,

KARACAOĞLAN VE VARSAK TÜRKMENLERİ – Yrd.Doç.Dr. Ahmet GÖKBEL

Bu yazıdaki amacımız Karacaoğlan’ın hayatı ile  Varsak Türkmenleri’nin tarihi veya herhangi bir yönünü ele alıp incelemek değildir. Karacaoğlan ile ilgili yazılan yazılara ve duyumlara bakıldığında o’da tıpkı Yunus  Emre gibi bütün gönüllerde taht kurmuştur. Başta Güney Anadolu olmak üzere bütün Anadolu insanı O’nu kendilerinden saymışlardır. Bugün bir çok bölge şehir ve köy O’nu kendilerinden bir parça gördüklerinden paylaşamamaktadırlar. İşte bu nedenle yıllarca koca şairin kimliğini tesbit etmek güç olmuştur.
Karacaoğlan’ın kim olduğunu tespit etmek maksadıyla, O’nun doğduğu yeri hangi aşirete mensup olduğunu, yaşadığı dönemi, mezarının bulunduğu yeri şiirlerdeki gelenekleri ve yine şiirlerdeki dini motifleri ele alarak Varsak Türkmenleriyle mukayese edip bir sonuca varmaya çalışacağız. Amacımız Karacaoğlan’ın  kimliğini net bir şekilde ortaya koyabilmektir.
A. Doğduğu Yer:
Halk edebiyatımızın en kuvvetli temsilcilerinden biri olan Karacaoğlan’ın nerede doğduğu kesin olarak bilinmemektedir. Bu konuda çeşitli söylentiler ve görüşler vardır. Karacaoğlan’ın yaşadığı devir kadar doğduğu yer üzerinde de çeşitli fikirler öne sürülmüştür. Başta Güney ve Güney-doğu olmak üzere Anadolu’nun her tarafında köyler, şehirler ve  kasabalar O’nu paylaşamayarak türkülerini kendi şivelerine uydurmuşlar ve o şekilde benimsemişler. Hiç şüphe yok ki  bu durum O’nun şiirlerinin nasıl değiştirildiğinin ilk işaretidir. Anadolu, insanı ve toprağı ile O’nu da Yunus Emre gibi benimsemiş ki kendinden saymıştır.
Karacaoğlan’ın veya onun olduğu söylenen baz şiirlerde doğum yeri sayılabilecek çok çeşitli yer adları geçmektedir. Bunlar üzerinde en çok iki yer üzerinde  durulmaktadır. Birincisi Adana’nın Bahçe ilçesinin Farsak Köyü, ikincisi ise Feke İlçesinin Gökçe  Köyü’dür.
Ali Rıza Yalkın’ın tespitine göre Karacaoğlan Bahçe ilçesinin Farsak köyünde doğmuştur (1).  Müjgan Cunbur “Karacaoğlan” adlı eserinde bu görüşe destek mahiyetinde şunları söylemektedir. “Bu konuda şairin  bazı şiirleri yanında, ilk defa İbrahim Aczi  Kendi,  tarafından 1942′ de yayınlanan Akşehirli Hoca Hamdi Efendi’nin hatıraları delil olarak gösterilebilir. “ Yazar Hamdi Efendi’nin 1875 tarihli  Seyahat Hatıralarında  Kilis’ten bahsederken “Ma’lum ola ki Karacaoğlan Varsak karyesinde dünyaya gelip babası Türkmen Aşiretinden Kara İlyas, fakirü’l  hal oImağla sayd’u şikarla taayyüş eder olup 1013 (M.16o4) tarihinde Kozan derebeylerinden Hüsam Bey’in sayıl  namıyla tut-kap asker devşürdüğü  hengamda İlyas dahi tutulup götürülerek orada gaib olduğu için lakapları Sailoğlu kaldığı  ve elyevm karyei mezbur hanedanı Sayılzade Mehmet  Efendiden     anlaşılmıştır.” dediğini (2) nakletmektedir.
Karacaoğlan ise:
Kozan Dağı ‘nda neslimiz
Arı Türkmendir Aslımız
Varsaktır durak yerimiz
Gurbette yar eğler bizi demiştir.

Karacaoğlan’ın doğum yeri olarak kabul edilen ikinci önemli yer ise Varsak yurdu olan Feke’nin Gökçe köyüdür(3).  Ali Rıza Yalkın bu bölgeyi gezerek eserinde bize bölge hakkında önemli bilgiler vermektedir.  O, Gökçe’yi şöyle tarif eder, “Gökçeli Feke’nin beş saat güney batısında, güneye bakan Göğlü tepesi üstünde yirmi evli bir köydür. Köyün karşısında Tekeş, Kazancı, Kabaktepe, Karaardıç dağları; batısında Garip dağı, kuzeyinde Ziyaret denilen sivri bir tepe vardır. “Yazar, 1928 yılında uğradığı Gökçeli köyünde Karacaoğlan’ın soyundan olduğu söylenen Çingiroğullarına misafir olmuştur. Çingiroğularına göre Karacaoğlan şunları söyleyerek köyden ayrılmıştır.

Gökçe idi benim yerim durağım
Evvel yakın idim şimdi ırağım
Felek beni nazlı yardan ayırdı

Gökçeden çıktım çocuktum
Feke’ye geldim ayıktım
Kozan’da sıcaktan bayıktım
Dön Karacaoğlan dön obana (4)

Bugün Feke ilçesinin  Gökçe köyünde yaşayan Çingiroğulları ailesi, Karacaoğlan’ın kendi soyundan
olduğunu belirterek şu dörtlüğü söylemektedir.

Karacaoğlan  derki ünüm  duyuldu
Bin onbeşte  göbek adım koyuldu
Çingiroğlu benim özsoyumdu
Şimdi soyka kaldım garip başıma.

Diğerlerine nazaran daha zayıf bir rivayet de olsa Karacaoğlan’ın Haruniye’nin (Şimdi Adana’nın Düziçi ilçesi sınırları içerisinde) Kurtlar Köyünde doğduğu ve Bahçe’nin Farsaklı  Köyünde eğlendiği belirtilmektedir. İddiaya göre’ Karacaoğlan’ın  baba tarafı Kozan Farsak’larındandır. Bu maksatla Haruniye’nin Kurtlar Köyü çevresindeki ormanda bir mağaraya yerleşerek barutçuluk ve karadavar ile geçimlerini sağlarlarmış. İşte Karacaoğlan bu mağarada dünyaya gelip, 10 – 15 yaşında da babasının mallarını gütmüştür(5).
Ayrıca Karacaoğlan’ın Kilis’in Musabeyli bucağının ZobuIar köyünde veya Gökçeli’ de doğduğuna dair söylentiler vardır(6).  Söylentiler, bu kadarla bitmeyip W. Radofun iddiasına göre, şair Belgrad’lı olup, asıl adı Simayil’dir. Aşk macerasına girerken Karacaoğlan namını almıştır. Sevgilisi İsmikan Sultan’dır(7).

Şu bir gerçektir ki Karacaoğlan, şiirlerinde doğduğu yeri  mutlaka söylemiştir. Ancak bir çok şehirdeki halk bu büyük şairi kendi bölgesinde yetişmiş olarak göstermeyi bir şeref addettiklerinden bu manzumelerdeki memleket ismini değiştirmişler ve hiç bir şekilde kabul edilmeyecek tezatlar ortaya çıkmıştır.
Mesala;
Mamalı’da (8) ben bir Rıdvan Oğluyum
Binbuğa’dır benim elim
Erzurum’dur benim elim

Mısraları en kuvvetli örnekleridir(9).  Bu nedenlerdir ki Karacaoğlan’ın nerede doğduğunu kesin bir şekilde tesbit edip ispat etmek hayli zordur.
Ateşli bir mizaca sahip olan Karacaoğlan, maceralar ardında koşan bir şairdir. Gezdiği her yerde aşık olmuş, sevdiği her bucağa koşmalar söylemiştir. Bunlara bakarak Tokatlı, Erzurumlu hatta Belgratlı diyenler olmuştur.
Özellikle Güney Anadolu’yu taş taş gezmiş, atının üzerinde dağları belleri aşmış; yaylaları dolaşmış; konarak   göçerek değişlerini söylemiş ve sazını çalmıştır. Bulgar Dağı’nı Erciyes’i Binboğa’yı ve Hasan Dağı’nı  bir çok deyişlerinde severek överek anlatır. Dağlar Karacaoğlan’ın gönüldaşlarıdır(10).  Bu büyük şairi Güney Anadolu’daki her mıntıka, her şehir ve bir çok köyler birbirinden kıskanır.
Bütün bu verilerden sonra, onun hayatı ve çevresi hakkında kesin belgelerin olmadığı görünüyor. Ancak onun doğup yaşadığı ve gezdiği bölgeler, şiirlerine dayanarak az çok tahmin edilebilmektedir. Şiirlerde geçen yer adlarına, töre ve adetlerine, kullanılan deyim ve sözlere ve tasvir edilen “sevgili” lerin giyim kuşamımı bakarak onun Güney Anadolu’da ve özellikle Toroslu Türkmenler arasında doğup yaşamış, ömrünün büyük bir kısmını oralarda geçirmiş bir şair olduğu anlaşılmaktadır(11).   Zira şairin doğum tarihi hakkında rivayetlerin özellikle Feke’nin Gökçe Köyü ile Bahçe ilçesinin Farsak köyü (şimdi bu köy Düziçi ilçesinde kalmıştır) üzerinde yoğunlaşması bunu doğrulamaktadır. Şair ister Feke’nin Gökçe’de, ister Bahçe’nin Farsak köyünde doğmuş olsun bu çok önemli değildir. Bizim için önemli olan o mıntıkadan çıkmış olmasıdır. Bu  bölgeler o dönemde olduğu gibi günümüzde de Varsak Türkmenlerinin yaşadığı bölgelerdir.
XIII. asırda Anadolu’ya kalabalık sayıda gelen Türkmen gurupları arasında bulunan Varsaklar belirli merhalelerden sonra başta Tarsus olmak üzere Çukurova’nın güney kısımlarına yerleşmişlerdir (12).
Varsak’lar XIV. yüzyılın yarısından itibaren Yüreğir, Kuştimur, Karalsa, Özer ve Gündüz’den oluşan Türkmen guruplarıyla beraber Çukurova’da Ramazanoğulları’nı meydana getirmişlerdir. Ramazanoğulları adı altında  bir araya gelen bu guruplar sırasıyla Memlükler ve Karamanoğulları ile yakın ilişki kurmuşlar ve XVI. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı’ların egemenliği altına girmişlerdir. Bu Ramazanoğulları Beyliği daha kuruluşundan itibaren, gittikçe siyasi ehemmiyetini kaybeden Ermeni Krallığı ile mücadele ederek  onların topraklarında  yurt tutmuşlardır (13).  Ramazanoğulları Beyliği’ni oluşturan bu guruplar batıya doğru Silifke’ye kadar uzanan topraklarını kendi aralarında paylaşmışlardır. Bu paylaşım esnasında Varsaklar’a Çukurova’nın kuzey bölgeleri düşmüştür. XV. ve XVI. yüzyıllarda gittikçe Kozan ve Feke ile Kadirli ve Bahçe’nin  kuzey bölgelerine tamamen yerleşmişlerdir. XVII. yüzyılın sonlarına doğru sahneye çıkan Kozanoğulları’nın  da büyük bir bölümünü Varsaklar oluşturmuşlardır. Çukurova bölgesindekalıp, Kozanoğulları içerisinde bulunan Varsak  aşiretine mensup insanlar, Kozan’ın dağlık bölgeleri ile Feke ve bugünkü Saimbeyli toprakları üzerinde  yoğunluk kazanmışlardır. Saimbeyli ve Feke arazileri  Kozanoğulları’na mensup ağaların yaylak yerleri olmuştur (14).  Günümüzde de Feke nüfusunun tamamı Saimbeyli’nin tamamına yakını, Kozan’ın ise aşağı yukarı yarısını bu aşirete  mensup insanla oluşturmaktadır. Ayrıca Gavurdağları veya Nurdağları dediğimiz bölgeye yerleşen Varsaklar’ın çoğunluğu son yıllarda bu dağlardan inerek bir kısmı Düziçi ovasına  bir kısmı da (Ulaşlılar) Osmaniye’ye yerleşmişlerdir.
Dolayısıyla Karacaoğlan’ın doğup büyüdüğü yerler olarak üzerinde durulan iki önemli köy ve bu köylerin civarı o zaman Varsak oldukları gibi hala günümüzde de  Varsak’tırlar.  Bu nedenle Karacaoğlan’ı Varsak Türkmenleri dışında  düşünmek yersiz olur kanaatindeyiz.
B. Mensup Olduğu Aşiret
Karacaoğlan hakkında yazılan kaynaklara bir göz  attığımız zaman, büyük bir çoğunluğunda onun isminin Hasan, babasınınki  ise Kara İlyas olduğunu  görmekteyiz.
Daha önce de bahsettiğimiz gibi, ilk defa İbrahim Aczi Kendi  tarafından 1942 yılında yayınlanan Akşehirli Hoca Hamdi Efendi’nin 1875 talihli seyahat hatıralarına göre, Karacaoğlan’ın o zaman Bahçe ilçesine bağlı olup günümüzde ise Düziçi ilçesine bağı bulunan Varsak köyünde doğduğu, adının Hasan babasının Kara İlyas olduğu ve lakabınında Sayıloğlu diye meşhur olduğu belirtilmektedir (15).  Günümüzde bu isim Sail oğulları olarak geçmektedir. Bu konuda Karacaoğlan’ın şu dörtlüğü meşhurdur.

Karacaoğlan der ki ciğerim dağlı
Yerim belli derler Sayıloğlu
Divane gönül dilbere bağlı
Gam ve kasavete aldırma beni (16).

1991 yılında yapılan II. Çukurova Karacaoğlan Sempozyumuna konuşmacı olarak katılan Mustafa Onar, Karacaoğlan’ın Varsak’lılığını teyit eden şu cümleleri sarf etmiştir. “Ben  edebiyatçı değilim, Edebiyat tarihçisi değilim, Ozan değilim; Karacaoğlan  gibi Kozandağlı’yım. Onun gibi Farsak da, değilim ama komşularıyım. İki Farsak köyünde bir süre  görev  yaptım. Geleneklerine göreneklerine, sözlerine ilişkin  birazcık bilgi edindim, Ola ki, bu edindiklerimin etkisi ile, Karacaoğlan’a dönük sevgim biraz daha kökleşti ona yönelik konuşmalarla yazışmalar ilgimi daha çok çeker  oldu. Hele türkülerini gün boyu dinlesem yorulmaz, usanmaz oldum. Yeter ki sözcükler o’nun olsun. Başkalarının sözcükleri Karcaoğlan’ın diye sunulmasın “Güzel ne güzel olmuşsun” diye. Bir türküsü söylenir. Ezgisi de adı gibi güzeldir. Ancak Kozandağı Farsaklarının dilinde “güzel’ sözcüğü yok “gözel” var. İnanıyorum ki Kozandağı Farsağı olan Karacaoğlan da kesinlikle “gözel” derdi. İşte bu inançta olduğum, “gözel” sözcüğü içermeyen o güzel ezgli türkü kulaklarımı incitiyor (17). “  Bu satırlardan da anlaşılıyor ki Karacaoğlan’ın Varsaklılığında  şüphe yoktur.
Karacaoğlan’ın   Bahçe’nin  Varsak  köyünde doğduğunu iler  süren bütün kaynaklar  O’nun Sailoğlu Varsak’larından olduğunda birleşmektedirler. Şu anda  Düziçi ilçesine bağlı olan Yeni Farsak köyünde yaşayan Sailoğulları ailesi Karacaoğlan’a sahip     çıkmaktadır. …..

C. Yaşadığı Dönem
Karacaoğlan’ın yaşadığı asır üzerine yapılan tartışmalar ve ileri  sürülen tahminler, o kadar çok ve o kadar da farklı ki bu büyük şairi her hangi bir yüzyılın halk şairleri  arasına katmak oldukça zordur. Elde mevcut, doğrudan doğruya ondan söz eden yazılı kaynak ve belgeler yoktur. Kaynaklardan dolaylı olarak edinilen bilgiler ise yetersizdir. Fuat Köprülü ve S. Nüzhet Ergun başta olmak üzere yaygın kanaate göre bir tek Karacaoğlan’ın yaşadığı kabul edilmekle beraber, bu adı kullanan bir çok şairin olabileceği ihtimalini ilen sürenler ve eldeki şiirlerinin bir kısmını bu şairlere mal edenler de vardır.  İşte bu nedenle araştırmacılar, Karacaoğlan’ın herhangi bir yüzyılda yaşadığına dair ittifak edememişlerdir. Nadir  de olsa bazı araştırmacılar onu XV . yy şairi kabul ederken büyük bir çoğunluğu  bir  takım belgelere dayanarak onun XVI. yüzyılda yaşadığını belirtirler XVII. yüzyılda yaşadığını ileri sürenler de azımsanmayacak kadar çoktur. Biz özellikle XVI. ve XVII. yüzyılda yaşadığını  iddia eden yazarların dayandığı  noktaları kısa kısa vererek bir sonuca varmaya çalışacağız.
KaracaoğIan XVI.yy’da     yaşamıştır diyenler  görüşlerini şu  delillere dayandırmaktadırlar.
XVI. yüzyıl şairlerinden olan. Latifi’nin 1546’da tamamladığı bilinen tezkiresinde, şair Naimi-i Hamidi’nin “Münazara-i Seyf-ü  Kalem”adlı şiiri yer almıştır. Bu şiirde  geçen “Kar’oğlan”deyimini “Karacaoğlan” olarak kabul eden araştırmacılar, Karacaoğlan’ın zamanını ve tesirlerini tesbit  etmeye yarayan şimdilik en eski edebi belge olarak göstermektedirler. Bahsi geçen şiirden üç beyit aşağıdaki şekildedir:

Bir olmaz vakte irgürdük zamanı
Bilir yok as’ınandan rismanı

En ehli yeğ görür mana yüzünden
Kar’oğlan  türküsün şair  sözünden

Çü  söz fehmolmayıp olmasa rağbet
Eder labüt kemal ehli feragat (20)

İkinci bir delil olarak da, Topkapı Sarayı Müzesi kitaplığında buluıan  Surnamei Hümayun adlı yazma eserde, Sultan III. Murad’ın 1582  yılında yaptırdığı sünnet düğünü anlatılırken Karacaoğlan geçmektedir. Bu yazmadaki” Kimi kaval çalup ol dağı yankılandurur ve kimi Karacaoğlan türküsü ile gönlin eğlendürür”, cümleleri bu hususta saklanan en eski kayıttır (21).
Onaltıncı yüzyıl sonlarında  Gelibolu’lu  tarihçi Mustafa Ali tarafından yazılan ” Meva’idü’n Nefa’is Fi Kava’idi’l-Mecalis” adlı eserin bir bölümünde cahil kişiler dile getirilirken “Karacaoğlan” adı geçmektedir.
Ayrıca Ahmet Kutsi Tecer, XVI. yüzyıla ait divan  şairlerinin  eserlerini toplayan bir mecmuada Karacaoğlan’ın şimdiye kadar kaynağı bilinen en eski şiirini gördüğünü belirtmektedir (22).
İşte yukarıda sıralamaya çalıştığımız bütün bu deliller  Karacaoğlan’ın  XVI. yüzyılda yaşadığını savunanlar, buna karşı çıkmaktadırlar. Onlara göre, bu delillerin asıl Karacaoğlan’ı belirtmeyip bu adda başka bir  şair  olabileceği düşüncesidir.
Karacaoğlan  XVII. yüzyıl şairidir diyenlerin dayandıkları belgelerin en önemlisi, Aşık Ömer(ölümü 1707)’in “Şairname” adı destanıdır. Aşık Ömer bu  destanda hem geçmişteki  şairleri, hem de çağdaşlarını, kendi değer ölçülerine göre tanıtarak şöyIe der:

Öksüz Aşık deyişleri  aseldir
Karac’oğlan ise eski meseldir
Ezgisi çağrılır  keyfe keseldir
Biz şair saymayız öyle ozanı

Bazı araştırmacılar  destanın ikinci bölümündeki:
Yazdık isimlerin oldukça imkan
Asrımızda olan sahibi divan

mısralarına dikkat çekerek, Aşık Ömer’in Karacaoğlan’ı kendi zamanındaki şairler arasında saydığını, dolayısıyla Karacaoğlan’ın da Aşık Ömer Gibi XVII. yüzyıl şairi olduğunu belirtirler (23).
Yine  ilk bakışta Karacaoğlan hakkında topluca ve doğrudan doğruya bilgi veren Akşehirli Ahmet Hamdi Efendi’ye’ ait hatıra defteri, şairin XVII. yüzyılda yaşadığına dair bir belge niteliği taşımaktadır.
Öte yandan XVII. asırda yaşadığı tahmin edilen ve bazı Bektaşi cönklerinde adı geçen Yeşil Abdal’ın bir şiirindeki:

Yeşil Abdal nedir halin
Karacaoğlan senin kulun
Gel eydüver Azrailin
Kendi canını alan kimdir.

dörtlüğünde şairin adı ve tarikatı geçmektedir (24).  Bu gün Karacaoğlan’a isnat edilen şiirlerin çoğu, XVII.yüzyıla ait mecmua ve cönklerden derlenmiştir. Zira buna bakarak, şairin aynı yüzyılda yaşamış olduğunu söyleyenler çoktur, ve kabul etmek gerekir ki, bu kuvvetli bir ihtimaldir.
Netice itibariyle, yapılan  bütün bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere elde mevcut bilgi ve belgeler, Karacaoğlan’ın  yaşadığı asrın bilinmesine yetmemektedir. Bu nedenle edebiyat tarihçileri ve araştırmacılar hangi sonuca varırlarsa varsınlar gerçek yerine bir ihtimal söylemektedirler. O halde yapılacak şey, ihtimallerin en kuvvetlisini, gerçeğe en  yakın olanını tesbit etmektir. Bütün belgeleri değerlendiren S. Nüzhet Ergun, Fuat Köprülü, F. Abdullah Tansel, N. Sami Banarlı, Cahit Öztelli ve Agah Sırrı Levent gibi’ araştırmacılar Karacaoğlan’ı XVII. asır saz şairi olarak görmektedirler. Biz de bu görüşün daha doğru  ve yerinde olacağı kanaatindeyiz…..

D-Öldüğü Yer

……… Karacaoğlan’ın  mezarının  Kahramanmaraş’ın Cizel yaylası, Gaziantep’in Çarpın Nizip’in Keklikçe köyü, Silifke ve Tarsus’un Eshab- Kehf Mağarası’nda olduğu rivayetleri vardır……
Yukarıda bahsedilen rivayetler dışında Mut’luIar da Karacaoğlan’a hararetle sahip çıkarlar. Karacaoğlan  yetiştiği çevre, insanların hayat tarzı gereği, göçebe bir yaşantı sürmüştür. Yazın yaylalarda kışın sahillerde  vakit geçirip ömrünü tüketmiştir. Bir rivayete göre  onun ölümü yazın vaki olmuştur. Çünkü şairin mezarının Mut’un Çukur köyünde olduğu iddiaları  vardır. Bu köy dağın  oyuğunda kurulmuştur. Karacaoğlan ile “sevgilisinin” mezarı bir tepe üzerindedir. Belki de Karacaoğlan, Mut yakınlarındaki  Eğri dağı’na şu seslenişi  hayatının son demlerinde  söylemiştir.
Eğri Dağı’nın taşında
Avcılar gezer başında
Yar yitirdim onbeşinde
Sana geldim Eğri dağı

Eğri Dağı’nin başı taşlı
Çelenleri huma kuşlu
Yar yitirdim hilal kaşlı
Sana geldim Eğri Dağı

KaracaoğIan  döne döne
Gezer dağlar yana yana
Yitirdim yarim bir Suna
Sana  geldim Eğri Dağı(26)

Bu şiirdeki Eğri Dağı bazı kaynaldarda “Ağrı Dağı” olarak geçmektedir. Doğusu “Eğri” dir.  Torosların Mut  yakınındaki uzantısı Eğri olarak adandırılmaktadır……..
Yine başka bir söylentiye göre Karacaoclan’ın Maraş civarında Cezel Yaylası’nda  doksanaltı yaşında iken vefat edip vasiyeti üzerine tenha bir pınarbaşına  defn olunup sazı çürünceye kadar baş ucunda ağaçta asılı durduğu belirtilmektedir.
Bu konuda diğer  bir iddia da Karacaoğlan’ın  mezarının Düzici  ilçesinin Hodu yaylasında  olduğudur. Hodu yaylası Karacaoğlan’ın Varsak Köyüne bir saatilik uzaklıktadır. Yayla Haruniye Maraş ve Bahçe’den  gelen yolların birleştiği yerdedir. Yayla Varsak köyünün yaylağıdır…….
E. Şiirlerindeki Çukurava Gelenekleri.
Karacaoğlan’ın çok sayıda şiiri vardır. Son zamanlarda O’na ait veya büyük ihtimalle onun olduğu kanaati hasıl olan bu şiirler, cönklerden ve ağızlardan toplanıp derlenmiştir, S. N. Ergun ile Cahit Öztelli’nin  yayınları bu konuda önemli birer kaynaktırlar. Müjgan Cunbur, bahsi geçen her iki yazarın da Karacaoğlan hakkındaki yayımlarını tarayarak “Karacaoğlan  külliyatı’nı” oluşturmuştur. Bu kitapta Karacaoğlan’a atfedilen 507 şiir vardır.
……… Araştırmalara göre Karacaoğlan’ın şiirlerindeki gelenek ve görenekler ile Çukurova gelenekleri arasında  hemen hemen her yönden benzeşmeler vardır.
Şiirlerindeki Türkçe, Eski Anadolu Türkçesinin genel karakteristiğiyle birlikte toy (bir tür kuş), tuman (elbise), turaç (bir tür sülün), siyec (fese dizilen altın), asrık (yük), gibi morfolojik ve fonotik yapısı çukorova orijinli yüzlerce kelime bunu doğruIar(28).
Çukurova halk dili  geIeneği  yanında şu hususlar da O’ndaki Çukurova edebi geIeneğini yansıtan önemli unsurlardır.
a. Varsak Türkmenleri kaynaklı “varsağı” türünde en çok şiir söyleyen halk şairimiz O’dur. Bu arada “varsağı” hakkında kısa bir açıklama gerekirse “Güney Anadolu  bölgesinde yaşayan Varsak Türkleri’nin söyledikleri koşma(29)”  olarak bilinir. Şekil bakımından semai’den farksızdır. Onun gibi hecenin 3+5=8 ile yazılır, 4+4=8 de olabilir. Mevzu bakımından semaiden farklı olup Kahramanlık, kabadayılık, mertlik duygularını terennüme mahsustur. Bestede bu duygular belirtilir.
KöprüIü de “ Varsağı”nın Varsak Türkmen’lerine ait olduğunu teyid ederek bu konuda, ‘Varsak’lara mahsus  bir beste ile terennüm edilen bir çeşit halk türküsüdür”der.  Varsağların biraz kaba, erkek bir lisanla ve daği bir eda ile yazılması gerekir. Bu hususta Karacaoğlan en iyi örnektir(30).
b. Semai şekli bir yiğitleme olan bu türe en yakın ve  savaş edebiyatının en seçkin örnekleri arasında yer  “destan” ları da türünün klasik örnekleri niteliğindedir.
Ayrıca Çukurova düşünce geleneğinin dünya görüşü, hayata bakış tarzı, karamsar olmaktan çok sitemkardır. Aynı eda, aynı ton Karacaoğlan için de geçerlidir.
Başta Varsaklar olmak üzere Çukurova’da görülen bir Türkmen geleneği olan yöreye özgü avcılığı Karacaoğlan’ın  şiirlerinde görebiliriz.
Varsaklar’ın konargöçerlik  geleneği  baştan  sona Karacaoğlan’da da vardır….
F. Şiirlerindeki Dini Motifler
Yunus Emre, Mevlana, Nasrettin Hoca ve Karacaoğlan gibi seçkin insanların herkes tarafından saygı, sevgi ve ilgi görmesi, insana, insan olarak gerçek duygularını büyük bir olgunluk ve maharetle dile getirebilmeleri ve insanların iyiye güzele doğru ulaşıp olgunlaşması ve mutluluğa erişmesi için çalışabilmeleri yüzündendir .
Şüphesiz her şair, Halkın bir başka yönünü ve bir başka duygusunu yansıtır, yüceltir, açığa vurur. Karacaoğlan ise aşk, sevgi, güzel, güzellik, dostluk ve doludizgin yaşama sevincini daima şiirlerinde vurgular. Onun şiirlerinde göze çarpan en büyük özellik; Halkın söyleyemediği, bastırmaya çalıştığı, korktuğu, utandığı , ayıp saydığı hasletleri, çirkinliğe, kabalığa düşmeden açığa vurmasıdır. Onun düşünce yapısını bir kalıba sığdırmak mümkün değildir.
Karacaoğlan, sahip oIduğu imanına, islami gerçeklere derin bağlılığına ve engin İslam kültürüne rağmen, örneğin bir Yunus Emre kadar İslami tatbikata bağlı bir müslüman olarak görülmemektedir. İçinde yaşadığı aşiretin ve o bölge insanının yaşayabildiği bir seviyede İslami hayat yaşayan bir insandır.
Karacaoğlan; bazı şiirlerinde Hacı Bektaş Veli’den, bahsetmektedir. Mesela;

Cansız duvarları  binip yürüten
Hünkar Hacı Bektaş Pir’den gelirim

Uğrayıp ulu yerlere
Giden Gerçek erenlere

Çağırırım  Gani deyi
Gel ağlatma beni deyi
Kimi görsem seni deyi
Yüzüme bakar ağlarım (31)

mısraları ile tarikat şeyhlerine övgüler dizer. Ayrıca Pir Sultan Abdal’ın iki nefesine nazire söylemesi de Karacaoğlanın azçok Bektaşi zümrelerle münasebeti olduğunu (32) gösterir.  Ancak şairdeki bu temayüller  bu yöndeki tarikatlara bağlı olduğuna yorumlanmamalıdır. O dönemde Karacaoğlan’ın mensup olduğu aşiret ve diğer Türkmen  aşiretleri zaman zaman Bektaşi   zümrelerle iç içe olmuşlardır. Faruk Sümer, XVI. yüzyılda Kızılbaş ve Sünni Türkmen aşiretlerini sınıflandırarak, başta varsaklar olmak üzere  Çepni, Cerid, Silsüpür, Turgutlu, Bayat, Bozcalu, Arapgirlü, Hınıslu ve Çemişgezeklü gibi daha bir çok aşiretin sünni olduğunu belirtmektedir (33)
Karacaoğlan’ın şiirlerindeki İslami çizgilere dikkat edilirse O’nda halk kültürü seviyesinden daha yüksek bir Ehl-i Sünnet Müslümanlığı şahsiyeti ortaya çıkmaktadır. Şimdi de şiirlerindeki İslami motiflerden bazı örnekler verelim.
Karacaoğlan’da akıl-iman-hayat bağlantısının çok ince bir ifade ve fikir ahangi halinde olduğu görülüyor.

Akılları yoktur küfre uyarlar
İmanları yoktur cana kıyarlar

Din, İman, onda her zaman kutsal değerler olarak önemlidir. Bunu şu şekilde dile getirir.

Garip bülbül gibi artıyor ahım
Göğsünde din iman var ise tez gel.

Hiç mi yok Sevdiğim göğsünde iman
Beni mecnun eden yarde nem kaldı.

Sen tanrıdan korkmamışsın
Yok mu kalbinin imanı.

Karacaoğlan’daki Allah     inancını bulmaya çalıştımızda, onda daha çok AIIah’ın “kudret” ve “yaratıcılık” temalarını yansıtan güzel isimlerini ve sıfatlarını buluruz.

Senden ayrı  yar sevmedim vallaha.
Getir el basayım Kitabullah’a
Gece gündüz yalvarırım Allah’a
Hak yolunda kabul olsun dilekler.

Karacaoğlan mevlam yazmış fermanın
Semaya sed çekti ah ü afganım
Lutfedip ağlatma nazlı gülşanım
Bize bu ayrılık hak’tan iş oldu

Şiirlerinde zaman zaman peygamberlerle ilgili beytlere de rastlamak mümkündür.

Tanrı  kelamını her dem söyleyen
İdris Cennettedir, Musa Tanrı’dadır.

Eyyub’uri teninden iki kurt kalmış
Biri sarı ibrişim, biri baldadır

O Süleyman kuş dilini bilirdi
Her süleyman dil kadrini ne bilirdi.

Şu dertli gönlümün Iokman’ı  sensin
Kırıldı kanadım sarabildin mi? (34)

Karacaoğlan’ın şiirlerinde bütün bunların yanı sıra, kader inancı, Ahiret inancı, fal, rüya tabiri, muska, dilek dilemek, dünya hayati, ölüm, kıyamet,  amel defteri, sırat köprüsü, cennet-cehennem, namaz, oruç,  zekat gibi inanç sistemleri hakkında da bilgilere ve değinmelere rastlamaktayız .
Onun Allah’a bağlılığı ve şiirlerinde ona müracatı ihtiyarlık çağlarında görülür. O, güzel sevgisini hep bir arada kalbine yerleştirmiştir. Şairin aşağıdaki mısraları, ömrünün son yıllarında tamamıyla Allah’a yöneldiğini, cehennem azabından korktuğunu, hayatı boyunca çektiği zorlukları, kabahat ve suçlarının affedilmesini  hatırlatıyor ve yalvarıyor.

Kadir Mavlamsenden bir dileğim var.
Muhhannes kuluna muhtaç eyleme
Cenneti alayi nasip et bana
Sırat köprüsünde yolum bağlama.

Diğer konularda görüldüğü üzere, Karacaoğlan’ın dini yönüne baktığımız zaman da  Çukurova insanı ve dolayısıyla içlerinden çıktığı Varsak Türkmenleriyle yakın benzerlikler söz konusudur. Karacaoğlan’da görülen bir takım hurafe inançlar, İslam öncesi Türkler’de varolan bazı inanç, gelenek ve göreneklere     Varsak Türkmenlerinde  de karşılaşmaktayız. Ayrıca aşiret mensubu insanların dağlık bölgelerde yaşamaları ve onlara İslamın yeterince tebliğ  edilmemesini,    bu insanları İslamı tatbikatda Karacaoğlan gibi yavan bırakmıştır.
O halde bütün bu yazdıklarımızdan şu sonucu çıkarabiliriz. Karacaoğlan’ın doğduğu yer  olarak belirtilen yerlerin Varsak yurtları olması, eldeki verilere göre, büyük bir  ihtimalle Varsak Türkmen aşiretinin bir ailesine mensup olması, yaşadığı dönemde Varsak’ların o bölgede hakim olması, mezarının Çukurova  bölgesinde olmasının kuvvet kazanması, Varsak Türkmen aşiretinin geleneklerinin bir çoğunun  onun şiirlerinde görmemiz ve Karacaoğlan’ın dini düşünce yapısı, yaşantısı ve bu konudaki görüşlerinin Varsaklar’a benzemesi bizim tezimizi doğrulamaktadır……

* Cumhuriyet Üniversitesi ilahiyat Fakültesi, SİVAS.
(1) Mustafa Necati Karaer, Karacaoğlan (1001 temel eser) yersiz tarihsiz,s.13.
(2) Müjgan Cunbur, Karacaoğlan. Ankara. 1973,s.7; Tahir Kutsi Makal. “Karacaoğlan: Çukurova Çocuğu” I.Uluslararası Karacaoğlan ve Cukurova ve Halk Kültürü Sempozyumu Adana (2123 Kasım) 1990, s.I84-18S; Halil Aktüccar, Karacaoğlan, İstanbul 1984.s.9.
(3) Sadettin Nüzhet Ergun, Karacaoğlan Hayatı ve Şiirleri, İstanbul, 1965, s.17: Selma Aktan “Karacaoğlan’ın şiirlerinde ve Yapılan Araştırmalara Göre Hayatı” I.Uluslararası Karacaoğlan ve Çukurova Halk Kültürü Sempozyumu Adana. (21-23 Kasım 1990) s.8.
(4) Ali Rıza Yalkın, Cenupta Türkmen Oymakları, Haz. Sebahat Emir. c .II .s.178-180.
(5) Ahmet Kılıç, Gavurdağı Türküleri, Osmaniye.1976,s.68
(6) Karaer.a.g.e., s.13.
(7) Ergun, a.g.e., s.20.
(8) Kırşehir’e bağlı bir köy.
(9) Ergun, a.g.e. s.17
(10)İshak  Refet, Karacaoğlan, Ankara, 1993, s.45
(11)Ahmet Kabaklı, Türk Edebiyatı, c. II. İstanbul, 1978, s. 450-452
(12)Solakzade Mehmet Hemdemi Çelebi, Solakzade tarihi, Haz. Vahit Çabuk, Ankara. 1989: C.I. s.12; Hoca Sadettin Efendi Tacü’t Tevarih Sad. İsmet Parmaksızoğlu. İstanbul. 1979. C. III. s.245.
(13)Faruk Sümer “Bayındır Peçenek ve Yüreğir’ler, AÜ.D.T.C.F.D., Ankara. 1953. C.XI (24 sayılarından ayrı basım), s.330; Ahmet Gökbel. Anadolu’da Varsak Türkmen’leri ve bunların dini folklorundaki gelenek ve değişmeler (basılmamış doktora tezi).Kayseri.1994. s.151.
(14)Gökbel a.g.e., s.74.
(15)Cunbur, a.g.e.,s.7.
(16)Aktan,a.g.e.,s ..
(17)Mustafa Onar, “Karacaoğlan Karmaşası” II. Uluslararası Karacaoğlan Çukurova Halk Kültürü Sempozyumu, Adana (2024 Kasım) 1991, s.129.
(20)Karaer, a.g.e.,.s.1516, Ergun, a.g.e.,s.22.
(21)Nihat Sami Banarlı, Resimli Türk  Edebiyatı Tarihi, İstanbul, 1987, C.I s.71.
(22)Karaer, a.g,e.,s.l8.
(23)Ergun,  a.g.e. s.33, Karaer, a.g.e., s. 1920, Banarlı, a.g.e. C,II. s.716.
(24)Aktüccar, a.g.e.,s.13.
(26)Tahir Kutsi Makal, “Karacaoğlan’ın Çizdiği Çukurova Haritası”, I. Uluslar arası Karacaoğlan ve Çukurova Halk  Kültürü Sempozyumu, Adana (2123 Kasım) 1990, s.185190.
(28)İsmail Ergi, “Karacaoğlan’daki Çukurova Gelenekleri”,  I. Uluslararası Karacaoğlan ve Çukurova Halk Kültürü Sempozyumu, Adana (2024 Kasım) 1991. s.13
(29)Türkçe Sözlük, T.D.K. C.II, Ankara, 1988,s. 1552
(30)Fuat Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Ank. 1984. s.246
(31)İsmail Arslan, “Karacaoğlan’ın Düşünce Yapısı Ahlak Anlayışı ve Karacaoğlan’ın Şiirlerinde Erotik Öğeler” I.Uluslararası Karacaoğlan ve Çukurova Halk Kültürü Sempozyumu. Adana (21-23 Kasım) 1990, s.17
(32)Ergün a.g.e.,s.3637.
(33)Faruk  Sümer, Oğuzlar (Türkmenler) Ankara 1967, s.152
(34)Yusuf Kılıç, “Karacaoğlan’ın Şiirlerinde İslami Motifler”, I. Uluslararası Karacaoğlan ve Çukurova Halk Kültürü Sempozyumu, Adana (21-23 Kasım) 1990.s. 125-131.

*Bu yazı  “Mersin Halk Eğitimi Merkezi ve Akşam Sanat Okulu Müdürlüğü Yayın Organı” olan “İÇEL KÜLTÜRÜ”  Temmuz 1996 – 46. Sayısından alınmıştır.

Biyografik Bilgi

scroll to top