,

AVRUPA YUMUKTEPE’DEN İHRAÇ EDİLDİ – ÖZDEMİR İNCE

yumuktepe185.jpg

27 Şubat günü Galatasaray Üniversitesi’nin Aydın Doğan Salonu’nunda “Kilikia Avrupa Kültürel Mirasına Katkıda Bulunuyor mu?” konulu ilginç bir toplantı vardı.
AB’nin desteklediği “Mersin Mozaik Projesi” çerçevesinde düzenlenen toplantıya Mersin Ticaret ve Sanayi Odası, Mersin Üniversitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi (TAÇDAM), Lecce Üniversitesi (İtalya) ve
Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü katkıda bulunuyorlardı.
Bilinen soru: Avrupa’nın sınırları nereye kadar, nerede biter ve nereleri kapsar, bu harita üzerinde ve Avrupa ekolojisinde Türkiye’nin herhangi bir yeri var mı?
Dikkat ederseniz Avrupa’nın önüne “Hıristiyan”, Türkiye’nin önüne de “Müslüman” sıfatlarını koymadım. Özentiden ya da temenniden dolayı değil böyle olması gerektiği için, bence, zorunlu olduğu için.
Bu projenin AB tarafından desteklenmesinin büyük anlamı şudur: Avrupa Birliği Mersin’i kendisini oluşturan “Mozaik”in bir parçası olarak kabul etmektedir.
Siz sormadan ben söyleyeyim: Mersin, Kilikia’dadır. Kilikia, Anamur’dan başlayarak Adana sınırlarının sonuna kadar gider. Kuzeyde Toroslar, güneyde Akdeniz ve Hatay ilimiz vardır. Kilikia iki parçadır: Taşlık Kilikia ile Ovalık Kilikia arasındaki sınır Lamos (Limon) Çayı’dır. Birincisine Taşeli denirdi eskiden, ikincisine hâlâ Çukurova deniliyor.
Mitolojiye göre: Kilikia adı, Fenike kralı Agenor’un oğlu Kiliks’in adından geliyor. Kiliks aynı zamanda Europe (Avrupa), Kadmos, Thasos ve Phoiniks’in kardeşleri oluyor. Zeus, mitolojiye göre, Europe’u yani Avrupa hanımı kaçırır. Kiliks kardeşleriyle birlikte kızkardeşi Europe’u aramaya çıkar, bulamayınca Kilikia (Kilikya) bölgesine yerleşir.
Bu öyküyü Heredot Tarihi’nde de bulabilirsiniz. Bu akrabalık ilişkisine göre Avrupa denen yer günümüz Kilikya horantasının anlı-şanlı halası olmaktadır. Ve Yunanî horantayla aralarının şekerrenk olması da bu kaçırma olayına dayanmaktadır.
Kilikia’nın Avrupa’ya katkısı bu birinci dereceden ailevî ilişkiyle sınırlı değil. Bir de kültürel katkısı var. M.Ö.4 yüzyılın ikinci yarısında başlayan Hellenistik dönem ile M.Ö. 1 yüzyılın ortalarında başlayan ve M.S.3.yüzyılın ikinci yarısında sona eren Roma dönemine bakan gözler, Kilikia’da yaşanan büyük kentleşme sürecini görür.
Türkiye’nin en eski yerleşim yerlerinden biri olan Yumuktepe Mersin kentinin sınırları içinde bir höyük, 33 katmanlı bir yerleşim yeri. Neolotik Çağ’dan başlayarak Orta Çağ’a kadar uzanan bir uygarlıklar katmanı ve toplamı. Burası doğuda eski Ovalık Kilikia bölgesini oluşturan Çukurova üzerinden Metopotamya’ya, güneyde Kıbrıs ve Akdeniz dünyasına, kuzeyde Torosları aşan geçitler dolayısıyla Anadolu’ya bağlanan çok önemli bir bölgenin yerleşim yeridir. Bu konumundan dolayı höyükte MÖ 7000 yılında başlayıp kesintisiz denilebilecek bir biçimde Orta Çağ’a kadar süren yaklaşık 8000 yıllık iskan süreci boyunca insanlar yaşamışlar; tarım ve sanayi çalışmaları yapmışlar. Bir ara, unutulduğu dönemde yazı bu bölgede kefeni yırtıp yaşamış. Bu nedenle, belki de benzeri yok!…
8000 yıllık tarih süreci içinde Yumuktepe, Kalkolitik (XVI.yapı katı), Hitit (VII.yapı katı) ve Bizans (I-II yapı katı) dönemlerinin oluşturduğu süreklilik bir başka yerleşim yerinde görülmez. Yumuktepe ve Kilikia, sanki dört yönün birleşim, buluşma yeri olarak; Anadolu ve Mezopotamya’dan aldıklarını Akdeniz ve Avrupa’ya, buradan getirdiklerini de Anadolu, Mezopotamya ve doğuya dağıtmış…

Boğa kılığında Zeus Europa’yı kaçırıyor. (Asuman Bozkurtoğlu 60×33 cm tuval üzerine karışık teknik)

Grek-Roma, Yahudi-Hıristiyan uygarlıkları bağlamında da Avrupa’nın büyük anası Anadolu. AB’nin bilim çevreleri, dayı tarafından kuzenlerinin kendilerine yaptığı katkının iyice farkında… Yumuktepe kazıları ilerledikçe bunu daha iyi fark edecekler.
Avrupa’nın zihniyet dünyasını millî ve dinî akidelerimize ters bulanlar bile bu akrabalık ilişkilerinden kendilerine pay çıkartıyorlar. Ama kendi ülkelerindeki Avrupa’yı konu alan bu toplantıda, Avrupa Birliği meftunlarından bir tek âdem göremedim. Anlaşılan, “Avrupa, Avrupa duy sesimizi!” diye hünkürürken iyice yorgun düşmüş olmalılar. Özdemir İNCE       22 Mart 2004 Hürriyet Gazetesi.

“Anadolunun Kapısı TARSUS Gülek Boğazı” Kitabına devam etmek için bu satırı tıklayınız. 

“MERSİN Antik Kilikya Öyküleri” Kitabına devam etmek için bu satırı tıklayınız. 

 

Biyografik Bilgi

scroll to top