Prof. Dr. Mustafa Hamdi Sayar – İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Eskiçağ Tarihi Ana Bilim Dalı
Kilikya bölgesine Roma ‘nın doğrudan müdahalesini gerektirecek ilk tarihi olay, bir ada devleti olan Rodos’un M.Ö. 2. yy. ın ortalarından itibaren Akdeniz’deki etkinliğinin kaybolmasıyla Akdeniz’de giderek yayılan ve deniz trafiğini büyük ölçüde tehdit eden korsanlara karşı yapılması zorunlu hale gelen askeri harekat kapsamında oldu. Roma senatosu, korsanların özellikle dağlık Kilikya sahillerinde bulunan üslerini imha etmek amacıyla M. Ö. 102 yılında Marcus Antonius ‘ u görevlendirdi. Roma senatosu tarafından Antonius ‘ un görev alanını tanımlayan provincia Cilicia deyimindeki provincia sözcüğü eyalet statüsü taşıyan toprak parçası anlamında değil, sadece bu sözcüğün klasik anlamını içeren “gönderilen Romalı komutanın aldığı imperium yetkisini kullanabileceği coğrafi sınırları” belirlemek amacıyla kullanılmıştır. Bu bakımdan M. Ö. 102 yılından itibaren Kilikya ‘nın Roma eyalet yönetimi kapsamına alınması söz konusu değildir. Antonius ‘ un bu harekât sırasında ne ölçüde başarılı olduğu bilinmemekle birlikte korsanları tamamen imha edemediği, korsanların faaliyetlerini daha sonraki yıllarda sürdürmelerinden bellidir. Ancak Roma ‘ nın bu harekât sayesinde Kilikya ‘ da ilk kez korsanların hareketlerini sürekli gözetleyebilme olanağını elde edebildiği de kesindir. M. Ö. 97/96 yıllarında Sulla ‘nın provincia Cilicia için görevlendirildiği ancak bu görevini yerine getirmede oldukça pasif kaldığı görülmektedir. M.Ö. 84 yılında Sulla ‘ nın Anadolu ‘da propraetor olarak bıraktıgı L. Licinius Murena yalnızca Batı Anadolu ‘da korsanlara karşı sınırlı bir harekât yaptı. M.Ö 80/79 yıllarında Kilikya ‘ da propraetor olarak görev yapan Cn. Cornelius Dolabella’ da korsanlara karşı son derece etkisiz kalınca, Roma senatosu M. Ö. 78 yılında P. Servilius Vatia ‘yı beş yıllık bir komuta yetkisi ile Kilkya ‘ya yolladı. Vatia bu süre içinde korsanlara karşı yalnız denizde değil aynı zamanda karada da kazandığı önemli başarılardan ötürü Isauricus adını aldı. Isauricus isminden de anlaşılacağı üzere Vatia karada sahilden içerilere ilerleyerek özellikle Isauria dağlarındaki korsan barınaklarını imha etmeye yönelik harekât yapmıştır.
M. Ö. 4. yy. dan beri ovalık Kilikya şehirlerini elinde bulunduran Seleukos krallığı M.Ö. 2. yy. ın son çeyreğinde taht kavgaları nedeniyle giderek zayıflamaktaydı. Bu durumun Seleukos krallığının halen elinde bulunan diğer bölgelerde olduğu gibi ovalık Kilikya’da da iktidar boşluğuna ve bunun doğal sonucu olarak karışıklıklara yol açtığı, M.Ö. 1. yy. başında, kral VI. Seleukos ‘un rakibi X. Antiochos Eusebes ‘e yenilerek kaçtığı Mopsuhestia’da halk tarafından yakılarak öldürülmesinden anlaşılmaktadır. Bunun üzerine Seleukos’un kardeşleri l. Philipp ve XI. Antiochos öç almak amacıyla şehri tahrip etmek isterlerse de X. Antiochos tarafından yenilgiye uğratılırlar. Bu kargaşa döneminde ovalık Kilikya şehirlerinin halklarının Romalılara bakışlarını gösteren en önemli belgelerden biri Mopsuhestia’da (Misis) bulunmuş olan ve Romalı komutanlar Lucullus ile Sulla’nın mektuplarını içeren yazıttır. Mopsuhestia’lıların M.Ö. 85 yılında Mithridates ile savaşmak üzere Anadolu’ya geçme hazırlıkları yapan Sulla ve ve onun quaestoru Lucullus ‘a yazdıkları mektuplarla kentteki İsis-Sarapis tapınağının dokunulmazlığının sürdürülmesini henüz bölgede siyasi bir güç olmayan Roma devletinden istemeleri ovalık Kilikya şehirlerinin bu dönemde ne kadar büyük bir çıkmaz içinde bulunduklarını göstermektedir. Mopsuhestia’nın Sulla ve Lucullus’a yazdıkları bu mektuplar, ovalık Kilikya şehirlerinin Roma ‘ nın koruyucu gücüne uzun zamandır gereksinim duyduklarını göstermektedir.
Tam bu dönemde ovalık Kilikya ‘ nın tarihinde dönüm noktası sayılabilecek bir olay meydana geldi. Ovalık Kilikya şehirleri M.Ö. 83 yılında Seleukos kralı X. Antiochos Eusebes’i yenerek Kilikya’yı işgal edip Akdeniz’e çıkış yolu arayan kral Tigranes’ in eline geçti. Eskiçağ kaynakları, Tigranes’ in fethettiği yerlerin halkını yeni kurduğu başkenti Tigranokerta’ ya zorla götürdüğünü yazmaktadırlar. Yüzlerce kilometrelik yürüyüş sırasında bu insanların bir kısmı yollarda can vermişlerdir. Çukurova şehirlerinden Soloi’un Tigranes tarafından yağmalanmasından ve halkının sürülmesinden Plutarkhos ve Cassius Dio şehrin adını vererek bahsetmektedirler.
Anadolu’da Mithridates dönemi savaşları olarak ta bilinen M.ö. 88 ve 64 arasındaki dönemde Çukurova halkının ve şehirlerinin Romalıları Anadolu’dan çıkarmak için savaşan Mithridates, onun müttefiği olan Kilikya’lı korsanlar ve Tigranes ile Romalılar ve onların müttefikleri arasındaki savaşlarda büyük bir yıkım yaşadıkları bilinmektedir. M.Ö. 74 yılında Kilikya bölgesine gönderilen L. Licinius Lucullus, Tigranes tarafından Silvan civarında bulunduğu tahmin edilen Tigranes’in başşehri Tigranokerta’ya zorla tehcir ettirilen Çukurova halkını 15 yıllık bir sürgünden sonra M.Ö. 69 yılında Tigranokerta’yı ele geçirip kurtarmıştır. Çukurova şehirlerinin halkı M.Ö. 68 yılı başlarında yeniden eski topraklarına dönme olanağı bulabilmişlerdir. Bu insanları daha önce oturdukları şehirlere yerleştiren Lucullus, XIII. Antiochos Asiatikos’ u Suriye ve Kilikya kralı olarak Seleukos tahtına oturttu.
Ancak Lucullus’un Roma’daki karşıtları onun, Mithridates ile yapılan savaşta başarısız olduğu gerekçesiyle M.Ö. 68 yılında Roma senatosu tarafından geri çağrılmasını sağladılar. Yerine atanan Cn. Pompeius Magnus tüm Akdeniz’i kapsayan ve kıyıdan 50 mil içerilere kadar geçerli olan olağanüstü bir komuta yetkisi olan imperium proconsulare maius ile M.Ö. 67 yılında korsanların asıl gizlendiği yer olan Kilikya bölgesine geldi. Akdeniz’ de yüzyıllardır dehşet salan ve son yıllarda da Roma ‘ya karşı savaşan Mithridates’in müttefiki olan korsanları M.Ö. 67 yılı yazında Korakesion önlerinde yapılan deniz savaşında kesin yenilgiye uğrattı. Çoğunluğunu, önceleri çiftçilikle uğraşırken bölgedeki iktidar boşluğundan doğan anarşi ve terör ortamı nedeniyle korsanlık yapmak mecburiyetinde kalanların oluşturduğu bu insanları aralarında Adana, Mallos ve Epiphaneia ‘ nın da bulundugu kısmen terkedilmiş durumdaki Ovalık Kilikya şehirlerine yerleştirdi. Eski çağ kaynakları Pompeius’un korsanların büyük bir kısmını Soli şehrine yerleştirip, Hellenistik dönem kralları gibi şehre kendi adını vererek Pompeiopolis’e çevirdiğinden bahsetmektedirler.
Pompeius böylece Mithridates ve müttefiklerine karşı yapmayı planladığı savaşta stratejik yönden son derece önemli olduğunu anladığı ovalık Kilikya’yı Roma hakimiyeti altına almak için ilk adımı atmış oldu. Birçok ovalık Kilikya şehri Pompeius tarafından yapılan düzenlemelerle doğrudan Roma’ nın koruyuculuğu altına girmekle kendileri için yeni bir dönemin başladığını gördüklerinden şehirlerinde kullandıkları takvimin başlangıcı olarak M.Ö. 67 yılını kabul ettiler. Appian, Pompeius’un Kilikya’nın henüz Roma hakimiyeti altına girmemiş olan kısımlarını da Roma’ya bağladığından bahseder. Ovalık Kilikya şehirlerinden Mallos, Epiphaneia, Mopsuhestia ve Alexandreia kat’ Isson ‘un sikke ve yazıtlarında görülen yıl sayıları bu takvime göre verilmişlerdi. Bu şehirlerden Mopsuhestia ‘ya Pompeius „serbest şehir” civitas libera statüsü vermiş olmalıydı. Mopsuhestia’nın, Actium savaşının hemen sonrasında serbest şehir statüsünü koruduğu göz önünde tutulursa kentin Augustus devri öncesinde civitas libera statüsünü almış olduğu anlaşılmaktadır.
Korsanlarla savaşta gösterdiği başarıdan ötürü Pompeius’a M.Ö. 66 yılında lex Manilia ile Mithridates ve müttefiklerine karşı savaşması için Kilikya ve Bithynia görev alanı olarak verildi. Pompeius M.Ö. 66 ya da 65 yılında da artık adı resmen Pompeiopolis olan Soloi ‘a korsanların yanısıra görev süreleri biten askerlerini de yerleştirerek buraya da „serbest şehir” civitas libera statüsü vermiştir. Soloi kenti yerel yönetim birimleri de kentleri için bir dönüm noktası kabul ettikleri bu tarihi yeni takvimlerinin başlangıcı olarak kabul ettiler.
Kilikya ‘ nın Roma imparatorluğuna dahil edilmesi yönünde Pompeius’un attığı ikinci adım ise, Lucullus’un bölgedeki hakimiyetini tanıdığı Seleukos kralı XIII. Antiochos’u, M.Ö. 64 yılında tahttan indirmesidir. Bu hareketiyle Pompeius Roma’nın onlar için artık fiilen ortadan kalkmış olan Seleukos imparatorluğundan daha güvenilir bir koruyucu güç olduğunu da vurgulamış oluyordu. Böylece Pompeius kendisine Roma senatosu tarafından verilen olağanüstü komuta yetkisine dayanarak ovalık ve dağlık Kilikya ile Likya, Pamphylia, Pisidia ve Kıbrıs’ı da içine alan bir provincia Cilicia oluşturmuş ve Tarsus ‘u da bu eyaletin başkenti yapmıştı.
Fakat Pompeius’un M. Ö. 64 yılında kurduğu Kilikya eyaletinin tamamıyla Roma’nın kontrolü altına girmesinin ve bölgede huzurun sağlanmasının daha yıllarca sürdüğü, özellikle dağlık kesimlerdeki yerli kabileler ile Roma birlikleri arasında çatışmalar olduğunu M. Ö. 51/50 yıllarında Kilikya eyalet valiliği yapan M. Tullius Cicero ‘ nun mektuplarından öğreniyoruz. Cicero, mektuplarında Amanos dağlarında yaşayan özgür Kilikyalılar adı verilen dağ kabilelerine değinmekte ve valiliği sırasında bunların yaşadığı yirmi kadar yerleşmeyi imha ettiğinden bahseder.
Kilikya’nın M.Ö. 64 yılında Roma eyaleti olması öncesinde Kilikya’nın çeşitli bölgelerini ellerinde bulunduran ve sonradan Romanın müttefiki olan yerli krallar tarafından kurulan yerleşmeler Romanın bölgede uyguladığı yeniden iskan politikası çerçevesinde şehir olarak oluşmuşlardır. Özellikle M.Ö. 2. yy. ın son çeyreği ile M.S. 1. yy. da Roma ‘nın Kilikya’ya yavaş yavaş yerleştiği dönemde meydana gelen tarihi olaylarla şehirlerin kaderlerini belirleyen iskan politikası doğrudan bağlantılıdır. Bu bakımdan Kilikya’da Hellenistik dönemden Roma devrine geçişte görülen şehirleşme sürecinin bölgede meydana gelen tarihi olaylarla bağlantılı olarak incelenmeleri gerekmektedir.
M. Ö 47 yılı Nisan ayında lulius Caesar İskenderiye’den Tarsus’a geldi. Kilikya’da kaldığı süre içerisinde Caesar büyük bir olasılıkla Kilikya şehirleri arasında ayrıntılarını bilemediğimiz sorunlarla ilgilendi, Pompeius devrinden beri yerli kral Tarkondimotos’un hakimiyeti altında bulunan Ovalık Kilikya şehirlerinden Aigeai’ın takvimi Caesar’ın Kilikya’da bulunduğu M.Ö. 47 yılında kenti Pompeius taraftarı Tarkondimotos ‘ un hakimiyetinden alıp şehre civitas libera yani serbest şehir statüsü vermesiyle başlar. Aigeai özellikle M. S. 2. yy.ın ikinci yarısından başlayarak, imparatorluğun doğusunda giderek artan Pers ve Sasani saldırıları nedeniyle yapılan askeri seferler sırasında stratejik önemi nedeniyle Kilikya ve Doğu Akdeniz’in en büyük askeri ve ticari limanlarından biri konumuna gelmiştir. Aigeai ‘ın başka bir özelliği de Pergamon, Kos ve Epidaurus’la birlikte Akdeniz’in en ünlü Asklepios tapınaklarından birine ve buna bağlı olan sağlık merkezine sahip olmasıydı. Bu önemli merkez M. S. 4. yy. ikinci çeyreğinde imparator Konstantin tarafından askerlere emir verilerek tümüyle imha edilmiştir. M. S. 260 yılında Sasani kralı l. şapor tarafından yağmalanan Kilikya şehirlerinden biri olan Aigeai ortaçagda Ajazzo adını almış ve Venedikliler ile Cenevizliler’ in sahip olmak için sık sık savaştıkları bir liman olma özelliğini korumuştu. 1337 yılında Memlükler tarafından fethedildiğinde Ayaş adını taşıyan şehir Osmanlı devrinde giderek önemini yitirerek küçük bir liman haline geldi.
lulius Caesar’ın M.Ö. 44 yılında öldürülmesinden sonra, triumvirlerden Marcus Antonius M.Ö. 41 yılında Anadolu ‘ ya geçti ve aynı yılın sonbaharında doğuda Partlara karşı sefere çıkmadan önce Anadolu ve Doğu Akdeniz’i güvenceye almak için o sırada Mısır tahtında bulunan VII. Kleopatra ile anlaşmak için Tarsus ‘ta buluştu. Plutarkh, bu buluşma sırasında Antonius’un Kleopatra’ya hediye olarak Finike ve Suriye sahilleri ile Kıbrıs’ın yanısıra, dağlık Kilikya sahillerinin de büyük bir kısmını verdiğinden de bahsetmektedir.
Antonius Kilikya eyaletinde yaptığı yeni düzenleme çerçevesinde ovalık Kilikya’nın doğusunu Suriye eyaletine dahil etti, dağlık Kilikya ile ovalık Kilikya arasında kalan kesimi ise başkenti Kastabala olan yerel krallardan Tarkondimotos’a verdi. Tarsus’a ise civitas libera statüsünü ve vergi ödememe ayrıcalığını tanıdı. Büyük bir olasılıkla bu düzenlemeler sırasında Pompeiopolis’in Pompeius tarafından tanınmış olan serbest şehir statüsü geri alındı. Büyük bir olasılıkla Antonius’un İskenderiye ‘de bulunduğu M.Ö. 41 yılı sonlarında ya da M.Ö. 40 yılı başlarında Kilikya eyaletinin kalan kısımlarını da Ptolemaios’ların elinde bulunan Kıbrıs ‘a bağlamasıyla M.Ö. 64 yılında Pompeius tarafından kurulan Kilikia eyaletinin ortadan kalktığı görülmektedir.
M. Ö. 34 yılında Parth seferini zaferle tamamlayan Antonius, bu zaferin anısına Kilikya’yı Finike ve Suriye ile birlikte Kleopatra’dan olan iki oğlundan genç olanına, Ptolemaios Philadelphos’a hediye etti.
C. Octavianus’un, Marcus Antonius’u yendiği M.Ö. 31 yılındaki Actium savaşında, Antonius’un tarafını tutan Tarkondimotos’un ölmesi üzerine, M.Ö. 29 yılında arazisi Oktavian Augustus tarafından Kappadokia kralı l. Arkhelaos ‘a verildi. Ancak M.Ö. 20 yılında Augustus, Tarkondimotos’un oğlu Tarkondimotos Philopator’a II. Tarkondimotos adıyla kral ünvanını Verdi. Böylece Tarkondimotos babasının krallığının bir kısmını geri alabildi. Augustus’un M.Ö 21 – 19 yıllarında Anadolu ve Suriye’ye yaptığı gezi kapsamında Kilikya’ya gelmesi üzerine, II. Tarkondimotos imparatoru onurlandırmak amacıyla ovalık Kilikya ‘daki Anazarbos yerleşmesine Kaisareia pros to Anazarbo adını vererek şehir olarak yeniden kurdu. Bu olayın gerçekleştiği M.Ö. 19 yılı Anazarbos ‘un sikkeleri ile yazıtlarında görülen yıl sayılarının tarihlendiği Anazarbos takviminin başlangıcı oldu. Augustus, Tarsos’a Antonius tarafından verilmiş olan serbest şehir statüsünü değiştirmedi ve şehrin arazisini genişletti. Augustus’un Tarsos şehrine iyi davranmasında öğretmeni stoacı Athenodoros’un Tarsos’lu oluşunun büyük rolü olduğu kuşkusuzdur. Tarsos Roma imparatorluk devri ve geç antik devir boyunca önemini korumayı başarmıştır. 313 yılında Roma imparatorluğunda rakiplerine karşı taht kavgası veren Maximinus Daia’nın Tarsos’ta ölmesi üzerine, 363 yılında doğu cephesindeki savaşlarda yaralanan imparator Julianus’un kısa süre sonra hayata gözlerine yumması sonrasında Tarsus’a gömülmeleri bu önemli merkezin tüm Roma imparatorluğu için taşıdığı önemin 4. yy. içlerinde de devam ettiğini göstermektedir.
Augustus ovalık Kilikya şehirlerinden Mopsuhestia’nın da serbest şehir statüsüne dokunmadı. Mopsuhestia yerel yönetim birimleri tarafından biri Roma ‘da, biri de Mopsuhestia’da imparator Antoninus Pius’u onurlandırmak üzere dikilmiş olan ve M.S. 140 yılına tarihlenen iki heykel kaidesinin üzerlerindeki yazıtlardan Mopsuhestia’nın en azından M. S. 2. yy. ortalarına kadar serbest şehir statüsünü koruyabilmiş olduğu anlaşılmaktadır.
İmparator Tiberius devrinde de Augustus devrinde başlayan yeni şehirleşme politikasının yanısıra Romalılaştırma politikasının da sürdüğünü görmekteyiz. Tiberius bu politikası çerçevesinde, M.S. 17 yılında, ovalık Kilikya ‘da M.Ö. 20 ‘den beri Anazarbos ve Kastabala çevresinde hüküm süren II. Tarkondimotos’un ölümünü fırsat bilerek krallığı dahilindeki toprakları ovalık Kilikya’nın diğer bölgeleri ile birlikte bir Roma eyaleti olan Suriye’ye bağladı. Böylece ovalık Kilikya’nın o zamana kadar resmi başkenti olan Tarsus’un yerini Antiokheia aldı. Tiberius bu arada orta Pyramos havzasında Tarkondimotos hanedanlığı tarafından başlatılmış olan şehirleşme çalışmalarını bu bölgenin biraz batısında kalan Saros nehri üzerinde Adana’nın kuzeyinde M.S. 20 yılında kurduğu Augusta şehri ile sürdürdü. Bugün kalıntıları Seyhan baraj gölü altında kalmış olan Augusta’nın takvimi bu nedenle M. S. 20 yılı ile başlamaktadır.
Ovalık Kilikya’nın doğu komşusu olan ve Mezopotamya ile Kilikya arasında bulunan bir bölge olan Kommagene’nin kralı IV Antiokhos Roma devleti tarafından yetiştirilmiş bir bağımlı kral konumundaydı. Antiokhos ovalık Kilikya ‘ da imparatorluk ailesini onurlandırmak ve onlara sadakatini göstermek amacıyla, imparator Claudius tarafından M.S. 50 yılında evlat edinilen Nero’yu onurlandırmak üzere M.S. 51 ya da 52 yılında Adana ‘nın Düziçi ilçe merkezinde lokalize edilen Neronias’ı kurdu. Bu şehrin adı büyük bir olasılıkla Vespasian döneminde Eirenepolis ‘ e çevrildi.
M.S. 75 yılında imparator Vespasian Roma imparatorluğunun doğusunu yeniden düzenlerken, IV. Antiokhos ‘u Roma ‘ya sadakatsizlikle suçlayarak azletti ve topraklarını Roma eyaleti yaptı. Antiokhos’un topraklarının Kommagene’de bulunan bölümü Suriye eyaletine bağlanırken, doğu ve batı Kilikya’daki toprakları üzerinde Vespasian yeni bir Kilikya eyaleti kurdu. Sınırları doğuda İskenderun’un birkaç km. kuzeyindeki Sarıseki kalesi civarındaki Kodrigai’dan, batıda Syedra ile İotape arasındaki Sedre çayına kadar uzanan bu yeni eyaletin başkenti Tarsus oldu. Eyalet yönetiminin başına bir imparatorluk legatı (legatus Augusti pro praetore) getirilerek eyalet doğrudan imparatora bağlı eyaletler grubuna dahil edildi. Ancak bu eyalette Roma lejyonu bulunmamaktaydı. Bu yeni eyalet düzenlemesiyle birlikte Kilikya’da Vespasian ve sonrasında oğlu Titus döneminde geniş kapsamlı bir yol ağı yapılmasına başlanmıştır. Misis’in güneyinde bulunan bir mil taşı üzerindeki yazıttan Mopsuhestia’dan Antiokheia’ya uzanan yolun Vespasian’ın imparatorluğunun ilk dönemlerinde yenilendiği anlaşılmaktadır. Silifke’nin Yenisu köyü civarında bulunan bir mil taşı ve Silifke’de Göksu üzerinde bulunan köprünün yapı yazıtı Göksu vadisinde Vespasian’ın oğlu Titus döneminde büyük bir imar faaliyeti olduğu anlaşılmaktadır. Anazarbos ta bulunan bir yapı yazıtından ise şehrin su yolunun Titus’un oğlu Domitian’ın zamanında yaptırıldığı anlaşılmaktadır.
Kilikya ‘ da Roma devrinde kurulan son şehir, Vespasian’ın M.S. 73 yılında ovalık Kilikya’nın kuzeydoğusunda kurulması sürecini başlattığı Flaviopolis’tir. Henüz kesin bir bulgu olmamasına ragmen Flaviopolis ‘in Adana’nın Kadirli ilçe merkezinde lokalize edilebileceği üzerinde bilim insanları arasında görüş birliği vardır.
Kilikya ‘da M.Ö. 1. yy. ortalarına doğru başlayıp M.S. 1. yy. üçüncü çeyreğine kadar devam eden ve Kilikya ‘yı Romalılaştıran yeni şehirler kurulması dönemi Flaviuslar devri başlarında Flaviopolis’in kurulmasıyla sona ermiştir. Ancak M.S. 1. yy. ın son çeyreğinden başlayarak, Kilikya şehirleri için Roma imparatorluk devrinin sonu sayılan Sasani kralı l. Şapur’ un Roma imparatoru Valerianus’u esir aldıktan sonra Kilikya’da Selinus’a kadar hemen tüm Kilikya şehirlerini yağmaladığı seferin gerçekleştiği M. S. 260 yılına kadar olan dönemde Kilikya ‘da meydana gelen tarihi olaylara paralel olarak mevcut şehirlerin sosyal ve siyasal konumlarında çeşitli değişiklikler meydana geldiği görülmektedir. Bu değişiklikler Kilikya şehirlerinde M. S. 2. ve 3. yy. tarda yoğunlaşan ve belli bir imar planına dayanan şehir merkezleri oluşturmayı amaçlayan yapı faaliyetlerine de yansımıştır. Pompeiopolis’te 2012 yılında bulunan bir konsol üzerindeki yazıttan imparator Hadrian döneminde M. S. 131-133 yılları arasında eyalet valiliği yapan Titus Vibius Varus’un halk meclisi tarafından onurlandırıldığı anlaşılmaktadır. Bu onurlandırma belki de Varus’un şehrin imar faaliyetlerine yaptığı katkılardan ötürüydü.
Hadrian devrinden itibaren Kilikya eyalet valisinin görev alanının Kilikya, isauria ve Lykaonia ‘yı kapsamakta olduğu görülmektedir. Hadrian’ın halefi Antoninus Pius zamanında ise Dağlık Kilikya bölgesindeki Kelenderis şehrinde vali Gaius Etrilius Rigillus Laberius döneminde bir hamam yaptırıldığı anlaşılmaktadır. M.S. 2. yy. ın ikinci yarısında giderek gelişen ovalık Kilikya şehirleri arasında unvanlar ve sınırlar yüzünden ciddi boyutlara varan tartışmalar çıktığı görülmektedir. Özellikle eyalet başkenti Tarsos ile Pyramos havzasında süratle gelişen Anazarbos arasında görülen bu çekişme, M.S. 2. yy. sonunda Septimius Severus ile Pescennius Niger arasındaki iç savaş sırasında doruk noktasına ulaştı. Bu savaş sırasında Septimius Severus tarafını tutan Anazarbos savaştan Severus’un galip çıkması üzerine hem eyalet meclisinde önder konumuna yükselmiş ve hem de bir şehir için en büyük ayrıcalıklardan sayılan imparator kültü tapınağı bulundurma hakkı olan neokorie ünvanını M.S. 198/199 ve 204/205 ‘te olmak üzere iki kez almıştır. Ayrıca Severus, Anazarbos’a 204/205 yılında metropolis unvanını ve birçok oyunlar düzenleme hakkını vermiştir.
Ovalık Kilikya şehirleri özellikle M.S.3. yy. ın ilk yarısında artan doğu seferleri nedeniyle, bu bölgeden geçen Roma ordularının konaklaması sırasında çok büyük sıkıntılar yaşamış ve büyük fedakârlıklar yapmak zorunda kalmışlardır. Bunun karşılığında imparatorlar hem başta çeşitli oyunlar ve unvanlar olmak üzere birçok ayrıcalıklar vermişler ve hem de bu şehirlerde geniş kapsamlı imar faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Bu ayrıcalıklar ve imar faaliyetlerini belgeleyen örnekler arasında; M.S. 3. yy. da ovalık Kilikya’ nın en büyük şehri konumuna gelen Anazarbos ‘ta imparator Macrinus’ un (M. S. 217 – 218) Parth’lara karşı kazandığı zaferden ötürü bir zafer takı inşa ettirmesi, ovalık Kilikya şehirlerinden Mallos’ a imparator Severus Alexander’ ın (M. S 222-235) M. S. 231 ile 233 yılları arasına rastlayan dönemde önemli bir ayrıcalık olan Roma kolonisi statüsünü vermesi, Mopsuhestia’da ise imparator Valerianus’un (M.S. 253-260) Pyramos nehri üzerinde, Roma lejyonlarının doğu cephesine sevkini kolaylaştırmak için burada mevcut olan köprüyü tamir ettirmesi sayılabilir. Mopsuhestia’dan günümüze sağlam olarak ulaşabilmiş en önemli eskiçağ mimari anıtı olan bu köprü, yüzyıllar boyunca Anadolu’yu Kilikya üzerinden Suriye’ye bağlayan yol güzergâhı üzerindeydi. Gördüğü birçok tamir sayesinde günümüze kadar ayakta kalmayı başarabilmiş bu köprünün ilk yapılış tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber büyük bir olasılıkla M.S. 1. yy ‘da inşa ettirilmiştir. M. S. 254/55 yıllarında Roma imparatoru Valerianus tarafından tamir ettirildiği sanılan – bir görüşe göre de Valerian tarafından yaptırılmış olan – antik köprü M.S. 6.yy’da Doğu Roma imparatoru Justinianos (527-565) ve 1659 ‘da da Osmanlı Devleti tarafından onarılmıştır. 1998 yılında meydana gelen Ceyhan depreminde kısmen hasar gören köprüde yapılan onarım sırasında köprünün kemerleri tamamen sökülerek yeniden yapılmış ve böylece bu önemli anıtın Roma devrinden günümüze ulaşan tüm mimari özellikleri ortadan kalkmıştır.
Ovalık Kilikya’da gerçek anlamda yerleşik düzene geçme olarak nitelenebilecek ve bölgenin tamamını kapsayan bir değişimin söz konusu olduğu M.Ö. 1. yy. başından M.S. 1. yy. sonlarına kadar uzanan dönemde Kilikya ‘daki antik yerleşmelerin şehirleşme sürecinin incelenmesi ve şehirlerin konumlarında bölgedeki tarihi olaylara paralel olarak meydana gelen değişiklikler oluşturmaktadır. Ovalık Kilikya ‘ daki şehirleşmeye sahne olan yerleşmelerin kökenleri yukarıda adlarına değinilen Tarsus, Yümüktepe, Soli gibi protohistorik dönemlerde oluşan yerleşmelerden başlayıp, Ege bölgesinden gelen koloni kurucuları tarafından kurulan şehirler, Hellenistik krallar tarafından kurulan ya da adları değiştirilen şehirlerle, Hellenistik devirden Roma devrine geçiş döneminde yeniden kurulan ya da yeniden iskan edilen şehirler olarak karşımıza çıkmaktadır. Çukurova bölgesinde eskiçağda şehirleşme sürecinin tarih içindeki gelişimi incelendiğinde prehistorik ve protohistorik dönemlerden başlayarak M.Ö. 1. yy. sonlarına kadar yerleşmelerin deniz ve nehir ulaşımının kara ulaşımına oranla daha kolay ve çabuk olması nedeniyle kıyılar ve kıyılara ya da nehir havzalarına yakın yerlerde yoğunlaştığı görülmektedir. Tüm Kilikya’nın M. S. 72 yılından itibaren Roma imparatorluğunun bir eyaleti olmasıyla, kıyı boyunca ve Anadolu içleriyle sağlanan ulaşım olanakları ile dağlık iç bölgelerde oluşan göreli barış ortamı o zamana kadar deniz ticaretine bağlı olarak gelişen Kilikya limanlarının yanısıra Kilikya’nın iç kesimlerinde yeni merkezlerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Özellikle ovalık Kilikya’nın iç bölgelerindeki şehirlerin imarı M.S. 3. yy. başlarından itibaren artan doğu seferleri nedeniyle yeni bir ivme kazanarak kıyılardaki eski merkezleri geride bırakmıştır.
Tüm bu imar faaliyetleri ve Sasanilere karşı Ovalık Kilikya bölgesinin M.S. 3. yy. ın ilk üç çeyreğinde cephe gerisi olarak işlev görmesi Sasani kralı Şapur’un M.S. 260 yılında kuzey Mezopotamya bölgesinden başlayarak tüm Ovalık ve Dağlık Kilikya bölgelerini yağmalamasıyla sona ermiş ve Çukurova’da M.S. 260 yılından başlayarak M.S. 408 yılında Doğu Roma imparatoru II. Theodosius’un tahta çıkışına kadar geçen sürede şehirleşme yönünden ve imar faaliyetleri bakımından dikkat çekecek kadar büyük ölçekte bir etkinliğin olmadığı anlaşılmaktadır. Şapor’un ovalık Kilikya eskiçağ dönemi şehirlerinde yaptığı yıkım ve sonrasındaki yaklaşık 150 yıllık duraklama dönemi bugün de ovalık Kilikya eskiçağ kentlerinin kalıntılarına genel olarak yansımış görülmektedir. Özellikle Ovalık Kilikya için M.S. 5.y.y. dan itibaren başlayan yeni bir yükselme ve gelişme süreci olarak tanımlanabilecek dönemin anıtlarının bazı istisnalar dışında milattan sonraki ilk üç yüzyılın anıtlarını gölgede bıraktığı ya da onlara oranla daha iyi durumda günümüze ulaştıkları gözlemlenmektedir.
Roma imparatorluğunun ilk üç yüzyılında antik kaynaklar, arkeolojik, epigrafik ve numizmatik bulgular sayesinde saptanabilen bu gelişme Kilikya eskiçağ şehirlerinin bugün görülen kalıntılarında gözlemlenebilmekle birlikte, Anadolu’nun batıdaki bölgelerine göre Kilikya’da daha geç başlayan şehirleşme süreci, Kilikya’da halen yapılmakta olan ve gelecekte yapılacak olan çalışmalarla ayrıntılı olarak incelenebilme olanağına kavuşacaktır.
İçel Sanat Kulübü 1012 yılı Arkeoloji Günleri Bildirisinden Alınmıştır.