,

EVVEL ZAMAN İÇİNDE MERSÄ°N – Av.Sudi ABAÇ

Mersin123.jpg
Her şeyin bir var oluş nedeni olduğu gibi şehirleşmenin de temellerinde bir takım ihtiyaç ve gereçler mevcuttur. Fakat garip bir tecellidir ki bu kuruluşun ve toparlanışın oluşum evreleri çoğu zaman metinleşmemiş, ancak zaman içersinde bazen yakıştırmalar ve uydurma ilavelerle fakat gerçek hatlar,
ana renkler canlı tutularak bu var oluÅŸ nesilden nesile kâh efsane, kâh masal ya da öykü gibi sözlü akıp gitmiÅŸtir.   Muhakkak ki ilk duvarları ta M.Ö. 1450’Ierde örülen Mersin için de ne muhteÅŸem efsaneler ve tatlı rüyalar iÅŸitilmiÅŸtir. ÖrneÄŸin mitolojide güzeller güzeli Afrodit dünyaya ilk defa murt çiçekleriyle süslü Mersin kıyılarında muhteÅŸem bir istiridyeden ilk adımını atmıştır. Dileriz ki bu efsane Mersin Turizminin doÄŸuÅŸunda bu etkinliÄŸin sembolü olur.Zarif masallarımız çok. Fakat önemli olan Mersin’de de gerçek çizgilerin ve ana renklerin hiç solmaması ve bunların ileri nesillere zevkle aktarılması.Hemen ÅŸu noktada bir parantez açarak bu yayın vesilesiyle konumuzun daha genelleÅŸtirilmesi ve akademik bir çerçeveye oturtulması için Ãœniversitelerimizin meraklı ve hevesli, genç öğrencilerine birer tez ÅŸeklinde ulaÅŸtırılmalarını dilemekte olduÄŸumuzu belirtmek isteriz. Çünkü ortaya çıkabilecek müstesna durumların çeÅŸitli ÅŸekillerde yararlar saÄŸlayacağını her halde aklıselim kabul edecektir.Ve iÅŸte Mersin’in eÅŸine ender rastlanan, eÅŸsiz zenginlikte rengârenk kuruluÅŸ öyküsü:Mersin’in ÅŸimdiki SoÄŸuksu ( eskisi yumuk tepesinde) Fenikelilerin kurmuÅŸ olabileceÄŸi ilk yerleÅŸim birimi M.Ö. 1450 – 1200 arasında Hitit’lerin elinde bulunmuÅŸtur. Ve ayrıca Mersin Halkevinin bulunduÄŸu alanda da o sıralarda ZEPHÄ°RYUM adlı bir Yunan biriminin de kurulu olduÄŸu anlaşılmaktadır.Yeni Neolitik devirde bu yörede bölük pörçük, kısa veya uzun süreli çeÅŸitli ırkların yerleÅŸmeleri görülmektedir. Nitekim bu kıyı ÅŸeridine o eski çaÄŸlarda Hititler, Ninovalar, Kaldeliler, Pers’ler, Makedonyalılar ve arkalarından Romalılar, Emeviler, Abbasiler Bizanslılar, Selçuklular gelmiÅŸlerdir.Sonradan Haçlıların eline geçen bu bölgeyi M.S. 1450’Ierde Kölemenler almış, buna RamazanoÄŸulları karşı koymuÅŸ ve sonra Yavuz Selim Kölemenleri uzaklaÅŸtırmıştır. Ve Yavuz RamazanoÄŸullarının sadakat ve gayretine ödül olarak bu kesimin yönetimine onlara terk etmiÅŸtir.Mersin bu sıralarda küçücük bir köydür. 19. Asrın başında Mısır’lılarında eline geçmiÅŸ ise de 1839 Kütahya antlaÅŸmasıyla Osmanlılara tekrar iade edilmiÅŸtir.1850’lerde Mersin’in DoÄŸu – Güney yakasında Deli Mihnet, AdanalıoÄŸlu, Kazanlı ve Karaduvar gibi ufak balıkçı köyleri mevcuttur. Bunların sakinlerini ( Fellah, yani Arap köylüsü) Atatürk’ün Eti Türk’ü adını verdiÄŸi ve Kölemen iÅŸgalinden kalan Çerkez kökenli mülteci ve kaçak asker ve siviller teÅŸkil etmektedir.Kuzey’de Toros eteklerinde ise Apsun, Emirler, Ä°nsu, Erçel, Çavak, Koca Hamzalı, MenteÅŸ, Araplar, Resul, Bekirde gibi Türkmen köyleri vardır. Ve Batıda Mezitli mezrası yer almaktadır.Öykümüzün buraya kadar ki kısmı kitaplara geçmiÅŸ ve herkesçe bilinmektedir. Fakat modern Mersin’in temellerinin atılış ÅŸekli bir baÅŸka özellik, güzellik ve tarihi önem ve deÄŸer taşımaktadır. Bakın oda nasıl.

Mersin’de 1956 ‘ da yani avukatlığımızın ilk yıllarında dava münasebetiyle ara sıra Toros’ların tepesine veya Ceyhan’a Osmaniye’ye keÅŸfe giderdik. Arazi hudutları okunurken bazen Amerikalıların isimlerini rastlar heyetçe buna ÅŸaşırır, bir anlam veremezdik.

Gerçi 1937’lerde Mersin’de 20–25 yaygın ecnebi aile vardı. Bunların çok eskiden geldikleri söylenirdi.

O tarihlerde Gözne yaylamızda, içinde papaz ve öğretmen evleri ve Tarsus Amerikan Kolejinin yazlığı bulunan ufak bir Amerikalı mahallesi mevcuttu. Kentte en güzel yapılar onlarındı. Deniz ticaretiyle onlar uğraşıyorlardı. Tek-tük narenciye bahçeleri vardı. Pamukçuluk, gemi acenteliği, ihracat ve ithalat yapıyorlardı.

Åžehirde ucuna kadar demiryolu olan betondan Alman iskelesinden baÅŸkaca yedi sekiz iskele daha vardı. Tren yolu 1930’dan önce ÅŸimdiki istasyondan Müftü Camisinin olduÄŸu yere kadar uzanırmış. Uray caddesinden, Mersin Otelinin eskiden yerinde bulunan gümrüğe kadar demiryolu geçerdi. Ä°stasyon, Tüccar Kulübü, Bar, Sinema, kıyıda gazinolar, temiz lokantalar, oteller, bankalar, camiiler, kiliseler ve rahibe okulu mevcuttu. Hatta 1934’lerde galiba ÅŸimdi Atatürk evi yapılmakta olan binanın kuzeyindeki shell istasyon alanına çok büyük bir Ä°talyan sirki de gelmiÅŸti. Muazzamdı. Ebeveynlerimizin kışın balolara, yazları da garden partilere gittiklerini iyi hatırlarız. Kılık, kıyafet, iliÅŸkiler hepsi batılıdan farksızdı. Bu nedenle 1925’lerde Mersin’e küçük Paris denilirmiÅŸ.

Sakinler o kadar içli dışlıydılar ki kimsenin aklına” kim bunlar” sorusu gelmiyordu.

Gerçekten kimdi bu ecnebiler? Ne zaman, nereden ve niçin gelmişlerdi?..

Bunu çok yaÅŸlı Hıristiyan müvekkil ve dostlarımızdan yıllarca araÅŸtırdığımızda ÅŸu gerçekle karşılaÅŸtık. Modern Mersin’in kuruluÅŸ nedeni Amerika’nın 1861 – 65 sürecindeki Kuzey – Güney savaÅŸlarıdır..

12 Nisan 1861 de patlayan bu savaşın baÅŸlarında baÅŸarılı olan kuzeyliler bir süre sonra cephelerden maÄŸlubiyet haberleri almaya baÅŸlayınca baÅŸkan Linkoln kurmaylarına bunun nedenini sormuÅŸ. ” Biz güneyde Teksas’lıların pamuk tarlalarını yaktık, onlarda bizim stoklarımızı uçurunca pamuÄŸumuz kalmadı. Oysa barutu pamuktan üretiyorduk, böylece barutsuz kaldığımızdan savaÅŸ gücümüz azaldı. Cevabını vermiÅŸler. O zaman bilim adamları pamuÄŸa elveriÅŸli Teksas enlemindeki yerlerde ziraat giriÅŸimini tavsiye etmiÅŸlerdir. Ve araÅŸtırmalarda en uygun yer olarak Anadolu görünmüştür.

Osmanlı’ların çöküş devridir ve Sultan Abdülaziz PadiÅŸah’tır. Hemen elçiler yollanmış görüşmeler ve pazarlık sonunda Çukurova’da pamuk ziraatı yapma hakkı Kuzey Amerika hükümetine verilmiÅŸtir.

Derhal ziraatçılar, idareciler, Tarsus’a gelmiÅŸler ve önce orayı mesken edinmiÅŸler. AraÅŸtırmalarında Mersin köyünü seçerek daÄŸ baÅŸlarından bile gelen, fakir köylümüze peÅŸin para ve tohum vererek pamuk yetiÅŸtirmelerini istemiÅŸler.

BaÅŸlangıçta bilgisiz hareket edildiÄŸinden daÄŸ köylüleri pamuÄŸu üretemeyince aldığı paraya karşı mert ve dürüst Türk köylüsü, pamuk yerine tarlasını” Havaca” dedikleri Amerikalıya terk etmiÅŸ. Fakat ovada randıman, yüksek olunca ve üreticiye iyi para verildiÄŸi de ÅŸayi olunca pamuk ziraatı Mersin’den Osmaniye’ye kadar birden yayılıvermiÅŸtir.

Amerika’ya pamuÄŸun acele nakli gerektiÄŸinden iskele ihtiyaçlarını da Almanlar, Ä°talyanlar, Fransızlar gidermiÅŸtir. Devlet gümrüğü kurmuÅŸ, demir yolunu çektirmiÅŸtir. Ä°ngilizler bugün kentin doÄŸu giriÅŸindeki metruk pamuk fabrikasını kurmuÅŸ, pamuklar orada balyalanmış. Beyrut’tan, Girit’ten yabancı dil bilenler gelmiÅŸ, bunların ihtiyacı olan mesken ve iÅŸ yerleri kurulmuÅŸ. Mersin köyü süratle ÅŸehirleÅŸmeye yönelince Amerikalılarda konutlarını Mersin’e nakletmiÅŸler. Ancak kendi çocukları için kurdukları kolej Tarsus’ta bırakılmıştır. Bu geliÅŸme karşısında Valide Sultan Vakfı ÅŸimdiki Bakkallar Camisini ve önündeki kitabeli çeÅŸmeyi ve ÅŸehrin bir kaç yerinde gelir saÄŸlayacak bazı mülkler, köprü vs. inÅŸa ettirmiÅŸtir.

Çevre köylüleri ürünlerini ÅŸimdi göbekte kalan YoÄŸurt Pazarı denilen yere getirmiÅŸ ve kent oradan, etrafa doÄŸru ÅŸiÅŸmeye baÅŸlamıştır. Ä°lk konaklama yeri olarak Azakhan kurulmuÅŸ. Ve bunları Mersin’de birkaç pamuk fabrikası takip etmiÅŸtir.

Böylece Mersin ticari ve mimari deÄŸer elde ederek fazlasıyla gönderilen pamuktan, nihayet zaferi kuzey Amerika’nın kazanmasında, en büyük rolü oynamıştır. Demek gerekir ki; Amerika’nın pamuk ihtiyacı Mersin’i yaratmış ve bu pamukta Amerika’yı kurtarmıştır. Ve zafer de Mersin’in ve Çukurova köylüsünün paha biçilmez alın teri ve hakkı vardır. Bu nedenle Amerika’dan Türkiye’ye çok fazla vefa beklemekte pek fazla haklıyız.

Sonuç olarak ÅŸunu eklemek isteriz. Öykümüzü 1974’te Mersin Belediye BÅŸk. Sayın Kaya Mutlu’nun ÅŸehrin SÄ°T çalışmaları için görevlendirdiÄŸi Ankaralı Mimar Åževki Vanlı’nın Osmanlı arÅŸivlerinden elde ettiÄŸi somut bilgileri kapsayan albümünün detaylı ön sözünde doÄŸruladığını bildiririz. EVVEL ZAMAAAN İÇİNDE MERSÄ°N (AV. SUDÄ° ABAÇ)

Bu yazı  “İçel Sanat Külübü” Aylık Bülteni “Temmuz 1992 – 4. Sayı” sından alınmıştır.

 

Biyografik Bilgi

scroll to top