Yatıp kalktığı kara çadırdan uzaklardaydı. Doymak bilmeyen bir iç dünyası vardı. Her canlıyı sever, her sesi dinler, her çiçeği koklar yine de doyuma ulaşamazdı bir türlü.
Varlığıyla cenkleşerek çıkmıştı evinden. Yörüklerin dünyasında dolaşmaya başlamıştı. Keçi, oğlak melemeleri, gıldırak, gildirek sesleri, çiçeklerin kokuşu, kuşların ötüşü bambaşka bir alemdi o dağların üstü.
Derken değişik bir ses çaldı kulağını: Diiş, diiiş! Yörük kızlarının oğlak çağırışıydı bu ün. Oğlaklar mıydı çağrılan, başka birileri miydi? Bir belirsizlik olurdu hep bu seste.
Sesin geldiği yana yöneldi. Çok geçmedi bir bozağacın dibindeydi. Ağacın başında bir Yörük kızı. İki çatal arasına oturmuş tahrayla dal kesiyordu. Kesip aşağı oğlaklara atıyordu. Onlar da kıyır kıyır sesler çıkararak iştahla yiyorlardı.
Kızı tanıdı. Birkaç hafta önce görüp tanıdığı Döneydi. Yanıkmıştı da ona. Aslında biraz da Döne’ye kavuşurum umuduyla çıkmıştı çadırından. Aralarında şöyle bir konuşma geçti:
—Tanıdım seni; Dönesin sen.
—Bunca sevgilinin içinden nahıl (nasıl) tanıyabildin beni?
—Sen başkasın; unutulmazsın.
– Bana ne söylemek istersen ordan söyle! Sazınla, sesinle. Ben de bozaÄŸacın başından dinlemek istiyorum.
İstediği tam da buydu; Aklınla bin yaşa Döne. Hemen çöktü bir kayanın üstüne. Her zaman olduğu gibi can yoldaşı sazını okşadı.Tellerini denedi. Koyuverdi sesini boşluğa:
Elâ gözlerini sevdiğim dilber
Göster cemalini, görmeğe geldim
Åžeftalini derde derman dediler
Gerçek mi sevdiğim sormaya geldim
Gündüz hayallerim, gece düşlerim
Uyandıkça ağlamağa başlarım
Sevdiğim üstünde uçan kuşların
Tutup kanatların kırmağa geldim
Senin âşıkların gülmez dediler
Ağlayıp yaşını silmez dediler
Seni bir kez saran ölmez dediler
Gerçek mi efendim, sormaya geldim
Senin işin yiyip içmek dediler
Yâran ile konup göçmek dediler
Göğsün cennet, koynun uçmak dediler
Hak nasip ederse görmeye geldim
Mail oldum, senin ince beline
Canım kurban olsun tatlı diline
Âşık olup senin hüsnün bağına
Kırmızı güllerin dermeğe geldim
Karac’oÄŸlan der ki, iÅŸin doÄŸrusu
Gökte melek, yerde hüma yavrusu
Söyleyeyim sana sözün doğrusu
Soyunup koynuna girmeÄŸe geldim
Oğlaklar başlarını kaldırıp kulaklarını diktiler. Kıyırtılarını kestiler. Kuşlar ötmez,dereler akmaz oldu. Doğa sustu. Yalnız Döne susmadı:
– Sana olmaz demek çok zor Karacaoğlan. Her Yörük kızının gönlündesin; nahıl yeteceksin tümüne? Ağam (ağabeyim) çok huysuz. Bir görürse beni param parça eder. Ne olursun git şimdi.
–Gideceğim; amma gene geleceğim.
Ağır adımlarla uzaklaşıyordu Döne’den. Çok uzaklardan bir ses: “DiiiÅŸ ! DiiiÅŸ! O yana doÄŸru yürümeye baÅŸladı. Saz elinde, söz dilinde, güzeller, güzellikler gönlünde! – ALÄ° UYSAL