,

İÇEL’DE TÜRKÜLER – Halil ATILGAN

Türkülerin genelde doğuşlarında ortak bir özellik vardır. Bu ortak özellikte türkülerin bir olaya dayanmasıdır. Bu olayları en güzel şekilde işleyenlerin başında halk ozanları geldiği gibi ağzı laf etmesini bilen duygusal kişilerde olayı yakım dediğimiz türkü söyleme maharetiyle işleyerek onlar da bu konuda etken bir rol oynarlar.
Türkülerde en büyük ortak özellik, söyleyenin belli olmaması,  belli bir olaya dayanması ve halkın bunu kendine mal etmesidir. Bu maliyet öyle işlenmiş, öyle rutuşlanmış ki, bu rutuşla en son şeklini almış, bu son şekliyle de  günümüze kadar  gelmişlerdir. Türkülerde dil anlatımı da pek güzel işlenmiş, engin zenginliklerle donatılmıştır. Bu donatım türkülerimizi bir kat daha güzelleştirerek, dilde kendini bulmak isteyenlere, sihirli ve şiirli kudretini bir defa daha ifade etmiştir. Sözleri Karacaoğlan’a ait şu Taşeli Türküsüne dikkat edilirse, bahsedilen şiirli ve sihirli kudret hemen görülecektir:
Şu yüce dağların kan eridi,
Sel oldu gidelim bizim ellere.
Yaylamızı lâle sümbül bürüdü.
Gel oldu gidelim bizim ellere.

Nazlı olur güzellerin iyisi,
Deli gönül güzellerin delisi,
Gayrî bizim elin kara çalısı,
Gül oldu gidelim bizim ellere.

Karacaoğlan der ki gelir yazları,
Güzel nerden aldm sen bu nazları,
Ananın babanın acı sözleri,
Bal oldu gidelim bizim ellere.

Bu türküdeki anlatım ve benzetiş, insanı canı yürekten vuran bir hançer sanki.  Zira kendi memleketinin kara çalısı, sözlerinin bal olması o kadar güzel ifade edilmiş, öylesine güzel bir dille anlatılmış ki insanın hayran olmaması içten değil.
Türkülerimiz güzellikleriyle dinleyenin hem parmağını ağzında bırakır, hem de dinleyene bir ders, bir sevgi, bir muhabbet örneği sergiler. Mısraların bir pınar gibi akışı, tekrarların gönül çeşmesini doldurup dökülüşü derin bir heyecan yaratarak tüylerimizi ürpertir.
Sözleri Seyrani’ye ait olan ve Mersin’in Düğdüören köyünden, Rıza Sındı’dan derlediğimiz bu türkünün sözlerine bir göz atalım.
Verdiğin ikrarda dururum dersen,
Mürşidin sözüne itaat eyle,
Haramı helali farketmez yersen,
Müminlik davasından feragat eyle.

Tabip ister bu yarayı yarmaya,
Zahmi aşkın melhemini sarmaya,
Kudretin yoksa Beytullah’a varmaya,
Gönül Beytullah’tır ziyaret eyle.

İnsana ve insan gönlüne verilen değer, gönül kırmama prensibinin anlatımı, dili, gerçek dinleyeni büyük bir şekilde etkilemekte ve dinlendirmektedir.
İşte Mersin’de, Toros dağlarının eteklerinde türkü dinlediğimiz zaman, bir koyunun suya inişini, yamaçtan geçen göç kafilesini, ekin biçmeyi, suya gitmeyi, ovayı, yaylayı hülâsa kendisini yaşar insan. Hele bu insanın kendisini yaşatan kaynak çeşitli olursa, güzelliklere hiç diyecek olmaz.
Mersin’de türküler bir hayli renklidir. Bu renklilik kıyı ile yaylaların, bir birine yakın olması ve yerleşim birimlerinin de  yakın zamana kadar konar-göçer olarak hayatlarını devam ettirmesinden kaynaklanmakta. Konar-göçerlilik kültür etkileşiminin en büyük unsurlarındandır. Bu etkileşim haliyle yukarda bahsettiğimiz renkliliği getirmiştir yöreye.
Mersin’de çalınıp söylenen türkü tablosuna şöyle bir göz attığımızda :

1— Bozlaklar (Uzunhavalar)
2— Ağıtlar
3— Kaşık havalan
4— Mengiler
5— Samahlar
6— Zeybekler
hemen karşımıza çıkacaktır.
Yakılan türkülerde ses genliği ve ezgi kıvraklığı oldukça dikkat çekicidir. Ezgilerdeki kıvraklığın büyük sebeplerinden biri parçaların sözlü oyun havalan olmasından kaynaklanmakta, ses genliği
ise bir sekizli içinde gelişmekte zaman zaman bir sekizlinin dışına çıktığı da görülmektedir, özellikle Taşeli bölgesinde söylenen ve «Her sabah, her sabah gel geç buradan» ile «Çiçek içinde menevşe baştır» diye başlayan türküler bahsettiğimiz konuya en güzel örneklerdir.
Mersin’de işlenen türküler  genelde, iklim şartlarına, yabani hayvanlara, dağa ovaya, yaylaya ve insanlar üzerine yakılmıştır.
1)
Keklik olsam yuva yapsam,
Bende beylere beylere,
Ben yarimi alsam çıksam.
Yüce daylere daylere

2)
Şu dağların yükseğine erseler
Lâle sümbül mor menekşe derseler.
Bir güzeli bir çirkine verseler,
Güzel ağlar çirkin güler bir zaman.

3)
Amanın baaz neler olmuş, (*)
Bizim ele bir hal olmuş,
Koyun kuzuyu sel almış,
Yine karalı geldi bu yaz.

4)
Omar çalardı kavalı,
Sesi biraz da havalı,
Yar elinden çok yaralı,
Aman Omar, gardaş Omar,
Anan seni evde öner. (**)

Türkülerinin ilk birer dörtlüğündeki sözlerine bakılırsa, türkülerin konulan da bir vesileyle ortaya çıkmış olur.
(*) Baaz: Mahalli bir hitap şekli.
(**) Öner: Bekler.

Halil ATILGAN – Çukurova Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü Öğretim Görevlisi
Bu    yazı     “Mersin Halk Eğitimi Merkezi ve Akşam Sanat Okulu Müdürlüğü Yayın Organı”           olan   “İÇEL KÜLTÜRÜ”  Eylül 988 ayı  6. Sayısından alınmıştır.

Biyografik Bilgi

scroll to top