,

KİLİKYA’DA TOROS ORMANLARI TÜKETİMİ – Semihi VURAL

orman.jpg

Semihi VURAL İç Mimar, Öğr.Gör.
Anadolu’nun Doğu Akdeniz Bölgesi Kilikya olarak bilinir. Gümrah ormanlarla kaplı olan Kilikya ülkesinden tarihin her döneminde sözedilir. Mersin – İçel kenti çevresinde üzerinde yaşadığımız topraklar Homeros destanlarında konu edilen ” Ormanlı Kilikya Ülkesidir ” Mitolojide Agenor’un kızı Europa’nın Tanrı Zeus tarafından kaçırılmasının ardından onu aramaya giden, kardeşi Kliks ablasını bulamaz ama yerleştiği ormanlı ülkeye adını verir. Heredot Baba böyle anlatıyor. Yine Heredot’a göre Pers egemenliğindeki Kilikya, Pers ordusuna verdiği lojistik desteğin yanında zengin orman ürünlerini verip, imparatorluğun çeşitli tersanelerine kereste sağlayıp, savaş ve ticaret gemilerini yaptırır. Sardes‘ten yönetilen imparatorluk Ege denizindeki Yunan kentlerine sefer yapacağı zaman, Kilikya limanlarından yüklenen gemiler buradaki garnizonlarda eğitilen askerlerle yola çıkar. Yine Heredot’un verdiği bilgilere göre Kilikya eyaleti Pers İmparatorluğuna günde bir taneden yılda 360 beyaz at ve ayrıca 500 talent gümüş (yaklaşık 1 ,5 ton) vergi veriyor. Bu atlar Kilikya’nın geniş meralarında beslenip yetiştiriliyordu.

Gümüş ise bugün bile isimleri “Maden” ve “Gümüş” olan köylerden, Torosların zengin maden yataklarından çıkartılıyordu.

Yüzyılımızın başına kadar işletilen madenler bugün tükenmiş durumda ama çevresindeki ormanları da yok etmiş. Madeni eritmek için kullanılan ilkel yöntemlerle yüzyılın başına kadar çevredeki ağaçlar kesilerek ocaklara yakacak sağlanıyordu.

1910 yılında buraları gezip gören gazeteci Ahmet Şerif şöyle yakınıyor:

…Ormanları tam anlamıyla eflaka ser çekmiş çamların görünüşü üzüntü verici idi. Asırlık ağaçların, çamların devrilerek, tahrip edilerek yerlerde çürüdükleri görülüyor. Birçok çam ağacının ise kabukları soyulduğundan kurumuşlardı.
Madenin durumu da pek üzüntü vericidir. Gerek cevherin hazırlanış şekli, gerek işlemlerin yapılışı ikibin yıl öncekinin aynıdır. Başlıca zararı bu yüzden ormanların mahvolmasıdır. Fırın için gereken odunu hazırlamak için bütün ormanlar tahrip edilmiş ve şimdi çevrede orman kalmadığından sınır komşusu Karaisalı kazası ormanları kesilmektedir… bu işlem için yakılan ağaçları hesap ederek, yakılan odunun elde edilen madenden daha kıymetli olduğu söylenebilir…

Kilikya ormanları herşeye rağmen büyük ölçüde korunabilmiş ise, özgün bir coğrafyada yer almasından kaynaklıdır. Sarp yamaçlar, derin vadilerle dilimlenmiş, dik zirvelerle parçalanmış olmasındandır.

Kuzeyden kapalı olan bölge, güneyden gelen istilacılar tarafından sömürülmüş bin yıllardır.

Hititler’ce kutsal sayılıp öyle isimlendirilen “kutsal ormanlı geçit ülkesi“nden, değişen zaman içinde gelişen ticaretin ana maddesinin orman ürünleri olduğunu görürüz.

Helenistik dönemde Anadolu içlerine yapılmaya başlayan karayolları, denizden doruklara önce zengin sedir ormanlı akarsu çevrelerinden ulaşır. Kilikya’da açılan yolların çevresi kalelerle, kulelerle kuşatılmıştır, olası istilacılardan korunmak amacıyla.

Kleopatra’nın Sezar’la ve Antonius’la olan aşkları sadece duygusal mıydı? Yoksa Roma ve Mısır’ın anlaşması ile her iki ülkeye kereste sağlamak için mi? Roma sözde yiyecek sağlamak amacıyla korsanlığı kaldırırken; ardından daha büyük bir emperyalist sömürü düzeni, sistemli bir korsanlık düşüncesi yer alıyordu. Antik cağrafya yazarı Strabon şöyle yazıyor: “O yıllarda bölge doğal olarak, kara ve deniz korsanlığına çok uygun. Bu durum, karada dağların yüksek oluşu ve üzerlerinde geniş yaylalara ve meralara sahip olan kabilelerin oturuşundan, gemi yapımından kullanılan kerestenin varlığından ve aynı zamanda limanların, kalelerin ve gizli yerlerin oluşundandır. Bu nedenle Romalılar, burada adaleti uygulamak için her zaman yerinde bulunmayan ve beraberinde silahlı kuvvetler bulundurmak zorunda olan Romalı valiler yerine, bölgenin kralları tarafından yönetilmesinin daha iyi olacağını düşündüler.”

Roma döneminde her metropolde olduğu gibi Tarsus’ta da büyük bir hamam yapılmıştı. Bugün kalıntılarından boyutları saptanan Roma Hamamı, aynı hamamın parçası olduğu kabul edilen “Altından geçme” örenidir. Bu devasa yapının ısıtılması için yapılacak hesaplarla, benzeri Roma hamamlarında yakılan ağaç miktarının ne boyutlarda olduğu kolayca anlaşılabilir. Kilikya’daki diğer antik kent hamamlarından günümüze kalan bir örnek Aydıncık’taki Kelenderis antik kenti liman hamamıdır. Prof. Dr. Levent Zoroğlu’nun ortaya çıkardığı antik kent ve hamam, gezenleri şaşkınlığa düşürecek kadar korunmuş durumdadır.

Kilikya ormanları temel ihtiyaç için kullanımın yanında ihraç edilir, gemi yapımı için kesilir, Roma hamamları için, maden eritmek için yakılır iken, 19. yüzyılda da dünya için önemli iki projeye destek sağlar. Bunlardan birincisi, Süveyş Kanalı‘nın inşaatı sırasında ilk kesilen ormanlar yine İçel-Mersin yöresinin yani Kilikya’nın ulu katranları olmuştur… Bağdat Demiryolu inşaatının da tüm kerestesi, traversler, iskeleler, ilk köprüler, direkler, bol ahşap kullanılmış istasyon binaları da hep aynı kaynaklı. Bu kadar kereste, ahşap, tahta nasıl kesilir, işlenir? İşini, geçimini hayatını buna adayan bir tutkuyu birlikte getirmiş olmalı. Ortaasya’dan göçüp Anadolu’nun ormanlı dağlarını mekân tutan Türkler arasında “AğaçEri” diye bilinen Sıraç ve Tahtacı kabileleri, aslında ağızlarına egemen Türkmen topluluğu idi. Türkmenler kazançlarını geçimlerini göçebe olarak “orman keserek” sağlamışlardır. Yaylalarda, mezralarda geceleri aydınlanmak amacı ile yüzyıllarca meşaleler ve “çağ” denilen çıralı çam kütükleri yakılmıştır, Yine 1960 II yıllara kadar özellikle meşe ormanları “odun kömürü” (mangal kömürü) üretimi ve satışı için devlet tarafından kestirilmişti.

İlk çağlardan günümüze Kilikya Toros’larındaki zengin meşe, katran ve pos çam ormanları, görüldüğü gibi “tarla açmanın” dışında da pek çok sebeple tüketilmiş ve tüketilmeye devam edilmekte…

İÇEL SANAT KULÜBÜ Aylık Bülteni 51. Sayısından alınmıştır.

Biyografik Bilgi

scroll to top