MERSİN’DEKİ ESKİ YAPILARDAN SEÇMELER
KİTABIN BAŞ TARAFINA DÖNMEK İÇİN BU SATIRI TIKLAYINIZ….
KÜLTÜR SANAT
İÇEL SANAT KULÜBÜ BİNALARI
İçel Sanat Kulübü, Sanat Sokağı’nda bulunan 100 yıllık üç binada hizmet verir. Bu binalar dernek üyelerinin özverili çalışmaları sonucu “Basit Onarım” yöntemiyle, hiçbir yapısal değişiklik yapılmadan, ancak yeni işlevler verilerek kente kazandırılmıştır.
Teoman Ünüsan Sanat Galerisi ve Nevit Kodallı Resital Salonunun bulunduğu binalar, daha önce devlet daireleri olarak hizmet vermişlerdi. Bir ara CHP İl ve İlçe Merkez binası olmuş, Kambiyo Müdürlüğü, İskân Müdürlüğü, Maliye Hesap Uzmanları Dairesi, Kuvayı-Milliye Mücahitleri Derneği olarak da kullanılmıştı. Bu binalar artık sanat ve kültüre hizmet vermektedirler.
Koruma İmar Planı içindeki yeri:
1987’den beri sit bölgesi içinde yer alan binaların ilgili evrakından alıntılar:
…Mersin (Merkez) ilçesinde bulunan 2863 sayılı yasa uyarınca Kültür ve Turizm Bakanlığı taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Yüksek Kurulu’nun 63 sayılı ve 22-23.10.1987 tarihli toplantısında alınan 3781 no’lu kararla tescil edilen yapılar listesinden:
No.- Adı– Adresi– Pafta –Ada— Parsel —————Yapı
*55 (81)– Gülnar Oteli Camişerif mah.9.sk.No.6-6A-8 1 73 5 Müze
*56 (83)– Konut (İSK) ,, ,, 2 133 3 Lokal
*62 (86) –,, (TÜ) ,, 9.sk. No.23 3 132 9 Galeri
*63 (87) –,, (NK) ,, ,, 23/A 3 132 9 Konser S.
Görüldüğü gibi İçel Sanat Kulübü tescilli üç binaya, Kültür ve Sanata yönelik yeni işlevler sağlayarak kent yaşamına geri kazandırmıştır.
I. BİNA
ESKİ ASKERLİK ŞUBESİ ; Şimdi Sanat Galerisi ve Lokal
9. Sokağın köşesindeki eski Askerlik Şubesi binası, Şube’nin yeni binasına taşınmasıyla yıllarca boş boş kalan yapı, 1989 yılında Vilayet ve Belediye’nin oluru üzerine Özel İdare’den İçel Sanat Kulübü’ne kiraya verildi. Mersinli kurumların desteği ile de basit bir bakımla bu yapı içine girilecek hale getirilerek kullanıma açıldı. 20 yıldır hizmet veriyor.
Müfide İlhan – Ayşe Uğural Sanat Galerisi
Üst katındaki resim atölyesi ve kurs odaları genişletilerek plastik sanatlar stüdyosu olarak yeniden düzenlendi. Bir servis mutfağı eklendi. İyileştirme sırasında işçilik masraflarının bir bölümü sanatçılar, üye ve üye dostları tarafından karşılanmıştı. İstanbul Mersin Liseliler Derneği Yönetim Kurulu inşaatın tamamlanması için gereken desteği sağladı. Kültür Bakanlığı da çalışmalara destek verdi.
Lokal (Şimdi Olba Restoran)
Eski Askerlik Şubesi zamanında subayların at ahırı olarak da kullanılan zemin kat, sonradan yapılan eklentilerden temizlenerek tek salon haline getirildi. Duvarlar kulüp üyesi ressamların bağışladıkları tablolar, desenlerle ve otantik objelerle dekore edildi. Üyelerin ve misafirlerin yararlandığı lokal, 70 kişiye hizmet verecek bir duruma getirildi. Cumhuriyetimizin 75. yılında 29 Ekim 1997’de hizmete açılan mekân, 2004 yılında yenilendi; aydınlatma, havalandırma ve klima donanımları eklendi. Küçük bir sahne platformu yapılıp, müzikal ses gereçleri sağlandı.
Lokal bahçesi
Lokalin bahçesi de “kente bir vaha” sloganıyla yeniden düzenlendi. Mersin’in sıcak günlerinde kapalı mekânlardan bunalıp sıkılanlar burada yemek yiyebilir, bir şeyler içebilir, dostlarıyla sohbet edebilir. Bu açık mekândaki eşya, obje ya da mimari yapım, yöredeki atölyelerden, belediyelerden, heykel ve rölyefler sanatçılarımızdan, peyzajda kullanılan bitkiler ise üyelerden sağlandı.
II. BİNA
Eski Maliye Lojmanı Yeşil Ev,
Şimdi Teoman Ünüsan Sanat Galerisi
İçel Sanat Kulübü Yönetim Ofisi ve Kütüphanesi
Teoman Ünüsan Sanat Galerisi
1991 yılında hizmete açılmıştır. Binanın genel bakımı, zeminin traverten kaplaması ve çağdaş bir galeriye yakışan aydınlatma sistemi, 2001 yılında, Akdeniz Belediyesi’nin katkısıyla gerçekleştirildi.
İçel Sanat Kulübü Yönetim Ofisi
Galerinin merdivenle çıkılan üst katında İçel Sanat Kulübü’nün yönetim odaları ve kütüphanesi yer almaktadır.
Kütüphane
Üyelerin kitap bağışı ile kurulan kütüphane, Akdeniz Belediyesi’nce yaptırılan kitaplıklarla donatılan okuma salonu, yönetim sorumlusu ve kulüp sekreteri denetiminde gün boyu kullanıma açıktır. 2000 adet kitabı ile bir semt kütüphanesi gibi hizmet verir.
Yapı “Basit Onarım” yöntemiyle geri kazandırıldı. Elektrik ve sıhhi tesisatı yenilendi. Genel olarak neoklasik dekoratif, özgün cephe düzeni ve plan özelliklerine bağlı kalındı. Şimdi zemin kat Sanat Galerisi, üst katı ise Sanat Kulübü’nün Kütüphanesi ve yönetim merkezidir.
Eski Maliye Lojmanı Sarı Ev,
Aynı sokakta bir merdivenle üst katına çıkılan diğer yapı, her odası ile yine sanatın, kültürün ve bilimin hizmetine sunulmuştur. Cumhuriyetin ilanından sonra hazineye devredilen bina lojman ve depo olarak kullanıyordu. Vali Özdemir Hanoğlu döneminde Maliye ve Kültür Bakanlıkları arasındaki anlaşma ile Mersin’deki “sanat derneği”ne tahsis edildi. Onarımlar sanatsever ve yardımsever Mersinlilerin katkılarıyla gerçekleşti.
Sarı Ev Anadolu Mimarlığı karakteri sergiler. Aynı iç bahçe içindeki sağdaki binanın üst katına ortak bir merdivenle ulaşılır.
Nevit Kodallı Konser Salonu – Üst katı lojman olarak kullanılan yapının alt katı Maliye’nin atık kâğıt deposuydu. Yapı, Mersinlilerin desteğiyle, 1995 yılında topluma kazandırıldı. Alt salona üyeler arasında yapılan anketle, Mersinli kompozitör, Devlet Sanatçısı Prof. Nevit Kodallı’nın adı verildi. 96 kişilik Resital Salonuna üye desteği ile bir piyano alındı. Taş ve ahşabın buluştuğu otantik mekânda, söyleşiler, müzik dinletileri, gençlere yönelik tiyatro çalışmaları yapılmaktadır.
Müzik Evi – Üst kattaki odalar müzik çalışmalarına ayrılmıştır.
ESKİ HALKEVİ – MERSİN KÜLTÜR MERKEZİ
Cumhuriyet Alanı, Kültür Mahallesi’ndeki en önemli yapılar
Deniz tarafından bakıldığında, palmiyeler arasında, basık bir tepe üzerinde görülen üç eski yapı anılmaya değer binalardır. Yapım tarihleri itibariyle Arap Ortodoks Kilisesi, Mersin Vali Konağı ve iki bina arasında eski Mersin Halkevi Binası şimdi Kültür Merkezi olarak hizmet vermekte, binada Türkiye’nin dördüncü Devlet Opera ve Balesi yerleşik temsiller sunmaktadır.
Mersin’de Cumhuriyet dönemi ilk sivil mimarlık yapıtlarından biridir. Vali Tevfik Sırrı Gür tarafından Şubat 1944 tarihinde temeli atılan Halkevi binası, 1946 yılı Cumhuriyet Bayramında hizmete açılmıştı. 1 Mart 1947 günü Madam Butterfly sahnelendi. Böylelikle Türkiye’nin 1000 kişilik tiyatro salonu, en kapsamlı halkevi dershaneleri olan Kültür ve Spor salonu olarak tarihe geçti.
1951 de Halkevleri’nin kapatılmasından sonra Halk Eğitim müdürlüğü, Güzel sanatlar Galerisi, Sinema ve Kız Enstitüsü vb görevlere ev sahipliği yapmıştır.
4 Ocak 1977 tarihinde Kültür Bakanlığına devredildi ve 1983 yılında kapsamlı bir restorasyon başlatıldı. Yeni işlevler verilen binanın 1991 yılında resmi açılışı yapılmıştır. Bünyesinde Mersin Devlet Opera ve Balesi ve Mersin Müzesi barındıran Mersin Kültür Merkezi olarak 9 Mart 1992 tarihinde sanata hizmet vermeye başlamıştır. Bir nostalji ve simgesel olarak yine Madam Butterfly operası ile perdelerini açmıştır.
Halkevi’nin yapıldığı tarihte, sahne tesisatı ile Türkiye’nin en modern tiyatro salonuna sahipti. Büyük salonlarında, balolar ve düğünler yapılırdı. Dil-Edebiyat, Güzel Sanatlar, Spor, Halk Dershaneleri ve Kurslar, Sosyal Yardım, Kütüphane ve yayın, Köycülük, Temsil, Tarih-Müze gibi komiteler de halkevi bünyesinde faydalı çalışmalar yapmışlardır. Lisan, Dikiş-Nakış, Yağlıboya ve Müzik kurslarına birçok kişi katılır ve Mersin’li doktorların haftada bir gün fakir halkı bedava muayene ve tedavi etmeleri en beğenilen faaliyetler arasında sayılırdı. 1950’ye gelindiğinde Türkiye’de 478 halkevi ve 4332 halkodası vardı. Şaşırtıcı, hepsi yıkılmış, başka işlerde kullanılmış, ama bunlardan bir tanesi, evet yanlış değil, Özdemir İnce’nin dediği gibi, sadece MERSİN HALKEVİ YAŞIYOR…
60 yılın karşılaştırmasını yaparsak, iki kol dışında, kurumlar görevi sürdürüyor.
1992 yılında açılışı yapılan Mersin Devlet Opera ve Balesi temsillerini kesintisiz olarak sürdürmektedir. Ayrıca MDOB Orkestrası Klasik Müzik konserleri vermektedir. Aynı binanın çatısı altında Mersin Müzesi hizmet vermektedir. Mersin Halkevi – Mersin Kültür Merkezi için daha geniş bilgi için bu satırı tıklayınız.
TAŞ HAN – MAARİF OTELİ (Şimdi; Antik Galleria)
Otel, Taşhan’ın üst katındaydı. Binanın batı kapısından dik bir merdivenle “Maarif Otel”e çıkılırdı. Çıkılan açık alanın çevresinde revaklar altında otel odaları sıralanmıştı.
Taş Han Mersin’in geçmişten günümüze ulaşan en eski yapılarından birisidir. Yaklaşık 1400 metrekarelik bir tabana oturmuştur. Karakteristik iç mekânda sekiz boyuna, (plan dikdörtgen olmayıp bir yamuk olduğu için), dört ve üç enine, iki katta toplam 44 adet Selçuklu tipi kemerle donatılmıştır. Zemin katta 35, üst katta 28 ayrı dükkân yer alır.
Taşhan 1871 tarihinde inşa edilmiştir. Binanın ilk sahipleri ünlü Rum tüccar ve Mersin’ de yatırımlarıyla ön plana çıkan Mavromatti ile Devlet Şurası azalarından Vayvani’dir. Taşhan, zemin katı ticarethane ve dükkân, üst katı ise büro, acente ve konaklama birimleri olarak planlanmıştı.
1865–66 yıllarında Halep vilayetinin sancaklarından birini oluşturan Adana sancağı, Adana, Tarsus, Mersin ve Karaisalı kazalarından meydana gelmekteydi.
Taş Han, Mersin’in işgaline şahitlik yapmış, hatta bu amaçla kullanılmış ender yapılardandır. 1982 yılına kadar Doğu kapısından girilen eğlence yeri “Kübana Pavyon” vardı. Binanın kuzey ve batı cephesinde küçük sıra dükkânlardan bazılarında deniz ticareti ile uğraşan firmalar vardı.
Cumhuriyet Döneminde hazineye devredildikten sonra bir dönem Mersin’de kurulan çok ortaklı Mersin Ticaret Bankası Taşhan’ın Milli Emlak Müdürlüğünden sonraki sahipliğini yapmıştır. 50li yıllarda çekilen fotoğraflarda işlevini sürdürdüğü görülüyor.
1990 yılına kadar altı gece kulübü (Kübana pavyon), üstü Maarif Oteli adıyla işletilmiştir.
1993 yılında restorasyona başlanmış, iki yıl içinde bitirilerek Antik Galleria TAŞHAN olarak hizmete açılmıştır.
GÜLNAR OTELİ (Şimdİ; Güzel Sanatlar Galerisi ve Resim Heykel Müzesi
Eski Gülnar Oteli, İçel Sanat Kulübü’nün gündeme getirmesi ve Kültür Bakanlığı’nı yönlendirmesi sonucunda, Bakanlık tarafından restore edilerek Mersin Resim Heykel Müzesi ve Devlet Güzel Sanatlar Galerisi olarak 2002 yılında açılmıştır.
OKULLAR
Gazipaşa İlkokulu
Silifke Caddesi üzerinde, hala ilkokul olarak kullanılan bu binanın aslı 1905 yılında Hanna Butros tarafından ev olarak inşa edilmiştir.
Çankaya İlkokulu bahçesine dört katlı bir devlet gecekondusu inşa edildi.
Mersin Ortaokulu
Halen ortaokul olarak kullanılan, Çakmak Caddesi üzerindeki bu bina bir Hıristiyan kişi tarafından 1902 yılında inşa ettirilmiştir. Cumhuriyetten sonra Milli Emlak’e intikal etmiş ve okul olarak hizmet vermeye başlamıştır.
İsmet Paşa İlkokulu
İlk yapıldığında Protestan Ermeni Kilisesi olarak kullanılıyordu. ‘Tarla Mektebi’ olarak anılmış, daha sonra İsmet Paşa Okulu adını almıştır. Bu bina halen birçok değişikliği ile Salim Güven Okulunun bulunduğu binadır. Son ilaveler hariç aslında tek katlı bir binadır.
Tevfik Sırrı Gür Lisesi
Vali Tevfik Sırrı Gür Mersin’e atandığında Lise eksikliğini görmüştür. Türk Maarif Cemiyeti desteği ile toplanan bağışlarla, Mersin’in spor alanı olarak kullanılan alanda 1944 yılında lise inşaatına başlanmıştır. O dönemde görevlendirilen Mimar Ertuğrul Menteşe’nin planlamada katkısı olduğunu düşünülür. Kısa sürede bitirilen bina 1945–1946 ders yılında eğitime başlamıştır. O dönemde Mersin Lisesi olarak ülke çapında yıldızı parlayan gençleri yetiştirmiştir.
HAMAM
Hadra Hamamı
Eski çağlardan beri, liman kentlerinde hamamların bulunması geleneği, 19. yüzyıl Mersin kenti için de geçerliydi. Kiremithane Mahallesindeki 1903 yılında yapılan Hadra Hamamı, yedi kubbeli tipik yapısıyla 1967 yılına kadar kullanılmıştı. Akdeniz Belediyesi tarafından kamulaştırılan Hadra Hamamı restorasyonu sürdürülmektedir.
Yer aldığı adada Avniye Camii, fırın ve çeşitli imalathaneleriyle işlevini sürdüren bir kompleksin önemli parçasıydı.
KONUTLAR / EVLER
Vali Konağı
Vali Rüknettin Nasuhioğlu ile başlatılan ve Prof. Jansen’in planlamasına göre çağdaş sivil yapılardan ilki, Mersin Vali Konağı, Atatürk’ün Mersin’de kalabildiği tek Cumhuriyet yapısı Mersin Vali Konağı olmuştu.
Çift Kuleli Nacar Evi
Atatürk Caddesi üzerinde, konsolosluk, ya da Şaşati Evi olarak da bilinen Naccar Evi, Atatürk caddesi üzerinde karma bir mimari sergileyen görkemli bir yapıdır. 1905 yılında Vediğh Naccar Evi olarak inşa edilmiştir. Eski fotoğraflarda görülen ikiz kuleler daha sonra minik hisarlara dönüştürülmüştür. Bir süre İtalyan Konsolosluğu görevini de sürdürmüş olan yapı, hafif bir bakımla şimdi “çocuk yuvası” olarak kullanılmaktadır.
Emniyet Müdürlüğü Lojmanı
Atatürk Caddesi üzerindeki eski Aşıklar Parkı’na giren köşe başındaki ev “ada mimarlığı”nın tipik örneğidir. Özel İdarenin mülküdür. Projesiz bir restorasyon geçirmiştir. Yapı Emniyet Müdürü lojmanı olarak kullanılmaktadır.
Karamancılar Konağı
Kesme taştan yapılmış alt katın üzerinde bağdadi ve hımış tekniği ile inşa edilen üst katın her yönünde özgün dekorlu masif taş konsollar, yapıya ferahlık veren çıkmaları taşır. 29.60 m. genişliğinde olan Konak, her biri yaklaşık 540 metrekare iki bloktan oluşur. Uray Caddesinin hemen başlangıcındaki bu anıtsal yapının önemli bir özelliği unutulmamalı:
Atatürk’ün Mersin’de kaldığı ilk ev
Özgün mimarlık yapısı ve bezemeleri ile dikkati çeken bina, 5 Kasım 1918 yılında Suriye’den gelen, Şark Cephesi Kumandanı Mustafa Kemal Atatürk’ün Mersin’e ilk kez gelişinde kaldığı önemli bir konaktır. Bu bina “Milli Mücadelenin” planlandığı yapılardan biridir. Mersin Belediyesinin kurulması ile bu konağın hemen önünde yapılan belediye iskelesine de ev sahipliği yapmış olmalı. Mustafa Kemal’in: “Milli Mücadele asıl şimdi başlıyor, Hazırlıklarımızı yapalım”…sözleri bu binada yapılan toplantıda söylenmiştir. Şimdi metruk durumdaki bu yapı çökmeye terkedilmiş gibidir. Bir bölümü 1980’li yıllara kadar seyahat acentesi olarak hizmet veriyordu. Karamancılar Evi’nin, Belediyenin ‘maili indiham’ kararıyla sadece Uray Caddesine bakan yüzü iyileştirildi.
Pembe Köşk
Özel mülk olan bina basit onarımla iyileştirilmiştir. Şimdi Diş hekimi muayenehanesidir.
Eski Emniyet Müdürlüğü, Şimdi Topaz
Özel bir şahsa geçen mülkiyet sonucu basit onarımla iyileştirilerek yeni işlev verildi. 1986 yılından buyana Topaz firmasının ofisidir.
Nadir Evi, Şimdi banka
Anılarda kalan “Aşıklar Parkı” olarak bilinen korudan, yalnızca adı kalan Çamlıbel sığınağındaki ünik şirin köşk. Nadir Evi, Belçika Konsolosluğu olarak da kullanılmıştır. Bir bankanın satın almasıyla yeni bir yaşam kazandı. Restorasyonu sırasında çağdaş donanımlar kazanan yapı, yeni işlevini sürdürüyor.
Bir zamanlar bu yapının önü koruluktu ve “Aşıklar Parkı” olarak anılıyordu. Şimdi adı Çamlıbel yine güzel bir isim. Ama çamlıktan eser yok.
Girit Mübadele Evleri
Cami Şerif Mahallesi 5227 (eski 27–32.) sokakta yer alan ve Girit Mübadele Evleri olarak bilinen aynı sırada üç eski Mersin yapısı vardır. Akdeniz Belediyesi kentin hizmetine “Kültür ve Sanat Evi” olarak sunmak amacıyla bu sıradaki evleri kamulaştırmıştır ve restorasyonunu yaptırmıştır.. Aynı zamanda sivil mimarlık tarihimiz için, kent içinde bir sembol özelliği taşıyan bu evlerin korunması önem taşır. Yapıların batı cephesinin sağ-güney tarafının geleneksel Anadolu evleri mimarlığında bilinen taş ve ahşap malzeme ile yapıldığı; sol-kuzey tarafı ise yığma ve betonarme sistemle ve 1950’li yıllarda inşa edildiği anlaşılmaktadır. Taş temeller üzerinde çatıya kadar yükselen duvarları sükkâri taşı denilen kaliteli kesme kireç taşıyla yapılmıştır. Zemin kata ara yoldan ve sokakta iki ayrı kapıdan girilebilir. Buranın taban döşemeleri çeşitlilik arzeder. İşlik olan orta bölüm, çimento şap kaplama iken yaşam bölümüne uzanan hol kaliteli altıgen geometrik desenli karosimon ile kaplanmıştır. Duvarlar ketenli sıva olup oldukça iyi korunmuştur. Bir merdivenle çıkılan sahanlıktan iki daireye girilebiliyor. Yukarıda anılan sokağa cephesi olan, güney daire çatısı üzerinde ahşap konstrüksiyon bir çatı katı yer alır.
Eski Öğretmenler Lokali
Özel mülk 2010 yılında restore edildi. Bir kültür evi olarak işlev verilmesi planlanıyor.
Mutasarrıflık – İlk yönetim binası (Gök’ler Evi)
Mücahitler Cad. Kızılay Sokağı köşesindeki bina. İlk Vali ya da Mutasarrıflık binası olan yapı daha sonra Türk Ocağı ve İdman Yurdu olarak Mersin’nin sosyal kimliğine katkıda bulunmuştur.
Atatürk 17 Mart 1923 tarihli Mersin ziyaretinde bu kurumları ayrı ayrı onurlandırmıştı.
Üç katlı bodrumlu binanın bir de cihannüması vardır. Bahçe içinden geçilen ikametgâh kısmının giriş portiğindeki kolonlar olasılıkla Soli antik kentinden devşirme sütunlardır.
Bahçede mermer bir süs havuzu vardır.
DİNİ YAPILAR
Müftü Camii
Müftü Deresinin ve Müftü Köprüsünün yanındadır. Mersin’in eski camilerindendir. Müftü Emin Efendi tarafından 1884 yılında cami ve medrese olarak inşa edilmiştir. Kare planlı kırma çatılı binaya sonradan bir bölüm eklenmiştir. İki pilyaster arasındaki ayetle bezenmiş mihrabı, 19. yüzyıl geç dönem barok tarzında süslemeli, alınlığı ise tuğralıdır. Tek şerefeli bir minaresi vardır. 2000’li yılların başında cami ve çevresi onarıldı ve iyileştirildi. Çevresindeki çirkin ek yapılar kaldırıldı. Çağdaş bir konuma getirildi.
Ancak Cami kompleksinde bulunan eski medrese yapısı kirada olup, olumsuz işlevlerle yapıya zarar verilmektedir.
Eski Cami ve Çeşmesi
Çarşı içerisinde, Uray Caddesi ile Eski cami sokağının birleştiği yerde bulunmaktadır. Üzerindeki altı satırlık onarma kitabesinden anlaşıldığına göre, 1870 yılında inşa edilmiştir. 1901 ve 1943 yıllarında onarım görmüştür. 31. Osmanlı padişahı Abdülmecid’in annesi ve II. Mahmut’un karısı olan Bezmi Âlem Valide Sultan tarafından yaptırılmıştır. Bütün Mersin şehri aslında Valide Sultan Vakfına ait idi ve Emlak Vergisi ile birlikte belirli bir miktar vakıf payı ücret alınırdı. Sonradan toptan ödeme yapılmak suretiyle bütün mülkler vakıftan çıkarıldı. Caminin köşesinde yine Valide Sultan tarafından 1865 yılında yaptırılmış bir çeşme olup, halen kullanılmaktadır. Çeşmenin üzerindeki yazıdan vaktiyle deniz kıyısında olduğunu anlıyoruz. Ancak denizin doldurulması çalışmaları sonucunda, şu an 250–300 metre kadar içeridedir.
Dikdörtgen planlı, ahşap beşik çatılı cami iki sıra sivri kemerli paye ile üç sahına bölünmüştür. Mihrap silmeli dikdörtgen çerçeveli bir niş şeklindedir.
Sade yapılmış taş bir minberi vardır. Taş yivli tek minareli cami 1901 ve 1943 yıllarında onarım görmüştür. 1993 yılındaki yangında bağdadi medrese ve külliye bölümü tamamen yok olmuştu. 2000 yılındaki onarımda Minare tipi değiştirildi. 2007 yılında cami ve külliye radikal bir onarım gördü, Cami restore edilirken külliye, aslına benzer şekilde fakat kesme taş olarak yenilendi. Cami ve çevresi iyileştirildi. Ancak eski minare ve müştemilatından eser yok.
Bezmi Âlem Valide Sultan Çeşmesi
Mersin kentinin en eski İslami yapısıdır. Eski Cami’nin güneybatı köşesindedir. Üzerinde Sultan Abdülaziz’in tuğrası bulunan mermer kitabesine göre, Sultan Abdülaziz tarafından Bezmi Âlem Valide Sultan adına 1861 yılında deniz kenarında yapılmıştır. Üçgen alınlığı ve payeleri ile antik görünümde yöreye özgü, ilginç bir mimari sentezdir. 1964 yılında onarılmıştır.
Süslü / Kuru Çeşme
1930 yılında bir sondaj suyu ile beslenmesi için yaptırılan “süslü çeşme” çıkan suyun içilemez olmasından dolayı yıllarca kuru kalmıştı. Günümüzde şehir suyu bağlantısı vardır.
Küçük ama ilgi çekici yapısıyla mimarlık mirasının tipik öğesidir. Seramik kaplamalı cepheleri ona “süslü” sıfatını kazandırmış olmalı.
Çok yakınındaki bina ile arasında geçit işgal edilmiş bir görüntü veriyor.
FABRİKA
GOLD – İngiliz Yağ fabrikası
Çukurova Bölgesinin pamuk ekimine açılmasıyla, Mersin’de gelişen ticareti destekleyen, pamuğu işlemek üzere kurulan endüstri yapısı olarak tarihi önem arzeder.
Mersin Otogarı yakınında Mersin – Adana demiryolu hattının hemen güneyinde, okaliptüs ağaçlarının arasında temiz yüzlü kesme taş bir yapı yükselir. Yorgun çehresine karşın geçmiş dönemin soylu bir kültürünü yansıtır bizlere. Bir anıt kimliği ile kentimizin tarihsel geçmişinin son temsilcisidir İNGİLİZ YAĞ FABRİKASI. Kurulduğu dönemi ve işlevini düşündüğümüzde, Avrupa’da başlayan “Sanayi Devrimi”ne Anadolu’da ilk sayılabilecek girişim olmalıdır.
Fabrikanın 1863 yılında İngiliz asıllı Levanten Mr. Gold tarafından kurulduğunu, Amerikan İç Savaşı sırasında ve o yıllarda işletilmeye başlanmış olduğunu anlıyoruz. Daha sonra “WİTTAL” şirketinin öncülüğünde 1910 yılında “The Mersyna Oil and Cake Mill Co. Ltd.” tarafından fabrika yeniden elden geçirilerek üretime geçirilmiştir. Birinci Dünya Savaşı sırasında ve Mersin’in işgalinden yaklaşık iki yıl önce 28 Temmuz 1916’da fabrika ve tesisler denizden bir muhrip tarafından bombalanıp hasar görmüştür.
Fabrika, Cumhuriyetin ilânından sonra da Turyağ firması tarafından çalıştırılmış. Halkın İngiliz Fabrikası olarak isimlendirdiği bina daha sonraları Ziraat Bankasına devredilmiştir. 1938 yılına kadar nebati yağ ve sabun fabrikası olarak çalıştırılmış, bu tarihten sonra Türkiye Yağ mamulâtı Sanayi Limited Şirketine kiralanmıştır.
İkinci Dünya Savaşı sırasında güvenlik nedeniyle İstanbul’dan Mersin’e taşınan Deniz Astsubay Okulu, içyapısı tadil edilen fabrikada eğitim ve öğretimine devam etmiş.
Daha sonraları askeri depo olarak hizmet veren bina, devredildiği Turyağ firmasındaki işletme sorunları nedeniyle 1948 yılında tekrar Ziraat Bankasına devredilmiş. O yıllardan sonra çalıştırılamayan tesis Milli Savunmanın mülkü olmuştur.
Savaş yıllarından sonra terk edilen binanın ahşap döşemeleri ve her türlü aksamı özellikle yakacak maksadı ile tahrip edilmiş. İngiliz koloniyal tarzda inşa edilen ve yaklaşık 18 x 24 m ölçülerindeki 432 m2 oturumu olan kesme taş bina, 1500 metrekarelik bir arsaya sahiptir. Yapıyı bugünlere ulaştıran özgün kesme taş beden duvarlarının içinde, yüksek kalitedeki çelik “putreller”le gerçekleştirilmiş özgün bir yapı sistemine sahiptir.
Yansıttığı yılların neoklasik mimarlık üslubu, kent merkezine oldukça yakın, kavşak ve köşebaşı konumuyla, mimari olarak iyi korunmuş durumuyla, park yeri olanaklarıyla kültür ve sanat adına verilebilecek yeni işlevler için, hafif bir restorasyonla hizmet vermeye hazır görülüyor.
BANKALAR
Osmanlı Bankası
Osmanlı Bankası binası 1926 yılında Mersin’de şehir kanalizasyonu inşaatını üstlenen Alman menşeli Lenz şirketi tarafından yapılmıştır. Yapı taşlarının büyük bölümü daha önce Konstantin Mavromati’nin yaptırdığı, yanan Ticari İdadi Mektebinin devşirme taşlarıdır.
Merkez Bankası
1931 yılında başka bir binada hizmete başlayan Merkez Bankası, yapımı tamamlanan bugünkü yerinde 25.05.1939 tarihinde hizmete devam etmiştir.
İş Bankası Binası da Cumhuriyet Türkiyesi’nin ilk mimarlık örneklerinden birisidir. 1980’li yıllarda cephesi askıya alınarak içi yenileştirilmiştir.
ÇEŞİTLİ YAPILAR
Mağazalar Karakolu
Mersin Orta Okulu ve Mağazalar Karakolu 1990’lı yılların başında restore edilerek işlevini sürdürmektedir.
Eski Vilayet Konağı
Adana Salnamesine göre Belediye Başkanı Abdulkadir Saydavi, inşaatın yapımını ve kontrollüğünü de üstlenmiştir. 1903 tarihinde Mutasarrıf Cemal Bey zamanında eklektik yapı tarzı ve görünümüyle Mersin’de benzeri görülmeyen binanın alt katında 20 oda, üst katında da 19 oda ile bir salon vardır.
Vilayet Konağı Mart 1925 tarihinde büyük bir yangın geçirmiştir. Onarım sonrasında üçgen alınlığında Cumhuriyet Dönemini yansıtan, dekoratif alçak kabartması da yenilenmiştir. Bahçesinin zarif ferforje işçiliklerine hoyrat ellerle bir demir sürme kapı “uydurulmuş” durumdadır.
Bu özgün binanın karşında yer alan yeni Hükümet Konağı yani Valilik Binası, oldukça iyi planlanmış çağdaş/geleneksel bir yapı olarak değerlendirilebilir.
Azak Han
Karakteristik özellikler taşıyan bina Marelanbus Şatır adında bir Rum vatandaşa ait iken, 1899 yılında Hamdi paşa adında bir kişiye, 1928 yılında da yapıya adını veren Azakzade’lere geçmiştir.
Yapıldığında yolcu ve hayvanlarının kaldığı bir han olarak kullanılıyordu. Şehrin iskelesine ve ticari bölgesine yakın bir mevkide olması nedeniyle sonradan tüccar hanı olmuştur.
Azak Han hakkında Anıtlar Yüksek Kurulu, kendi türünün örneklerinden biri olduğu gerekçesi ile korunmaya alınmasına 1974 tarihinde karar vermiştir. Son sahibinin eline geçtiği 1986 yılından sonra, Mersin’de Azak Han sorunu gündeme gelmiştir. Ancak mülk sahibinin binayı yıkıp 5 katlı inşaat yapmak üzere başvurması 15.5.1987 tarihinde kabul edilince, bina sökülmeye başlandı, ancak kalan kısmın da hava koşullar nedeniyle çökmesi sonucu bir harabe halini aldı.
1988 yılında beyan edilen “merak etmeyiniz aynı tipte yenisi yapılacak” sözlerine karşın sadece beton bir subasman halinde 20 yıldan beri bekliyor.
Sursok Binaları
Fransız İşgali döneminde yapıldığı söylenen iki katlı bürüt beton uzun bir yapı bloğu Azak Hanın karşı tarafında cadde üzerinde yer almaktadır. Bu binanın üst katı 1941-47 yılları arasında Deniz Harp Okulu hastanesi olarak kullanılmıştır. Hastane boşaltıldıktan sonra bir müddet pavyon olarak kullanılmıştır.
Uray caddesindeki bu modern ve görkemli yapıların alt katlarında mağazalar, üst katlarında ise lokanta ve dış ticaret büroları yer alıyordu. Yapının cephe kaplamaları prekast olarak biçimlendirilmiş, Fransa’da üretilmiştir. Boyasız ve sıvasız bu dökme taş cephe Mersin’de ünik örneklerdir.
Ziya Paşa Gazinosu
Eski cami’nin güney ucundan denize doğru yürüdüğümüzde, ara sokakta sıkışmış durumda eski edebiyat kahvelerinden Ziya Paşa Gazinosunun yorgun cephesini zorlukla göreceğiz.
1970’li yıllarda Paket Postanesi olarak hizmet veren bu eski kent yapısının anıtsal kemerleri içinde 1970 li yıllarda PTT nin posta kutuları yer alıyordu. Bir zamanlar temiz Akdeniz’in kenarında, önündeki bahçesi ile bir edebiyat kahvesi olarak hizmet veren bina Cumhuriyetin kurulmasından sonra adeta cezalandırılmış, 1950’lerden sonra denizle bağlantısı kesilmiştir. O’nun kentin önemli kültür konuklarına yaptığı ev sahipliği de unutulup gitti… Ziya Paşa (kahvesini) Gazinosunun görkemli yaşantısını hatırlayan çok az Mersinli kaldı…
Mersin Garı
Türkiye’nin büyük kentleri henüz şimendiferi tanımamış iken, Mersin, 2 Ağustos 1886 yılında hizmete açılan demiryoluyla tanıştı.
1906’da Bağdat hattına bağlanan Adana – Mersin demiryolu, önceleri küçük bir istasyon binasından yönetilirdi. Dairesel çatılı bu eski Gar Binası 1886 yılında yapılmıştı. İki katlı bina kesme taşla örülüdür. Alt katı bilet gişesi ve üst katı Müdür Lojmanı olarak kullanılan basit bir yapıydı.
Bugün kullanılan modern Mersin Gar binası ise Cumhuriyet dönemi yapısıdır. II. Ulusal Mimarlık Döneminin son örneklerinden, kaliteli kesme taş ile 1950li yıllarda yapılmıştır. Önündeki çeşmedeki tarih 1955 yılını belirtir.
Mersin Deniz Feneri
Şimdikinin 50 m. kadar kuzeyinde demirden dört ayak üzerinde, petrol lambasıyla işaret veren ilk Fenerin kıyıdan uzakta kalması üzerine şimdiki Fener, 1855 yılında Fransızlar tarafından yapılmıştır. Gazyağı ile ve 3 saatte bir kurularak çalışan döner fener, bir yüzyıl böyle hizmet vermiştir. 1960 yılında eski makine sökülerek İsveç malı AGA marka asetilen gazlı çakarlı fener kuruldu. Her 10 saniyede 5 saniye karanlık kalan ve 5 saniyede 3 kez çakan fenere, 1975 yılında elektrikli düzenek eklendi. 1000 w gücünde ampulü ve kristal aynası, Fenerin 16 mile kadar etkinliğini sağlar. 1930′ lu yılların başında İstanbul’dan eşi ve çocuğuyla Mersin’e gelen Ali Özgün, o sırada Fransızlar tarafından işletilen Fenere bakıcı olarak işe başlar.
Mersin Deniz Fenerinin denizden yüksekliği 31m.dir. 2000 yılında yapılan revizyonla kesintisiz güç kaynağı akümülatör sistemi ile hizmet vermekteydi.
Kabotaj Yasası’ndan sonra Denizcilik Bankası Kıyı Emniyet İşletmesi’ne bağlanır. Teknolojinin değişmesiyle, Mersin Deniz Feneri’nin artık işlevi yok. Satılmasından veya yıkılmasından endişe duyuluyor.
İl Halk Kütüphanesi
İstiklal Cad. İstasyon Meydanı karşısındadır.
Güzel Akdeniz Oteli
Özel İdare restorasyonunu yaptırdı. 2010 yılında Devlet Türk Müziği Korosuna tahsis edildi.
Şehir Mezarlığı
Din, dil ve ırk farkı olmayan dünyanın tek mezarlığı
Mezarlık 1936’da kurulmuş. Yaklaşık 610.000 metre2 alana sahip ve 75.000 mezar barındırıyor. İlk düşünce, aralarında boşluk olmamak kaydıyla her dinin kendine ait bölümleri olacak şekilde yapılmış. Bir süre sonra ise, bölümler varlıklarını yitirmiş ve mezarlar birbirine karışmış. 2000 yılından beri kentin bir barış kimliğini olduğunu yeniden ilan eden bir fikirle her Kurban Bayramının ilk günü geleneksel dua törenlerini birlikte yapılıyor.
Mavromatti Anıt Mezarı
Şehir Mezarlığının girişinde biraz ileride sol tarafta yeralır. Eski yerinden 1944 yılında bu mezarlığa 3 x 4m. beton bir platform üzerine aktarılmış olan anıtmezar, mezarlığın görkemli tek türbesidir. Anıtsal 2 x 220 m. kapısı üzerinde Rum alfabesi ile Konstantin Mavromatti yazılıdır. Her yanı mermer levhalarla kaplanmıştır. Alt kitabesinde, yapan sanatçının adı Yakovas Rigos 1906 belirtilmiştir. Yapının dış çevresinde riyeli iyon tarzı dört kolon vardır.
Belediye Taş Binası (Akkahve/Akotel) Tuz İskelesi
Mersin’in en eski taş yapılarından biri olan bina, eski kartpostallarda Tuz İskelesi olarak anılır. Çapraz tonozlu yüksek ve geniş iç mekânıyla uzun süre depo binası olduğu anlaşılmaktadır. İlk fotoğraflarında alt katında dışa açık pencere olmaması bu görüşü destekler. Üst kat Mersin’de sıkça görülen konut biçiminde yapılanmıştır. Cumhuriyet döneminde önceleri alt katı tel ve çivi imalathanesi, üst katı ise konut olarak işlev gören bina, 1945’lerin bayındır valisi Tevfik Sırrı Gür tarafından yaptırılan restorasyon projesiyle yeni işlevler kazanır. Halkevi’nin yapımı sırasında Mersinde işe başlayan Mimar Ertuğrul Menteşe, binaya batı ve doğu yönünde ek yapılar tasarlayarak yapıyı yeniden biçimlendirmiştir. Üst kat Ak Otel olarak projelenmiş, alt salon yıllarca Akkahve olarak hizmet vermişti. Bu mekândan ülkenin kültür yaşamına pek çok değerli sanatçı katılmıştır. Mersin Belediyesi 1950 yılında bu taş binaya taşınmıştı. 1960’ların başında zemin katta Türkiye’nin ilk yedi Devlet Güzel Sanatlar Galerisinden biri açılmıştı. Her seçim dönemi sonrası tadilata uğrayan binanın pek çok özelliği kaybedilmiştir
Eski Hal / Kasaplar Çarşısı
Erken Cumhuriyet Dönemi yapısı sayılan bugünkü Kasaplar Çarşısı; İtalyan Firması tarafından projelendirilip inşa edilmesine rağmen, karakteristik Türk ay ve yıldız simgeleri dikkati çeker. Sonralar, özgün cepheleri derme çatma kimliksiz örtmelerle kapatılmıştır. İki katlı yapının üst kat asma tavanın incelenmeye değer bir konstrüksiyoru vardır.
Mersin Atatürk Evi ve Müzesi
Atatürk Caddesi ile Sakarya Caddesinin kesiştiği köşedeki anıtsal Konak; 1897’de dönemin Almanya Konsolosu Bay Christman’ın Mersin’li Mavromati ailesinden bir bayanla evliliği nedeniyle konut olarak kullanılmak üzere yaptırılmıştır. Dıştan düzgün kesme taş dokusu ile dikkati çeken iki katlı kübik etkili yapının mimarı bilinmemektedir. Halk bu yapıyı Krisman Konağı veya Tahinciler Konağı olarak tanınmaktadır.
1270 m2lik bir alan üzerindeki bahçeli yapı 1972 yılına kadar Tahinci ailesinin mülkiyetinde kalmıştır. l972 yılında ise Nebil Hayfavi tarafından satın alınmış ve 1976 yılına kadar Toros Koleji olarak hizmet vermiştir. 1976 dan sonra boş tutulan bu yapının adı aynı yıl belediye encümeninin aldığı bir kararla “Atatürk Evi” olmuştur. Atatürk’ün doğumunun 100. Yıldönümünü kutlama çalışmaları sırasında 1980 yılında Kültür Bakanlığınca kamulaştırılması kararlaştırılarak restorasyon çalışmaları başlatılmıştır. 1992 yılına kadar restorasyon çalışmaları yapılmış ve 12 Ekim 1992 tarihinde “Atatürk Evi ve Müzesi” olarak resmi açılışı yapılmıştır. Yapı, girişinde genişçe havuzlu bir bahçeye sahiptir.
Konağın cephe yönündeki üst katta bulunan odalar Atatürk’e ayrılmış, Atatürk’ün yatak ve çalışma odaları düzenlenmiştir. Etnoğrafik eserlerin sergilendiği üst katta salona açılan yedi odanın birisi balkonludur. Atatürk 20 Ocak 1925 tarihinde bu balkondan halka hitabetmiştir. İkisi yatak odası, biri çalışma odası, dördü ise oturma odası olarak değerlendirilmiştir. Bu kattaki büyük yatak odası Mersin Deniz Ticaret Odası, yanındaki oturma odası Ticaret ve Sanayi Odası, diğer odalar ise Kültür Bakanlığı tarafından tefriş edilmiştir. Buradaki halı, şamdan, saat, lamba, şekerlik, fincan, semaver, sini, örtü ve çevre gibi etnoğrafik değere sahip objeler ve ev eşyaları, Sivas, Tokat, Konya, Ankara Etnoğrafya müzelerinden sağlanmıştır. Ayrıca bazı eşyalar Tarsuslu Mehmet ve Belkıs Akçora ailesi ile Taki Aleksi’nin bağışıdır.
Yapının alt katı ise fotoğraflar ve belgelerle “Atatürk Müzesi” olarak hazırlanmıştır. Ayrıca Atanın Ankara, Anıtkabir Müzesi’nden getirilen 22 adet kişisel eşyası da sergilenmektedir. Zemin katta ayrıca çeşitli kültürel etkinlikler için düzenlenmiş 50 kişilik bir konferans salonu yer almaktaydı. Bu bölüm 2000 yılından buyana Dösim satış galerisi olarak hizmet vermektedir.
Cumhuriyet Alanı
17 Mart 1923 tarihinde Mustafa Kemal’in Mersinliler’e hitabettiği yer eskinin Çardak mahallesi içindeki Millet Bahçesi’dir. Alanın tam ortasına dikilen Atatürk Anıtı’nın aksında, Vali Tevfik Sırrı Gür’ün girişimiyle yapılan Mersin Halkevi Binası ile birlikte buraya “Cumhuriyet Damgası” vurulmuştur.
Sözünü ettiğimiz alan kentin en önemli eski ve 1930’larda yapılan Jansen Planına uygun kalabilen kültür sanat ve rekreasyon alanıdır.
Bugünkü Kültür Merkezi’nin (Mersin Halkevi) önünde denize sırtınızı döndüğünüzde önünüzdeki alan 2000 yılına kadar Atatürk Caddesi’nin Kışla Caddesi’ne kadar uzanan devamıydı. Resmi günlerde cadde araç trafiğine kapatılır, ağaçları çoktan kesilmiş beton alanda Atatürk Anıtı’nın önünde resmigeçitler yapılırdı. Vilayet protokolüne göre 17 Mart Atatürk’ün Mersin’e gelişi onuruna düzenlenen anma günü programında burası ziyaret edilirdi. 1999 yılında Vali Şenol Engin’in isteği ile iyileştirilen küçük alan, 2000 yılındaki Belediye peyzaj projesi ile tamamen yok edildi.
Arap Ortodoks Kilisesi
Atatürk Caddesi üzerinde bulunan kilisedir. Mersin’in ilk sakinlerinden olan Nadir ailesinden Dimitri ve Tannus (Tomris) Nadir adındaki kişiler tarafından bağışlanan arsa üzerinde kurulmuştur. 1876 tarihinde inşa edilmiştir. Mersin’deki en eski kilisedir. Daha önceleri mevcut olan orijinal çan kulesi yıkılmıştır.
Yunanca bir kitabede kilisenin adının Mihail Arhangelos olduğu yazılmaktadır.
Mersin şehir merkezindeki Ortodoks kilisesi Şam’ın himayesinde bulunuyor, kurallara göre Fener Rum Patriği Mersin’e karışamıyor.
Latin Katolik Kilisesi
Büyük saat kuleli bu kilise tesis fermanını 1853 tarihinde Sultan Abdülmecit’den almıştır. Bugünkü mevcut kilise inşaatına 1892 yılında başlanılmış ve 1898 yılında inşaat bitirilerek ibadete açılmıştır. Kilisenin geniş arazisi vardır. Kuzey kısmında uzun süre Fransız Konsolosluğu görev yapmıştır.
Mersin’de Polonyalılar:
İkinci Dünya Savaşı’nda yurtları Almanlar tarafından işgal edilen bir kısım Polonyalı 1941 yılında Mersin’e gelmiştir. Birçoğunun eşi müttefiklerle savaşmakta olduğundan bunların tamamına yakını hanımdı. İngiliz Konsolosluğu’ndan aldıkları para ile geçiniyorlardı ve kilisede misafir ediliyorlardı. Polonyalılar misafir edildikleri Latin Kilisesine hatıra olarak bir benzerinin de Polonya’da bulunduğu “Siyah Meryem” adlı anıtı yaparak hediye etmişlerdir. Bu arada Almanlar tarafından Yunanistan’ın işgali üzerine birçok Yunanlı da Mersin’e gelmiştir. Ancak bunlara sahip çıkan olmamıştı.
Yıkılan veya dönüştürülen kiliseler
Ayios Georgios – Rum Ortodoks Kilisesi
Çift çan kuleli yüksek kubbeli görkemli bir kilise idi. 1885 yılında Konstantin Mavromatti tarafından inşa ettirilmişti. Mübadeleden sonra cemaati kalmadığından bir süre zafer Cami olarak kullanıldı. Sinema, tiyatro gösteri salonu olarak kullanılmıştı. 1944 yılında Tevfik Sırrı Gür döneminde söktürülerek, yapı elemanları başka yeni yapılarda devşirme eleman olarak kullanıldı.
Maroni Kilisesi
Uray Caddesinde ve Latin Kilisesinin biraz batısındaki bu kilise vaktiyle Lübnan ve Suriye’den gelen 800 kadar Arap Hıristiyan tarafından 1876 yılında inşa ettirilmiştir. Kilise 1952 yılına kadar açık kalmış, bundan sonra cemaatin azalması ve papaz bulunamaması nedeni ile ibadete kapanmıştır. Uzun süre kapalı kaldıktan sonra 1986 yılında Cami’ye dönüştürülmüştür. Şimdi Nusratiye Cami
Ermeni Ortodoks Kilisesi
Yoğurt pazarının 150 metre kuzeyinde Kuvayi Milliye Caddesi’nden az içeride harap bir vaziyette bulunan kilise 1870 tarihinde yapılmıştır. Yanında bir de Ermeni okulu bulunmaktaydı. Milli Mücadeleden sonra Ermeniler Mersin’i terk ettiklerinden Milli Emlake intikal eden bina satılmıştır. Ermeni Katolik Kilisesi Genelde Ermeni cemaati az olduğundan kiliseleri de küçüktür. Büyük hamamın karşısında binadan bozma bir ibadethane olup metruk vaziyettedir. Kıbrıs’tan gelen bir Ermeni Papaz tarafından 1896 yılında kurulmuştur.
Ermeni Protestan Kilisesi
Eski adı Tarla Mektebi, sonra İsmet Paşa ve şimdi de Yeni Hal ile Salim Güven Okulu’nun bulunduğu yerde idi. Bina vaktiyle Gümrük Hammal Kâtiplerinden Gregos adında bir Ermeniye ait bir ev iken, cemaati tarafından 1898 yılında satın alınarak kiliseye dönüştürülmüştür. Önce kiliseye bazı ilaveler yapılmış, sonra yeni baştan inşa ettirilmiştir. Bu kiliseye ait çanın Mersin İtfaiyesi’nde bulunduğu bilinir.
Aya Nikola Kilisesi
Bu kilise bugün Osmaniye Mahallesi’nde cami olarak kullanılan ibadethanedir.
Yahudi Havrası
Yakın zamana kadar cemaatleri hayli fazla olan Musevilerin ibadethanesi olan bu yer Soğuksu Caddesi’nde idi. Havra 1906 yıllarında ibadete açılmıştı. Yeri şimdi açık otopark.
Askeri Kışla / Deniz Harp Okulu
Yerin ilk sahibi, Şinasi Develiye göre Mısır kökenli Münassah adlı bir kişi imiş. Alanı denize nazır bir çiftlik haline getirmiş. Çiftlik arazisi daha sonra Mersinli ünlü yine Mısır kökenli İbrahim Nakkaş’ın mülkü olur. Bağış ya da kamulaştırma yoluyla tüm arazi askeri bir üs yapılmak üzere el değiştirir. O yıllarda yöredeki askeri tesisler eski bir kent olan Tarsus’ta bulunuyordu. Mersin Sancak Merkezi olduktan sonra kentin askeri yönden de geliştirilmesi amacıyla dönemin Mevki kumandanı kaymakamı Esat bey ve Mutasarrıf Mehmet Nazım Paşa bu amaçla girişimleri başlatırlar. 1904 yılında kışla inşaatına başlanır, kısa sürede bitirilir.
Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) sırasında İngilizler Mersini taciz ateşine tutular. Halk yaylalara göç etti. Kaç-kaç olarak anılan bu dönemde kente atılan bombalardan birisi binayı kullanılmaz hale getirmişti. Fransız işgalinde onarılan yapı işgal süresince bu konumunu korudu.
Cumhuriyet Döneminde Mersin’de konuşlanan 23. Piyade Alayı kentin ekonomisine de katkıda bulundu. Özellikle esnaf memnundu. II. Dünya Savaşına kadar alay burada kaldı.
1933 yılında dikilen palmiye fidanları ve okaliptüsler bugünkü yeşil dokuyu oluşturdular. O dönemde şehir stadyumu olmadığı için futbol karşılaşmalarıda bu alanda yapılırdı.
II. Dünya Savaşında İstanbuldaki Deniz Harp Okulu bu binalara yerleştirildi. Savaş sonuna kadar Deniz Harp Okulu burada eğitim ve öğrenim gördü.
Deniz Harp Okulu İstanbul’a geri döndüğünde başka askeri birlikler bu binalarda konuşlandı. 1970’li yıllarda sahil yolunun Askeri birliklerin önünden geçmesi tartışmalara neden oldu. Bir süre sahil yolu buradan öteye geçemedi. Yolun deniz tarafındaki alan Askeri Orduevi tesisleri yapıldı. 1980’den sonra yol trafiğe açıldı. Ancak alanın bir kısmı askeri lojmanlara tahsis edilip, bir diğer kısmı ise özelleştirilip OYAK’a verildi.
GEÇMİŞİN YEŞİL DOKUSUNDAN KALANLAR
Bugün Havuzlar Caddesi olarak anılan cadde, adını kuzeyindeki eski Mersin’in su ihtiyacını karşılayan tesislerden almıştır. Mezarlık yolunda yakın döneme kadar halkın su terazisi dediği bir yapı vardı.
Bugün Kültür Merkezi ve Ortodoks Kilisesinin önündeki Cumhuriyet Alanı olarak bilinen kuru alan eskinin Millet Bahçesinin yayıldığı düzlüktür. Güneyde denizle, diğer yönlerde eski yerleşim bölgeleri ile çevrelenmiş, korunmaya değer en önemli, eski ve karakteristik yeşil dokunun kapladığı; antik Zefiryum Kenti’nin nekropolleri ve sahil liman yapılarının bulunduğu alandır burası. Şimdi 30–40 cm. kazıldığında birkaç seramik parçası veya anfora gibi, eski uygarlık kalıntıları karşılar bizi. Eski Millet Bahçesi, Eski Âşıklar Parkı’ndan Çamlıbel’e uzanan zengin yeşil doku, yerel yönetimlerin yanlış kararlarıyla, park içinden cadde geçirilerek sürekli hırpalanmış, talan edilmiştir.
İçinde Atatürk’ün bir süre dinlendiği Vali Konutu önündeki Atatürk Caddesi Cumhuriyet meydanı ile birleştirildi. Yapılan gereksiz ve anlamsız eklerle bu kültür alanı kimliğini kaybetti. Yıllarca önünde 17 Mart kutlanan Atatürk köşesi 2001 yılında üzeri granit plakalarla kapatıldı.
Daha önce de değindiğimiz gibi, Atatürk’ün;
“Mersinliler Mersin’e sahip olunuz” dediği yer burasıdır.
MERSİN KENTİ PLAN ÇALIŞMALARI
• 1920 tarihli, Paris Topografya Planlama Bürosu’nda yapılan bir plan bulunmuş ise de ayrıntılı bilgi sağlanamamıştır.
• Mersin’de ilk şehir planı çalışmaları 1932 yılında Mersin Belediyesi’nin daveti üzerine gelen Avusturyalı Şehircilik Uzmanı Prof. Dr. Herman Jansen (1869–1945) tarafından yapılmıştır.
• Gitgide büyüyen ve kentleşen Mersin’in planlaması 1960 yılında İller Bankası tarafından yapılmaya başlanmış, 1963 yılında Nazım Plan 1/10 000 elde edilmiştir.
Bu plan incelendiğinde, iki önemli altyapıyı oluşturan Liman ve Çevre Yolu bu bağlamda gündeme gelmiştir. Transit geçiş olarak planlanan Çevre Yolu’nun üzerindeki tarımsal alanlara geçişte “bağ-bahçe” nizamı olan eşik alanlara yer verilmiştir. Limanın doğusunda kalan evler, gelişmekte olan Sanayi ve Depolama’ya ayrılmıştır. Ancak, bu “alanlar” Tarsus’a doğru yayılma eğilimi göstermiş, karayolunun etkisi ve arazi fiyatları bu gelişmede etken olmuştur. Altıncı yılında plan revizyonu yapılmış, depolama alanları ve sanayi alanları genişletilmiş, Sebze Hali’ne yer seçilmiştir. Bugün “batı yakası” olarak bilinen kesimde ise tarım alanları kentsel alanlara dönüştürülmüştür.
Bu planda kentte lineer bir büyüme öngörülmüştür. Büyüyen göç, nüfus artışını körüklemiş, “Tarımsal Alanlar”da yerleşme baskısı ortaya çıkmış ve hisseli parselasyon sonucu plansız gelişme başlamıştır.
• Şevki Vanlı Şehir Planı
1975 yılında yapılan şehir planına göre, plan makroformu ve yer seçim kararlarıyla kentin gelişme eğilimlerini de dikkate alan, ancak konut gelişmelerini kuzeye yönelten önemli kararlar getirmektedir. Sanayinin gelişmesi, göçün yoğunluğu, Çevre Yolu’nun kuzeyinin gecekondularla dolması, tarım alanlarının kentsel alanlara dönüşmesi gözönüne alınmış, doğuda yer alan Sanayi Bölgesi çevresinde bu etkinliğin çekeceği nüfusa yönelik, yeni konut alanları geliştirilmiştir. Ulaşım ağında ise, yeni yollar eklenerek çözüm getirilmeye çalışılmıştır. Yeni açılan konut bölgelerine alt merkezler getirilmiştir. Ayrıca Tırmıl Tepe civarında yeni Hal Tesisleri’nin yakınında, yeni Küçük Sanayi Bölgesi tasarlanmıştır. Bu planla turizm ve rekreasyona önem verilmiş ve sahil bantları ayrılmıştır. Mevcut liman sahası genişletilmiştir. Batı yakasının kuzeyinde kalan alan, tarımsal olarak korunmuş, ağaçlandırılacak alanlar tasarlanmıştır.
Ancak 2000 yılı için öngörülen nüfus projeksiyonu yetersiz kalmış olup, kente göç yoğun şekilde devam etmektedir. Bunun sonucu yeni kimliksiz mahalleler oluşmuştur.
Batı yakasının kuzeyinde kalan tarımsal alanlarla çevrilmiş bölüm de açılan yeni bulvarlarla yoğun biçimde yapılaşmaktadır.
• Çukurova Metropolitan Region 1/25 000
1975 yılı Nazım Planı Onbeşinci yılında revizyon görmüştür. Genişleyen kent doku lekesine göre; batı ve kuzeyde yeni konut alanları planlanmıştır. Yeni Otoyol güzergâhı belirlenerek, kent içi ulaşımla bağlantıları sağlanmak istenmiştir. Küçük Sanayi Sitesi yeterli olmadığından genişletilmeye başlanmıştır. Böylece 2010 yılı için makroformu belirlenmeye çalışılmıştır.
Ne yazık ki pek çok emek ve dolar harcanan bu proje uygulama bulamamış, kent hiçbir kazanım sağlamamıştır.
• 1992 yılında Mersin Kentsel SİT Alanı Koruma Amaçlı İmar Planı yaptırılmıştır.
Buna göre 171 eski yapı koruma altında görülmektedir.
BÖLÜM : 4
ÇAMUR ve ÇİMENTO
İnsanoğlu mağaradan çıkıp kendine bir barınak yapmaya kalktığında, ilk gördüğü su ve çamur olsa gerek. Ev kadını icadı, ot parçalarından örülen tabağın üstüne çamur sıvayıp, güneşte kurutunca bir tabak ele etmişti. Tarihte bildiğimiz 9000 yıldan buyana insanoğlu evini topraktan yapar. Çatlamasını önlemek için çamur içine donatı olarak saz, saman ya da ince ağaç dalları katar. Çin’de Hu-ton, Çukurova’da Huğ denilen yapılar günümüzde nadiren de olsa görülebilen yapılardır.
Bugün Mersin’in merkezinde bulunan Yumuktepe höyüğü 9000 yıllık kesintisiz yerleşim sergiliyor.
1993 yılından buyana arkeolojik kazılar yapılan tepede öğrenecek çok şey var.
Mersin’de, Anadolu’nun en eski yerleşim yerlerinden Yumuktepe Höyüğü’ndeki kazı çalışmaları sürüyor.
Milattan önce yaklaşık 7200’lü yıllarda başlayan ve milattan sonra 1100 yılına kadar devam eden kesintisiz yerleşmenin bulunduğu Yumuktepe, tanıklık ettiği binlerce yıllık sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel ve teknolojik gelişmelerle de önem taşıyor.
Kazı başkanı Prof.Dr. İsabella Caneva, yaptığı açıklamada, Yumuktepe’nin tarihsel olarak her dönemde ayrı bir önem taşıdığını, bunun da her yıl yaptıkları kazılarda ortaya çıktığını söyler.
Bugüne kadar yapılan kazılarda ortaya çıkan bilgilerin modern hayat için önemli olduğunu ifade eden Caneva, şöyle diyor:
“Bugün ne olduğumuzu bilmek istiyorsak Yumuktepe’ye iyi bakmamız gerekiyor. Burada 9 bin yıl önce ilk tarım başlıyor. Ardından hiyerarşik topluma geçiş, bununla birlikte ilk sınıflaşma ortaya çıkıyor. Ondan sonraki kalkolotik dönemde ilk madencilik ve insanların kendini koruma duygusu ile Yumuktepe’yi saran surlar kuruluyor. Tunç dönemi ile birlikte teknolojinin gelişmesine tanıklık ediliyor.
Sonra ilk büyük devletler çıkıyor. Mesela burada ulaştığımız Hititler dönemi. En son ise tek tanrılı dinlerin merkezi oluyor. Bu konuda da Bizans dönemine ait kilise mevcut. Tüm bu veriler, insanlığın dinsel, kültürel, sosyal, sınıfsal, politik gelişmelerin tümünün aynı yerde olduğunu gösteriyor.
Yumuktepe, yaklaşık 9 bin yıllık kesintisiz tarihi ile Anadolu’nun kitabı gibi. Her kazı sezonunda bu kitabı açıp bir veya birkaç sayfasını okuyup gidiyoruz. Ben de her gelişimde yeni bir sayfayı okumanın heyecanını yaşıyorum.”
Yumuktepe’de ortaya çıkan bilgilerin geleceğe ışık tutacağını savunan Caneva, “Yumuktepe’de ortaya çıkarılan tarih, şayet iyi yorumlanırsa, ileride ne gibi bir durumla karşılaşılabileceği de ortaya konulabilir. Buradaki tarihle ilgili bilgileri iyi anlar, kavrar ve yorumlarsak, gelecekteki siyasal, sosyal, kültürel, ekonomik ve çevresel konularda bize yardımcı olacaktır” diyor.
Yumuktepe önemli bir geçiş noktası
Caneva, “Ayrıca ahşap direkler, saz ve kamış ile çamurdan yapılmış bir kulübe bulduk. Bu yapı mimari, sosyal ve toplumsal bakımdan önem taşıyor…kazılarda erken neolitik dönemine ait saz ve çamurdan oluşan yapının yanı sıra opsidyen (Üzerinde işleme yapılabilen bir tür değerli taştan) aletler, neolitiğin erken dönemine tarihlenen seramik parçaları ile kalkolitik döneme ait sur ve kerpiçten yapılmış yapılara ulaştık… dedi.
…
Türkiye’de 5 milyonun üzerindeki nüfus, dünyanın nüfusunun ise 1/3 ü kerpiç yapılarda yaşamaktadır. Bir yönden sağlıklı ve konforlu yaşam koşulları diğer yönden ekonomik ve ekolojik koşulların ağırlık kazanması nedeniyle toprak yapılar, günümüzde dünyanın her yöresindeki araştırma enstitülerinin önemli konularından biri olmuştur. Türkiye’deki 2002 Afyon depremi, İranda’ki 2003 Bam depremi teknoloji desteği olmayan kerpiç yapıların can ve mal kaybına neden olduğunu yeniden göstermiştir. Ancak kerpiç yapılar dünya ekolojisine ve insan sağlığına tartışmasız en uygun mekânı yaratır.
Türkiye’de ilk kez en yüksek yapıyı projelendiren Cengiz Bektaş Çamur yapılar konusundaki deneyimlerini paylaşır.
Kerpiçle İlişki adlı makalesinden
Kerpici Ne Zamandan Beri Kullanıyoruz? Cengiz Bektaş
Beslenebilmek için insanın, toplayıcılık avcılık aşamalarından geçtiğini biliyoruz. Kendi besinini üretebilen tek varlık da o… Bunun için toprağı sürdüğü yer, bu nedenle de yerleşik düzene geçtiği ilk yer, bugünkü bilgilerimize göre Anadolu’da, Elazığ ile Diyarbakır arasında Çayönü…
Bunun için yeryüzü ikliminin de buna uygun duruma gelmesi gerekiyordu… Günümüzden yaklaşık 10.000 yıl önceydi bu… Ekini ancak, sulayabildiği, akarsu kıyısındaki bitek topraklarda yetiştirebileceği açık… Evleri için de o çevrede bulabileceği gereç killi topraktı.
Prof. Dr. Halet Çambel ile arkadaşlarının bulup, kazıp ortaya çıkardıkları yerleşmedeki evlerin duvarları taştan örülmüş bir su basman üzerinde kerpiçtendi… Kerpiç boyutları da 40×40, 40×20-30 cm imiş. Daha sonra Prof Dr. Ufuk Esin’in Aşıklıhöyük kazıları bu yerleşmenin de Çayönü’yle yaşıt olduğunu ortaya çıkardı. Orada da kerpiç kullanılmıştı. Ölçüler de 40×40 cm idi.
Bakırçağ’dan Çatalhöyük’de de yapı gereci boyları 90 cm dek uzayan kerpiçti gene. Gene Bakırçağ’dan, bugün bir Hitit kenti olduğu artık bilinen Troya’da da 40×60 cm büyüklükte kerpiç kullanılmıştı. Kazı başkanı Prof. Dr. Manfred Korfmann çevre köylerden bulduğu kerpiç ustalarına bu kerpiçleri yeniden ürettirdi. Hititlerin başkenti Hattuşaş’da da (Boğazköy), taştan su basmanlar üzerine kerpiç duvarlar yapılmıştı. Rudolf Naumann’da “Eski Anadolu Mimarlığı” adlı, 1975 yılında Türk Tarih Kurumu Yayınları arasında (IV. dizi) çıkan yapıtında (92. sayfa) “.…. Son yıllarda Çatalhöyük, Hacılar, Beycesultan, Dursuntepe, Acemhöyük ve Kültepe’de yapılan kazılarda ortaya çıkan büyük yerleşme yerlerinde, yükseklikleri kimi zaman üç metreyi aşan hatıllı ya da hatılsız kerpiç duvarlar bulunmuştur. Neolitik çağda (Çatalhöyük, Mersin ve Hacılar) ahşap desteksiz salt kerpiç duvarlar da vardır” diye yazmaktadır.
Kısacası, Anadolu’da (bu demektir ki yeryüzünde) kerpiç, ilk yerleşmelerden beri (10-11 bin yıldan beri) kesintisiz kullanılmaktadır.
‘Sırtı Dağ , Yüzü Deniz: Mersin’ Kitabından alıntı.
Mersin Bulanağı
Günümüzden 140–150 yılı önce bir köy olan Mersin’in nüfusu bugün milyon çevresinde. Bir silueti olmadığını da biliyoruz. Bir kasabanın özeğinin milyonluk bir kente yetmeyeceğini de. Gerçekten sıkışmıştı iyiden iyiye Mersin’in özeği. Bir çıkış yolu bulunmalıydı.
Eski özeğin tarihselliğine de azıcık değer veriliyorsa yapılacak tek şey onu baskıdan kurtarmaktı. Onun uzantısında onunla ilişki içinde yeni bir özeği, özellikle ulaşım altyapısıyla belirlemeliydi. Bu yeni özek bir “dominant” ile bir vurgulayıcı kütleyle de uzaktan okunur kılınmalıydı. Böylece çağcıl Mersin kentinin kısa geçmişinde ilk kez bir “kent silueti”nin en önemli adımı atılmış olacaktı. Denizden içerlere yayılmış milyonluk kentin özeği, çekirdeği daha dengeli bir yere çekilecekti. Bir Mersinlinin dediği gibi deniz boğulmaktan kurtulacaktı. Bu nedenle, yeni özek toplum yaşamını etkileyecek işlevleri de üstlenerek tam bir çekim noktası oluşturmalıydı. Geçen yüzyıla dek bu vurgulayıcı, dominant kütleler, doğuda da batıda din yapılarıydı. Bu gün ise kültür donanımlarını, yönetimi, öteki toplu kullanımları, tecimi çevresinde toplayacak bir kütle olmalıdır. Buraya daha çok insanın girip çıkmasını, gece de ışıklı kalmasını sağlamak için yüksek kütlede otel, işyeri olmasını yeğlemek gerekiyordu.
…
Günün birinde bir gökdelen tasarlamamı istediklerinde şaşırmadım desem yalan olur. Üstelik İstanbul’da değil, Mersin’de.
…
Mersin’de Toros eteklerinde bir ilçede gökdeleni anlatmamı istediler bir gün. Önce ben onlara sordum neler düşündüklerini. Bir yaşlı dedi ki: “Mersin’e vardım mı oğlumun evini kolay buluyorum. Onun şurasındaydı diye”…
…
Kısacası gökdelen, Mersin’in bulanağı (adresi) olmuş çoktan…
…
Mersin’in en yüksek yeri Yumuktepe idi. Şimdi gökdelen.
Tecimsel adıyla MERTİM, Mersin Metropol.
Mersin Metropol’ün çatı terasını, çevreyi özgürce seyredebileceğimiz turistik bir platform haline getirmeliyiz. Tarsus’tan Soli-Pompeipolis’e, Toroslardan Kıbrıs’a kadar rahatça temaşa etmek için…
…
Panteon Mabedi
Roma’daki ünlü Panteon, Roma betonunun kullanıldığı günümüze ulaşan tek yapıdır. Milattan sonra 125 yılında yapılmıştır ve 2000 yıla yakın süredir muhteşem görüntüsüyle insanları büyüler. 43m çapa sahip kubbe en eski ve büyük kubbedir.
Soli/Pompeipolis Kenti Antik Limanı
Roma dönemi su yapılarından birisi de Mersin’de 2000 yılı aşkın süredir varlığını sürdürür. Soli antik limanı benzeri olmayan bir yapıdır. Dev blok taşların üzerine dökülen Pozzolana ile yapılan liman rıhtımı, geçmişi günümüze ulaştırır.
Özel üretilen Çimsa çimentosu ile inşa edilen 20 yıllık Mersin Metropol binası ile Pozzolana çimentosu ile yapılmış 2000 yıllık Soli antik limanı bakışıyorlar…
Mersin’de iki Gökdelen
Mersin Metropol Binası
1992’de açılan Mersin Metropol’ün 175 metre yüksekliği ve 52 katı bulunuyor. Mersin’in tüm noktalarından rahatça görülebilen bina 12 bin metrekare alan üzerinde yükseliyor. Mertim Kulesi: 177 metredir.
Otel ve ofis olarak kullanılan bina yapıldığı dönemde Singapur ile Frankfurt arasındaki en yüksek betonarme bina olarak gösteriliyordu. Ünlü mimar Cengiz Bektaş tarafından projesi çizilen ve Üstay Yapı Taahhüt ve Ticaret tarafından inşa edilen Mersin Metropol’ün 62 bin metrekare kapalı alanı var. 1.100 dükkânlık alışveriş merkezinden oluşan yapının 16 katında 5 yıldızlı 249 odalı bir oteli bulunmaktadır.
Mersin Defterdarlık Binası
Mersin’in ikinci yüksek yapısı olan Defterdarlık binası 28 katlı olup, 85 mt yüksekliktedir. Yapının konumunun şehrin merkezi oluşu, çevresinde yeşil veya rekreatif alanların olmayışı, yapı mimarlarını dikdörtgen (26×31) arsa içerisinde nefes alabilen bir yapı tasarlamaya itmiştir. Yaşamsal işlev amacıyla dik üçgenler birer dik üçgenle daha kesilerek 3 ayrı kotta kent bahçeleri oluşturulmuştur. Yapı bir dış betonarme kabuk ile orta çekirdek tarafından taşınmaktadır (kutu içinde kutu). Döşemeler tamamen kirişsiz plak olarak dizayn edilmiştir. Yapının projelendirme çalışmaları 1994 yılında tamamlanmış, kapalı alanı 28,000 m2’dir.