Türk menkabelerine göre ilk çadırı yapan Türk Handır. Göktürklerin bir kısmı keçe çadırlarda oturuyorlardı.
“Göktürklerin idareci zümresi göçebedir. Çin kaynaklarının da kaydettikleri gibi onlar çadırlarda oturuyorlardı ve arabaları üzerinde de keçe çadırdan evleri vardı.”
Arap kaynakları da Türk çadırı hakkında bilgi vermektedirler. Hazar Hakan’ının Etil’deki sarayları ve kadınlarının derme evleri İbn-i Fadlan’da tavsif olunmuştur.
Türk çadırının ağaç iskeletine (kerakü, kereğe) denir ki (gergi) manasına gelir. Bugün Anadolu’da göçebelik eden Sarıkeçililer kıl çadınn duvar yerine kaim olan kısımlarına (gergi) derler. Kerakü, bugünkü Orta Asya şivelerince kereğe, Türk çadırının ağaçları, iskeleti demektir. Mahmut Kaşgari’ye göre kerakü, Türkmenlerce çadırın kendisidir. Çadırın bu ağaçlarını yontup (traş eden) ustalara bugün de kireğeçi denir. Oğuzname’de Selçuk’un ceddi bir kireğeçi, sanatkar idi denmekle bu nesIi, menşe itibarıyla asilzadelerden olmayıp avamdan birinin nesli olarak göstermek için söylenmiştir. ”
Bugünkü Türkmen çadırlarının da (Türkmenistan’da) Kırgız Kazak çadırlarının da aynı tipte, müşterek büyük bir kültürün maddi tezahürleri halinde bulunduğunu görüyoruz (1).
Göçebe hayat yaşayan konar – göçer unsurları daha iyi anlayabilmek için, onların umumiyetle oba adı altında toplanan çadırlarını incelemek yerinde olacaktır. Bu hususta yapılan araştırmalara göre, Türkmenler arasında genel olarak üç tip çadır evi bulunmaktadır. Bunlar:
1- Alaçık veya alaycık adı verilen keçeden yapılmış ve ağaç direklerle desteklenmiş çadır.
2- Topak – ev adı verilen ve Asya’daki Kırgız evlerine çok benzeyen ikinci tip çadır ki, bu çadırlar türbe, kubbe biçiminde olup, baklava dilimi şeklindeki kafes kafes ağaç parçalarından meydana gelen iskeletin üzerine ak – keçe çekilmesiyle kurulurdu. Bunlara topak – ev denildiği gibi Topağ ev, Derimev, Keçe çadır ismi de verilirdi. Edremid Alevi Türkmenleri buna “Top – ev” ismini vermişlerdir. Diğer bir keçe çadır, tren vagonu şeklinde olup mesela, Bahşiş, Keşefli, Muradlı, Işıklı, Kösereli, Bayezidli aşiretleri kullanmaktaydılar. Diğer bütün yörükler kıl çadır kullanıyorlardı.
3- Karaçadır ve Çulçadır, keçi kılından örülmekte olup yedi direkliye kadar olabilirdi ki, bu tipler Oymakbaşı’nın evi olmakla Şorevi ismi verilmiştir (2) .
YÖRÜKLERDE KARAÇADIR
Türk topluluklarının mühim bir kısmının çadırları XIX. yüzyılda dahi, anayurttan getirilmiş olan ak keçeden yapılmış değirmi çadırlardı. Bu Türk çadırları, Yakın – Doğu’da İslamiyetten önce de tanınmıştı. Hatta Hazreti Peygamberin bile seferlerde Türk çadırında oturduğu söylenir. Kıldan mamul kara çadırların kullanılması yoksullaşma ile ilgili görünüyor. Kıl çadırları münhasıran keçi besleyen, oturdukları yer sarp ve otlakları dar olan Yörükler kullanıyorlardı. Fakat Türklerin asıl milli çadırları, işaret edildiği gibi, ak keçeden yapılmış değirmi çadırlardır(3).
Kara çadır (Kıl çadır): Akdeniz bölgesi Türkmenleri arasında en çok görülen bir çadır tipidir. Gaziantep, Kahraman Maraş, İskenderun, Feke, Saimbeyli, Adana, Mersin dolaylarından Antalya’ya kadar olan alanlarda görülmektedir. Karahacılı, Karakoyunlu, Haytalar, Saçıkara, Bahşiş, Honamlı ve Sarıkeçili aşiretleri kara çadır kullanan aşiretler arasındadır.
Kara çadırlarda direk sayısı 2, 3, 4, 5, 7 olabilir. Direği çok olan çadırlar reislerin evi yani ulu evdir (4).
Çadır kelimesi Türkçe; “Çat” kökünden gelmektedir. Dokumadan yapılmış taşınabilir mesken demektir. Eski şekli “Çatır” veya “Çaçır” dır. Oğuzlar buna “Çaşır” da derlerdi.
İncelediğimiz aşiretlerde direk sayısına göre iki tip çadır bulunmaktadır:
1- Üç direkli (Yeniosmanlı, Honamlı, Karakoyunlu, Eskiyörükler, Karahacılı, Karatekeli ve Töngüşlülerde).
2- Beş direkli çadırlar (Sarıkeçililerde).
Sarıkeçili aşiretinde kara çadırın kısımlarının isimleri değişiklik göstermektedir. Ön, orta ve arka direk isimlerinde bir değişiklik yoktur. Yalnız böğür direklerine “Yan direk” denilir. Bağlara bütün olarak “Kol” adı verilir. Buna göre ön ve arka direklerden inen bağlara “Orta kol” yan direklerden uzanan bağlara “Yan kol” denilmektedir. Köşedekilere yani öksüz bağlarına “Küçük kol” adı verilir. Siyek’e “Siğinti”, eşgeleğe “Çekecek”, stillere de bütün olarak “Gergi” denilmektedir. “Keregü”, Türkmenlerce çadıra verilen isimdir. Gergi kelimesinin çadırla ilgili olarak buradan geldiği anlaşılmaktadır (5).
SARIKEÇİLİLERDE ÇADIR
Sarıkeçililere oymaklar arasındaki farklılığın belirtilerini sorduğumuzda aldığımız cevap biraz da çadırla ilgilidir:
Göçerlerin çeşitli isimlerle anıldığını biliyoruz. Sarıkeçili, Bahşiş .. gibi. Bunlar arasında fark var mıdır?
– Var. Biz (Sarıkeçililer) develerle göçeriz ve çadırlarımız Kara Çadır’dır. Bahşişler, gölük (at) ile göçerler ve çadırları kepenekten çatmadır. Bunun gibi farklar vardır (6).
Sarıkeçili çadırlarının ikisini bir arada görmek mümkün değildir. Birbirine asgari 500 metre uzaklığa kurulur. Her hane sahibinin 100’ün üzerindeki hayvan sayısının biribirine karışmaması için bu tür uygulama zorunludur. Ayrıca her sürü kendi çadırını bilir; akşam dağdan dönünce doğruca kendi çadırlarının etrafına koştukları gözlenmiştir…..
ÇADIRIN İÇ YAPISI
Çadırın içinde 6 m2’lik bir alan oluşur. Kapı kısmı güneye açılır. Girişin sağına yatak eşyaları dizilir. Karşısında yiyeceklerin saklandığı çuvallar dizilidir. Girişin hemen solunda ocak vardır. Geriye kalan tek yöne de çeşitli giyecek ve kıymetli eşyaların saklandığı ” alaçuvallar” dizilmiştir.
Yer döşemesinde çokca 2,5 X 1,5 m. ebadında keçe kullanılır. Keçenin yünü kendilerinden verilmek şartıyla başkalarına yaptırılır. Sarıkeçililerce yaptırılan hemen bütün keçelerde karşılıklı uzun kenarlarda 20 cm. enli iki bordür ile ortada da ayrı bir bordür dikkati çeker. Burada keçe sahibinin isminin yazıldığı görülmektedir (7).
İçerilere dizilen çuvallar güneşten tarafa gelmeyecek şekilde dizilir. Yatak malzemeleri giriş kapısı yanında bulunur. Bu kısma tam karşısına un, yağ vb. günlük yiyeceklerin çuvalları konulur. Çadırın tek yönüne de diğer çuvallar konulur. Böylelikle çadır içinde çuvallar tek yönlü dizilmiştir.
Çadırın orta kısmında tek bir direk vardır. Uzunluğu 2.5 m.kadardır. Direğin yere gelen ucu toprağa gömülü olmaz. Üstte, keçeye gelen kısıma ağaçtan bir yatak oyularak çadıra dikilmiştir Bu kısıma direğin ucu konulur. Amaç çadırı yırtmamasıdır. Ortadaki direğe “Orta direk” denir. Bu direği aynı çizgi üzerinde karşılıklı iki tane yan direk takip eder . Bu direkler orta direkten 4 parmak uzunluğunda kısadır. orta direği karşılayan ön direk ve arka direk vardır. Bu direkler de yan direkten 4 parmak uzunluğunda daha kısadır. Şu halde çadır 5 direklidir.
Çadıra çekilen kıl dokumalar yaklaşık 2 – 3 m. uzunluk 50 cm. enle dokunurlar. Her dokuma sonunda uç kısma “saçak” yapılır. saçak elle 10 cm. kadar örülüp 5 cm. kadar da parmak kalınlığında ipler bir araya getirilerek düğümlenir. Bu tür işlem yapılan çadır parçaları yan kısımlara getirilerek çadır içinden ve dışından güzel bir görünüm verir. Üst kısım balık sırtı şeklindedir. Tavana gelen parça dokumalardan 4 adedi birbirine dikilerek kullanılır. Ön ve arkasına gelen kısımlara enli özel bir parça daha dokunarak dikilmiştir. Bu kısma pencere görevi yapan yine bir özel parça konmuştur. Alt kısımlara boydan boya iki parçanın birbirine dikildiği çadırın diğer kısmı çekilmiştir. Buralardan içeride 20 cm. uzunluğunda yere çakılan 3 adet kazık nedeniyle içeriye rüzgar etkisiyle duman giremez. Bunun bir başka nedeni de bu kısımda yakılan ateşten çadırı korumaya yöneliktir. Yanlarda da iki parçanın dikilmesinden oluşan çadır geçirilmiştir. Yanlarda üçgeni andıran açıklık vardır. Yine, yanlarda 10 cm. enli ikinci bir çadır parçasının dikilmiş olduğu görülür. İsmine “Kolon” denilir. Burası çadırın bütün kuvvetini taşıyan kısımdır. Üç eşit band halinde yan parçalara kadar uzar. Çadırın kazıklarından tutturulan ipler 2 – 3 metre çadır dışında yere çakılmış kazıklara bağlanır. Bu iplerin sayısı 8 dir. Çadırın giriş kısmındaki 2 ip kazıksızdır. Yandaki kolonların köşesinden bağlanır (8).
Bu bilgileri derlerken bize çay yapmak için çadırın içinde tutuşturulan odunlardan acı bir duman çıkıp bir baştan birbaşa çadırda dolaşıp havalandı. Dışarıda pekala yakılabilirken illa da çadırın içinde, ocak kurup yemek ve çalarını burada yapmalarının bir sebebi olmalıydı. Nitekim sorduğumuzda, aldığımız cevaptan tatmin olduk.
Bir alışkanlık imiş; Sürekli yolculukları nedeniyle ateşi dışarıda yakmış olsalar zaman zaman orman yangınlarına sebep olabilirmiş, bu bir; bir diğer neden, özellikle kışın soğukların arttığında çadır gözeneklerinden içeriye fazla soğuk girmemesi için, içeride yakılan ateşin isi, ‘bu gözenekleri kapatacağından bir nevi mecburlarmış (9).
Emine Gürtek’in yayınlanmamış derleme notları arasında yer alan Sarıkeçili çadırları ile ilgili bilgileri de vermek istiyoruz:
“Kara çadırda oturuyorlar. Daha sağlam olduğu için çadırı iki yaşında keçinin kılından dokuyorlar. Çadırın üst kısmı yağmuru geçirmemesi için özel olarak dokunmuştur. Bu parça ile birlikte çadır beş kanattan oluşuyor. Uzun kanatlarından biri ön gergi, diğeri arka gergi. Yanlardaki kısa olan kanatlar da yan gergiler. Ön ve arka gergilerle, çadırın tepe kısmının birleştiği noktada siğinti adı verilen sitille (küçük ağaç çubuklar) tutturulan dar olarak dokunmuş parça yer alır. Çadırda orta direk, arka direk ve iki tane yan direk yer alır. Direklerin çadırı yırtmaması için tepelerine ağaçtan çanak oturtulmuştur. Yine çadırın yırtılmaması ve gergin olmasını sağlamak için tepe kısmına; ortasına ve iki kenarına kolanlar dikilmiştir. Çadıra 8 adet çekecekle (Yay şeklinde ağaç) tutturulan örme ipler tahta kazıkalara, taş ya da ağaca bağlanır. Çadırın içinde yük adı verilen un çuvalları ile giysi çuvalları, yataklık ve ocak yer alır. Un çuvalları kapıya yakın konur (10).
ÇADIRIN İÇİ
Alaçullar enine, çadır direklerinin en baştakine iki tane olarak getiriliyor ve direklere çuvalların nakışsız yüzleri yaslanıp, iki ala çuvalın kolonlaRI biribirine çadır direğini ortada bırakacak şekilde bağlanıyor. Sonra üçüncü, dördüncü, beşinci çuvallar bu şekilde diziliyor. Tüfek çadır direğinin kenarındaki alaçuvallar arasına konuluyor. Çadırın yan tarafları takılmadan arka tarafa yataklar üst üste gelecek şekilde konuluyor.
Çadırın üst kısmı tamamlandıktan sonra kanatların takımına geçiliyor. Kadın, kuşağı arasına çadır kanatlarını tutturmaya yarayan ağaçtan yapılmış çivileri topluca kuşağı arasına sokuyor. Eline aldığı çiviyle önce güney kesimden başlayarak kanatları tutturuyor.
ÇADIRIN TOPLANMASI
Çadırın kuruluşu gibi toplanması, develere yüklenmesi de belli bir düzen içinde gerçekleşir. Direkleri alındıktan sonra yere yığılan çadır itina ile yere serilir ve deveye yüklenecek şekilde katlanır. Artık yeni bir yolculuk başlamıştır, Çadır yeniden kurulacak, toplanacak, yine kurulup yine toplanacaktır.
(1) Prof. Dr Mehmet Eröz, Yörükler, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul 1991,95
(2) Doç. Dr. Yusuf Halaçoğlu, XVIII. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun İskan Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1988.,
(3) Prof. Dr. Faruk Sümer, Oğuzlar, S. xxıv
(4) Müyesser Tosunbaş, Akdeniz Bölgesi Türkmenlerinde Çadır Tipleri, İçel Kültürü, 1/1 (Ocak 1987 ) S., 25
(5) Naci Eren, Yörüklerde Karaçadır. FEA (Ayrıbasım), Anadolu Sanat Yayınları, İstanbul 1984, S., 60
(6) Gülnar Poyraz, 1/128 ( 17 Kasım l986 )
(7) Hilmi Dulkadir, İçel’de Sarıkeçililer, İçel Kültürü, 1 / 1 ( Ocak 1987), s., 28
(8) 11.5.1985 tarihinde Mut’un Zeytinalanı girişinde Mustafa Taş’ın çadırı.
(9) Hilmi Dulkadir, İçel’de Sarıkeçililer, İçel Kültürü, 1/2, Mayıs 1987, s 8
(10) Emine Gürlek, Yayınlanmamış derleme notları, Mersin 1991
*Bu yazı “Mersin Halk Eğitimi Merkezi ve Akşam Sanat Okulu Müdürlüğü Yayın Organı” olan “İÇEL KÜLTÜRÜ” Kasım 1994 – 36. Sayısından alınmıştır.
** Ayrıca yine bu sitede “Müyesser Tosunbaş, Akdeniz Bölgesi Türkmenlerinde Çadır Tipleri” bakınız.