,

İçel’de Masallar – Doç.Dr. A. Berat Alptekin

masal.jpg

İÇEL VE ÇEVRESİNDE MASAL ANLATMA GELENEĞİ – A.Berat ALPTEKİN
Üniversiteye başlamadan evvel halk edebiyatının, folklorun değerini hemen hemen hiç bilmiyorduk. Müzik hocamız sayın Özcan Seyhan’ın derslerindeki derleme çalışmalarını hayal – mayal hatırlar gibiyim. İlk halk edebiyatı derslerini aldığımız hocam Doç. Dr. Saim Sakaoğlu ise 1973 yılının karlı – buzlu Erzurum’una, Akdeniz’den Ege’den, Karadeniz’den, Doğu ve Güney – doğu Anadolu’dan, Marmara’dan gelen talebelerine kendisine mahsus üslubuyla derslerini vermeye başlıyordu. Genel bibliyografya verirken Suat Salih Asral’ın, Öztürk Masalları (1), eski İçel Müftüsü Sait Uğur’un İçel Folkloru (2); dergilerden halkevlerinin Mersin’de çıkardığı “Güney” ; bana kendi vilayetimin önemini hatırlatan ilk eserler arasındaydı. Yıllar birbirini kovaladı, üniversitedeki talebeliğimiz sona erdi. Arkadan öğretmenlik, sonra Üniversiteye intisabımın kendi bölgemizin kültürünü araştırmamıza vesile oldu.
…Bu yazımızda bölgenin bir başka kültür unsuru olan masallar üzerinde durmak istiyoruz. Bölgede «masal», «mesel», «hikâye» gibi adlarla bilinen bu kültür mahsullerimizin çocuk eğitiminde önemli bir rol oynadığını hemen hemen hepimiz bilmekteyiz. Haberleşme araçlarının, tekniğin günümüzdeki kadar ileri olmadığı zamanlarda, Mersin ve çevresi çocuklarının da hoşça vakit geçirme vasıtası hiç şüphesiz masallardı. Ancak İç ve Doğu Anadolu’da masallar «tandırbaşları»nda anlatılırken, Mersin ve çevresinde «ocakbaşları», «soba kenarı» gibi yerlerde «masal nineleri» dediğimiz annelerimiz tarafından anlatılmaktadır. Bu arada masal anlatanların sadece kadınlar olmadığını erkeklerin de çok güzel masal anlattığını burada belirtmek istiyoruz.
1978 yılından bu yana Mersin ve çevresinin kültürü üzerinde yaptığımız araştırmalarda, bölgenin sahil kesiminde milli kültür mahsullerinin, her geçen gün unutulduğunu tespit ettik. Dağlık bölgelerde ise gerek masal, gerekse diğer halk edebiyatı, folklor mahsullerinin canlılığını hâlâ koruduğunu müşahede etmiş bulunuyoruz. Ne var ki, bugün bu mahsuller herkese -bilhassa çocuklara- anlatılmamaktadır. Bu anlatılmamanın sebepleri arasında, okuma – yazma yüksek olması, bölgenin iş sahası bakımından, her mevsimin uygun olması vs. sayılabilir.
Masalları, hayvan masalları, asıl halk masalları, fıkralar, zincirleme masallar ve bu grupların dışında kalan masallar olmak üzere beşe ayırarak inceleyen Aarne-Thopson’un tasnifine bağlı kalarak şimdiki her grup hakkında kısa bilgi vermek istiyoruz.
İçel ve çevresinde hayvan masalları, diğer bölgelere göre daha çok anlatılmaktadır. Bilhassa Yörükler arasında bu tür masallar çok yaygındır. Kurt, tilki, köpek, kaplumbağa, yengeç, keklik gibi hayvanları konu alan masalların sayısı elli civarındadır. Eberhard – Boratav tip katalogunda hayvan masallarının sayısı 32’dir. Sadece bu bölgede yaptığımız araştırmalarda bu rakamın (tip sayısının) 10-15 sayı arttığını görüyoruz.
Asıl halk masallarına gelince bunlar da bölgede fazlaca anlatılmaktadır. Fakat bu masalların orijinal şeklinin, motiflerinin anlatıcıların ağzında zaman zaman kaybedildiğini görüyoruz. Orta, Doğu ve Güney – Doğu Anadolu Masallarına göre bu bölge masalları daha zayıf kalmaktadır. Araştırmalarımızda Eberhard – Boratav tip kataloğunda bulunamayan çok sayıda masalın eksik olmasına rağmen bölgede anlatıldığını tespit etmiş bulunuyoruz.
Fıkralara gelince, bu tür bölgenin her semtinde anlatılmaktadır. Daha çok akıllılar ve aptallar, deliler, sarhoşlar, Yörükler, Nasreddin Hoca, İncili Çavuş, Bektaşi vs. hakkında anlatılan fıkraların sayısı epey fazladır. Bu bölgede anlatılan fıkralar, yukarıdaki masal gruplarına göre daha az derlenmiş olup zaman geçirilmeden derlenmesi gereken en önemli mahsuller arasındadır.
Türk Masalları arasında zincirleme masalların sayısı fazla değildir. Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde anlatılan zincirleme masalların sayısı ile bu bölgede bilinenlerin sayısı eşittir denilebilir. Bu tür masallar daha çok hayvan masalları ile karıştırılmaktadır. Zaten gerek konu, gerekse şekil olarak da bu iki masal grubu birbirine çok benzemektedir. Bu sebepten karıştırılmasını normal karşılıyoruz.
Yazımızı burada tamamlarken çocuklarımızın zevkle okuyacağını tahmin ettiğimiz iki hayvan masalını sunmak istiyoruz. Bu masallardan birincisi 1980 yılının Ağustos ayında tarafımızdan İçel ilinin, Gülnar ilçesinde Mehmet Açık’dan derlenmiştir. Okuma – yazması olmayan Açık, 1324 doğumlu olup o yıllarda bıçak çarkçılığı yapmaktą idi. İkinci masalda aynı tarihte tarafımızdan İçel İlinin Erdemli ilçesinde Hasan Kurt’dan derlenmiştir. Eski ve yeni yazıyı bilen Kurt 1920 doğumlu olup, o yıllarda çiftçilik yapıyordu.
Birinci masal, Éberhard – Boratav kataloğunda 13 V, IIV; Aarne- Thopson kataloğunda ise 1224’da kayıtlıdır. Masalda, konuşan Kurt (B211.2.4.), Konuşan Tilki (B211.2.5.), Konuşan At (B211.1.3), Sıpanın ayağındaki ferman (J1608) motifleri vardır.
İkinci masal, Eberhard- Boratav ve Aarne – Thompson tip kataloglarında tesbit edilememiş olup konuşan tilki (B211.2.5), konuşan kaplumbağa [(T) B211.7.6]* Formülistik sayılar (271) motifleri üzerine bina edilmiştir.
KURT, TİLKİ, AT
Evel evel iken deve dellal iken, babam erkek, anam gız iken yatarak galkarak, gahve tütün içerek, låle sünbül biçerek vakitler geçerken bir canavar, dilki, beygir arkadaş olmuşlar. Bir mağaraya gelmişler. Mağarada yaşarken gış basdırmış, dışarıya yayılmaya çıkamamışlar.
Dilki demiş ki:
«Ülen arkadaşlar hangimizin yaşı küçükse onu yeyelim.»
Bu sefer dilki demiş ki :
«Vallahi arkadaşlar Hazret-i Nuh gemi yaparken ben kâtip idim»
Maksatlari beygiri yemekmiş.
Beygir de demiş ki :
«Beni azat edeceksiniz, benim künyemi ayağımın altına yazıverin, belki lazım olur.»
Şimdi dilki demiş ki :
«Benim okur – yazarlığım yok yav.»
Canavar demiş ki :
«Benim acık okur – yazarlığım var,
At demiş ki :
«Galdırayım da oku bakayım.»
Arka ayağını galdırıp tam okuyacağı sırada at hemen depiğini buna bir vurmuş, canavar da orada titreye galmış. Bunun üzerine dilki oynamaya başlamış.
«Çok şükür Yarabbi okur – yazar olmadığıma» deyip gurdun ölüsünü yemiş.
TİLKİ İLE KAMLUMBAĞA
Dilki ile gaplumbağa arkadaş olmuşlar ve beraberce değirmene gitmişler. Bunlar çuvallarındaki buğdayları ayrı ayrı ölçmüşler, buğdayları değirmenin teknesine dökecekleri sırada dilki buğdayların garışacağını anlamış ve değirmenciye demiş ki :
«Arkadaş bizim ikimiz de beraber geldik, fakat, buğdaylarımız ayrı acaba hangimiz önce döküp öğüdeceğiz?»
Değirmenci dilkiye sormuş :
«Yaşın gaç?»
«Bin iki yüz.»
Çiftci, gaplumbağaya soracakmış, arkasına dönmüş bir de bakmış gaplumbağa ağlar. Bu defa :
«Ne ağlıyorsun?» demiş
Gaplumbağa :
«Dilkinin dediği yaşda bir oğlum öldü de burnumun ucu sızladı, onun için ağlarım» demiş.
Bu masal da burada bitmiş.
(*) İndexte tesbit edilememiş olup tarafımızdan ilåve edilmiştir. (T) Türk masallarıni göstermektedir.
(1) Suat Salih Asral, Öztürk Masalları, Mersin 1935.
(2) Sait Uğur, İçel Folkloru, Ankara 1947, II ve III. ciltler, Ankara 1948.
Yard. Doç.Dr. A. BERAT ALPTEKİN – İçel Kültürü- Mayıs 1987 2. Sayısından alınmıştır.

Biyografik Bilgi

scroll to top