19 – PALAİAİ / PHILALİA
Tahta Limanı / Barbaros Koyu (Kat. No. 2280)
Palaiai antik kenti Mersin’in batısında, 127 km uzaklıktaki Barbaros Koyu’ndadır. Koordinatları: 36° 15′ 13″ Kuzey, 33° 48′ 41″ Doğu.
“Palaiai, bugünkü Tahta Limanı (Güvercin adası kuzey limanı), yüksek kayalıklar arasındaki bir yarın sonunda yer almış, kumsalı olan bir limandır. Taşucu’na 10 km uzaklıkta, Silifke’nin 18 km güneybatısında yer alır.” [Hild-Hellenkemper, s 372]
Roma ve Bizans dönemlerinde, Castellum Novum’un (Tokmar Kalesi) limanı olarak kullanılmış küçük limandır. Tahta Limanı olarak da adlandırılır. Osmanlılar Dönemi’nde de önemini sürdürmüştür.
Roma ve Bizans Dönemi kalıntılarının bulunduğu yerde, özellikle, belirlenen Tahta Limanı’ndan 2 km kadar kuzey taraftaki orman içerisinde yoğun kalıntılar büyük olasılıkla Palaiai yerleşimi olmalıdır. Çoğunluğu evlere ait olan bina duvarları hâlâ ayaktadır. Kalıntılar arasında liman binası, hamam, askeri yapılar, zeytin ezme yerleri, Doğu Roma Dönemi kaya mezarları bulunmaktadır. Bazı yazarların belirttikleri gibi yerleşim denizden görülemez.
Heberdey ile Wilhelm’in bu yörede yaptıkları araştırmalarda, kıyıda eski kalıntılar; daha içerilerde, kayalıkların üzerinde Orta Çağ’a ait yapı kalıntıları tespit edilmiştir. Müller ve Wilhelm, eski Philaia kenti ile Palaiai kentinin aynı olduklarını tespit etmişlerdir.
Eski yazarlardan Ammianus Marcellinus’a göre Palaiaii MÖ 353’te İsaurialılar tara¬fından kuşatılır; fakat alınamaz.
“Boğsak’ın 2 kilometre güneybatısındaki Palaiai (Tahtalimanı) çok küçük bir koy olmakla birlikte, İsauria kıyılarının nadir ovalarından olan Yeşilovacık ile doğrudan bağlantılı olması nedeniyle Roma ve Bizans ordularınca kullanılmıştır.” [Günder Varinlioğlu]¬
Hild – Hellenkemper de Palaiai için şöyle yazarlar:“Küçük Asya’daki misyonerlik çalışmaları için Barnabas’ın istasyonudur. Geç Antik portulan Philaia’da, Myle ile Pityussa arasında gösterilir. Palaiai, İsaura lejyonunun levazım merkezidir. Çevresindeki dik kayalıklar nedeniyle kent surlarını aşmak tehlikeliydi. Dik kayalıklar arasındaki dar kesitte, 200 m genişlikte bir kıyı vardır. Oldukça düz olan bu kıyıda, yıl boyunca suyu eksik olmayan bir derenin yakınında, Eski Roma- Erken Bizans dönemlerine ait küçük bir yerleşimin kalıntıları vardır. Temel duvarlarına ait az miktarda kalıntı küçük koyun taşlık kıyısında denize kadar uzanmaktadır.
Eski Roma (Osmanlı) yolu Palaiai’nin yanından geçerek doğuya doğru Silifke yönünde virajlarla yükselir. Kıyı yerleşiminin yakınında, tepenin üzerinde orman içinde, önemli bir harabeyi çevreleyen kapalı bir duvar bulunmaktadır. Belki de kıyıdaki ve yüksekteki bu iki yerleşim birlikte Palaiai olarak anılmaktadır.
… Geç antik portulan ve deniz haritalarında artık kentin adı geçmez. Sadece Rizo portulanında 1490 yılında karaya doğru olan Chamandrachi (Tokmar) Kalesi’nden bahsedilir.”[Kilikien und Isaurien, s. 372]
Tatlı su kaynağı: Denizcilerin yüzyıllardan beri tatlı su aldıkları bir kaynak vardır.
Güvercin Adası:
“Boğsak Adası’nın yaklaşık 3 km güneybatısında, Tahta Limanı Koyu’nun 1 km güneyinde, kıyının sadece 200 m açığında yer alan Güvercin Adası 150 x 60 m boyutlarında küçük bir kayalıktır. Adadaki kalıntıların Geç Antik Dönem’e ait varsıl bir konut kompleksine ait olduğu söylenebilir.” [Günder Varinlioğlu] Etrafındaki diğer adalar gibi Güvercin Adası da Antik Dönem’de iskân görmüş bir adadır. Kuzeydoğusunda korunaklı bir demirleme yeri vardır. Güvercin Adası yüzey araştırmaları deniz altında yapılmış ve bol miktarda değişik dönemlere ait amfora kalıntıları tespit edilmiştir.
ARTHUR DE GRAAUW
Arthur de Graauw Felemenk kökenlidir; Hollanda’da doğmuştur. 1976 yılında Delft Teknoloji Üniversitesi’nden (University of Technology / Hollanda) mezun olmuş bir inşaat mühendisidir ve Fransa’da yaşamaktadır. Çalışma konusu, kıyı yapılaşmaları ve kıyı alanlarıdır. Akdeniz bölgesindeki birçok projede yer almıştır. Antoine de Graauw adıyla antik kentlerle ilgili olarak 1998’de Franck Goddio ile Alexandria’daki (İskenderiye) denizaltı buluntularının değerlendirmesine katılmıştır. (Fotograf -http://www.ancientportsantigues.com/)
2008’de Wikipedia’da hem antik dönem hem de modern dönem yazarlarının eserlerinden yararlanarak, “Antik Kentler Listesi” sayfasını başlatır: http://www.ancientportsantiques.com
Hazırladığı bu katalogu Graauw 2012 yılında Helsinki’de düzenlenen Avrupa Arkeologlar Toplantısı’nda poster olarak sunar. Avrupa ülkeleri, Akdeniz’in çevresinde ve Kızıldeniz’de olmak üzere 4000’i aşkın sayıda yerleşimi içeren bu katalog her yıl yeni bir baskı yapar. 2015 yılında emekli olduktan sonra danışman olarak çalışmaya devam etmektedir.
PORTO PİNİ / NESULİUM / NESOLİON
ASTERİA / İNSULA
Boğsak Adası’nın arkasındaki Ağa Limanı (Kat. No. 2281)
Nesulion yerleşiminin yeri, Silifke İlçesi, İmamuşağı Köyü’nün karşısında bulunan Boğsak Adası ve Boğsak Limanı’dır. Mersin – Antalya karayolu üzerinde, eşsiz bir doğanın içerisinde doğal bir dalgakıran görevi üstlenen Boğsak Koyu’na ve hemen karşısındaki Boğsak Adası’na varılır. Boğsak’ın Mersin’e uzaklığı 120 km’dir.Koordinatları: 36° 16´ 2″ Kuzey, 33° 49´ 37″ Doğu.
Tarihi kaynaklarda Boğsak Koyu ve Adası’ndaki yerleşimlerin tarihi hakkında fazla bilgi bulunmamaktadır. MS III. Yüzyıl’ın ikinci yarısına tarihlenen Stadiasmus Maris Magni’de (Stadiasmus 483) Boğsak Adası küçük ada limanı olarak verilmektedir.
Ada üzerinde bulunmuş MS V. – VI. Yüzyıllara tarihlenen bir yazıtta, yerleşimin “Asteria” diye anıldığı ve bir kente yaraşır yapılarla donatılmış olduğu yazılıdır. Boğsak Koyu XIV. Yüzyıldan itibaren portulan ve deniz haritalarında Nesulion Adası’na karşı “Porto Pini” adlı bir liman olarak bildirilmektedir. Porto Pini adı, limanın etrafındaki sarıçam ormanları nedeniyle “Çamlı Liman” anlamında verilmiştir. 1490 yılındaki Portulan Rizo’da da yerleşimin terk edilmiş olduğu ve konaklamaya elverişli olmadığı belirtilmektedir. Buna dayanarak, yerleşimin kent statüsü edinmemiş varsıl bir köy olduğu söylenebilir.
Boğsak Koyu kıyısındaki yerleşimin1970’li yılların ortalarına dek korunduğu bilinmektedir. Ancak bölgede kurulan mıcır fabrikasında bu kalıntılar hammadde olarak kullanılmıştır. Geriye yalnızca mozaik bir döşeme, sarnıç ve tek bir yapı kalıntısı kalmıştır.
Karanın tersine ada yerleşimi, özellikle de denizden ulaşılması zor bölgelerde, daha iyi korunmuştur. Üzerinde su kaynağı bulunmayan, 7 hektarlık bir kayalık olan Boğsak Adası, Boğsak Koyu’ndan 1 km kadar uzaklıktadır. Mehmet İ. Tunay’ın Boğsak Adası’nda, “Silifke ve Çevresi Yüzey Araştırması 1995” kapsamında yaptığı çalışmanın sonuçlarına göre, Boğsak Adası üzerinde bir manastır yerleşimi vardır. Adanın en üst noktasında bulunan Haç Planlı Şapel kalıntısı, Geç Bizans Dönemi’nden kalmış olup, günümüze kadar gelmiştir. Manastır yapıları için kullanılan sarnıçlar, kiliseler bulunmaktadır.
Boğsak Adası’ndaki ayrıntılı çalışmalar 2010 yılında Prof. Dr. Günder Varinlioğlu tarafından başlatılmış, sonraki yıllarda da sürdürülmüştür. Bu araştırmalarda adanın, çevresiyle olan bağlantıları da tespit edilmeye çalışılmıştır.
“Boğsak adası, bölgenin en iyi korunmuş yerleşimlerinden birisidir. Boğsak koyu, bu kıyı hattındaki iki önemli limanın arasında yer almaktadır. Boğsak koyunun 8 kilometre kuzeydoğusundaki Holmoi (Taşucu), Calycadnus (Göksu) deltasının denize açıldığı limandır. Bu büyük liman, Isauria eyaleti başkenti Seleucia ad Calycadnum (Silifke) ve kentin hemen dışında yer alan Hıristiyan hac merkezi Hagia Thekla’ya (Ayatekla) hizmet verir.
… Ovacık ve Taşucu arasındaki irili ufaklı adalar arasında (Kösrelik, Dana / Pityussa, Güvercin, Boğsak) Boğsak adası yoğun yerleşim görmüş tek adadır. Kuzey rüzgârlarına kapalı geniş Boğsak koyundaki yerleşimin yaklaşık 1 kilometre açığındaki Boğsak adası, Isauria’nın güney kıyısındaki deniz ulaşımının durak noktalarından birisi olmalıdır.” [Günder Varinlioğlu]
Ada, Dana Adası hariç çevredeki Taşucu, Tahta Limanı, Tokmar Kalesi, Mylai gibi yerleşimlerin hiçbirinden görülmemektedir. Kıyı boyunca konaklamaya elverişli geniş bir koyun güney girişini kontrol eden stratejik bir konumda yer alan adanın bir ön karakol görevi yaptığı düşünülebilir. “Adanın hemen her kesiminde, sarp kayalıkların üst kesimleri dâhil olmak üzere, yapı kalıntıları bulunmaktadır. Fakat yerleşim kuzeydoğu yamacındaki teraslarda yoğunlaşmıştır. Çoğunlukla iki katlı, dikdörtgen planlı, kırma çatıyla örtülmüş, bodrum katlarında geniş sarnıçları bulunan, denize bakan geniş kemerli ya da dikdörtgen pencereli ve mimari süslemesi bulunmayan bu yapılar konut olarak inşa edilmiş olmalıdır. Kuzeydoğu ve batı kıyı hattı boyunca işlevleri henüz bilinmeyen birçok yapı, merdiven, iskele ve mendirek kalıntısı bulunmaktadır. Diğer kesimler denize dik inen kayalıklardan oluştuğu için, bu kıyı hattı adanın denizden ulaşılabilen tek bölümüdür. Kıyı boyunca doğal girintiler ya da koylar bulunmadığı için deniz araçlarının bağlanması ve kıyıya yanaşması, bugün kalıntıları sualtında kalmış ya da yok olmuş mendirekler ve iskeleler ile mümkün olmalıdır.” [Günder Varinlioğlu]
Adanın her kesiminde mezarlar görülmekle birlikte yamaçlara yayılmış geniş bir nekropol alanı; Nekropol alanının içinde ve yakınında dört adet bazilika planlı, bir adet de merkezi haç planlı kilise bulunmaktadır. Kiliselerin tümü mimari plastiğe dayanarak MS V. Yüzyıl sonlarına tarihlenebilir. Merkezi haç planlı yapı için de MS V. Yüzyıl sonu – VI. Yüzyıl başı önerilmiştir.
Prof. Dr. G. Varinlioğlu tarafından 2013 yılında Silifke Müzesi uzmanı Ö. Topbaş’ın rehberliğinde Boğsak Koyu ve çevresinde yapılan araştırmalarda bir antik yol bulunmuştur. 150 m’lik bölümü köy evlerinin arasında korunmuş olan, yaklaşık 1,5 m genişliğindeki bu yolun sınırlarının yerel kayanın yontulmasıyla yer yer belli edildiği bildirilmektedir.
Karadaki ikinci önemli buluntu da Boğsak Koyu’nun güneyinde, kıyı kayalıklarındaki düzlenmiş alan olmuştur. Yan yana sıralanmış geniş ve eğimli yüzeylerin Geç Antik Dönem’de kullanılmış gemi çekek yerleri olduğu düşünülmektedir.
Boğsak kıyısının 1,5 km kuzeybatısındaki dağlık alanda, yaklaşık 250 m. yükseklikteki Gölcük mevkiinde 200×200 m’lik düzlük bir alana yayılmış bir köy yerleşimi bulunmaktadır. Yerleşimin kuzeydoğu ve güneybatı uçlarında yer alan zeytinyağı işlikleri bölgede zeytin yetiştirildiğini, zeytinyağı üretildiğini, bunun da bölge ekonomisine önemli katkısının olduğunu göstermektedir. Ekonomideki hareketliliğinin yansıması ise MS IV. – VII. Yüzyıllar arasında yerleşimlerin yapılaşmasında ve kırsaldaki kilise inşaatlarında görülür.
Tatlı su kaynakları: Adanın su gereksinimi sarnıçlardan sağlanıyor olmalıdır. Boğsak Koyu’nda ise Boğsak Deresi vardır.
MYLAİ
Taşucu yakınında (Kat. No. 2282)
Mylai antik kenti, Silifke’nin 11 km güneyindeki Taşucu mahallesinin güneybatısında yer alır. Koordinatları: 36° 19´ 12″ Kuzey, 33° 53´ 17″ Doğu.
Taşucu’nun ortasında görülen eski duvar kalıntısı, bugün 3 km uzaklıktaki Mylai kentine aittir. Bu ören yerinin yöre halkı tarafından “Manastır” olarak adlandırılması da buradaki yerleşime işaret ediyor olabilir. Bilge Umar’a göre Anadolu’da örneklerine bol miktarda rastlanan (Moulassa – Moula – Mylasa – Mylassa) gibi adlar zamanla Helen diline yerleşmiştir. Myla / Myle de Helen dilinde “Değirmen” anlamındadır. “Geç Antik Stadiasmus, Nesulion ile Holmoi arasında Mylai kentinin yer aldığını bildirir. Erken Bizans Dönemi’nde de burada bir yerleşim vardır.
Kireçtaşı bir tepenin üzerinde kurulmuş, Roma – Erken Bizans Dönemi’ne ait, küçük bir limanı olan yerleşimdir. Dar kıyıda aynı döneme ait küçük bir hamam vardır. Yamaçlarda ve kısmen de tepede yoğun bir biçimde yerleşmiş yaklaşık 100 adet ev kalıntısına rastlanır. Tepede çoğu iki katlı, Erken Bizans Dönemi’ne ait, içlerinde kemer yay; armut ve dikdörtgen biçimli beşik tonozlu sarnıçlar olan birkaç iki katlı ev, Roma ve Erken Bizans Dönemi seramikleri vardır. Evlerin ortasında V. Yüzyıla ait üç nefli iki bazilika ve yerleşimin kenarında Chamosorieler ve Roma lahitleri vardır.” [Hild – Hellenkemper, Kilikien und Isaurien,s. 362]
Mylai kalıntıları, günümüzde Taşucu’nun üzerine oturduğu Holmi Antik Kenti ile karıştırılmakta veya orası kabul edilmektedir. Bazı kaynaklara göre Mylai, Holmi’nin bir mahallesi olarak anılmaktadır.
Tatlı su, Kapızdere ve sarnıçlardan sağlanıyor olmalıdır.
PSEUDO – SKYLAKS
Bodrum Yarımadası’nın kuzeyinde olduğu bilinen fakat yeri henüz tespit edilmemiş “Karyanda” şehrinde MÖ VI. Yüzyılda yaşamış olan Skylaks’a atfedilen Periplous (İskân edilmiş Avrupa, Asya ve Afrika Denizi’nin Çevresindeki Seyrü Seferi) adlı coğrafi eserde Karadeniz, Akdeniz ve Afrika sahillerindeki yüzlerce kentin tarihsel coğrafyası hakkında kısa fakat yararlı bilgiler bulunmaktadır. Bu bilgiler arasında, MÖ IV. Yüzyılda kurulan kentlere ait bazı göndermeler de bulunduğundan bu eserin bu Yüzyılda yaşamış bir yazar tarafından kaleme alınmış olabileceği akla geldiğinden eserin yazarı Pseudo Skylaks olarak adlandırılmıştır. Eserin 102. maddesinde Kilikya başlığı altında şu bilgiler verilmektedir:
“Pamfilya’dan sonra, Kilikya halkı gelir ve Kilikya Bölgesi’nde şu kentler vardır: Selinous, Kharadrous kenti ve limanı, Anemourion burnu ve kenti, Nagidos kenti – ki bu kent bir adaya sahiptir. Seton’a doğru Posedeion Limanı, Salon, Myous, Kelenderis kenti ve limanı Aphrodisios ve diğer bir liman; Holmoi Hellen kenti (… stadia) uzaklıktadır. Terk edilmiş Sarpedon kenti ve ırmağı, Hellen kenti Soloi, Zephyrion kenti, …”
EVLİYA ÇELEBİ (1611 – 1682)
Türk gezgin ve yazardır. Seyahatname adlı eseriyle tanınmaktadır. Ailesi Evliya Kütahya’dan gelip İstanbul’a yerleşmiştir. Medresede ve sonra Enderunda okumuştur. (Fotograf:Evliya Çelebi, gemliklife.net)
Seyahatname adlı yapıtının girişinde geziye duyduğu ilgiyi anlatırken bir gece düşünde Peygamber’i gördüğünü, ondan “şefaat ya Resulallah” diyecek yerde şaşırıp “seyahat ya Resulallah” dediğini yazar. İstanbu lçevresini gezmekle başlayan seyahatleri 51 yıl sürer. Gittiği yerler arasında Osmanlı İmparatorluğu’ndaki bir çok yöre dışında İran, Azerbaycan, Gürcistan, Arnavutluk, Avusturya, Macaristan, Almanya ve Hollanda gibi ülkeler de vardır. Evliya Çelebi bu seyahatleri sırasında gezdiği yerleri yanında taşıdığı deftere kaydeder. O kayıtlar arasında sadece gördüklerini değil, oralarda duyduğu türküler, söylenceler, masallar ve benzer anlatılar; ayrıca halkın yaşantısına ait izlenimleri de vardır. Hayatı hakkında bilinenler de kendi yazdıklarına dayanmaktadır. Evliya Çelebi ‘nin Mısır seyahatinden dönerken yolda, ya da 1682 yılında İstanbul’da öldüğü sanılmaktadır. Seyahatname adlı 10 ciltlik 4000 sayfalı eserinin el yazmasının özgün nüshası Topkapı Sarayı kütüphanesindedir.
HOLMOİ / HOLMİS / HERMİA
Taşucu (Kat. No. 2283)
Antik adı Holmi olan Taşucu, Silifke’nin hem tarihteki, hem de şimdiki limanıdır. Taşucu’nun Mersin şehir merkezine uzaklığı yaklaşık 110 km’dir. Koordinatları: 36° 19′ 12” Kuzey, 33° 53′ 17” Doğu.
Liman kenti MÖ VII. Yüzyılda Yunanlı kolonistler tarafından kurulmuş, ancak korsanların devamlı baskınları nedeniyle MÖ IV. Yüzyıldan itibaren zayıflamaya başlamıştır. O tarihlerde Büyük İskender’in komutanlarından Selefkos Nikator (MÖ 312-281) bu zayıf durumdan faydalanarak kenti ele geçirmiş ve halkını şimdiki Silifke’nin bulunduğu yere taşımıştır. Kente de kendi adını vererek MÖ 300 yılında Seleukia kentini kurmuştur. Silifke, bu komutanın bu adla kurmuş olduğu dokuz kentten bugüne kadar varlığını sürdürebilmiş olan tek kenttir. Silifke’nin kuruluşunda Nikator, Holmi halkını Silifke’ye göç ettirir. Halkı göç ettirildikten sonra da liman kullanılmaya devam edilir ve Erken Bizans Dönemi’ne kadar Holmoi ismi yaşar…Beaufort şöyle yazar: “ …Körfezin kuzeydoğu köşesinde, küçük bir ırmağın geçtiği bir düzlüğün yakınında, eski bir kente, belki de Holmos’a (Holmi) ait olan bazı dağınık örenler, sütunlar ile diğer belirtiler bulduk… Bu yarımadanın ulaşılabilen her noktası duvarlarla koruma altına alınmıştır.” [Karamanya, s. 212]
Roma – Erken Bizans Limanı Holmoi, olasılıkla kayalık uzantının tabanında (şimdiki Taşucu’nun merkezi) kurulmuştu. Holmoi kentinin yerleşim yeri de olasılıkla kıyıdan kuzey batıya doğru hafif eğimle yükselen kireç tepenin üzerindeydi. Orada XIX. Yüzyılda hâlâ kaya mezarlar bulunmaktaydı. Güneye doğru, kıyıya yakın alanlarda, tahmin edilen küçük yerleşim merkezinin dışında da Roma Dönemi’nden kalma, işlevleri tespit edilemeyen yapı kalıntıları vardır. Erken Yeniçağ’a ait yerleşimin ortasında, olasılıkla XIV. / XV. Yüzyıldan kalma bir Ortaçağ kilisesinin apsisi bulunmaktadır. Taşucu İskelesi’nin yakınındaki Sırtlan İni mağarasında da paleolitik kalıntılara rastlanmıştır.
Günümüzde Kıbrıs Adası’yla yük ve yolcu taşımacılığında önemli yeri olan işlek bir limana sahip Taşucu, Osmanlı Dönemi’nde Akliman adıyla anılırdı. XVI. Yüzyılda faal olduğu bilinen Akliman’ın kaderi, 1571’de Kıbrıs’ın fethiyle radikal şekilde değişti. Zira daha kuşatma ve fetih sırasında adaya asker ve lojistik sevkiyatta önemli bir rol ifa eden Akliman, sonrasında da Kıbrıs’a ticarî ve askerî amaçlı gemilerin gelip gittiği işlek bir liman haline geldi. Yine bu sırada, limanın korsan saldırılarına karşı korunması amacıyla bir kale inşa edildi ve içine yeteri kadar asker bırakıldı. Kıbrıs adasıyla ticarette Akliman’ın önemi XVIII. Yüzyıl boyunca değişmemekle birlikte, XIX. Yüzyıla gelindiğinde, artık biraz daha batıda Gülnar sahilinde bulunan Gilindire Limanı, ticarî hacim bakımından Akliman’ın önüne geçmiştir.
Ponta Dilagaşa ‘Kahpe Burun’ anlamına gelir. Bu burun kıbleye karşı ince ve alçak bir kumlu burundur (İncekum Burnu). Ayrıca ucu da sığdır. Bu burundan altı mil kadar karayel tarafında Aya Todora (Taşucu?) denilen boş bir liman vardır. Bu limana Türkler Akliman derler. O limanın ağzından dışarıda, Aya Todora’nın harap bir kalesi vardır. Bu kalenin lodos tarafında da keşişlemeye karşı bir ırmak akar.” [Piri Reis, Kitab-ı Bahriye, Cilt 4. s. 1585]
Evliya Çelebi (1612 – 1682) de Akliman’dan söz eder: “Daha önce Venedik kalesidir. Karamanoğulları fethedip yıkmışlardır. Daha sonra 1571 tarihinde Kıbrıs fatihi II. Selim zamanında gelip geçmek için insanlara gerekli olduğundan Lala Mustafa Paşa tamir etmiştir. Büyük gümrüktür…Kalesi, deniz kıyısında bir tepe üzerinde dört köşe bir şeddadi taş yapı kaleciktir. Çepçevre büyüklüğü (—) adımdır, içi bir mahalle ve 200 küçük evlerdir. Bir camii, dizdarı ve (—) neferleri vardır. Genellikle halkı Kıbrıs kuludur.
… Ve 40 dükkânı var, bütün eşya mevcuttur. Silifke halkı bu Akliman’a muhtaçlardır, zira bütün mallarını burada satarlar ve Silifke’den mamur şehirdir.
… Kıbrıs iskelesi olmak ile şenlikli yerdir. Kalenin dışında deniz kıyısında büyük mahzenler vardır. Bütün zengin bezirgânlar oraya metalarını koyup konuk olurlar. … Limanı, gerçi kapılı liman değildir, ama gün doğusundan, poyrazdan ve yıldızdan emin limandır. Ne tarafa demir bıraksan durur, barça kalyonlar yatağı iyi sulu ve sağanaksız limandır. Her an 40-50 parça gemi mevcut iskeledir.”[Seyahatname s.345]
Amiral Beaufort “Coğrafya” olarak ayırdığı bölüme “AĞA LİMANI – SİLİFKE – KORGOS” başlığını uygun görmüştür: “Ağa Limanı, Silifke kenti için bir limana gereksinim duyarken, ona bu hizmeti sağlamış olan ufak, korunaklı bir koydur. Kıyıya yakın küçük bir hisarın komutası altındadır… Düzensiz kenarlı bir sekizgen olan kalın duvarları üzerinde çepeçevre bir korkuluk ile yaya yolu vardır ve her köşesine bir kule yerleştirilmiştir…”
Liman Kalesi, Kilikya korsanlarının merkezlerinden biridir ve Beaufort güncesinde şöyle bir alıntıya yer verir: “Yakıp yıktıkları dört yüzden fazla kentten elde edilen ganimetin nişanı olarak, çoğu mor renkli yelkenler, altın halatlı palangalar ve gümüş işlemeli küreklerle gösterişli bir kibir içinde donanmış bin yelkenli gücünde bir korsanlar ordusu, geçmiş zamanlarda bu limandan çıkmıştı…” [Karamanya s. 220]
Tatlı su kaynakları: Antik Çağ’da Göksu (Kalykadnos) Nehri’nden akvudüklerle su getirilmiştir. Ayrıca, doğusundaki Bahçederesi çayından da su sağlanabilir.
Foto 1: Güvercin Adası. https:/bogsakarchaelogy.org
Foto 2: Boğsak Adası. Fotoğraf. Günder Varinlioğlu
Foto 3: Kilisei Günder Varinlioğlu
Harita 1: Harita ıo, Digital Atlas of Roman Empire; kesit
Foto 4: Günümüzde Taşucu görünümü. http://www.toplumsal.com.tr./ SONRAKİ BÖLÜM İÇİN BURAYI TIKLAYINIZ