıntılar vardı. Deniz kenarındaki alçak bir tepe üzerinde şimdiki Ovacık yerleşimi antik kentin üzerinde kurulmuş olmalı. Aynı kaynakta, Geç Antik Dönemde Komardias’ın içinde veya yanında Kiphisos’un yer aldığı belirtilmektedir.
Tatlı su Kaynağı: Babadil Deresidir.
Akdeniz’deki antik kentlerin öykülerinde hep ticaret partneri olarak bir “Komardias” kentinden bahsedilmektedir.
“Komardias” adı, temel olarak aldığımız katalogda görülmemekle birlikte yukarıda belirtilen ve koordinatları da uyuşan “Kiphisos” antik kenti ile örtüşmektedir. Bu örtüşme, aşağıda verilen harita kesitlerinde de kendini göstermektedir.
KİLİKYA APHRODİSİASI
“APHRODİTE’NİN LİMANI”
Yeşilovacık yakınındaki Tisan (Kat. No. 2278)
Yeşilovacık Yarımadası, Silifke’nin 31 km batısındadır.Koordinatları: 36° 9´ 35″ Kuzey, 33° 41´ 14″ Doğu.
Tanrıça Aphrodite’ye duyulan sevgi yüzünden Anadolu’da birkaç, Kıbrıs’ta da bir Aphrodisias kenti kurulmuştur. Aphrodisias, Helen dilinde “Aphrodite’ye Adanmış” veya “Aphrodite Yurdu” anlamına gelmektedir. Kilikya Aphrodiası’nın kurulduğu Yeşilovacık bir yarımada üzerinde mavi ve yeşilin buluştuğu sırt sırta vermiş iki koydan oluşur. Antik coğrafya kitaplarında batı koyu “Limni Etheros”, doğu koyu “Limni Aphrodisias” adlarıyla anılmaktadır. Halk, batı koyuna “Korsan Koyu” adını vermiştir. Gemilerin bir koydan ötekine geçebilmesi için her iki koy geçmişte bir kanal ile birleştirilmiş olmalıdır.
Yarımadanın doğusunda Akliman, kuzeybatısında Ovacık Limanı, doğu koyunun önünde de doğu-batı yönünde uzanan küçük bir ada, Kösrelik / Köserelik adası yer alır. Bu ada halk arasında Gökada / Ada olarak bilinir. Limanın girişindeki konumu, buranın kötü hava şartlarında korunaklı bir demirleme yeri olmasına imkân vermektedir. Bir liman kenti olan Aphrodisias diğer kıyı yerleşimleri Kıbrıs, Mısır ve Ege kentleriyle deniz yoluyla ticari ilişkiler kurmuştur.
Akdeniz’in saklı cenneti olarak bilinen turkuaz renkli koylarda balıklarla ve caretta carettalarla yüzmek mümkündür. Bugün Tisan adıyla bilinen Aphrodisias antik kenti, yarımadanın denize uzanan burnunda yer alıyor.
Beaufort’a göre; “Ptolemaios’un Aphrodisias dediği, ancak hızlı ilerleyişimiz sırasında örenlerini bulamadığımız kent, olasılıkla buralarda bir yerde idi.” [Karamanya, s. 210]
Sadi Bayram ise şöyle tanımlıyor Aphrodisias’ı: “Açık denizden bakıldığında liman ve şehir görülmez. Çünkü önünde 3 km genişliğinde yarımada uzanır. 300 m sağındaki küçük ada, Yılanlı Ada’dır. Ama asıl bağlantılı olduğu ada doğu tarafındaki Dana Adası’dır.…Yarımadanın doğu-batı yönünde iki kuşak halinde Kiklopiyen devasa taşlarla yapılmış surları var. MÖ XIII. Yüzyıl Hitit Dönemi’ne tarihlenir. Doğu ve batı koylarının önünden güneye sarkan 3 km’lik yarımada, üzerinde Aphrodisias halkının yaşadığı dönemde ambarların bulunduğu yer olup İlk Çağ korsanlarının korunmak için yüksekte, denizden ve karadan ilk anda görülmeyecek çanak şeklinde bir plato üzerindedir. Kent surları, platonun kuzey ve güneyinde limana paralel uzanırlar. Güney suru 1850 m uzunluğundadır ve üzerinde çeşitli aralıklarla 10 mazgal/kule yer alır. Yaklaşık 2 km’lik Kuzey surun üzerinde de eşit aralıklarla 10 mazgal vardır. Dev kyklopik taşlarla, iyi işçilikle örülen surların bugünkü yükseklikleri 1,70 ila 3,60 m arasında değişir.” [Sadi Bayram, Mozaik Dergisi, Nisan 1994]
Esas yerleşim yeri burnun doğusuna düşmektedir. Kent, MÖ VII. Yüzyılda Yunan kolonisidir. MÖ IV. Yüzyılda Pers satraplığı yönetimi altındayken sikke basmıştır. Hellenistik dönemde önemini kaybetmiş, Roma Döneminde sikke basamamıştır. Erken Bizans Döneminde de “polis” statüsünü kaybetmiştir. Johannitler (Aziz John Şövalyeleri) 1210 yılında Kral I. Leon’dan Silifke’nin Tokmar Kalesi’ni satın aldıklarında Aphrodisas’a yerleşmiş olmalılar. Bu nedenle liman, Şövalye Limanı anlamında “Porto Cavalieri” adıyla da anılır. Batı Koyu’nda halen Şövalye Evi olarak kabul edilen 55 cm kalınlığındaki duvarlar bunun kanıtı olabilir.
Doğu koyunun güneydoğusunda, denizden 7-8 m yükseklikte, kıyıya 3-4 m uzaklıkta bir kilise kalıntısı vardır. MÖ VI. Yüzyıla tarihlenen bu yapı aslında bir tapınaktır. İS IV. Yüzyılda kiliseye çevrilip Hıristiyan azizlerinden Saint Pantaleon’a ithaf edilmiştir. Bu kiliseden günümüze üzerinde haç rölyefi bulunan bazı mermer sütunlar, Korent sütun başlıkları, iki lahit mezar ile 4 adet mozaik taban kalmıştır. Mozaik tabanlarda geometrik şekiller, bitki ve kuş figürleri göze çarpar. Tabanı kaplayan desenlerin ortalarına da birer kitabe yerleştirilmiştir.
Doğu limanı önündeki Kösrelik Adası’nda da Roma ve Erken Bizans Dönemlerinde kullanılmış bir nekropol, küçük bir kilise ve kaya mezarları bulunmaktadır.
Antik kent bölgesi, kuzeyindeki büyük alanla birlikte 1976 yılında Ankara’da Türkiye Sanayici ve İşadamları örgütünün kurduğu yazlık kooperatife satılmıştır. Bölge 1984 yılından itibaren başlayan yazlık konutların yapılmasıyla birlikte Tisan adıyla anılmaktadır.
Tatlı su kaynağı: Babadil Deresi olmalıdır.
Harita 1: Hild-Hellenkemper, Kilikien und Isaurien;kesit
Foto 1: Gilindire. Fotoğraf: Mustafa Yalçıner
Foto 2: Kelenderis liman mozaik…Fotoğraf: Bülent Akbaş 1997
Foto 3: Eros kabartmalı lahit. Fotoğraf: Bülent Akbaş
Foto 4: Mağaradaki sarkıt ve dikitler. www.cekulvakfi.org
Harita 2 : Kesit. Kaynak : Levent Zoroğlu
Foto 5: Kurtini Koyu. http://neredekal.com/44.
Harita 3: Hild-Hellenkemper, Kilikien und Isaurien: kesit
Foto 6: Panteleon Kilisesi…”Akdenizli”, Ekin Grubu Yayını. SONRAKİ BÖLÜM İÇİN BURAYI TIKLAYINIZ