Bilmecelerin ihtiyaçtan ve meraktan ortaya çıktığı bir gerçektir. Türk toplumunda ortaya çıkan bu ihtiyaç o kadar güzel karşılanmıştır ki; şiir gibi ifade edilerek dilden dile, telden tele yayılma imkanı sağlamıştır. Aslında çok basit gibi görünen halk bilmecelerinde bir incelik, bir estetik ve çok ince duyguların tezahürü açıkça kendisini göstermektedir.
Gerçekten bilmecelerin yapısına bakıldığında yalnızca ifade ettikleri şiir Ve sırrı saklayan benzetmeler bakımından olduğu gibi dil ve biçim benzerliği yönünden de bir şiir bahçesini andırır. Bu şiir bahçesinde içli inceliklerle çeşitli konulan ifade ederek sorusunu, cevabını tane tane, gözler önüne sererek kendine ait geleneği devam ettirir.
Bilmecelerin tek cevaplısı olduğu gibi her mısranın bir cevabı olan bilmeceleri de görmek mümkündür. Bu tek cevaplı bilmecelere «Yalınkat» 4 mısralı ve birden fazla cevabı olan bilmeceleri ise «Katmerli» bilmeceler olarak sınıflandırmak yerinde olacaktır. ‘
Uzun kuyu tumbul suyu (tüfek) bilmeceleri, bahsettiğimiz gibi tek cevaplı ve şiir gibi, mani gibi kafiyeli bir bilmece örneğidir. İşte bu gibi bilmeceler yalınkat bilmeceler olarak;
Dilim dilim nar (ekin tarlası)
Dizine kar kar (ekin )
Uçtu keklik (saman)
Kaldı dilber (saman sonra kalan buğday tanesi)
Bilmecesini de katmerli bilmece olarak vasıflandırabiliriz.
Bilmeceler, yayın organlarının olmadığı uzun kış gecelerinin en güzel eğlencelerindendi. Bu gelenek halihazırda kendisini gösterse de zamanın yayın organları bu geleneği yavaş yavaş köreltmiştir. Ama daha ziyade elektriğe kavuşmamış köylerimizde bu gelenek uzun kış gecelerinde kavurka (buğdayın tavada kavrulmuş hali) yiyerek varlığını korumaya devam etmektedir.
Bilmeceler iki grup halinde karşılıklı sorulur. Bu bir karşılıklı soru sorma atışması sayılabilir. Bilmece sorulduktan sonra sorulan gruba düşünme zamanı verilir. Düşünme zamanı içerisinde bilmece sorulan grup cevap veremezse, bir yer (bu bir şehir, köy veya kasaba olabilir) veya kıymetli bir şey vermek durumunda kalır. Diyelim ki bir grup tarafından bilmece soruldu. Sorulan grup sevap veremedi. Bilmeceyi bilemediğinden Mersin şehrini verdi. Mersin’i alan grup sorar:
– Mersin’in nesi var
– Ağzına layık portakalı var
– Mersin portakalı gel yiyelim içelim konalım göçelim içine güller saçalım.
– Bizim ırbık sizin ırbık
– Biz sizi kırdık
– Sizin yastık: bizim yastık
– Biz sizin evi bastık
– Bizim edik sizin edik
– Biz sizi yendik
– Kat kat döşsek
– Kat kat düşek
– Bunu bilmeyen eşşek
diyerek; bilmecenin cevabı, bilemeyen gruba söylenir ve bilmece sorma ve cevaplama işlemi böylece devam eder Kim: fazla bilmişse o, gecenin galibi olur.
Mersin köylerinden derlenmiş bilmeceler :
– Uzun kuyu tumbul suyu (tiifek)
– Ay gibi yarım tuz gibi acı, bunu bilmeyen kunnacı ( doğurucu demektir) (sarımsak)
– Altı mermer Üstü mermer ortada bir gelin oynar (dil)
– Dağdan gelir tekerek, kara üzüm dökerek (davar-keçi)
– Yer altında sakallı koca (soğan)
– Allah yapar yapısını bıçak açar kapısını (su içilen su kabağı)
– Yer altında kızıl helke (şeker pancarı)
– Bıtdıncık burnu eğricik (nohut)
– Yer altında ak düğme (çiğdem)
– Bir küçücük heykel, dibi yassı başı kel (kabak)
– Dağda çingil asılı içinde helva basılı (incir)
– Taştandır, demirdendir yediği hamurdandır (değirmen)
– Ak katır ağzını açar, kara katır gelir geçer (ıstar tezgahı)
– Gağıl gağıl gağarım, Ak ak doğururum (İplik sömeği)
– Gağıl gağıl kaz gelir, gağırtısı tez gelir
– Ayağı nallı gelin, boğazı telli gelin (iplik çözmeye yarayan tezgah)
– Sarı ineğim sarkıp durur, düşeceğim diye korkup durur (portakal)
– Sarp yerde sandal asılı, içinde mercan basılı (nar)
– Alaca yılan dünyaya dolan, valIahi de yalan billahi de yalan (göz)
– Bir çok çocuğum var, her gün banyo yaptırırım (kaşık)
– Evden eve burnu yirik kız (pamuk atma yayı)
– Yük ardında eğri kılınç (çadır arkasındaki su arkı)
– Alçak boylu kadife donlu (patlıcan)
– Dört tartar bir kuyuya taş atar (inek memesinden sütün tasa sağılması)
– Ektim nohut bitti, söğüt dalları dut, başı armut (koza)
– Bir çocuğum var üç kıçı var (sayacak)
– Evden eve alı gelin (ateş)
– Ağaç üstünde kilitli sandık (ceviz)
– Ne kanı var ne canı, beş tanedir parmağı (eldiven)
– Dört kardeş dereye ok atar (inek memesi)
– Bir karıştan boyu var Hem inekten, hem öküzden soyu var
– Kendini yer bitirir, Böyle kötü huyu var (mum)
– Çarşıdan alınmaz ,mendile konulmaz,yemesine doyulmaz (uyku)
– Herkes uyur İlyas Baba oturur (saat)
– Tel tel kadayıf ,Benim hanım çok zayıf, Bir de kusuru var, Bir gözü kayıp (iğne)
– Dışı kazan karası , İçi peynir mayası (kestane)
– Dağdan gelir takla makIa, Aman abla beni sakla (ayı)
– Benim bir oğlum var, Gelen geçen kulağını çeker (kapı tokmağı)
– Yoğurdun öz annesi,Ayranın halasıyım, Tereyağın nenesi, Besinlerin hasıyım (süt)
– Anası yaman kadın, Babası süklüm büklüm, Kızı güzellerden güzel, Oğlu gurbetlerde gezer (üzüm)
– Bir tas yoğurdum, Yansı ak yansı kara (gece gündüz)
– Yerde gezer izi yok, Havada uçar sesi yok, Eti haram sütü belal Canı var, kanı yok (arı)
– Bilmece bildirmece el üstünde kaydırmaca (sabun)
– Ben giderim o gider topacık, topacık iz eder (baston)
– Mini mini kuşlar camiyi taşlar, Kendi yapar ele bağışlar (arı)
– Yer altında yaş çubuk (yılan)
– Dağda takılar, Suda çipiler, Arşın ayaklı, Bursa bıyıklı (tüfek, balık, tavşan, kedi)
– Arabadan atladı, pantolu patladı (karpuz)
– Benim bir çocuğum var ak gömlekli (sarımsak)
– İki direkli bin kiremitli (tavuk)
– Kara tavuk, karnı yarık (köyocağı) . Kat kat döşsek Kat kat düşsek Bunu bilemeyen eşşek (lahana)
– Karşıda helke asılı, İçinde kavurma basılı (domates)
– Unguz gider tunguz gider Gece gitmez gündüz gider (karabasanla çift sürme)
– Yar yüzünde bir kıvrım çörek (kulak)
– Metel metel mendili çatar, Dil atar damak tutar (tuzak)
– Karaca ağacı oyarlar, içine nenni kurarlar, Nenni dedik sıra, kulaklarını burallar. (Keman)
– Sıra sıra söğütler, biri birini öğütler, (Evin içindeki sıra sıra duran çuval)
– Mini mini küçük sini. (Nohut)
– Dereye teke bağlarlar, boynuzunu çeke bağlarlar. (Değirmen)
Not : Bilmeceler Mersin barbaros malı. 493 sk. nO’: 27′ de ikamet eden Gülnar’lı öğretmen İsmail San, Mersin Merkez Kocavilayet köyünden Ayşe Akgül, Mersin Merkez Düğdüören Köyünden Havana Göçmen’den derlenmiştir.
Halil ATILGAN – Çukurova üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü Öğretim Görevlisi
Bu yazı “Mersin Halk Eğitimi Merkezi ve Akşam Sanat Okulu Müdürlüğü Yayın Organı” olan “İÇEL KÜLTÜRÜ” Nisan 1988 ayı 5. Sayısından alınmıştır.