1968 yılının son aylarında, Mersin ve çevresinde 40 gün süren yağışlar sonunda yaşanan sel baskını felaketi ve o korku, dehşet dolu günler, Mersinlilerin anılarında unutulmaz bir olay olarak yaşamaktadır.
Mersin’in tarihinde “iÅŸgal” gibi, “kaçkaç” gibi, “kurtuluÅŸ” gibi, “Atatürk’ün gezileri” gibi unutulmayan olaylardan biri olarak yer alan “1968 Sel Baskını”nı, genç kuÅŸaklara ve yeni hemÅŸehrilerimize aktarmak isterim.
Sel baskınını bütün dehÅŸetiyle seyreden, yaÅŸayan ve gözlerinin önünde evinin yıkılıp sulara kapılmasını gören Dr. Viktor Venüs’ün, korku ve heyecan dolu o dakikaları tüm dehÅŸetiyle tasvir ederek anlattıklarını yazmakta zorlanıyorum.
1968 yılı Kasım ayının ortalarında baÅŸlayan ve 40 gün süren yağışlar, giderek Mersin’de ve Silifke’den Tarsus’a kadar uzanan kesimde, zarara neden olmaktadır. 27 / 28 Aralık gecesi dikkati çekecek ölçüde ÅŸiddetlenen yağış, sabaha karşı kesilince Müftü Deresi korkunç bir görünüm almıştır. Azgın sular, önüne kattığı kütükleri ve telef olan at, inek, hatta develeri sürüklemektedir.
Kışlanın kıyıya yakın yerinde dere üzerine demir boru ve çubuklarla yapılmış süslü, kavisli köprünün daracık gözleri, sürüklenip gelen kütüklerle, hayvan ölüleriyle tıkanınca sular orada birikmeye başlamıştır. Üzerindeki zarif mahfili (*) ile bir süre sulara direnen köprünün yıkılmasıyla sürüklenip gelenler denize ulaşabilmiştir.
Derenin doÄŸu tarafındaki iki katlı evinin penceresinden bu manzarayı seyretmekte olan Dr. Viktor Venüs, eÅŸi ve bir misafiri, birkaç dakika sonra büyük bir patlama sesiyle irkilirler. Azgın sel sularının üstünden aÅŸmaya baÅŸladığı üç gözlü tarihi taÅŸ köprünün taÅŸları havaya fırlamaktadır. Ev halkı hemen aÅŸağı inerler, evin yanında bulunan otomobili Silifke Caddesi’nde daha güvenli bir yere bırakmak üzere, otomobile binerler. Otomobili bıraktıktan sonra eve dönerken gördükleri manzara çok dehÅŸet vericidir. Ä°ki katlı ev, gözlerinin önünde yıkılmakta ve sularda sürüklenmektedir.
Pek dar olan dere yatağı ve asfalt yol ile yol kenarındaki evlerin altı, günlerden beri akan sularla oyulmuÅŸ, o sabah gelen sel ile de iki ev (Viktor Venüsü’nkü ile güneyindeki bir ev) çökmüştür. Birkaç dakika sonra Çevre Yolu üzerindeki köprü de sürüklenen kütüklerin zorlamasıyla yıkılmıştır.
Bu sırada kent içinde de caddeler, sokaklar, meydanlar sel suları altında kalmış, ev ve dükkanları su basmış, otomobiller sürüklenmiştir.
Köprünün yıkılması ve evlerin çökmesi kısa zamanda duyulmuş, meraklılar dere kenarını doldurmuşlardır. Belediye kamyonları ile getirilen iri taşlar ve moloz, dere kıyısına dökülerek önlem alınmıştır.
Kar sularının erimesiyle coÅŸan sel, Silifke’den Tarsus’a kadar kesimdeki daÄŸ ve ova köylerinde, tarım alanlarında büyük ölçüde zarar ve kayıplara neden olmuÅŸ, bu arada 5-6 can kaybı da acıyı artırmıştır.
Ä°ki köprünün de yıkılması Mersin’de büyük bir soruna neden olmuÅŸ, derenin batısındaki Pozcu kesiminin kentle baÄŸlantısı kesilivermiÅŸtir. Karşı tarafla baÄŸlantı için kayıklar çalışmaya baÅŸlamış, bazıları da otomobil lastikleri ne oturarak karşıya geçmeye çalışmışlardır. Günler sonra, yıkılan taÅŸ köprünün alt tarafında, derenin dar bir yerine panel köprü yapılmış, araç geçmesine çalışılmıştır.
Resmi formalitelerin uzamasıyla gecikerek de olsa Çevre Yolu üzerinde ve Eski Müftü Köprüsü’nün yerinde yeni betonarme köprüler yapılmıştır.
Dr. Viktor Bey’i soruyorsanız, “gerçek dostları o günlerde öğrendim” diyen Viktor Bey, aynı gün Silifke Caddesi’nin köprüye bakan köşesindeki bir evi kiralamış, oraya yerleÅŸmiÅŸtir. Birkaç ay sonra, Afet Fonu’ndan verilen faizli ve 20 yılda geri ödemeli 20.000 lira yardım almış, mühendislerin güvence verdiÄŸi yerde, ÅŸimdi oturmakta olduÄŸu yeni apartmanı yaptırmaya baÅŸlamıştır.
Sonraki yıllarda yatağı geniÅŸletilen, Müftü Deresi’nin iki yakasında, birkaç yıl önce yapılan yürüyüş yollarının ve parkların çimlerle örtülmüş toprak setleri, bu yıl, daha küçük ölçüdeki selde yıkılıp sürüklenmiÅŸtir. Dere yatağı taÅŸ duvar setlerle saÄŸlamlaÅŸtırılmalı, Müftü Deresi’nin hiç insafının olmadığı hatırdan uzak tutulmamalıdır.
(*) Mahfil: AhÅŸap, demir parmaklıklı özel oturma yeri. Merak edenler için ÅŸu bilgiyi de buraya eklemeliyim: Aynı kökten “mahfe” sözcüğünü, Adana’nın bir semti “Mahfe Sığmaz”dan bilirsiniz.
Mahfe : Deve, fil gibi hayvanların sırtına yerleştirilen ve karşılıklı iki kişiyi taşıyabilen, önü açık oda biçimli sepet. Sağlam kayışlarla hayvanın sırtına bağlanan ve üzeri kumaşla örtülen mahfe, sıcak ülkelerde, özellikle üst sınıftan kişilerin kullandığı bir taşıttı.
Adana’nın o semti eskiden çalılık, aÄŸaçlık olduÄŸu için bu ad verilmiÅŸtir.
* Bu yazı “İçel Sanat Kulübü” Aylık Bülteni “Nisan 1997 – 58. Sayı” sından alınmıştır.