Taşeli yöresinden Cemile gibi güzel bir kız gelip geçmemişti.Boy pos O’nda, ay gibi yüz O’nda, insanı büyüleyen, kendine hayran bırakan davranışlar O’nda. Böyle bir kızı alabilmek için köylü delikanlıları birbirleriyle kıyasıya savaşırlardı. Gençler tarafından bu amansız uğraş verildi. Sonunda başarı “Efendi’ nin oldu.Bu O’nun takma adıydı. Asıl adı Gafur’du. Tam da Cemile’ye yakışan bir delikanlıydı Gafur. Kara kaş, ala göz, ince ve uzun boy en belirgin özelliğiydi Gafur’un.
Görkemli bir düğün yapıldı. O zamanın düğünleri geceli gündüzlü üç gün sürerdi. Bu üç gün içinde oyunlar oynanır, çalgılar çalınır; eğlence özelliğinde halk temsilleri verilirdi. Bu arada el değmedik, gün görmedik “halk sanatı” örnekleri de çıkardı ortaya. Bu gençlerin düğününde de halk kültürü etkinliğinin hiçbiri eksik olmadı.
Beş altı ay sonra bir fısıltı dolaşmaya başladı köyün içinde. Derken kara bulut gibi, bir kör duman gibi çöküverdi kara haber köyün üstüne. Alamanla İngiliz kapışmış, bizi de bulaştırmışlar. Seferberlik ilan edilmiş. Hem de kara toplama.(Eli silah tutan herkesi silah altına alma). Kuşlar uçmaz oldu, dereler çağlamaz oldu, insanlar gülmez oldu. Dağlar taşlar, vadiler kapkara dumanlara bürünüverdi. Genç kalmadı köyde, tümü toplandı. Köyün meydanına askere gidecekler ve onların akrabaları toplandı. O gün orada yakılan ağıtları; o meydanların, dağların, ağaçların, uçan kuşların dilleri olsa da bir anlatsalar…Tüm gelir kaynaklarımız gibi, bu paha biçilmez kültür hazinemiz de uçup gitti.
Koca köyde gidenlerden yalnızca iki kişi döner. Gafur da ölenler arasında. O’nun için de paha biçilmez ağıtlar yakılır. Onlar da uçup gider hep….Güzel Cemile o yaşta dul kalır, ağlamaktan gözleri şişer, göz yaşları topuğuna iner.
Derken savaş biter. Ardından “Türk Kurtuluş Savaşı” da sonlanır. Yeni yetişen gençler de Cemile’yi almak için kıyasıya bir yarışa dalarlar.Cemile köyde hâla^ karşıtsız. Sonunda yarışı İbiş Ali kazanır. Yine görkemli bir düğün yapılır. Birincisi kadar güzel olur bu da.
Aradan birkaç yıl geçer.Ali büyümüştür artık; çünkü evlenirken “Daha çocuk bu !” diyerek karşı çıkacak gibi olmuştu. Zaten yetişkin genç de kalmamıştı. Konu komşu da: “Kızım, iyi işte! Al önce büyüt, sonra da evlen.” Demişlerdi. Cemile de bu buyruğu yerine getirmişti. İşte şimdi Ali büyümüş, yakışıklı bir delikanlı olmuştu. Derken askerlik çağı geldi. Şimdi askerlik ne kadar kolaydı: Ne kavga vardı, ne savaş.Askerliğini çavuş olarak yaptı. O zamanlar çavuşluk subaylık gibi bir şeydi.
Askerlikten sonra mutlu bir yaşantı başladı Cemile ile Ali çiftinde. Dört çocukları oldu. İki kız, iki oğlan.
Evliliklerinin on yedinci yılında Cemile’de bazı değişik durumlar görülmeye başladı: İştahı azaldı,; halsizlik, benizde solgunluk, kesik kesik öksürük…Cemile’de neşeden, mutluluktan eser kalmadı. Bu olumsuzluklar her gün biraz daha çoğalıyordu. O yıllar hastaya bakış açısı bugünlerden oldukça farklıydı: “Derdi veren de alan da Allah’tı”. Zaten toktir (doktor) de o zamanlar pek bilinmezdi. Bilinse bile yol yoktu, araba yoktu. Hepsi olsa para bulunmazdı. Diyelim ki para da var; ama böyle önemsiz bir hastalık için boşuna para harcanır mı!
Cemile her geçen gün yüzünün rengini, dizinin canını yitiriyordu.. Halk hekimleri “ince hastalık” diyordu.”Bir şey yoktu canım hastada. Ayağa kalkabiliyor, yemeğini kendi yiyebiliyor, yatağa düşmüyor”.
Günden güne sararıp soluyordu Cemile. Giderek ayağa kalkamaz, yemek yiyemez oldu.Ama aile bireyleri umudunu hiç kesmemişti.Bir gün kalkıp yürüyüvereceğini bekliyorlardı.
Bir gece garip salâ yüseldi köyün minaresinden. Tüm köy ayağa fırladı:” Tüh Cemile öldü!” dediler. Dağları taşları yas bürüdü. Yakınlarının da dilinin bağı çözüldü.Birbirlerinden daha etkileyici ağıtlar yaktılar. Torosların ağaçları taşları o ağıtları da yuttu gitti. En çok akıllarda kalan on dört yaşındaki kızı gülten’in ve kaynanası Hacı Kerim Aşşa’nın (Ayşe) ağıtları kaldı. Önce Gülten’in ağıtları:
Tekir Alanı’nın kuzu
Ötüşür durnası kazı
Kayserlinin bir tek kızı
Göçüp gitti gelin anam
Gük gük öter havasına
Kuşlar konar yuvasına
Nahıl gıydın gadir Mevlam
Salid’imin anasına
Sülüke’ye varmadın mı
Koca Han’a girmedin mi
Sen hancıya sormadın mı
Anam yok mu oralarda
Ağır çullarını atar
Çifte çuvalların çatar
Davarın çobana katar
Senin anan handa yatmaz.
(Gülten’in halası komşu köylerden “Kavak” tadır. O gelmeden cenaze kalkmayacaktır.)
Yere kazma vurulmadan
Kara kazan kurulmadan
Ak kefene sarılmadan
Yetişivir Güllü halam
(Şimdi sıra Cemile’nin kaynanasındadır.)
Çulfalığı çuha bezli
Mekiğinin sesi nazlı
Oyum oyum ala gözlü
Nire giden al gelinim
Ay yanında ıldız gibi
Yanakta zülüf saz gibi
Al benizi kiraz gibi
Nire giden al gelinim
Ala gözlü kalem kaşlı
Her tarafta işin başlı
Çocukların gözü yaşlı
Nire giden al gelinim.
ALİ UYSAL