Folklor araştırmalarına Cumhuriyet döneminden önce başlamış pek az sayıdaki araştırmacılardan , birisi olan Sait Uğur hakkında yayınlanmış yazılar, bir elin parmak sayısına ulaşmaz.
Z. Fahri Fındıkoğlu, Kerim Yund ve Cahit Öztelli’nin yazdıkları kısa biyografiler de merhum Sait Uğur’u yeterince tanıtmıyor.
Öğrencilik yıllarımızda, tanıdığımız bu muhterem hemşehrimizin yaşam öyküsü ile niteliklerini belirleyen, fıkra ve esprilerini de ihtiva eden bir araştırma yaptık. Daha doğrusu parçaları derleyip bir bütün haline getirmeye çalıştık. Sanırım bu yazımızla Sait Uğur’un yaşam öyküsü tam olmasa bile bizim, eksik ve yanlışlarımızı düzeltecek yeni, araştırmalarla çerçeve tamamlamış olur.
Önce maddi, yaşamının seyir çizgisini verelim, ondan sonra kimliği ve kişiliğini çizmeye çalışalım.
Sait Uğur, Silifke eşrafından yörük kökenli müderris Hacı Şakir efendinin oğludur.
1882 yılında Silifke’de doğmuş, ilk ve orta tahsilini burada yapmış, Konya medresesinde dört yıl kadar okuduktan sonra İstanbul’a gitmiş ve Dar-ül Muallimi Ali’den mezun olmuştur.
Mezuniyet sonrası Silifke’ye gelmiş ve öğretmenliğe başlamıştır.
Muallimlik, müdürlük ve Belediye reisliğinden sonra, Mersin müftülüğü görevinde bulunmuş, bu görevden emekli, olduktan kısa bir, süre sonra da 13 Mayıs 1955 de Silifke’de vefat etmiştir.
Kaba çizgilerle yaşam öyküsü bu Sait Uğur’un Ama bu, çerçevenin içinde, çok renkli ve üretken, bir kişilik doludur.
Hemen belirtelim ki Sait Uğur; Türkiye’nin şansı diye nitelendirebileceğimiz Meşrutiyet neslindendir.
Bu nesil; gerektiğinde asker, gerektiğinde milis, gerektiğinde muallim, edebiyatçı, gerektiğinde müftüdür.
Bu nesil; medrese kökenli olmasına rağmen ümmetcilikten milliyetçiliğe geçişi, milli devlet kavramına ulaşmayı, Cumhuriyeti kurmayı başaran müstesna bir nesildir.
Milli mücadele öncesindeki Kuvayi Milliye şuurunu uyandıran, Müdafaai Hukuk cemiyetlerini kurup hayata geçiren bir nesildir.
Nitekim Sait, Uğur’un detaylı yaşam öyküsünde de bunu merhale merhale görmekteyiz.
Bir yandan muallimlik yaparken bir yandan da halkı bilinçlendirmeyi üstlenmiştir ve bu maksatla Silifke’nin ilk gazetesi olan Taşeli gazetesini çıkarır.
Yıl 1918 dir. Bu gazetede belirttiğimiz amaç yönünde yazılar yayınlar . İlk folklor araştırmalarına ait notları ise 1912 tarihini taşır.
Kurtuluş Savaşı, hazırlığı ,yapılırken Sait, Uğur bu çalışmaların içindedir.
Cumhuriyetin, ilanını büyük bir heyecanla karşıIamış, müdürlüğünü yaptığı Silifke İdadisindeki faaliyeti de yeni Cumhuriyetin genç, nesillerini İnkilapların inançlı insanları olarak yetiştirme yönünde yoğunlaşır.
Halkevlerinin açılışına kadar faaliyette bulunan Türkocağının başkanlığını yapar.
Yeni yazının kabul edildiği 1927 ‘li yıllarda, gerek okul, içinde ve gerekse Millet mekteplerinde büyük heyecanla çalışır ve latin harfleriyle okuyup yazmanın yaygınlaşmasını sağlar.
Muallim, mücahit ve muharrir Sait Uğur, artık, idari ve politik görevdedir.
Silifke Belediye reisi iken 1930 yılında başkanlığı Serbest Fırka’nın adayına kaptırır.
Atatürk Silifke’ye üçüncü gelişinde bu seçim dolayısıyla kırgın, hatta kızgındır. Seçim kaybının sebebini öğrenmek ister. Herkes suskun puskundur. Ama Sait Uğur o değişmez açık sözlülüğü ile kaybın parti mutemetlerinden kaynaklandığını Atatürk’ün yüzüne karşı söyler.
Atatürk’ün son gelişi olan 1935 de ise tekrar Belediye reisidir ve bu görevi 1940’a kadar devam eder.
Soyadı kanunu çıktığı zaman, Hacışakir zade Sait efendi, artık Sait Uğur olmuştur.
Sait Uğur, yörede, Sait Hoca diye tanınır. Bu Sıfatı hem muallim ve hem de müftü olarak hakkını vermek suretiyle kazanmıştır.
Onun için zaman zaman ben de alıştığım bu tabiri kullanacağını. Zira bu iki, yanlı çağrışımı olan sıfat soyadı kadar yakışıyor.
Sait Hoca, halk kültürü ve tarih konusundaki, araştırmalarını ve birikimlerini Silifke’de bulunduğu yıllarda yayınlamaya başlamıştır.
Kendi çıkardığı Taşeli gazetesinden sonra Adana Mıntıka Maarif Mecmuası’nda 1928 yılından itibaren araştırmaları yayınlanır.
İçel Folkloru ve İçel tarihi kitapları ise Mersin müftülüğüne gelişinden sonra Halkevi neşriyatı olarak yayınlanmıştır.
Bu çalışmalarının yayınlanmasında zamanın Mersin valisi Tevfik Sırrı Gür’ün büyük desteği olmuştur.
Hemen sırası gelmişken eklememiz gereken bir not var, Tevfik Sırrı Gür merhum aslen Ermeneklidir, Ve Silifke’nin ilçe haline getirildiği dönemdeki son valisidir. Silifke sancağının son valisi ile Sait Uğur her türlü sosyal faaliyetin içinde beraberdirler. Birbirlerini iyi tanımakta ve değer vermektedirler.
Bu nedenle Tevfik Sırrı’nın Mersin valiliği döneminde müftü olan Sait Uğur kültür ve sanat çalışmalarında da birbirlerine destek olmaktadırlar.
Sait Uğur, valinin her ilçe gezisinde refakatindedir.
Zira Sait hoca bölge insanını bütün nitelikleriyle gayet iyi bilmekte, yakınlığı ve dostluğu nedeniyle de halk vali arasında bir köprü oluşturmaktadır.
Kıvrak zekası, espri gücü, açık sözlülüğü, çevreyi bütün özellikleriyle tanıyan kavrama gücüyle Sait hoca enteresan hem de müstesna bir insandı.
Bu özelliklerini belirten fıkralarından bir derleme yaptım. Sanırım sizlerde onun kişiliği hakkında
bu fıkraları okuyunca bir kanaate varacaksınız. Allah rahmet eylesin.
1- Atatürk’ün Silifke’ye ikinci gelişinde bir yemek ziyafeti. Sait Uğur Atatürk’ün karşısında oturmaktadır.
Yemek arasında sohbet de açılır. Atatürk hocanın tarih ve folklorla ilgisini bildiği için merak ettiği bir konuyu açar ve sorar :
-Hoca bu Toros ne anlama geliyor.
Hoca bu sözcüğün aslının Ermenice olduğunu ve boğa yavrusu anlamına geldiğini izah eder. Atatürk tatmin olmamış olacak ki :
– Ama İsmail Habip öyle söylemiyor!
Hoca o kendine özgü rahatlık ve pervasızlıkla, biran Atatürk’ün huzurunda bulunduğunu da unutarak:
-S .. et canım İsmail Habibi, o bir b .. tan anlamaz, der: Der ama ağzından bu söz çıktıktan sonra Atatürk’ün huzurunda olduğunu, İsmail Habip’in Atatürk’ün umumi katipliğini hatırlar. Kızarır, mahcup olur.
Ama hocanın bu açık ve samimi kişiliği Atatürk’ün hoşuna gider ve hocayı rahatlatır :
Hakikaten, der. Bu İsmail Habip’in aklı bir şeye ermez.
İsmail Habip hakkında Hocanın bu ilk duygusal değerlendirmesidir.
Daha sonraları iyi dost olacaklar ve yazıları Adana Maarif emini olan İsmail Habip’in çıkardığı Adana Mıntıka mecmuasında düzenli yayınlanacaktır.
2-Şimdi belde olan TÖMÜK, o tarihlerde merkeze bağlı bir köydür. Halkı kısmen yerleşik bir durumdadır ve çiftçilikle uğraşırlar. Yaygın bir giyim biçimleri vardır ve şalvarları beyaz kumaştan yapılır. Birazcık dikkatli olan insan giyim kuşamından bir insanın hangi köy veya bölgeden olduğunu anlar.
Sait hoca ise bu incelikleri gayet iyi bilmektedir. Bir gün makamında otururken içeriye giren delikanlı daha selam vermeden hoca sormaya başlar :
-Sen Tömük’ten misin ?
-Evet hocam
-Adın Hüseyin mi ?
-Evet hocam
-Emişik mi danışacaksın ? (*1)
– Evet hocam.
-Haydi git, o kız sana düşmez.
Delikanlı şaşkınlıktan dili tutulmuş şekilde dışarı çıkar.
Müftü diye gittiği adam, sanki evliya. Şaşkın şaşkın dolaşır, köye dönmeye hazırlanır. Ama içindeki asıl soruya da bir cevap arar. Tekrar hocaya gitmeyi düşünür. Ama çekinir. Çünkü adam karşısındakinin aklından geçeni okuyor, köyünü, adını biliyor. Durumu bir tanıdığına anlatır ve işin sırrını öğrenmesini ister.
Hikayeyi dinleyen ve hocayı tanıyan adam da merak içinde müftülüğe gider. Olayı anlatır ve aslının olup olmadığını sorar. Hoca için çok basittir.
Tömüklü olduğunu ak şalvarından bildim. O köyün erkeklerinin yarıdan fazlasının adı Hüseyin’dir, attım tuttu.
Emişiğe gelince. Onlar müftüye emişikten başka bir şey, danışmaz.
Bu defa adam sorar :
Peki ama düşmeyeceğini nereden bildin.
– Yahu der hoca .. Düşse zaten bana gelmezler, onların hepsi müftü.
3- Sait Uğur’ un müftülük yaptığı yıllarda henüz Silifke-Anamur arasında, yol yoktu. Gülnar üzerinden bir çığırdan ancak yaya veya hayvanla gidilebilir, o da iki gün sürerdi.
Onun ‘için, Anamur’lular Silifke veya Mersin’e haftanın belli günlerinde gelen vapurlarla ya da motorlarla, yani deniz yoluyla gidebilirlerdi.
Yeni evli bir çift Mersin’e doktora gelirler. Tabii herkes gibi deniz yoluyla gelirler. Kadını muayene eden doktor, birkaç kalem de havan ilacı (*2) yapar ve karşılığında 100 lira ister.
Delikanlının cebinde sadece ellibeş lirası vardır. Doktora yalvarır yakarır ama fayda etmez. Doktor, parayı getirmezse kadını vermeyeceğini söyler.
Adam fazla tanıdığı olmayan Mersin’in içinde turlamaya başlar. Bir hemşehrisine rastlar ve derdini anlatır. Onun da parası yok ki versin. Yalnız bir tavsiyede bulunur ve Sait hocaya derdini anlatmasını ister.
Sait hoca Anamurlu dertli adamı dinledikten sonra
-Kaç liran var oğlum? der.
-Ellibeş liram var hocam.
-Pekiy bu beş lira seni Anamur’a götürür mü?
-Götürür hocam.
-Öyleyse doğru doktora git. Doktor bey para bulamadım, hepsi elli liram var. İster parayı al karıyı ver, istersen karı sende , para bende kalsın, ben bu parayla yeni bir karı alırım, de.
Adam hocanın tavsiyesini aynen yapar, doktor çaresiz elli liraya razı olur, Karısına kavuşan delikanlı teşekkür, için doğru Hoca’ya gider ve tekmil verir. Kadıncağız biraz yapısından biraz da hastalıktan kara-kuru bir haldeymiş. Hoca durumu hemen bir espriyle değerlendirir.
-Hay oğlum demiş, böylesi olduktan sonra sen o elli liraya iki tane kan alırdın.
4-……….
5-Said Uğur, Konya medresesinden arkadaşı olan Mut müftüsü Nadir (Atlay) efendinin ziyaretine gelir. Birkaç gün Nadir efendinin yaylasında istirahat etmek üzere hareket ederler.
Yol üzerinde bulunan ve Selamlı köyünden Ayşe ismindeki hayır sahibinin yaptırdığı çeşme başında mola verilir.
Çeşmenin kitabesi : “Sahib-ül hayrat Selamlılı Ayşe” şeklindedir.
Kitabe, Said hocanın dikkatini çeker ve ;
-Bak Nadir efendi der. Bu kitabe eksik. Kitabelerde vezin önemli değil amma, kafiye şart .
Ve kalkar kitabeyi elindeki kalemle
“Sahib-ül hayrat
Şelamlılı Ayşe avrat”
şeklinde düzeltir.
Said Hoca’nın yaptığı düzeltme kalemle yapıldığı için bir süre sonra silinir,ama halkın belleğinde yeni şekli adeta kazınıp, kalıcılık kazanır.
SAİD UĞUR’DAN BAHSEDEN KAYNAKLAR
l- Said Uğur – Z.Fahri Fındıkoğlu – İş ve Düşünce 1964/30
2- Said Uğur -Kerim Yund – TFA. Kasım/1978 C. 18/sa.352
3- BüYük Folklorcu Sait Uğur – Cahit Öztelli – Çağrı 1986/s.267 .
SAİD UĞUR BİBLİYOGRAFYASI
1- İçel Folkloru – 1. Cilt 1947/Ank,2.Cilt 1948/Ankara, 3. Cilt/1948 Ankara -CHP. Halkevi yayını
2- İçel tarihi – 2 cilt halinde 1944/Mersin Yeni Mersin Basımevi
3- Güney Yurt’ta Folklor derlemeleri- İçel Halkevi Derg. 1939/2(20) . ‘. .
4- İçel İl Lehçesi – Adana Mıntıka Maarif Mecmuası – Haziran/1928 /1(7) Eylül 1928 /2(10) Temmuz 1930/ 1930/ 4(31),Kasım 1930/13(5), Aralık 1930/ 5(133)
5- İçel adet ve inanışları – İçel Halk.-Nisan /1938 1(4)
6- İçel’de folklor – İçel Haziran 1940 3(27), Eylül 1940/3(32)
7- İçel’de folklor derlemeleri -İçel Haziran/1938 1(6), Temmuz 1938/1(7), Ağustos 1938/1(8), Eylül 1938/ 1(9), Aralık 1938 1 (77)
8- İçel’de yaşayan Türk oymaklarının oturdukları yerler, adet ve ananeleri İçel Aralık 1939 / 2(11),Kasım 1939/2(22), Aralık 1939/2(23),Şubat 1940 / 3(25)
9- Saya Bayramı ÜLKÜ (Yeni seri) Ocak 1943/2(31)
10- Takvim – İÇEL Aralık/1938 – 1 (ll)
* Bu yazı “Mersin Halk Eğitimi Merkezi ve Akşam Sanat Okulu Müdürlüğü Yayın Organı” olan “İÇEL KÜLTÜRÜ” Temmuz 1992 – 22. Sayısından alınmıştır.
(*1) “yumuktepe.com” notu : Emişik = Süt kardeşliği Sıtkı Soylu’nun “EMİŞİK” konulu yazısı için bu satırı tıklayınız.
(*2)”Yumuktepe.com” notu : Havan ilacı = “O” yıllarda doktor veya eczacılar kendilerine yarı mamul olarak gelen ilaçları karıştırır, eritir veya havanda toz haline getirir, hastaya özel ilaçlar yaparlardı.