Büyük kuraklık Asya’yı kasıp kavurunca, Türkler anayurtlarını bırakıp dünyanın dört yanına dağılmışlar. Gece gündüz demeden, daÄŸlar aşıp dereler geçerek, ya verimli bir toprak ya da dost bir kucak bulabilmek için, ellerinde kılıç, ağızlarında savaÅŸ türküleriyle yol almışlar. Ne akan kanlar, ne kaybedilen canlar yollarından çevirememiÅŸ onları. Aman diyene kılıç kaldırmadan, karşı koyana aman vermeden yürümüşler, yürümüşler. Her geçtikleri yerde silinmez izler bırakmış, her kaldıkları yerde unutulmaz öykülerin, efsanelerin kahramanı, yaratıcısı olmuÅŸlar. Gülnar Efsanesi de bunlardan biri.
Karaman yaylasından Göksu vadisine gelen kalabalık bir Türk obası, baÅŸkanları Gökbay’ı kaybeder. Ölüm var ama dönmek yoktur yoldan. Gökbay’ın kızı babasının yerine geçer. Geçer ya, babasının acısı bir kor olup yakar onu. AÄŸlamak ister aÄŸlayamaz. Gelenektir, oba başı aÄŸlamaz. Toroslarda kalkan kılıçlar, Göksu vadisini geçip TaÅŸeli Platosu’na tırmanır.
Suların coÅŸtuÄŸu, kanların kaynaÅŸtığı bir ilkbahar sabahıdır. Ãœstünde Bozkurt iÅŸli bayrak havaya kalkar. Bu bir “dur” iÅŸaretidir. Abadakiler bu beklenmedik buyrukla irkilir. Ababaşı ilerde bir tepenin üzerindedir. Abadakiler hemen çevresinde toplanır. BaÅŸkan doÄŸuyu göstermektedir. Gözler o yana çevrilir. Gördükleri manzara büyüler onları. AÄŸaçlar arasında masmavi iki göl. Gölün önünde çok geniÅŸ bir düzlük. KuÅŸlar uçuÅŸuyor, yaban güvercinleri düzlüğe süzülüyor.
Düzlüğün ilerisi çam ormanı. Hayal edilen bir yerdir burası. BaÅŸkan konaklama iÅŸareti verir. Aylar, yıllar süren yolculuk bitmiÅŸtir artık. Herkes sevinç çığlıkları atarak saÄŸ sola koÅŸarken üzgün olan yalnız baÅŸkandır. Göl, babası Gökbay. Asya’daki kasabaları Gölnar. Babası bu kasabanın adına Gölnar adını vermiÅŸtir ona. Bir göl başı bulana dek yürüyeceklerini söylemiÅŸtir ölmeden. Ä°ÅŸte babasının özlemini çektiÄŸi yer burasıdır. Aba baÅŸkanın çevresinde toplanmış son buyruÄŸunu beklemektedir. O ise atın üstünde canlı bir heykel gibidir. YaÅŸlı biri dayanamayıp:
Gül gayrı oba başı. Sen gül ki biz de gülelim, diye yalvarır.
Aba bir ağızdan tekrar eder:
Gül gayrı. Gül gayrı. Sen gülmeyince gülemeyiz biz.
Başkan atından atlar hemen. Gülmektedir.
Tanrı’nın hoÅŸuna gider bu hareket.
Birden güller yeşer meye, açmaya başlar. Gül kokuları sarar her yanı. Bülbüller en tatlı nağmeleriyle ötüşür. Kır çiçekleri renk renktir. Kesin karar verilir. Buraya yerleşilecektir. Çadırlar çözülürken başkanın yükselen sesi duyulur. Yeni yurdumuzun adı Gölnar.
Büyük bir coÅŸku içinde olan çevredekiler “Gölnar”ı Gülnar anlar ve hep bir ağızdan, “Gülnar, gülnar.” diye bağırırlar.
Çok geçmeden Gülnar’ın güzelliÄŸi dillere destan olur. Yıllar geçer, bir depremle yok olur Gülnar. Kasaba yıllar sonra bugünkü yerinde kurulur.
* Bu yazı “İçel Sanat Külübü” Aylık Bülteni “Mayıs 1994 – 25. Sayı” sından alınmıştır.