Tarsus Çayı eskiden kentin tam ortasından ve Gözlükule Höyüğü’nün doğusundan geçmekteydi. Höyük yaklaşık 300m.uzunluğunda ve 22m.yüksekliğinde, genişliği ise 150 m. kadardır. Doğu kesiminde yükseklik
daha fazladır. Bu gün höyük Cami-i Nur Mahallesinde küçük bir koruluk görünümündedir.
Höyüğü Victor Langlois ve Ramsay, Gözlükule olarak ifade etmiş, N.Ruge’de Gözlü Tepe olarak ifade etmiştir.
İhtimal tepede eskiden göz şeklinde kemeri olan bir kule bulunmaktaydı ve höyük adını buradan alıyordu.
Gözlükule’de ilk defa l845’te İngiliz Konsolosu Berker daha sonra da l852 yılında V.Langlois tarafından kazı yapılmıştır. Bu kazılarda topraktan küçük heykelcikler bulunmuş, Langlois bulduğu bu heykellerden l200 tanesini Paris Louvre Müzesine götürmüştür. Berker’in buldukları ise British Museum’a götürülmüştür.
19l8 yılında Tarsus’u işgal eden Fransızlar, tepede tabyalar açarak büyük tahribat yapmışlardır. Hetty Goldman bu duruma kazı raporlarında değinmiştir.
Gözlükule’de en büyük bilimsel kazı, Amerikan Arkeoloji Enstitüsü, Amerikan Üniversitesi ve iki kolejin katılmasıyla oluşan kazı ekibi Miss Hetty Goldman başkanlığında l935-l939 yılları arasında yapılmıştır. Günümüzde Amerikan kazılarından geriye sadece büyük ölçüde tahrip olmuş kazı çukurları kalmıştır.
Bu kazılar sonucunda Neolitik Çağdan başlayarak İslam Dönemine kadar 33 tabaka saptanmıştır. Neolitik tabakalarda, obsidyen parçalar ele geçirilmiştir. Bu kattan elde edilen buluntular Adana Bölge Müzesine ve İçel Müzesine götürülmüştür.
Kalkolitik dediğimiz Bakır Çağı katında, Kilikya seramiği, Mezopotamya seramikleri denilen Ubeyd ve Uruk seramikleri çıkmış, bunlardan başka yapı katında basit taş temeller üzerine kerpiç duvarları olan tek ve birkaç odalı evler ve bazı sokaklar ortaya çıkarılmıştır.
Bronz Çağı dediğimiz Tunç Çağı katında da yine taş temelli evler kerpiç duvarlıdır. Evlerin arasında sokaklar bulunmakta ve kenti bir sur duvarı çevrelemektedir.
Geç Tunç Çağı katmanı, Hitit ile çağdaş olan Kizzuwatna Krallığı’nın başkenti olduğu dönemi ve Hitit imparatorluğunun işgal dönemini kapsamaktadır. Burada Hattuşşa’da bulunanlarla aynı plan özelliği taşıyan büyük bir tapınak ortaya çıkarılmıştır. Buluntular arasında çok önemli olan yazılı dönemlere ait hiyeroglif ve çivi yazılı mühür ve mühür baskıları bulunmuştur.
Eski Hitit Çağının sonlarına doğru Torosların güneyinde Kizzuwatna’da egemen olmuş yerel kralı İspitahsu’nun mühür baskısı bu kazılarda bulunmuş ve Adana Arkeoloji Müzesine götürülmüştür. Yine Geç Tunç Çağı katında, Hitit Kralı III.Hatuşili’nin karısı ve Büyük Kraliçe PUDU-HEPA’ya ait bağımsız mühür baskısı bulunmuş ve Adana Arkeoloji Müzesinde yerini almıştır.
PUDUHEPA BAĞIMSIZ MÜHÜR BASKISI
Yuvarlak mühür alanının etrafında çember içinde çivi yazısı lejand,ortadaki alanda ise kraliçenin adı ve ünvanı resim yazısı denilen hiyeroglifle yazılmıştır.Çivi yazılı lejand kısmen tahrip olmuştur.Mühür alanının sağında ve solunda küçük ve sivri başlıklı kadın başı “kraliçe” ve başın üstündeki volüt “büyük” anlamını ifade eder.Büyük Kraliçe unvanı her iki
Tarafta görülür. Mühür alanını üst tarafında Hitit krallarının simgesi kanatlı güneş kursu “güneşim, majestem ” işareti yer alır. Bunun tam ortasında ve altında iki kadın başı arasında Kraliçenin adını meydana getiren dört şekil yukardan aşağıya doğru yazılmıştır. PU-DU-HE -PA Çivi yazılı lejand’da genellikle kralların adı,unvanları ve şeceresi yazılıyordu..
( Prof.Dr.M.Darga-Eski Anadolu’da Kadın s.47)
GÖZLÜKULE / DAĞ TANRISI HEYKELCİĞİ
Tarsus – Gözlükule kazılarında aynı katta ortaya çıkarılan, Adana Arkeoloji Müzesinde bulunan ayakta duran, dağ kristalinden bu tanrı heykelciği, uzun giysili, kolları göğsünün altında birleşmiş, başın üst kısmı tahrip olmuş bir erkeğe aittir. 6.l cm. uzunluğunda olan heykelin başı üzerinde sivri külah veya konik bir başlığın varlığı belli olmaktadır. Dağ Tanrısı betimlerinin Kral III.Hattuşili ve eşi Hurri kökenli Pudu-Hepa çağında yapıldığı sanılmaktadır.(M.Darga-Hitit Sanatı-s.ll0-lll) Dağ kristalinden yapılmış bu heykelcik İ.Ö.l4. veya l3.yüzyıla tarihlenmektedir. Geç Tunç Çağı, bir yıkımla son bulmuştur.
Erken Demir Çağı katında, basit yapılar, süssüz seramik, Kıbrıs kökenli seramikler ve Grek vazo sanatının en eski dönemine ait vazo parçaları bulunmuştur.
Orta Demir Çağı (İ.Ö.yaklaşık 850–700) mimarisi, Erken Demir Çağı’ndan farklı değildir. Asur Kralı Sanharib dönemine rastlayan bu kat bir yangınla son bulur. Asur Kralı Sanharib’in Tarsus’taki isyanı kanlı ve vahşi bir şekilde bastırmasıyla ilgili olduğu sanılıyor. Ayrıca bu katta Filistin ve Mısır kökenli mühürlerde bulunmuştur.
Gözlükule Geç Demir Çağı’nın ilk dönemi Asur Çağına İ.Ö.700–600 yıllarına ait 2.dönem İ.Ö.600–520 Tarsus’un Bağımsız Kilikya Krallığının başkent olduğu yıllara rastlamaktadır. Bu çağdan sonra Gözlükule Höyüğü artık Tarsus’un kent merkezi olmaktan çıkmış, günümüzde bulunan kentin bulunduğu yerde gelişimini sürdürmüştür. Bu dönem Bağımsız Kilikya Krallığının ve Pers egemenliğinin en parlak dönemleridir.
İ.Ö.4.yüzyıla tarihlenen Helenistik katlarda artık anıtsal nitelikli yapılar yoktur. Ancak taş döşeli yollar ve mozaik zemin bulunmuştur. Kazılarda bol miktarda pişmiş toprak kaplar ve pişmiş toprak heykelcikler bulunmuştur.
Roma imparatorluk döneminde Tarsus bugünkü modern kentin yerinde ve bölgenin en büyük merkezi olmuş, Gözlükule ise bir kenar mahalle durumuna gelmiştir.
Orta Çağ yerleşmeleri höyüğün en üst kısmında olduğundan tahrip olmuştur. Gözlükule Höyüğünün Doğu yamacında, şimdi Misak-ı Milli Okulunun bahçesinde Tarsus tiyatrosu bulunmaktaydı. Bugün sadece oturma sıralarının yerleştirildiği alan kalmıştır. Oturma sıraları ve diğer taşlar, mimari parçalar çevredeki yapılarda değişik dönemlerde kullanılmıştır. – Araştırmacı yazar : Şahin Özkan