,

KLEOPATRA VE ANTONİUS – Arşt. Şahin ÖZKAN

Eayktarsus-129-e1633693516611.jpg

Marcus Antonius ile Kleopatra macerasını anlatırken Marcus Antonius’un  kişiliği hakkında bilgi vermek doğru olur.En zayıf yönü, çevresindekilere safça güvenmesiydi. Yanılgılarını görmekte yavaştı. Gördüğü zaman ise çok büyük pişmanlık duyardı.

Ve haksızlık ettiği kişilerden özür dilerdi, işlediği hataları onarmak için karşılığını vermede cömertti ve suçluları cezalandırmada ise sertti.

Herhangi birisi onun alaylarına aynı biçimde karşılık verebilirdi ve başkalarıyla alay etmekten hoşlandığı kadar, kendisinden alay edilmesinden de hoşnut kalırdı. Övgüler onu çabuk etkilerdi.

Antonius’un kişiliği böyle olunca en son ve en büyük kötülük Kleopatra’ya duyduğu aşktan geldi.

Antonius Part savaşı için hazırlık yaparken son savaşlar sırasında Kleopatra’nın Cassius taraftarlarına para toplayıp büyük yardımlarda bulunmuş olduğu şeklindeki suçlamaya cevap vermesi için Ona Kilikya’ya gelmesini emreden bir haber gönderdi. Bu haberi götürme  işiyle görevlendirilen Dellius, Kleopatra’nın yüzünü görür görmez, onun konuşma yeteneğini ve sözlerinin çekiciliğini sezer sezmez, Antonius’un böyle bir kadına kötülük yapmayı düşünemeyeceği inancına vardı.

Bundan dolayı hemen dalkavukluğa başvurdu ve Mısırlı kraliçeyi Homeros’un değişiyle “En güzel giysiye bürünüp” Kilikya’ya gitmesi için ikna etmeye çalıştı. Kleopatra, kadın güzelliğinin doruğuna eriştiği ve zekasının tam olgunlaştığı yaştaydı. Kraliçe yanına çok para, hediye ve değerli süs eşyalarını yanına aldı ama özellikle kişiliğinin  göz kamaştırıcı ve büyüleyici yanlarına umut bağlayarak yola çıktı.  Kleopatra muhteşem bir saltanat kayığıyla Kydnos ırmağının içlerine doğru yelken açıp ilerlemek suretiyle onu alaya aldı. Bu arada Kydnos adı verilen Tarsus Çayı’nın yani Berdan Çayı’nın o günkü durumundan anti parantez söz edelim:  Araplar Tarsus Çayına “Berdan”, yani “Soğuksu” adını vermişler. Eski yazarlar Tarsus Çayı’nın şehrin ortasından geçtiğini yazmaktadırlar. Strabon, Cydnos’un jimnazyumun  yanından geçtiğini Gözlükule’yi dolaşarak ilk önce Rhegma (bugünkü Karabucak Ormanları’nın yeridir) denilen bir göle döküldüğünü, bu gölün denizle irtibatı olduğundan burasının Tarsus’a ait bir liman olduğunu söylemektedir.  Texier, gölün kenarında küçük Rhegma şehrininTarsus’a 1 km. daha az mesafede olduğunu yazar. Burada ticari depolar, rıhtım, gemi inşa tezgahları bulunduğunu anlatır. O zamanlar büyük gemiler bile Berdan Çayı vasıtasıyla şehrin içerisine kadar girebiliyorlardı.   Prokop’un söylediğine göre, Jüstinien zamanında Berdan ırmağı Toros dağlarındaki karların birdenbire erimesiyle taşarak şehirde çok büyük tahribat yapmış, mahalleler çökmüş, insan kayıpları olmuştur. Jüstinien, şehri ikinci bir felaketten kurtarmak amacıyla Berdan Çayı’nın yatağını değiştirerek şehrin etrafından geçirmiştir.

Gelelim şimdi Kleopatra’nın saltanat kayığına: Kleopatra’nın saltanat kayığının pupası altın yıldızla kaplıydı. Erguvan rengi yelkenleri tam açılmıştı. Kürekçileri gümüş kürekleriyle flüt, kaval ve ut eşliğinde çalınan müziğe tempo tutuyordu..

Kleopatra, Afrodit gibi giyinmişti ve altın işlemeli kumaşlardan yapılmış bir gölgeliğin altında boylu boyunca uzanıp yatıyordu. Her iki yanında Erosları andıran güzel erkek çocukları duruyor ve onu yelpazeliyordu. Aynı şekilde en güzel hizmetçileri deniz perileri ve güzellik, zerafet perileri olan Khariler gibi giyinmişlerdi.

Bazıları dümen başında duruyor, bazıları ise halatla uğraşıyordu. Sayısız tütsülerin saldığı harika kokular kıyılara yayılıyordu.Yerli halkın bir kısmı nehrin ta ağzından başlayarak her iki kıyı boyunca ona eşlik ediyordu. Diğer bir kısmı ise manzarayı görmek için, kentten koşarak geliyordu. Kent merkezindeki halk sel gibi akıp gitti. Antonius makam sandalyesinde oturur durumda tek başına kalmıştı.

Bu arada Asya’nın genel yararı için, Afrodit’in Dionysos’la şenlik yapmaya geldiği söylentisi, bütün halk arasında yayıldı.Bunun üzerine Antonius onu akşam yemeğine çağırmak için bir haberci gönderdi. O ise Antonius’un kendi yanına gelmesinin daha uygun olacağı düşüncesindeydi. Böylece Antonius, nezaketini ve dostça duygularını ona bir an önce sergilemeye can attığı için, onun isteğine uydu ve gitti. Onu karşılamak için yapılan hazırlıkları açıklanamayacak kadar görkemli buldu. Fakat onu en çok şaşırtan şey ışıklandırma türlerinin çokluğuydu. Aynı anda her yandan o kadar çok ışık düşüyordu ki, herşey bütünüyle güzellik ve diğer bakımdan eşine ender rastlanır bir görünüm oluşturmuştu.Söylendiğine göre, Kleopatra’nın güzelliği tek başına hiç bir kadınla karşılaştırılmayacak kadar ya da görenleri bir anda çarpacak kadar olağanüstü değildi. Ancak onunla yapılan bir sohbet, sakınılması olanaksız bir etki bırakırdı.

Güzelliği, konuşmasının inandırılıcığı kişisel özelliğiyle birleşince, insanı canlandıran bir dürtü oluyordu. Konuşurken çıkardığı ses tonlarını dinlemek bile başlıbaşına bir zevkti. Dilini sanki çok telli bir müzik aleti gibi bir lisandan ötekine istediğinde çabucak döndürebilirdi. Kleopatra, ancak birkaç ulusa çevirmen aracılığıyla  seslenmek ihtiyacını duymuştur. ANTONİUS ile KLEOPATRA Tarsus’ta bir yıl kadar kaldılar. Tarsus halkı misafirlerine büyük hayranlık ve kabul gösterdiler.

Tarsus’u İmparatorluğun en seçkin bir beldesi haline getirdiler ve siyasi üstünlük sağlayıp ihya ettiler. KLEOPATRA Tarsus Çayı’nın serin sularında yıkanarak vücudunu ve ruhunu serinletmeyi çok seviyordu. Bu ateşli kraliçe bazen de süslü gemilerine binerek limanda Tarsus Çayına duyduğu hayranlık ve alkış tufanı içinde geçen geziler tertip ediyordu.

ANTONİUS, karısı FULVİA Roma’da genç Sezar’a karşı onun çıkarları için savaşırken, Kleopatra’nın öyle bir tutsağı olmuştu ki, Kleopatra tarafından İskenderiye’ye götürüldü.

Antonius ile Kleopatra İskenderiye’de “Taklit edilmeyen Hayat” isimli meclisler kurdular. Olağanüstü masraflar yapılıyordu. Örneğin iri bir inciyi sirke içinde erittikten sonra içer, masrafın büyüklüğünü gösterirlerdi. Antonius’un İ.Ö. 41′de başlayan aşkı İ.Ö.37′de Mısır’da evlenmeleriyle neticelendi.

Antonius Taşlık Kilikya sahillerini Kleopatra’ya hediye etmişti. Fakat bu iki sevgilinin aşkları hazin bitti. Rakibi OKTAVYUS, Roma halkını Antonius’a karşı kışkırttı. Taraftarları ondan nefret ettiler.

ANTONİUS yanında KLEOPATRA olduğu halde Yunanistan’a çıktı.Burada saldırıya uğradı. AKSİYOM BURNU civarında kabul edilen bir deniz savaşında, henüz yenen yenilen belli değil iken, Kleopatra birdenbire 60 gemisiyle Mısır’a doğru yelken açtı. Antonius’ta ordusunu, donanmasını bırakarak onu takip etti. Savaş Antonius’un aşkına yenilmesiyle bitmişti.

Oktavyus İskenderiye önlerine gelince Antonius dayanak istedi. Ümitsiz bir savaşa katıldı. Etrafındakiler kendisini terk edince intihar etti. Kleopatra esir edildi. Oktavyus’u ikna edemeyince göğsünü yılana sokturup kendini öldürdü. Marcus Antonius – Markus Antonyus ile Kılopatra- Kleopatra -Araştırmacı Yazar  Şahin ÖZKAN

Öğretmen. Mitoloji konusunda bir çok makalesi var, Belgesel araştırmacısı. Amatör olarak gezi rehberliği yapıyor.

scroll to top