Dındılı’nın gerçek adı ne acaba? Çok sordum bilen olmadı. Kızıl Köy’de “Ancak nüfustan öğrenebilirsin” diyenler oldu. “Nüfus kiyadını buluvir,öğrenirsin” diyenler de oldu. Ekiz Mehmet’in adı da Mehmet Kara; ama Mehmet Kara desen kimse tanımaz. Postacı adres bulup mektup veremez. İlle de “Ekiz Mehmet” diyeceksin.Mehmet’in anası da “Ekiz Ayşe”. Doğaldı ki köylüler “Ekiz Aşşa” der.Bu ailenin tümünün ön adı “Ekiz” dir.”Ekiz” adının nereden miras kaldığı anlaşılamadı.Böylece köyün adlandırma özelliği de anlaşılmış oluyor. Kadın olsun erkek olsun herkesin bir lakabı var.Lakapsız söylenen adların hiç önemi yok. Anlaşılamıyor çünkü.
Yoksul bir ailenin oğluydu Ekiz Mehmet.Kötülük nedir, bilmez; kavga dersen semtine uğramaz. Kendi halinde yaşayıp gidiyordu. Yoksul oldun mu bu özelliklerin hiç önemi olmazdı köyde. O nedenle kızlar metelik vermiyordu Mehmet’e.
Dındılı’ya gelince, O da Ekiz Mehmet’ten geri kalmazdı. O’nun ailesi de son derece yoksul sayılırdı. O oranda da itibar yönünden kusurlu sayılırdı. O’nun da isteyeni olmuyordu. Kader bu iki yoksulu buluşturdu, tanıştırdı.
Ekiz Mehmet Dındılı’ya gönlünü kaptırıverdi. Bu sevda giderek dayanılmaz bir hal aldı.Dındılı’nın çadır evi Hacı Musa Boğazındaydı.Bu boğazın iki ucu da açık olduğundan son derece esintili olurdu. Özellikle geceleri öyle bir ayaz olurdu ki ilikleri dondururdu.Mehmet Dındılı’yı bir kez olsun görebilmek için bu boğazda çalılar arasında çok bekledi. Sabahladığı geceler de olurdu.Kızın ağabeyi Hasan çok zalimdi. Birini döverken acımayı unutur “Allah yarattı” demezdi. Boyu uzun, kolları uzun, bacakları uzun, uzun oğlu uzundu. Karşısındakine vurdu mu düşmemesi olanaksızdı. Sözün kısası korkulu bir düş gibiydi. Kişi böylesine sevdalandı mı tüm korkuları göğüslüyor demek ki.
Zavallı Mehmet mekân tuttu Hacı Musa Boğazı’nı. Ayaz, memedali Hasan’ın tokatları vız geldi Ekiz Memed’e. Sonunda amacına ulaştı. Dındılı’nın gönlünü kazanmayı başardı. Olanca yoksunluklara karşın yaman düğün oldu. Silifke’den davulcu ,kemancı geldi. Gün görmedik yörük türküleri söylendi ; gün görmedik oyunlar oynandı.
Bu evlilik başlangıçta hem Dındılı’ya hem de Ekiz Memed’e uğur getirdi. Dındılı evlendikten sonra çok güzelleşti. Kocası da yakışıklı oldu. Evliliğin çiftleri bu denli değiştirdği o köylerde bu ana dek görülmüş değildi. Her ikisinin yüreklerindeki sevda gün geçtikçe serpilip gelişiyordu.
Bir gün Memed ekin dermeye gitmişti. Ekin dererken aklı bir türlü sevgili karısınan ayrılamıyordu. İşini bir an önce bitirse de sevgili karısına kavuşsaydı. Sonunda istediği oldu: İşini bitirip eve yöneldi. Evinin yakınında büyük bir alan vardı. O da ne! Alanın ortasına büyük bir kalabalık toplanmıştı. Bir ürperti dolaştı bedeninde. Hızla daldı kalabalığın ortasına. Olamazdı böyle bir son: Biricik karısı yolun ortasında cansız yatıyordu. Kanı göllenmişti yolun içinde. Yol kıyısında kocaman bir kamyon duruyordu. Kamyon muydu, azrail miydi? Var gücüyle bir tekme savurdu. Ayağı kırılma noktasına dayandı; ama öyle acıların lafı bile edilemez durumdaydı. Yol kenarında, duvarın dibinde duran Dındılı kamyon geçerken heyecandan atlayıvermişti önüne. Gerçekte şoförün hiç suçu yoktu. Ne var ki sevgili bir ölü vardı ortada. Memed suçluyu, suçsuzu ayıracak durumda değildi. Şoför kaçmıştı. Ele geçse kesinlikle onun yaşamı da sönerdi.
Bu köylerde erkekler pek ağlamaz. Ağıt yakmak kadınların işidir; ama öyle acılar vardır ki ne kadın akla gelir, ne erkek.
Dındılı’nın ölümü üstüne Ekiz Memed develer gibi bozlar.Hem de makamlı, kusursuz ağıtlar düzer. Ne yazık ki her zaman olduğu gibi yine çoğu unutulur bu ağıtların. Bulabildiklerimi sizlere sunuyorum sevgili okurlarım.
Yol üsyünde kanı akar
Kanına sinekler çokar
Beni kınaman gonşular
Bu gelin cihanı yakar
Hacı Musa boğazları
Çok bekledim ayazları
Aman Şerfe’nin kızları
Beni sakın dışlamayın.
Yol üstünde biter oldum
Yanıp yanıp tüter oldum
Gınaman beni gonşular
Ben ölüden beter oldum.
Arayı arayı buldum
Onun ile sevinç doldum
O’nsuz şimdi garip kaldım
Gınaman beni gonşular